Bir Sınıfın Uzun Kış Uykusu ve Kahramanları

4 Responses

  1. mehmet talha dedi ki:

    etraflı bir okuma yapmışsın eline sağlık. ama karakterleri siyah ve beyaz olarak gören, işçi “sınıfını” yüceltip Aydın’ı büsbütün kötüleyen muhafazakar bir yoruma yaslanmışsın, oysa bütün o erkeklikler insanlıktan çıkmanın değil insan olmanın ayrıntılarını gösteriyordu. zira nuri bilge de röportajında şöyle diyor: “Biraz fazla ötekileştirmeye yönelik bir bakış görüyorum genellikle filmle ilgili yazılarda. Filmde Aydın’ı anlamayı zorlaştıran bir bakış geliştirdiğimizi de düşünmüyorum nedense. Aydın’ı tümüyle negatif görmüyorum, hepimizden izler taşıdığını düşünüyorum.”

    http://www.altyazi.net/gozecarpanlar/nuri-bilge-ceylanla-kis-uykusu-uzerine/

  2. alpkan dedi ki:

    Bana Aydın karikatür düzeyde zalim, elitist ve öküz erkek göründü. Filmde adamın gözümüze sokula sokula zalimlik yapmadığı tek bir sahne aklıma gelmiyor inan, kendi kendine bunalım yaptığı sahneler hariç. Fazla hassasım belki. NBC, bu kadar “ötekileştirme”ye şaşırıyor ise bence biraz daha yumuşatmalıymış o zaman. Aydın, irtibat kurduğu istisnasız herkesi (çiftlik sahibi arkadaşı ve ekmek yediği müşterileri hariç) ezmek, kırmak, eğmek için azami performans gösterdi film boyunca. Ha insan olmaksa, Hitler’de, Şaron’da bile insanlıktan, insanlığımızdan izler bulabiliriz, bulmalıyız belki onlar gibi/kadar zalimleşmemek için, amenna. Siyah beyaz ikiliği kurduğuma dair ise: Filmdeki imam, Hidayet, öğretmen gibi karakterler “işçi sınıfı”nın başka hallerini gösteriyor zaten, İsmail onlardan ayrışıyor, o yüzden “kahraman”. Kendi meşrebince, olduğu kadar…

  3. emre k. dedi ki:

    Gerçeklik herkesin gerçeğe dair algısının bir ortalaması. NBC filmleri de, “gerçekçi”den ziyade, daha “doğal” belki. Filmin geçtiği ortamı neredeyse insan gözüyle görüyormuşçasına yansıtan bir filtre kullanması, bunu hazmettirmek için zamandan tasarruf etmemesi bu yönde çok etkili. Oyunculara da önemli doğaçlama alanları, yani ciddi inisiyatif vermiş gibi göründü bana. Bu “doğal” akışa uygun olarak, NBC’den klişe beklemiyorsun izlerken. Bekleneni vermez, işler “doğal akışında” imiş gibi görünür, gibi geliyor.

    İsmail masada paraya dair ironik hesabını yaparken, arkadaki şömine vurgusu dolayısıyla “o parayı oraya atabilir aga” diye bir düşünce geçti bi an kafamdan. Sonra otomatik olarak, bu davranış çok klişe olabilir dedim, NBC’den beklenmeyecek derecede. Sonra gerçekten parayı attı şömineye. Filmdeki doğal görünen, insanı içine alan oyunculuk ve uzun tartışmalar da o paralarla birlikte yandı o anda. Buna romantik bir an demeyeceğim. Daha çok “epik” diyebiliriz. Coşkulu bir andı. İsmail karakterinden beklenmeyecek bir andı bana göre. Fazla epikti. Olmadı mı, bal gibi de oldu. Toplumcu gerçekçi değil ama, toplumcu epik belki de. Camı kırması, çocuğa attığı tokat, epik oğlu epik gibi geldi bana.

    Bir de, tek bir ana akıştan bahsedemeyiz sanırım eserde. 3-4 farklı hikaye, eşgüdümle ilerliyor film boyunca. Yani arkada bir yerlerde, ana akışın bir sınıf mücadelesi olduğunu söylemek, hakkımız. Film böyle bir potansiyel taşıyor, buna imkan tanıyor. Başka bir izleyici de, Aydın ile kardeşi arasındaki, veya karısı arasındaki hikayelere odaklanıp, öyle bir ana akış çıkarabilir. NBC buna zemin tanıyor. Bize de elbette İsmail’i öne çıkarmak, ona dikkat kesilmek kalıyor.

    “Kış uykusu”ndan kasıt, emekçi halkın uykusu mu, yoksa aydının pencere önü uykusu mu, ya da ikisi birden mi, bu da aynı şekilde izleyiciye bırakılmış. Entellektüel karakter Aydın da, kardeşinin çok net bir açıklıkla ifade ettiği gibi, zehirli bir uykuda olabilir. Uzmanı olduğu işle ilgilenmeyip, iktidarını kurabildiği bir taşra gazetesinden atıp tutmak, gibi gibi. Fakat aydın karakteri bu sefer çok kötü olduğundan, şimdi düşününce, gerçekten Alpkan’ın dediği gibi fazla takmaya değer gelmiyor. Bir yerden sonra “e tamam abi adam kötü işte” falan diyorsun. Ara ara herifin kendi de fark ediyor durumu, özeleştiri verecek gibi oluyor, sonra tekrar küfür günah.

    Yılmaz Güney benzetmesini dikkatli yapmak lazım. Cannes’a çıktığında da tartışılmıştı bu. Yılmaz Güney %70 olunabilir belki ama, %30 da doğulur sanki. Bu farkı teslim ederek, olası karşılaştırmaları yapmak lazım. Adana’lı bir Kürt olmak, hayatında en az bir savcı vurmuş olmak, maoculuk falan gerekiyor. E tarihsel bakarsak biraz daha normalleşir işler.

    3 Maymun’dan beridir ortaya çıktığını düşündüğüm bu eğilimin, yani aslını inkar eden bir entellektüel eleştirisinden çıkıp sınıfsal ayrılıklara vurgunun gelişmesinin arkasında Ercan Kesal dostluğunun halkçı bir etkisi olabilir. Dolayısıyla hafiften Ercan Kesal’a da yoğunlaşmak gerek sanırım.

    Neyse. NBC izlemeye devam.

  4. sinan dedi ki:

    hiç işçi karakterinden bakmamıştım. ben nedense buhran yaşayan aydın’da takılıkalmışım yine. bazen işte ilerleyemiyorum bir türlü. oysa hakkaten nbc ilk kez aydın-olamayanın onurunu ciddiye aldığı için film yapabilmeyi becermiş gibi bişeyler düşünmüştüm. çok sinemadan anlamam arada üç maymunu da atlamışım ama nbc hep aydın’ın duygusu üzerinden hikayesini kuruyordu. oysa bu filimde aydın-olamayan’ın duygusunu hikayesine dahil ettiği için hikaye daha yerli bir derdi anlatır hale gelmiş. ötesi bir türlü kendi yerini beğenmeyen aydın’ın mekanını, toplumunu yabancılamasının sonsuzluğu idi. üstelik gayet tercüme bir ontolojik kasıntı eşliğinde. fotoğraf ile hikaye akışının eski filimlerindeki ayrışıklığı da filimden başka bişey olarak görmeme neden oluyordu yaptığını. bu filimde biraz daha fotoğraf-hikaye ilişkisi güçlü, hatta hikayenin kendi fotğrafını çağırmasına izin vermiş gibi. ama burda filmi film yapan şey, tekil ve ayrıcalıklı olanın bunalımından insanlararası ilişkinin karşılıklı etkisine sıçrayabilmiş olması. aydın’ın ilişmek istemediği, hep uzağında tuttuğu aydın-olamayan kişiler kendi duygusal varlıkları ile firme girdiği oranda aslında aydın’ın hikayesi de daha gerçek br yere oturuyor. ismail hakkaten sürüyle kötülük içeren bir karakter ama kötülüğü bir onur ısrarı olarak gayet anlamlı. ve kendi kötülüğünün iyileşebilmesi için belki de bir red hamlesine, onur ispatına ihtiyacı var. oğlunun da bu sahnedeki gözü, güvenebileceği bir babaya aitliğini sevince dönüştürecektir. onun da buna ihtiyacı var. ismail’in kendi kötülüklerinin döngüsünden çıkışı için duygusunu açığa vurabilme iradesi-o an karşısında kim olduğunun önemi olmadan- bir sefer dile gelmeliydi. nbc ilk kez aydın-olamayanın bir onur ve hakikat çığlğı taşıdığını ikrar etmiş aslında.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir