Bir Dosya Kritiği: Lacivertten de mi İthal Solumuz?

Giriş

Uzun süredir dergilerle kurduğum ilişki zayıf, belki güçlendirmem lazım, kültür ve sanat hayatına etkisi hala kayda değer olabilir dergilerin… Bazen arkadaşlarımın bazı dergilerdeki yazılarına denk gelince süreli yayınları alma ihtiyacı hissediyorum. Nadiren de olsa dosya konusu ilgimi çektiğinde bir dergiyi almak aklıma geliyor. Genelde ilgimi çeken dosya konusu bulamadığımdan çoğunlukla kitapçılardaki dergilere bakıp geçiyorum. En son aldığım dergi ise Notos’un Ursula K. Le Guin dosya konulu sayısıydı. Fiyatını pahalı bulsam bile aldım dergiyi, açıkçası pişman olmadan okudum. Başarılı bir sayı çıkarmışlar. Bunları şundan yazdım, genelde dergi/dosya kritiği yapan biri değilimdir ve çok üzerine durmam yazılanların, bazen kafama eserse sosyal medyada küçük boyutlu postlar göndermekten ötesi olmaz…

Ocak ayında ise iktidar finansmanı ve desteği(Turkuaz Medya’ya bağlı) hayli yüksek olan Lacivert Dergisi’nin Türk Solu, Yerli mi, İthal mi? dosya konulu sayısını, konunun politik ilgi alanıma girmesi ve iddialı kapak tasarımı nedeniyle meraklandığından aradım ancak baktığım kitapçılara düşmemişti son sayı. Acaba internete konmuş mudur diyerek webden taradığımda dosyanın tüm yazılarını görebildiğime sevinmiştim, yüklemişler siteye. Genelde bu gibi dergiler(özellikle kaliteli kâğıda renkli basılanlar) maddi sıkıntı çektiklerinden daha çok satış yapılsın ve sayı tükensin diye yeni sayı çıkana kadar yazıları internet sitelerine yüklemezler, satış sorunu pek yaşamayan Birikim Dergisi için bile böyledir… Dergiyi elime alamadığımdan 42. sayıda kaç adet dosya yazısı var bilemiyorum ancak sitede editör yazısı dâhil 16 adet dosya konusuyla ilgili yazı bulabildim. Sitede bulabildiklerimin hepsini okudum. [1]Yazıların tamamı için: http://www.lacivertdergi.com/dosya  Umarım eksik yazı kalmamıştır.

Bu yazının amacı basitçe Lacivert Dergisi’nin Ocak sayısının dosya konusunun ilgi çekici başlığı ve içeriği üzerine bir şeyler söylemek… Müslüman kalmak gibi bir meselesi olan biri olarak politik ve ahlaki pozisyon alışı itibarı ile sol denilerek tanımlanan tutumun(mahalle değil, tutum) sağ olarak tanımlanan tutumlardan çok daha anlamlı olduğuna inanan biriyim. Nihayetinde Müslümanlık ile kapitalist sömürü ilişkilerini, hegemonik iktidar ilişkilerini, ırkçı faşizmi ilh. bağdaştırmak gibi bir ahlaksızlık yerine sol tutumun önemsediği değerleri bağdaştırmak kadar tabii bir şey olmayacağına göre bu dosya konusu en azından kendi adıma yüzleşilmesi ve hesaplaşılması gereken bir mesele olarak dikkate değer duruyor. Özellikle neden Lacivert dergisinin sol dosyası diye de sorulabilir, cevaben, rahatlıkla İslami kesime seslenen ve dindar bir profil çizen bir neşriyat olmasını söyleyebilirim ve bu kadarı da yeterli olur. Eğer dindar bir görüntü veriyorsa illaki din alanına değen bir tarafı olacaktır söylenenin ve bu durum Müslüman kalmaya/olmaya çalışan beni ve benim gibileri fazlasıyla ilgilendirir.

*

Dosya kapsamında neşredilmiş yazılara geçmeden kısa ama önemli editör yazısından bahsetmek gerekiyor. Dergiyi taradığımda fark ettiğim bilgilerden birisi editörün yani Mustafa Akar’ın bu sayıyla birlikte editörlük görevine başladığı oldu. Daha önce de dergide yazıları yayınlanıyormuş.

Mustafa Akar aklımda Orta Dünya İlmihali şiiriyle kalmış, uzun süredir şiir camiasını takip etmediğimden ne yaparlar pek bilmem ama bir keresinde fayrapçılarla otururken-bir zamanlar çay ocaklarında beraber otururduk, şimdi düşününce baya ilginç geliyor- Mustafa Akar’ın iyi bir şair olduğunu demiş ve savunmuştum. Aradan tabi çok seneler geçti ancak neden savunduğumu biliyorum. Akar’ın benim hala ara ara severek dinlediğim şiirinde, hayatı anlamaya çalışan ve bazı durumlardan rahatsız olan edepli bir insanlık halini görmüştüm. Bu hali tutarlı bir kompozisyon içinde, muhatabının da anlayacağı şekilde anlatabilmiş bir şiirdir bence Orta Dünya İlmihali, haliyle şiir işlerini çok takip etmeyen ve detaylı anlamayan benim övgümü almıştı Mustafa Akar. Sonrasında ise pek takip etmediğimden yazı macerasını ve politik tutumunu bilmiyorum. Şiirde ayrıca bir ortada durma ve insan kalarak empati kurabilme yeteneğinin ihtimali kafamda canlanmıştı, Lacivert’in son sayısındaki editörlük performansı ise bu algımı açıkçası geçersiz kılmış oldu.

Akar kendi yönetiminde çıkan ilk sayıda bir hesaplaşmayla başlamayı anlamlı bir iş olarak görmüş, bunu da şu ifadelerle aktarmış: “Sözüm ona ilerici olmanın, aydın görünmenin en büyük göstergelerinden biridir sanki solcu olmak. Yine sözüm ona, ne kadar bayağı, ne kadar statükocu sıfat varsa hepsi sağın üzerine atılmıştır.[2]  http://www.lacivertdergi.com/gundem/2018/01/15/ocak-2018-editor-yazisi (Tabi belirtmek gerekir, bu dosyanın seçilmesinde kendi iradesinin etkili olmamış olabileceğini de hesaba katmak gerekir, editör olarak sahiplendiğinden bu şekilde yazabiliyoruz.)

Bu çıkarım bazı koşullar sağlandığında doğruluk barındırabilecek bir temel çıkış noktası olabilir. Eğer tartışmayı kimlikçi ve rövanşist tanımlar üzerinden yürüteceksek pekâlâ bu gibi cümleler kurulabilir. Örneğin Stalin’in, kendisine solcu diyen bazıları tarafından sahiplenmesi ve sahiplenilmemesi gibi önemli ayrıntıları görmezden geleceksek –ki büyük ve ateşli bir tartışmadır, “sol mahalle” içinde hala en diri ve kavga çıkartma potansiyeli barındıran tartışmalardandır.- bir “sol mahalle” ön kabulü üzerinden yürünerek çok şeyler söyleyebiliriz. Ancak eksik ve yanlış anlamalara mahal veren bir cümle kurmuş oluruz. Akar’ın alıntıladığım oldukça edebiyatlı cümlesi ise maalesef sonrasında söylenecek olan cümlelerin düşeceği ofsaytlar ve yanlış çıkarımlar için düzeltici bir imkân sunma yeteneğinden yoksun. Akar’ın çıkış cümlesi birçok yanlış ve zararlı genellemeye ve manipülasyonlara imkân tanıyan kapıları açmaktan fazlasına yaramıyor. Kimlikçi bir retoriği değil de tutumları merkeze aldığımızda ise “sol mahalleye” dair buradan yola çıkarak yapılacak birçok eleştiri anlamsızlaşacağını göreceğiz. Şu halde mesele bir olguyu anlamak yerine bir yönlendirmeye hizmet etmekten öteye gidemeyecektir.

Editörün sol karşıtlığıyla malul ideolojik bir söylem boşluğunu doldurma niyetinden bağımsız olarak objektif görünümlü bir dosya çıkarmak istediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Başlıkta bile hissedilen ötekileştirici ve nesneleştirici dile rağmen geniş bir perspektif gözetilerek her alanda bir şeyler söyleme gayreti içine düşülmüş ve hemen her konuda bir şeyler söylenmiş dosyada. Bu yazıda ise hemen hepsinden bahsetmeye çalışacağım.

*

Kritiğe dosyanın “amiral gemisi” sayılabilecek iki röportaj ile başlamak anlamlı olacaktır. İki akademisyen ile röportaj yapılmış dosyada: Halil Berktay ve Can Kakışım. Berktay hem malumat bilgisi hem de politik hikâyesi itibarı ile meseleye hâkim bir isim. Can Kakışım ise daha gençten ve teorik bilgisi dikkate değer düzeyde, anlattıklarından son dönem tartışmalarını da takip ettiği anlaşılıyor…

*

Berktay’ın röportaj boyunca anlatmak istediğini şu cümleleri açık şekilde gösteriyor: “…benim için Marks ve Engels’in ilk çıkış noktası sonradan tanıyıp öğrendikleri işçi sınıfı ve/ya sosyalizm değil, öncelikle devrim severliktir.” Ya da şu ifadeler: “Bu, 200 yıllık, çeşitli ülkelerde tekrar tekrar tezahür eden bir devrim severlik haletiruhiyesidir. Bazı insanlar hep 1789’un, 1830’un, 1848’in barikatlarına yeniden çağrılmayı bekler.” Röportajın diğer bütün kısımları bu tezi güçlendirecek bir kurguyla işlenmiş ve sola dair tüm hikâyeyi bu tezini, ispatlamak için anlatmış. [3]http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/solcu-olmak-ayricalikli-bir-sey-degil 

İyi bir hikâyeci olmak ya da dilin imkânlarını etkili kullanmak kişiyi hakkaniyetli yapmaya yetmiyor. Meramını başarılı bir şekilde aktarabilmek sadece yetenekli ve bilgili olmak anlamlarına gelecektir. Berktay’ın durumu da bu kadar ve belki en fazla bunlardan ibaret… Berktay gibi başarılı ve malumatfuruş hikâyecilerin ilacı basit bir “neden?” sorusudur: “Bazıları olan bitenlerden neden rahatsızlık duyar?”, “Rahatsızlık duyanlar neden ölümü ve işkenceyi göze alırlar?”  Berktay’ın kurgusu bu sorulara “aptallıklarından” gibi bir cevap dışında seçenek sunmuyor. Anlatının karikatürlüğünü göstermesi için bu kadarı yeterli olur sanırım.

Mülakat ile ilgili olarak bir iki noktaya daha değinmek anlamlı olacaktır. Mülakat sorularındaki izlek, CHP olgusunun da solculuğa yazılması gayretiyle içiçelik barındırıyor. Soruları soran Berktay’ın ağzından “evet CHP de solcu bir partidir.” gibi bir çıkarımı alabilmek için oldukça gayret sarf etmiş. Her ne kadar küstah ve üstenci bir anlatısı olsa da bu kadar ucuz bir tespite kolay kolay müşteri olmadığını söyleyebiliriz Berktay’ın.

Son olarak kendi adıma doğru ya da yanlış tespitlerle olsun hiç fark etmez, röportaj boyunca başlıktaki temel varsayıma dair bir takım ispatlar aradım. Ancak tatmin edici bir cevap çıkaramadığımı rahatlıkla söyleyebilirim, eğer inandığın şey için ölmeyi göze almak aptallık ise solcu olmak/bir davanın insanı olmak haketen ayrıcalıklı bir şey değil. En iyimser yorumla tüm anlatılanları bu kadar bağdaştırabildim. Hak verisiniz ki böyle bir çıkarım da hayli küstahça ve ne kadar bilgiye sahip olursanız olun haddini bilmezce…

Can Kakışım ile yapılan röportajı beğendiğimi söyleyebilirim. [4]http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/turkiye-solu-iktidar-olabilecegine-inanmiyor  Bilgi ve eleştirellik olması gereken düzeyde seyrediyor ancak muhtemelen bir editör müdahalesiyle röportajın bütününün hiçbir şekilde yansıtmayan bir başlık uygun görülmüş: Türkiye solu iktidar olabileceğine inanmıyor. Böyle çocukça müdahalelerle dosyada bir bütünlük tesis edemezsiniz ancak ambalajda bir bütünlük görünür hale gelir.

*

Dosyadaki dikkate değer yazılardan birisi de Raşit Ulaş’ın Sola terk ettiğimiz kavramlar [5] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/sola-terk-ettigimiz-kavramlar   adlı yazısı… Başlığına bakıldığında, “biz sağcıların bazı kavramlara ve değerlere sahip çıkmamız gerekiyor” gibi özeleştiri barındıran bir anlatı beklentisi yaratan bir metin. Dosyaya “biraz da özeleştiri yapalım canım” kabilinde konulmuş muhtemelen. Ancak metin özeleştiriden ziyade suçlayıcı bir bağlamda yazılmış. İnceleme boyunca oldukça karikatür şekilde Marksizm’i(yani solculuğu) şiddet ve temel gerilim alanlarına odaklı hareket etme gibi bir ilişki üzerinden eleştirmiş. Yazar bu bilgiyi nereden öğrendi pek belli olmuyor ve tüm metinde aynı argümanı tekrar etmiş. Ayrıca bu temel varsayımı dillendirmekte hayli zayıf kalmış olması nedeniyle de tartışılabilecek kadar anlamlı bir bilgi sunulmamış, haliyle haklılık barındırsa bile bu bilgiyi böyle bir yazı üzerinden tartışma şansımız olamıyor. Son olarak “Gezi vandalizmi” eleştirisini de eleştirisine kapak yaparak da yazıya koyması şık olmuş. Başlığına bakıldığında bir miktar özeleştiri beklentisi oluşturan ama maalesef eleştiri şehvetiyle kaleme alınmış bir yazı…

*

Dergideki belki de en ibretlik yazılardan birisi Cengiz Alğan’a ait. Bitmeyen nişanlılık: PKK ve Türk solu gibi jenerik bir başlık atmış yazar. [6] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/bitmeyen-nisanlilik-pkk-ve-turk-solu Alğan’ı okurken ne PKK tezlerini ve Öcalan siyasetini ne Kürt siyasetini ne Türkiye’deki sol hareketlerin Kürt Meselesi sınavını/sınıfta kalmışlıklarını ne de mevcut sol olarak tanımlanan/kendini öyle tanımlayan fraksiyonları bilmediğini karın ağrıları yaratan bir metin içinde görüyorsunuz. AKP saflarına geçtikten sonra tek bir derli toplu analizine denk gelmediğimiz Alğan’ın havalı başlıklar arasında bol laf kalabalığıyla dolu yazılarına bir tane daha eklenmiş olmuş. Solcuların kitleselleşmek için Kürt Siyasetine muhtaç olmaları gibi bir argümanı PKK gibi sivil siyaset yapmayan bir unsurla nasıl hızlıca bağdaştırabildiği anlaşılmıyor yazıda. Hani PKK yerine HDP dese belki anlaşılabilir üç-beş cümlesi var yazının. Ancak bu sefer de HDP gibi çok farklı ve sivil siyaset yapan bir oluşum ile şiddet siyaseti arasında bağ kurmakta hayli zorlanacağından otobandan hızlıca geçip Kürt siyasetinin incelikli patikalarına hiç uğramadan tüm unsurları PKK olarak tanımlamayı yeterli bulmuş yazar. Böyle bir metin için meseleyi az çok bilen biri komiklikten ötesini söyleyemez, güler geçer..

*

Dosya içinde ağır manipülasyon kokan bir başka yazıdan bahsedeyim, Eymen Berber imzalı Okur mu, müşteri mi, militan mı: sol’un dergileri [7] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/okur-mu-musteri-mi-militan-mi-solun-dergileri başlıklı yazı belli başlı bazı sol neşriyat hakkında kısa ve bilgilendirici içerik sunmaya çalışmış. Kısa bir yazı olmasına rağmen dikkate değer dergilerden bahsettiğini söyleyebiliriz. Sol neşriyatın saymakla bitmeyecek olan dergi külliyatını kısmen resmetmiş olmasından ziyade daha başka bir sıkıntı hemen göze çarpıyor yazıda. Bazı “ciddi” dergileri saydıktan sonra en sonunda Türk Solu adlı dergiden sol neşriyat diyerek bahsetme ihtiyacı hissetmiş olması sırıtan bir şey olmuş. Solculuğu hemen tüm sol gruplar için tartışılacak olan bir oluşumun ve şaibeli bir zatın işini sola yazması ve bu şaibeli kişinin de Gülen örgütüyle bağlantısının yazıda değinilen bir şey olması yazının amacını ifa ediyor yeteri kadar. Külliyattan bahseden bir yazı, bir şekilde Gülenci ve ulusalcı bir yayına dikkat çekilerek bitiriliyor. Buradan bakınca çocukça bir iş gibi geliyor belki ama böyle şeylerin alıcısının olması, ince propagandacılığın zor zanaat olması ve editörün elinde fazla seçenek olmadığından böyle bir yazıya onay vermesi yazıyı pekâlâ anlamlı kılabilir.

*

Gazeteci ve yazar olduğu belirtilmiş olan Cem Sancar imzalı Bir “deli gömleği” olarak Türk solu [8] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/bir-deli-gomlegi-olarak-turk-solu adlı yazı daha çok İslamcı meclislerin kahve ortamlarında konuşulan kulaktan dolma bilgilerle derlendiği hissedilen bir metin. Türkiye’deki sol hikâyeyi detaylıca aktarmaya çalıştıktan sonra yazıyı 15 Temmuz direnişinde “solcuların düştüğü acizlik” ile ilişkilendirilerek tamamlanması ise AKPcilerin hala Gezi kompleksi ve ezikliğini üzerlerinden atamadıklarını kanıtlar nitelikte olmuş. Yazı boyunca Kemalist burjuva ile Solculuğu bağdaştırabileceği tüm argümanları serpiştirmiş. Türkiye’de solun ana omurgasının TKP çizgisi olduğunu ısrarla vurgulaması, Kıvılcımlı ve Kaypakkaya’nın haklı çıkışlarına yer vermesi ve tabi beklendiği üzere İdris Küçükömer tezleri üzerinden sağ sığlığı yüceltmesi gibi durumlar, tartışmaları az çok bilen biri için şaşırtıcı gelmeyecektir. (Bu gibi meselelerde bilgileri hep eksik servis etme adetlerinden bir örnek vermeden geçemeyeceğim, Kaypakkaya Tunceli’de orduyla savaşırken ihanete uğradığı için yakalanıp, cesedi sağcılar tarafından Diyarbakır’da paramparça edilerek öldürülmüş bir zattır. Kenarda dursun bu bilgi.) Yazıdaki bir diğer handikap da solun ana omurgasının TKP olduğu tezidir. Evet, TKP önemlidir ama solcu tutum varlık alanını genelde dışlanmış mecralarda göstermiştir. Parti olarak TİP, TKP’den daha etkili ve anlamlı bir yerdedir Türkiye’deki sol hikâyesinde. Kaldı ki yazar Cumhuriyet döneminde TKP’yi kuranların hikâyelerini de hiç bilmemektedir ve Osmanlı’nın son dönemindeki sosyalistlerden nedense hiç bahsetmemiştir.

Yazı nasıl olmuşsa son kısımda birden solcu acizliğini 15 Temmuz’la bağlamaya çalışmış. (Sırası gelmişken bir not buraya geçeyim, o gece Tayyip Bey halkı sokağa çağırmadan önce darbe söylentisi nedeniyle sokağa çıkan Alevi kimliğiyle bilinen Mamak Tuzluçayır Mahallesi halkını ve Belediye önlerine doluşan darbe yaşamış Selametçileri anmakta faide var. Yani yazar 15 Temmuz’u da yanlış okuyor ama bahsi diğer mesele..) Eğer yazıya bu şekilde bitirmek için başlandıysa olmamış. Yazıda giriş, nedenler ve sonuç arasındaki ilişkilenme oldukça zayıf kalmış.

*

Akla zarar yazılardan diğeri de Hüseyin Etil imzalı, 68’den gezi’ye Türkiye’de sol hareket [9] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/68den-geziye-turkiyede-sol-hareket başlıklı yazı. Dosya kapsamında mesele edilen işlerden biri olan Gezi ile sol mahalle ilişkisi kurularak hem Gezi’nin hem de solun ne kadar kötü şeyler olduklarını anlatma gayreti bu yazıda “derinlikli” şekilde işlenmeye çalışılmış. Yazı bazı argümanlar geliştirmeye çalışarak Gezi’de sokağa çıkan profil ile burjuva kültürü arasında ilişkilenme kurmaya çalışıyor. Buradan yola çıkarak gezideki durumun burjuva refleksi veren unsurlar olduğunu ve halkla ilişkilendirilemeyeceğini izaha niyetleniyor. Şu satırlar bunun açık ifadesi:

Bir bütün olarak solun ortaya çıkışını ve farklı sol siyasal profilleri kültürel okumalar içinde tüketmekten ziyade sınıfsal analizlerle zenginleştirmek gerekiyor. Öznelerin kendileri hakkında ürettikleri büyüyü bozmanın en önemli aracı bu tarz bir nesneleştirme pratiği olsa gerek.

Solun anti-faşist karakterinin baskın, anti-kapitalist karakterinin ise güdük olmasının nedeni, burjuva demokratik devriminin tamamlanmamış olduğu yönündeki temel tespit ve duygusudur.

Özetle demos karşıtı tuzu kuru meritokrasi savunuculuğu üzerinden hem Demokrat Parti’nin yarattığı kültürel zenginleşmeyle birlikte AKP’nin yarattığı zenginliği ilişkilendirmeye çalışıyor hem de 68’de yükselen başarısız sol muhalefet ile Gezi’de oluşan “sönümlenmiş” ve “vandal” meritokratik muhalefeti ilişkilendirmeye çalışıyor. Yazara göre AKP ve Demokrat Parti sağlıklı ve demokratik zeminlerken, 68 kuşağı solu ve Geziciler demokrasi karşıtı ve burjuva ile meselesi olmayan meritokratik unsurlar oluyorlar.

Açıkçası 68 kuşağının ve Gezi’de sokağa çıkanların mensup oldukları sınıfları bilmesek belki anlamlı bir bilgi olarak acaba dedirtebilecek önermeler bunlar… Neyse, yazar belli ki bazı şeyleri okumuş ama kafasında derleyip anlamlı bir bilgi haline getirememiş. Sonuç olarak ortaya böyle karma karışık ve tefsire muhtaç bir yazı çıkmış.

*

Gökhan Ergür ise Televizyonun inşa ettiği sosyal kimlikler başlıklı yazısında [10] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/televizyonun-insa-ettigi-sosyal-kimlikler Gramsci’den ilhamla televizyon mecrasında hâkim olan kültürün solcu ve hegemonik karakterinin yarattığı kimlikleri anlatmaya çalışmış. Her dönemde sistemin ve siyasi erkin etkisi alanında olmuş olan televizyon kültürünün neden solcu olduğunu kanıtlarıyla bulamadığımız bu yazı ilginç şekilde bir sol düşünürün ürettiği kavramsal çerçeveye yaslandırılmış. Bu durumun komedisi bir tarafa hali hazırda izin verilen televizyon kanallarını hiç seyretmeden mi yazmış acaba sorusunu sormadan edemedim okurken.. Solcu olmayı sadece bir yaşam biçimi olarak görmenin ucuzluğu maalesef yazarın okuduğu üç-beş satır kelamın nereye değdiğini anlamasına da engel olmuş. İnsan zihninde barikatlar oluşturmaya görsün, kolayca atılamıyor böyle şeyler.

Yazı sağcılar tarafından yazılan tüm kültürel hegemonya yazılarında olduğu gibi ağlamakla biter. “Biz daha iyisini yapmalıyız, adamlar haketen iyiler bazı konularda.” gibi tekrar cümlelere burada da rastlarız. Zannederim sağcılar, sanatsal üretimim sistem dışılıkla ilişkili bağını asla kuramayacaklarından, bu sızlanmaları hep sürdürecekler.

*

Röportajları yapan Beytullah Çakır dosya için Türk solunun aykırı isimleri [11]http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/turk-solunun-aykiri-isimleri  adlı bir çalışmayı da kaleme almış. Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Tahir, Mehmet Ali Aybar ve İdris Küçükömer gibi döneminde tartışmalı ve yaratıcı işler çıkaran ve “sol mahalle” tarafından da maalesef dışlanan aydınları kısaca tanıtan bu yazı solun bazı günahlarını daha görünür kılmak için özenli ifadeler kullanılarak hazırlanmış. Dosyanın maksadına hizmet eden ancak doğru şeyler söyleyen bir yazı olarak bakılabilir.

*

M. Sena Subaşı ise dosyaya Sol deyince aklıma nota olan “sol” geldi [12] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/sol-deyince-aklima-nota-olan-sol-geldi başlıklı bir çalışmayla katkı sunmuş. Anladığım kadarıyla farklı kesimlerden insanlara “Sol denilince aklınız ne geliyor?” gibi bir soru sormuş ve gelen cevapları kısaltıp madde madde derlemiş. Cevabı açık ucu olan bir mini anket gibi düşünülebilir. Verilen cevaplara baktığımda ekseriyetle “solculuk”tan rahatsız olan kişiler daha fazla, bu haliyle toplum ortalamasını yansıttığı söylenilebilecek bir çalışma yapmış. Ancak tarih boyunca iktidarlar tarafından hep saldırı altında olan bir şey için bu kadar yüksek oranlı bir destek beyanı bana yüksek geldi, solculuk fikrini destekleyenlerin daha az olması gerekirdi kanaatimce. Bu ayrıntı dışında dikkatimi çeken diğer bir şey derlemecinin bu çalışma için cevaplar içinde seçtiği başlık oldu. Subaşı, istihzalı vurgular barındıran ve açıkçası ucuz espri kokan bir cevabı başlık yapmış. Verilen cevaplara ve başlık tercihindeki tutumuna bakarak yanlış başlığı kullandığını söyleyebilirim. “İnternetten bakabilir miyim bi’ dakika?” ifadesini başlık olarak seçseydi yaptığı işe ve tarzına daha uygun bir başlık olurdu sanki.

*

M. Sena Subaşı ile aynı kişi mi belli olmuyor, Melek Sena Subaşı’nın dosya kapsamında hazırladığı bir sözlük çalışması var. [13] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/dosya-sozluk-ocak-2018 Lacivert’in her sayısında dosya için sözlük gibi bir çalışma yapılıyormuş. Sözümona fikri bir üretim yapmaya çalışan bir dergiden çok propaganda maksatlı çıkan neşriyatlar için normal karşılanabilecek bu gibi bir uygulamayı dosya içeriğini gördükten sonra pek yadırgadığımı söyleyemem. Okuyucuyu bu kadar hafifsemek ancak propaganda niteliğindeki metinlerinde olur.

*

İhsan Kabil tarafından kaleme alınan Türk sinemasında sol düşüncenin ayak izleri [14] http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/turk-sinemasinda-sol-dusuncenin-ayak-izleri başlıklı yazı ise dosya içindeki beğendiğim yazılardan biriydi. Makul eleştiriler barındırıyor. Sol siyasete dair eleştirilerinde bir miktar anakronizm barındırsa da araştırma ve objektif bir şekilde aktarma gayreti yazıyı anlamlı bir yere taşımaya yetiyor. 80’den önce toplumun en fakirinden zenginine kadar sol sinemanın nitelikli ve meraklı bir takipçi kesimi olduğu gerçeğine değinmemesi ve bugünkü hegemonik alan üzerinden bir etkisizlik çıkarsaması yapması yazının eksiği olarak gözüme çarpan şeyler. Bilgilendiriciliği açısından anlamlı buldum yazıyı.

*

Dosyada yer alan yine bir sinema eleştirisi üzerinden analiz yazısı olarak Nagihan Haliloğlu’na ait 45 ruhu: Solun iktidarla imtihanı adlı yazıdan bahsetmek gerekiyor. Ken Loach’un bir belgeselinin kritiği olan bu yazının dosyaya neden eklenmiş olduğunu çözemediğimi belirtmeliyim, yazı özetle, “sol siyaset İngiltere’de bir dönem etkili oldu ancak bu bir takım zorunluluklar nedeniyleydi ve öyle çok büyütülecek de bir şey değil.” demeye getirmiş. Evet, öyledir, İngilizlerin demokrasi tecrübesi de bir zorunluluklar hikâyesidir, mecbur kalındığından demokrasi gelişmiş İngiltere. Herhangi bir sömürge tarihi kitabında da buna dair çokça bilgiye ulaşılabilir. Dediğim gibi neden bu dosya içinde olduğunu anlayamadım açıkçası.

*

Fuat Keyman ise dosyaya Sol ve liberalizm neden seçim kazanamaz? [15]http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/sol-ve-liberalizm-neden-secim-kazanamaz  başlıklı bir yazıyla katkı sunmuş. Yazısının sonuna kadar sorunun cevabına dair açıklayıcı bir analiz aradım lakin yazdıkları, sorduğu sorunun cevabını verecek nitelikte değildi. Keyman’ın bir sol analizine girişmeden önce bir miktar Yeni Kurumsal İktisat tartışmalarını ve Avrupa Tarihi’ni taraması gerektiği kanaatim oluştu. Thorstein Veblen ile başlayan tartışmalar Keyman’ın anlatmak istedikleri için maymuncuk işlevi görebilir. Liberallerin ve solun handikaplarına gerekçe olarak saydığı üç argüman(özgürlükçülük-güvenlikçilik gerilimi, merkez-çevre tartışması, kimlikler siyaseti) da artık 90’lı yıllardaki bağlamlarından çok daha farklı şekilde tartışılan konular… Detaylandıracak kadar yerim yok, zaten yeterince doldurdum yazıyı ancak Keyman bu tartışmaların gerisinden geliyor.

*

Suavi Kemal Yazgıç ise dosyaya Alev Alatlı’ya ait bir romanın tanıtımıyla katkı sunmuş. [16] http://www.lacivertdergi.com/kultur/kitap/2018/01/15/kuyudan-yukselen-ciglik-viva-la-muer-te Alatlı’nın Or’da Kimse Var Mı? Viva La Muer Te! adlı kitabının tanıtımını yapmış. Bu yazıyla Alatlı’nın 90’lı yıllarda yapmaya başladığı sol mahalle eleştirilerinin bir girişi niteliğinde olan bu kitap üzerinden çelişkilerin ifşasına gayret etmeye çalışmış. Suavi Kemal aklımda kaldığı kadarıyla meraklı biridir. Neden böyle yapmacıklık kokan bir dosyaya hizmet eden bir yazıyı kaleme aldığını pek anlamış değilim açıkçası. 90’lı yıllardaki sekülerlerle şimdiki sekülerler arasında uçurum düzeyinde fark çoktan oluşagelmiştir, bugüne dair söz söylemek için 30 yıl geride söylenmiş olana işaret etmek pek yerinde olmamış doğrusu…

*

Ayrıca dergide olmasından rahatsızlık duyduğum bir yazıdan da bahsetmek isterim. Hüsrev Hatemi tarafından kaleme alınmış olan Sosyalizm ve Türk solunun sergüzeşti [17]http://www.lacivertdergi.com/gundem/makaleler/2018/01/15/sosyalizm-ve-turk-solunun-serguzesti başlıklı yazı. Hüsrev Hatemi fikrimce muhterem ve ilimli bir zattır, sağcılarla çok fazla teşriki mesai içinde olsa da böyle.. Lacivert’in bu sayısında yazmış bulunması ise büyük bir talihsizlik, hakikatli eleştiriler barındıran kısa yazısı sağcı propagandaya malzeme vermiş olmuş böylece.

Sonuç

Türkiye’de sağ ve iktidarda olan kadro ciddi bir ideoloji krizi ile de başbaşa aynı zamanda. Herhangi bir değer sistemi sunamaması bir tarafa sistemi ayakta tutan tüm mekanizmaları da çöktürmüş vaziyetteler. Toplumu güçlendirebilecek fikirler üretme kapasiteleri yok. Sürekli aynı ezberleri tekrar etmek durumunda kalıyorlar ister istemez. Lacivert gibi iyi fonlanan dergiler üzerinden yapılmaya çalışılan da söylem krizine neden olan boşlukları gidermeye dönük işlerden ibaret.

Hali hazırda her ağızlarına alışlarında mimikleri çirkinleşerek bahsettikleri ve “sol” adını verdikleri, ekseriyetle muhaliflerden müteşekkil olan amorf kesime dönük hazımsızlıkları da bir türlü boşluğunu dolduramadıkları söylem krizlerinden kaynaklanıyor. Tetikte bekliyorlar. Anlaşılan herhangi bir iktidar iddiası şekillenmemiş ama potansiyelini her dam diri tutan sol tutum ile dindarlığın bağdaşabilir ortaklıklarının güçlenmemesi için can siperane bir mücadele içindeler. Bu dosya konusu pek bir şey söylememiş bile olsa bizim bu gibi tespitleri yapmamıza imkân verebilir ve söylemsel imkânlarımızı geliştirmek için gayret etme motivasyonlarını arttırabilir.

Bununla birlikte dosyada işlenen konulardan sağcıların hala bir Gezi korkusu ve kompleksini yüksek tansiyonla yaşadıkları tespitini rahatlıkla yapabiliriz. Geziyi sonuna kadar destekleyen biriydim ama bitti gitti diyen biri olarak her tartışmada hala dün yaşanmış gibi meselelerin Gezi isyanına bağlanmasını garipsediğimi ifade etmeliyim. Bence olmuş bitmiş bir şey ve yine olma potansiyelini kaybetmemiş güzel bir olaydı Gezi, olursa yine katılırım ama destekleyen biri olarak kendi adıma üzerine düştüğüm bir şey değil. Sağcılar ise hala takık bu meseleye…

Bu dosyanın ümit verici taraflarından birinden daha bahsedip bu hayli uzun kritiği tamamlamak istiyorum, eğer bir teorik boşluğu doldurmak için çalışan kadro, bu ciddiyette fonlamaya ve imkâna rağmen bu kalitede iş çıkarmışsa işimiz pek de zor değil demektir. Hülasa onca genişliğine rağmen sol tutumun başlıkta ima edildiği şekilde ithal bir şey olduğunu anlatacak kadar nitelikli bir ürün çıkaramamışlar, yapabildikleri en fazla, solcular olarak kafalarında kurguladıkları bir kesimin yerlilik noktasındaki eksikliklerini ifşaya çalışmaktan öteye gitmemiş. Bu gibi eleştirilerin çok daha niteliklisini biz kendi aramızda konuşuyor ve zaman zaman paylaşıyoruz zaten.

Dipnotlar

Dipnotlar
1 Yazıların tamamı için: http://www.lacivertdergi.com/dosya 
2   http://www.lacivertdergi.com/gundem/2018/01/15/ocak-2018-editor-yazisi
3 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/solcu-olmak-ayricalikli-bir-sey-degil 
4 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/turkiye-solu-iktidar-olabilecegine-inanmiyor 
5 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/sola-terk-ettigimiz-kavramlar
6 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/bitmeyen-nisanlilik-pkk-ve-turk-solu
7 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/okur-mu-musteri-mi-militan-mi-solun-dergileri
8 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/bir-deli-gomlegi-olarak-turk-solu
9 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/68den-geziye-turkiyede-sol-hareket
10 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/televizyonun-insa-ettigi-sosyal-kimlikler
11 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/turk-solunun-aykiri-isimleri 
12 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/sol-deyince-aklima-nota-olan-sol-geldi
13 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/dosya-sozluk-ocak-2018
14 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/turk-sinemasinda-sol-dusuncenin-ayak-izleri
15 http://www.lacivertdergi.com/dosya/2018/01/15/sol-ve-liberalizm-neden-secim-kazanamaz 
16 http://www.lacivertdergi.com/kultur/kitap/2018/01/15/kuyudan-yukselen-ciglik-viva-la-muer-te
17 http://www.lacivertdergi.com/gundem/makaleler/2018/01/15/sosyalizm-ve-turk-solunun-serguzesti

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir