Bir Tedbir Mücadelesi ve Taziye olarak Vicdan ve Adalet Nöbetleri
“Birisi “Yâ Resulullah, deveyi bağlayıp da mı tevekkül edeyim,
yoksa salıverip de mi tevekkül edeyim?” diye sordu.
Peygamberimiz (SAV): “Bağla da öyle tevekkül et!” buyurdu.”
(Tirmizi, S.Kıyame: 60)
“Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı…”
(Orhan Veli Kanık)
Bundan iki hafta önce, eşimin halaoğlunun eşi vefat etti. Kızcağız benden iki yaş küçüktü. Allah sıralı ölüm versin. Bir süredir lenf yetersizliği olduğunu biliyorduk. Bir çeşit kansermiş. İlik nakli oldu, yoğun bakıma yatırıldı. Ne kanlar, ne trombositler verilmedi ki. Bağışıklık sistemi çöktüğünde, basit bir virüsten akciğerleri su topladı. Yoğun bakıma yürüyerek giren kız, oradan bir daha çıkamadı. Altı aylık da bir bebekleri var.
Sabaha karşı gelen haberle sarsıldık. Üç dört gündür kan değerlerinin kötüye gittiğini biliyorduk, fakat yine de beklemiyor, inanamıyor insan. Toparlanıp cenaze evine gittik. Bir sürü akraba geldi Malatya’dan. İstanbul’dakiler de bir araya geldiler. Taziye için apartmanın alt katındaki Trabzonluların derneğini kullandı erkekler. Kadınlar ise daha çok 6. kattaki dairede, merhumenin evinde durdular. Ciddi bir kalabalık oluştu.
Üç gün boyunca bir arada durduk, durmaya çalıştık. Dualar okundu. Eve tatlı, börek, pide getirildi. Komşular geldi, halaoğlunun dava arkadaşları geldi, yengeler, dayılar, amcalar vardı. Birinci gün ikindiden sonra, mahalleden helallik alıp toprağa verdik merhumeyi. Un helvası kavruldu. Üçüncü günün akşamına doğru bir çuval dolusu karışık şeker ve lokum getirildi. Paketledik. Yatsıdan sonra camide Kur’an ve mevlid-i şerif okundu, okunmuş şeker ve gülsuyu dağıttık cemaate. İmam üst kattaki çocuklu kadınlara çıkıştı gürültü yaptıkları için. Bir şekilde hepimiz merhumenin geride bıraktığı eşine destek olmaya çalıştık. Üçüncü günün bitmesiyle taziye de bitmiş oldu.
***
Küçükken ölen dedelerim ve geçen sene vefat eden babamın halası dışında Hakk’ın rahmetine kavuşan birinci dereceden akrabalarım olmadı. Yine de, tanıdıklarım dolayısıyla belirli bir empatim var, fakat bizzat yaşamadım. O üç gün boyunca, taziyenin ve duanın anlamını kavradım. Daha öncesinde sadece tahmin ediyordum. Ölüm, geçici bir ayrılık olsa da, biz insanlar için zorlu bir süreç. Bunun kalabalık içinde kalabalıkla beraber karşılanması, düşen kan şekerini yükselten ve mutluluk hormonunu tetikleyen bol şekerli ve karbonhidratlı gıdalar tüketilmesi, birbirlerini tanımayan akrabaların bir araya gelmesi, bu sürecin önce “yedisi” sonra “kırkı” gibi günlerle yumuşatılması… Bu süreçlerin bir kısmının “bid’at” sayıldığını biliyorum, fakat toplumsallıktan ve duygusallıktan kopuk bir insanlık mümkün müdür emin değilim. İşin fıkhi boyutuna girme yetkim yok. Burada önemli olan, Allah’ın merhumenin yakınlarına sabır vermesini dilemek, bu imtihanın olabildiğince yumuşak bir şeklide atlatılması için cenaze sahibine yardım edip destek olmak, yani kısaca “taziye”. Dolayısıyla evet, akraba ne kadar isterse o kadar dua eder, Kur’an okuruz. Üç günden sonra mekruh zaten. Merhume için ellerinden geleni yaptılar, sonra da imanın gücüyle Allah’a tevekkül ettiler. Halaoğlu ve annesi ve belli ki hepimiz, bu durumu ancak bu şekilde atlatabiliriz.
***
Bu vefattan tam bir hafta sonra, geçtiğimiz Pazar, elimde kamera, Galatasaray lisesi ile tramvay yolu arasında oturup yakınlarını iş cinayetlerinde kaybeden aileleri dinliyorum. Van depreminde ihmalkârlık sonucu Bayram Otel’de yakınlarını kaybeden aileler, davadaki yeni gelişmeleri anlatıyorlar.
2011 Ekim’inde gerçekleşen Van Erciş merkezli 7,2’lik depremin ardından, afat yetkilileri ve vali, gerekli denetlemelerin yapıldığını ve kentin güvenli olduğunu ilan etmişler. Bu açıklamaya güvenen insanlardan bir kısmı, Van’ın merkezindeki binalarda kalmaya devam ediyorlar. 16 gün sonra gerçekleşen artçı bir depremde yıkılan Bayram Otel’de 24, Aslan Otel’de ise 5 insan vefat ediyor. Olayı anlatırken tekrar yaşamak zorunda kalan kişi Bayram Otel enkazında hem kuzenini, hem de eşini kaybeden Esra öğretmen.
Onu dinlerken, önceki Vicdan ve Adalet Nöbetlerini, diğer davaları, vefat edenleri anımsıyorum. Bir anda aklıma dank ediyor; bu nöbetlerin hepsi ve nöbetlerden sonra dernekte düzenlenen toplantılar, aslında hepsi birer taziye evi! Bu gün akrabamın vefatının yedinci günü. Elden ne geliyorsa denediler hayatta kalsın diye. Etraftaki insanlara bakıyorum, hepsi bizim akrabalar, komşular aslında. Nöbet sonrası dernek binasındaki toplantıları hatırlıyorum, aklıma taziye evi geliyor. Ciddi bir benzerliği bir anda idrak ediyorum, konuşmalar sürerken. İnsanlar sırt sırta, omuz omuza vermişler, dernekte pilav çıkmıştı bir keresinde hatırlıyorum, “kırk” pilavıydı galiba. Tatlı alınmıştı sonra. Bu kadar benzerlik de fazla.
Bir anda nöbetlerin maskesi düşüyor. Taziye üç gün en fazla. Nöbetlerse en az iki yıldır devam ediyor. “Kader” kurcalıyor aklımı. Genç akrabam için Allah’a tevekkül ettik. Nöbettekiler ise “tedbir” aşamasındalar. Eşeği sağlam kazığa bağlamaya çalışıyorlar. Bunun kendisi bile bir mücadele! Eşeği boş bırakmak tevekküle değil teseyyüp’e (ihmalcilik) döner. İstedikleri tek şey, şu veya bu sebepten, mal hırsından, kanundaki boşluktan, kolay paradan dolayı kendi akrabalarının başına gelenlerin başkalarının başına gelmemesi. Tüm nöbetler, gerekli tedbirler alınsın diye yapılıyor. Uzun uzadıya bir dayanışma bu. Bunu “sivil toplumculuk” olarak görenlerin yüzünde bir tokat belki de. Hayır işi ile politik işin ayrıldığı görülmüş mü İslam’da? Herhangi bir insanın halaoğluma, merhumeye “yedi”sinde dua okumanın “bid’at” olduğunu nasıl da anlatamayacağını düşünüyorum. Aynı bu nöbetlerin “sivil toplumculukla” açıklanamayacağı gibi.
İşte bu nöbetler, ayda bir yapılan taziye nöbetleridir aslında. Allah rahmet eylesin, geride kalanlara sabır ve mücadele azmi versin. Amin.
İş cinayetlerine kurban giden mazlumları hatırlatmış olmandan ötürü yüreğine sağlık.
Eline sağlık reis, çok değişik bir yazı olmuş.
“değişik” hayra alamet bir yorum değildir ama, hatta “denişik” de derler, ben çok gündelik bir hissiyatı sağlam köprülerle meselenin üstüne oturtan bir yazı olmuş diyip artislik yapacağım, sevgiler.