Bir Hukuk Savaşçısı: Michael Kohlhaas
“Öyle amaçlar vardır ki, karşılaştırıldığında, ailesinin başında saygıdeğer bir baba olarak bulunmak daha önemsiz ve değersiz kalır; kısacası, ruhum -itiraf etmek gerekirse- belki de yakında haberlerini alacağınız büyük işler peşinde.”
Heinrich Von Kleist, Michael Kohlhaas, Can Yayınları, 5. Baskı, Sf. 28.
Kitabın ismini ilk olarak kazara denk geldiğim ve Ulus Baker’e ait olduğunu bilmeden, merakımı celbettiği için okuduğum bir makalede görmüştüm. Makalede Baker kitaba önemli anlamlar yüklemişti, açıkçası makaleyi okuyalı hayli oldu ve içeriğini hatırlamıyorum, ancak pek çok metinle kurmaya çalıştığım ilişkiyi bu makale ile de kurarak içinden çıkarabileceğim başka bilgilere imkân tanıması için bahsedilen bu kitabın adını kenara not almıştım. Sipariş listeme ekleyip bir toplu kitap siparişi ile satın aldım. Kitaplıkta bekledi biraz, ne kadar olduğunu pek kestiremiyorum ve merkeze koymadan, listeli okumaların arasına sıkıştırdığım metinlerden biriydi. Kendi adıma takip etmem gereken okumalara ilk fırsatta ara verip bazı edebi neşriyatı okumak gibi bir programlandırmam var, o an denk geldiğinde gözüme ilk çarpan ve merakımı çeken ne ise elime alıp okuyorum, Michael Kohlhaas kitabı da bu şekilde elime düşen kitaplardan biriydi.
Kitabı okurken ilk gördüğüm Alman klasiklerini ve tarihine çok uzak kalmışlığım oldu. Alman modernleşmesinin temel taşlarından biri sayılan ve içinde isyan hikâyesi barındıran bu kitabı ilk defa duymuşum. Ayrıca karşımıza çıkan ve anlamak için karın ağrısı çektiğimiz onlarca metnin değdiği yerleri esasında tarihte yaşanmış hikâyelerin ve olayların içinden rahatlıkla idrak edebiliriz, bunu fark ettim tekrardan. Eğer yeterince özenli olursak büyük anlatıların arka planında yatanları tarihi olaylarda ve her dönem için bir hesaplaşma imkânı veren “klasik” eserlerde bulabiliriz.
Düşünceler ve politik hareketler bazı ıstırapların neticesinde ortaya çıkarlar. Yapılan, karşılaşılan sorunlara dair bir anahtar arayışından pek farklı değildir, pozitif neticeler veren arayışlar ise anahtarın düştüğü yerde yapılanlar oluyor. Düşünce tarihi meseleleri konuşulurken ise “sıradan” insanların inatları ve çığlıkları genelde kıymetli bilgi olarak görülmez, neden böyle oluyor tam kestiremiyorum ama görmeme gibi bir refleks var maalesef.
Heinrich Von Kleist yaşadığı dönem itibarı ile Fransız ihtilalini ve Napolyon savaşlarını görmüştür. Muhtemelen içinde bulunduğu kültürel atmosferin de en belirleyici tartışmaları ihtilalin etkileri üzerinedir. Her ne kadar ihtilalden sonra yayılan eşitlik ve hukuk fikri Alman topraklarına cebren ve savaş yoluyla gelmiş olsa da kitaptan anlaşıldığı kadarıyla devrimden sonra kurumsal yapıların restorasyonu edebiyat dâhil birçok alanda kendine yer bulmuş. Bu bilgi şu bağlamda düşünüldüğünde oldukça kıymetli hale geliyor, yazar eşitlik ve hukuk fikrini kendi toplumunun tarihinde arayarak somutlaştırma gayretine girmiş. Yazar aklında bu gibi şeyleri geçirmiş mi elbette emin değilim ancak bugünden bakıp metne anlam yüklemeye çalışıyoruz şuan.
Michael Kohlhaas ticaret yapan, özgürlük ve hukuk fikri olan inatçı ve isyankâr bir Almandır ve 19. Yüzyıl için tarihte kalmış bir Almandır ancak tekrardan roman kahramanı olarak “diriltilerek” Alman toplumunun eşitlikçi ve hukuku gözeten damarına hizmet etmiştir. 1810’da tam hali basılan kitap 16. yy’da yaşanmış gerçek bir olayın romanlaştırılması çabasıdır. 1540 yılında Saksonya eyaletinin asilzadelerine karşı çıktığı için idam edilen Hans Kohlase adlı bir at tacirinin yaşadıklarından esinlenerek yazılmıştır. Kitabın kahramanı Kohlhaas, ticareti için bir asilzadenin arazisinden geçmek zorundadır ve asilzadeye normal ticaretinin çok ciddi bir yekûnunu tutmayan iki atı hukuksuz bazı gerekçeler öne sürüldüğünden zor yoluyla esir bırakmak zorunda kalır. Sonrasında atlar tacirin izni olmadan çalıştırıldığından satılamayacak kadar zayıf duruma düşerler ve tacir atları için yasal yollardan hakkını aramaya çalışır. Mesele ettiği atların bedeli değildir, tacir bazı insanların keyfi olarak özgürlüğü kısıtlayabildikleri bir ülkede onuruyla yaşayamayacağının farkına varmış ve hakkını aramak için mücadeleye girişmiştir. Önce yasal yolları dener ancak mahkeme asilzade için herhangi bir cezai yaptırımı gerekli görmez. Eyaletin hükümdarına (elektör[1]Elektör: Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun seçilmesinde söz sahibi olan ve her biri asilzadelerden oluşan eyalet yöneticilerine verilen ad. Kitapta bahsedilen Saksonya Elektörüdür.) başvurur ancak orada da asilzadeleri kollayan bürokrat akrabalarının müdahalesiyle hakkını alamaz, bu arada eşini bu dava süreci nedeniyle oluşan bir kazada kaybeder. Bütün yasal yollar tıkanınca silahlı bir mücadele başlatır. Haklı pozisyonu, inadı ve mücadele yeteneğiyle desteğini arttırarak ilerler. Asilzadeyi koruyan bazı şehirleri yakar, ülkede bir “terör” ortamı hâkimdir artık. Bir asilzadenin küstahlık edip oradan geçen bir tüccara ait iki tane karayağız atı alıkoyması ve izinsizce kullanması nedeniyle başlayan olaylar bütün ülkeyi birbirine katar. Çıkan devasa tantanaya rağmen tacirin talebi en başta talep ettiği şeylerdir: atlarının tekrardan sağlıklı hale kavuşturularak kendisine teslim edilmesi ve kendisinden özür dilenmesi…
Tacir talep ettiği her şeye kavuşur, atları besili olarak kendisine tekrar teslim edilir. İsyanı sırasında ölen yoldaşı için bedeller ödenir, kendisini mağdur eden asilzadeye ceza kesilir ancak imparatorluk toprağında çıkardığı “huzursuzluk” nedeniyle tacir en merhametli yöntemle (cesedi fazla parçalanmadan) idam edilir. Bütün bu tantana tacirin şu ifadelerinde gayet açıkça belirttiği neden üzerinedir: “Çünkü ben, sevgili Lisbeth, benim haklarımı korumayan bir memlekette kalmak istemiyorum. Eğer tekmeleneceksem, insan olmaktansa, köpek olmayı tercih ederim!” (sf. 31.)
Hikâyeye göre Kohlhaas bir karakafalı değildir. Orta sınıf sayılabilecek, mülkleri ve kaybedecek şeyleri olan bir tüccardır. İsyanına neden olan şey ise açlık ya da kölelik de değildir. Açıkçası tek başına bu hikâyeden devrimci bir taban hareketlenmesi çıkarma şansına sahip değiliz ancak bazı dersler çıkarabiliriz.
Toplumda hukuk ve eşitlik fikrini esaslı şekilde tesis etmenin yolu, örnekleri ve uygulamalarıyla birlikte bir fikri başka toplumlardan olduğu gibi ithal etmek asla değildir. Güncele uyarlanmak istenen fikrin tarihsel bağlamı kurularak toplumla ilişki sağlanmalıdır. Tutumları netleştirmekle birlikte kimi zaman tarihte unutulmuş bir vesikayı tekrardan gün yüzüne çıkararak kimi zaman yeni bir masal kahramanı yaratarak fikri tartışmaları beslemek daha sağlıklı neticeler verir. Bu katkı kimi zaman Tolkien’ın Silmarillion-Yüzüklerin Efendisi gibi kitaplarla yaptığı gibi mitolojisi olmayan İngiltere toplumu için bir mitoloji yaratma gibi olur kimi zaman da Heinrich Von Kleisti’in Michael Kohlhaas karakteri gibi tarihte kalmış bir isyankârdan esinlenerek yazılmış bir kitapla olabilir. Von Kleist, tedavüle daha etkili girmesi gereken bir tartışma için eksiğiyle/fazlasıyla yaşanmış bir takım olaylardan bir “kahramanlık” destanı çıkarmıştır.
Her toplumun olduğu gibi bizim de hikâyelerimiz var ve ister istemez baskın gelmesi gereken eşitlik, hukuk, demokrasi gibi fikirlere ihtiyacımız var. Bazı şeylerin modernizasyonu (modern hayata entegre şekilde vücut bulması) için de başka miraslarla eklektik bir konuşmaya girmeden önce kendi tarihimiz ve edebiyatımız ile diyaloğa girmemiz gerekiyor olabilir. Kanaatimce edebiyat ve tarih ancak buna hizmet ettiği ölçüde anlamlı yerlere değecektir.
Dipnotlar
↑1 | Elektör: Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun seçilmesinde söz sahibi olan ve her biri asilzadelerden oluşan eyalet yöneticilerine verilen ad. Kitapta bahsedilen Saksonya Elektörüdür. |
---|