Bir Başkadır Üzerine Kısa Bir Sohbet
Berkun Oya’nın bu ay içerisinde Netflix’te yayınlanan dizisi Bir Başkadır farklı mecralarda konuşulmaya, tartışılmaya devam ediyor. Biz de epey uzun bir süre gündemde kalan dizinin hikâyesini, karakterlerini konuşmak için dört kadın arkadaş bir araya geldik. Sohbete “bu dizi neden bu kadar konuşuldu” sorusuyla başlayarak, dizi etrafında dönen “temsil” tartışmalarını değerlendirdik.
B.İ: Bu kadar tartışılmasının sebebi bence aslında hiç konuşulmayan mevzulara girmesi ve bunları açıklıkla ifade ediyor olması. Ben hiçbir filmde ya da dizide hatırlamıyorum CHP’li kadın karakterin ‘ya bu başörtülüler işte’ diyerek konuştuğunu. Ben hiç denk gelmedim en azından. Sırf bunu görüyor olmak bile önemli ve kıymetli bence. Bornova Bornova filminde senin benim gibi konuşan, küfreden karakterler görünce oh be biri böyle bir film yapmış diye sevinmiştim. Bu dizininde bende böyle bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Tuttuğu taraf vs. ayrı bir tartışma konusu ki bence taraf felan da tutmuyor dizi. Hatta bu yüzden de çok eleştirildi bence. “10 sene önce anlatılsa çok daha iyi olurdu” ya da “bir muhafazakâr ya da başörtülü kadın karakter üzerinden anlatılacak şey bu mu” diyenler de var. Bence bir yönetmen istediği zaman her şeyi anlatabilir.
A.A: İlk izlediğimde diziyi içime böyle bir şey oturdu benim. Birkaç gün sonra düşündükçe sevdiğim sevmediğim yönleri ortaya çıktı. Yapılan tartışmalar üzerine de biraz düşünmeye başladım. Bir kesim artık böyle Kemalist kalmadı şeklinde yorumlar yaptı. Bir kesim de eğitimli dindar temsili yok dedi. İnsanlar sanki görmedikleri şeyin olmadığına şiddetle inanıyorlar. Bu ilginç geldi bana. Ben diziyi annemle beraber izledim. O Peri’nin Meryem’e öfke dolu olmasına karşı “bu kadın çok yalnız kesin yalnız ölecek o yüzden ona öfke duyuyor” gibi bir yorumda bulundu. Bu tip yorumlar insana tuhaf geliyor tabii. Ama bir bakıyorsun dizinin sonunda hakikaten oraya bağlıyorlar. Gülbin ile ablasının kavga sahnesinde de ablası “bir adamı elinde tutamadın” gibi bir şey söylüyor. Bütün mesele sanki oymuş gibi. Bu tip şeyler biraz rahatsız etti, hayatın anlamı yalnız kalmamakmış gibi.
M.T: Bana diziyi izleme şevki veren şey senin de bahsettiğin gibi gündelik hayatta görebileceğimiz insanları anlatmasıydı. Karakterler o hikâyenin içerisinde sivrilmiyorlar yani. İlk baştan beri hep dizinin sonu nereye bağlanacak diye merak ettim. Herhalde en sevmediğim şey dizinin sonu oldu. Çünkü aslında biraz hikayeler parçalıydı ve her şey hızlı gelişiyordu. Böyle akan bir dizinin sonunda hepsinin mutlu olduğu, dertlerinden kurtulduğu bir şeye dönüşmesi diziyi benim için biraz düşürdü. Biraz daha seyirciye bırakmasını isterdim. Dizi bittikten sonra acaba bu karakterlere ne oldu diye sormak isterdim ama pek ona yer bırakmadı dizi. Zaten sonrasında diziyle ilgili yapılan yorumlar daha ilgi çekici hale gelmeye başladı. İnanılmaz yani insanlar sürekli bununla ilgili konuşuyor. Facebook’ta bir sürü akademisyen bununla ilgili tartışıyor. En çok takıldıkları yer de neden bu karakterleri anlattığıydı. Bu karakterler şimdi nereden çıktı, bunların sahiciliği mi var gibi yorumlar vardı. Bunlarla yüzleşilmiş de şimdi bu nereden çıktı meselesiyle ilgili ne düşünmem gerektiğini de tam bilmiyorum. Sahiden yüzleşilmiş miydi emin değilim.
Z.T: Yapılan bütün yorumların içeriğinden bağımsız olarak bu kadar yaygın konuşulmasının arkasında şöyle bir şey olabilir. Bütün bu toplumsal travmaların, geçmişle hesaplaşmanın Türkiye’de genelde sürekli güncel siyaset üzerinden ya da akademi üzerinden konuşulduğunu hatta daha çok bunlarla kavga edildiğini görüyoruz. Ancak burada bu ağır meselelerin bir Netflix dizisi üzerinden aslında bir tür dolayımla önümüze gelmesi herhalde herkes için bir alan yarattı, zemin açtı. Bunu göstermesi açısından bile kıymetli bir iş. Bütün o temsil problemlerine rağmen ki temsil konusunda problemli gördüğüm bir dizi değil. Başörtülü böyle mi olur laik böyle mi olur Kürt böyle mi olur gibi yorumlar da aslında şunu gösteriyor: Herkesin kafasında bir temsil sistemi var. Onun haklı çıkmasını istiyor insanlar. O yüzden eleştiriyorlar. Çünkü kurgu bir şey sonuçta. Meryem diye biri yok ya aslında hayatta. Bir filme, diziye buradan yaklaşmak çok anlamlı gelmiyor.
M.T: Altyazı Dergisi’nden bir yazar dizide bir gerçek olan olmayan vurgusu olduğunu söylemişti. Buradaki karakterlerin kendisi aslında klişeleşmiş şeyler. Seküler bir kadın deyince işte başörtülüden nefret eden biri aklımıza geliyor ve yönetmenin bunu bilerek yapmış olabileceğini söylemişti. Yani üzerlerine hep konuşulan bu klişe karakterleri bu sefer başka bir şekilde izliyoruz.
Z.T: Tolga Karaçelik’in Sarmaşık filminde mesela yine Türkiye’nin farklı kesimlerinden temsiller gördüğümüz tipler vardı. O filme göre bence Berkun Oya daha farklı daha zengin bir anlatı sunuyor. Meryem’in psikiyatristle görüşmesini hocasından gizlemesi, Hilmi’ye hediye vermesi, imamın kızına aslında “beklediğimiz” tepkiyi vermemesi gibi bizi ters köşe yapan şeyler vardı. Hatta imam karakterinin fazla olumlu olduğu, neden sapık çıkmadığı üzerine bir sürü şey okudum.
B.İ: Bu tip çok yorum vardı gerçekten. 2020 Türkiye’sinde bir imam karakteri olacaksa böyle mi olur diye. 70’li yıllarda Türk sinemasında mesela Kemal Sunal filmlerinde bir sürü böyle üç kağıtçı, kaşı gözü ayrı oynayan hoca tiplemesi var. O zaman AKP mi iktidardaydı? Niye böyle tiplemeler vardı o zaman? Öyle bir yerden bakacaksak niye imamsa kötü biri olması gerekiyor yani? İnsanlar dizi üzerinden hesaplaşmak istiyorlar. Bazı insanların kızmasının ve beğenmemesinin sebebi dizinin böyle çok açıktan o tarafı ya da bu tarafı cezalandırmaması, taraf tutmaması. İnsanlar bir taraf olsun ötekini cezalandırsın, ben de rahatlayayım istiyor. Böyle bir beklentiyi karşılamıyor bu dizi. Bu da yönetmenin kasıtlı tercihidir sanırım. T24’te dizinin oyuncularıyla yapılan bir söyleşi vardı. Orada oyuncular da birbirimizi sevelim, birbirimizle barışalım gibi şeyler söylüyordu. Ama aslında çok gerçekçi de değil o. Her şeyin üstünü kapatalım, gel sarılalım demek de çok mantıklı değil. Özellikle Kürt meselesinde bu söylenir. Barışacağız ama bu barış nasıl olacak? Bütün yapılanlar kabul edilecek, özeleştirisi verilecek, yüzleşilecek ondan sonra sağlıklı bir barış mümkün olabilir. Mesela dizide gördüğümüz sorunlarla gerçekte yüzleşildi mi? Sanmıyorum.
Z.T: Tam da bu yüzleşme meselesi denince dizideki Kürt aileyle ilgili ne düşünüyoruz onu da merak ediyorum. Beni dizide en ikna edemeyen sahneler kız kardeşlerin kavga sahneleri ve o evin içerisinde yaşanan diğer olaylardı.
A.A: Gülbin’in Kürtçesi ile ilgili eleştiriler duymuştum ben de. Dizinin genelinde de aslında bütün karakterler iyi kötü bir yüzleşme yaşadı diyebiliriz ama Kürt karakterlerde çok öyle bir şey görmedik sanki. Kız kardeşlerin hikayesini de çözülmüş bir şey olarak görmedik.
M.T: Ben de biraz şunu düşündüm. Aslında bütün karakterler durdukları ya da geldikleri toplumsal alanla ilgili bir karşılaşma yaşıyorlar. Ama Kürt aileyle yüzleşen, karşılaşan kimseyi görmüyoruz. O hikâyeyi diğer karakterlerin durduğu toplumsal alan pek etkilemiyor. Bence de dizide en oturmayan, diziden ayrıksı duran kısım o sahnelerdi.
Z.T: Ben de senin gibi başörtüsü meselesiyle yüzleşilmediğini düşünüyorum ve hissediyorum. Üstelik başörtüsü meselesinin kültür-sanat alanında temsili yok denecek kadar az. Benim aklıma iki şey geliyor. Biri Gülnur Güner’in bundan 10 yıl önce yaptığı bir fotoğraf sergisi vardı. Başörtüsü yasağının kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığıyla, dönüştüğüyle ilgili. Bir de geçtiğimiz aylarda açılan “Böyle Daha Güzelsin” sergisi oldu. Başka hiçbir şey gelmiyor benim aklıma. Biraz aslında AKP iktidarıyla özdeşleşen bir halk tahayyülünün yerine hepimizin ezberlerini iyi kötü bozan bir dizi bu. İtirazım Var, Kelebekler, Ahlat Ağacı gibi filmlerde muhafazakarları, dindarları genelde imam ve erkek karakterler üzerinden gördük. Bir Başkadır’da bunu kadın karakterlerle izlememiz de güzel ve yeni bir şey.
B.İ: Dizinin ilk bölümünde Peri’nin Gülbin ile konuşurken başörtüsü meselesini anlatırken işte “biz şöyle böyle büyütüldük, bunlara yabancı kaldık ama işte aslında onlar çoğunluk onlar iktidar” diye anlatmasına sebep olan karşılaşma gariban, alt sınıftan, başörtülü bir insanla yaşadığı karşılaşma. Onlar iktidar derken, sanki AKP’nin elindeki o güç, AKP’nin temsil iddiasında bulunduğu herkesin elindeymiş gibi. Gündeliğe temizliğe giden bir kadın var karşında, hangi güçten bahsediyorsun? Bence bu çok manidar bir sahneydi.
Meryem karakteri de gayet normal, olması mümkün bir karakter. Çok saçma ve zorlama yorumlar yapıldı, yok sabah namazına kalkacak kadar dinine bağlı bir kadın bir erkekle yalnız kalacağı bir işte çalışmaz falan gibi. Gayet de çalışır ya ne alaka, geçim derdi diye bir şey var. Ayrıca böyle tek tip bir dindarlık ve muhafazakarlık varmış gibi Türkiye’de.
A.A: Abisi izin vermezdi gibi yorumlar yapıldı. Meryem zaten o açıdan özgürlüğünü elinde tutan biriydi, abisine bu konuda hesap vermezdi.
M.T: Bu söylediğine uygun olarak Hayrunnisa karakterinin başını açma süreci işte başörtüsünü çıkartan kadınlar ah neler çekiyorlar, başlarına neler geliyor ya da öbür taraftan bir kadın başını açtığında her şeye isyan ediyor, bütün ailesinden bir kopuş yaşıyor falan gibi bir yere bağlanmıyor. Tüm bunlardan bağımsız aslında çok kendiliğinden, çok sessiz sakin bir biçimde geçiriyor süreci ve ailesinden çok bir kopuş yaşamıyor karakter.
A.A: Başta bahsettiğin okumaya benziyor, toplumda klişeleştirdiğimiz tipler. Bana da o anlamda ilginç gelmişti. Hayrunnisa’nın babasıyla ilişkisi de genel beklentinin aksi yönündeydi. Annesine babasına asi bir profil görmedik.
B.İ: Ruhiye karakteri için ne diyorsunuz, orada da bir Kürt karakter yine var. Yasin karakteri karısına şiddet uygulamıyor diye ona sempati mi besleyelim diyenler olmuş. Yasin kadına travmasını hatırlatmak için ağaçtaki meyveyi getirip karşısında yiyor. Bundan daha büyük şiddet mi olur ya? Sanki adam bunları yapmasına rağmen sempatik gösteriliyor dizide şeklinde yorumlar gördüm de bence aslında öyle bir şey yapmıyor.
Z.T: Ben de senin gibi düşünüyorum. Bir yandan güya vicdanlı merhametli ama bir yandan da gündelik hayatın içinde o kadar dolaylı bir şiddet dönüyor ki. Bir de Peri’nin annesi eve gelen gündelikçi kadınların isimlerini karıştırıyor ya, Peri kendisi de karıştırıyor aslında, o benim dindar, muhafazakâr ailelerde de gördüğüm bir şey.
B.İ: Meryem ve Peri karşılaşması sadece kültürel bir karşılaşma değil aynı zamanda sınıfsal da. Biri zengin, kaymak tabaka biri de işçi sınıfı. Peri üniversite okumuş başörtülü bir kızla karşılaşsa o başka türden bir karşılaşma olurdu.
M.T: Kimisi de Türkiye’deki başörtülü kadınların hâlâ mutfaktan çıkamayan kadınlar olarak temsil edilmesi yanlış çünkü artık kadınlar okuyor vs. diyerek eleştirmiş.
A.A: Meryem de bence mutfaktan çıkmayan silik bir karakter değildi zaten sadece eğitimsiz ve sınıfsal olarak alt sınıfta konumlandığı için.
Z.T: Dizide kendi sorunlarıyla, ailesinin sorunlarıyla baş edebilen tek karakter aslında Meryem. O manada da hakikaten hikâyenin ideal tipi gibi bir şey.
B.İ: Öyle mazlum bir karakter değil Meryem.
M.T: Aslında dizideki en sağlıklı, psikiyatristin karşısında oturacak en son kişi Meryem’di.
Z.T: Dizide kendi sorunlarıyla, ailesinin sorunlarıyla baş edebilen tek karakter Meryem sahiden. O manada da hakikaten hikâyenin ideal tipi gibi bir şey. Sonuç olarak her ne kadar her birimizin içine sinmeyen farklı olaylar ya da karakterler olsa da bizim açımızdan diziyi kıymetli yapan şey tek tip bir “dindar” “başörtülü” “seküler” profili çizmemesi. Ayrıca ekranda görmeye alışık olmadığımız farklı başörtülü kadın karakterleri bir arada görmek de yeni diyebileceğimiz bir durum. Sanırım tüm zaaflarına rağmen oldukça riskli ve zor bir meseleyi birtakım normları tartışmaya açarak anlattığı konusunda hemfikiriz.