Bir Metrobüs Hatırası, Biraz Miyazaki ve 8 Mart!
Geçenlerde Edirnekapı metrobüs durağına inerken, annesinin ve 7-8 yaşlarındaki abisinin elinden tutarak merdivenlerden inmeyi çalışan, 4-5 yaşlarında küçük bir kızın yürümesine şahit oldum. Kızın kafasında melon geri bir şapka, sırtında pembe ve küçük ağır görünmeyen bir okul çantası vardı. Giydiği kıyafetten annesinin zevk sahibi olduğu kanaatine vardım. Abisi gülümsüyor, annesi aceleci şekilde tatlı tatlı düzgün yürü kızım diyordu. Küçük kız her iki basmakta bir takılıyor annesi ve abisi nedeniyle havada asılı kalıyordu. Anne durağa odaklanmışken kendisi tüm azmiyle düşmemeye odaklanmıştı. Bütün o düşme ve kalkma hallerine rağmen yürürken olabildiğince canlı bir ritmi vardı. Annesinden ve abisinden daha güçlü bir performansın işaretlerini taşıyordu.
Her birimiz düşe kalka büyüdük. Çok düştük, çok ağladık. Birileri ellerimizden tuttu ya da tutmadı ama hayat o çocuk halimizde onca zayıflığımıza rağmen bütün o başımıza gelenlerle birlikte ritim gücümüzden birşeyler almayı başaramadı. Sonra büyüdük falan ama ayağımıza takılan her taştan sonra nedense artık daha çok ağlıyoruz. Bence burada sağlam bir ironi hali var.
Miyazaki animelerinde genelde başkahraman küçük kız çocuklarıdır. Bir ara bunun üzerine çok kafa patlatmıştım. Kimsenin giremediği çatı katlarına, ağaç kovuklarına, şehri tehdit eden kötücül güçlerin üslerine, uçan kalelere, ruhlar aleminin riskli köşelerine bu küçük kızları gönderirdi hep. Olacakları tedirgin bir şekilde beklerken o kızların bakışlarındaki kararlılığa hayran kalırdım.
Kafa patlatmalarımın sonucunda Miyazaki’nin güçlü bir şekilde bir şeyi fark etmiş olduğunu gördüm. Miyazaki içinde hayata dair bir enerji taşıyan herhangi bir kadının diğer herkesten daha fazla cesarete sahip olduğunu güçlü bir şekilde fark etmişti. Bu durumu resmetmek için toplumsal baskı mekanizmalarının henüz daha tam anlamıyla nüfuz etmediği kız çocuklarının hayat ve direngenlik enerjisini gözümüze sokmaya çalışıyordu. Çocukluktan çıkma halinin sonrası malum. Büyüdükçe erilliğin baskı mekanizmalarıyla yoğun şekilde karşılaşma durumları ve ister istemez kendi steril alanlarında mutlu olma gayretlerinin toplum nezdinde norm haline gelmesi falan… Bildiğimiz patriarka işte.
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve kadınlar, özgürlüklerini her yıl geçen yıllardan daha gür bir şekilde ve şevkle talep etmeye devam ediyorlar. Metrobüsün basamaklarına takılırak inen o melon şapkalı küçük kızı daha güzel günlerin beklediğine inanalım.