Baro Seçimlerini Neden Boykot Ediyorum?

2 Responses

  1. Mustafa Emin dedi ki:

    I- Maksimalist ve püritan bir mücadele yöntemi olarak boykot, kitlesel olarak örgütlenmediği sürece “fare dağa küsmüş” olmanın ötesinde geçemediği gibi, pasifizmi dayatarak statükonun yeniden üretilmesinden öteye geçmiyor. Benzer koşullarda da gördük, mevcut mevzilerin kaybına dahi yol açabiliyor. İlkesel kıymeti ise, pasifizmin ötesinde kendini üretecek zemin bulamıyor.

    II- Kemalizm eleştirisiyle siyaset yapmanın anlamsızlaştığı bir vasattayız. Bu eleştiriyi dile getirmesinde hak bulabileceğimiz Kürt Hareketi de “özgürlükçü” kontenjanından Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar listesinden, sol cepheye müdahil. Dolayısıyla yazarın sıraladığı eleştirilerin bence çok bir esamesi yok. Kraldan kralcı olmaya, temsili demokrasiden maksimalist talepler çıkarmaya filan da gerek yok. Bir kafa daha fazla olacaksak olalım. Ayrıca yazarın son paragrafta belirttiği sınıfsallık, Kemalizm örtüsüyle görünmez, tartışılmaz kılınıyor. Bu açıdan kötü bir kategori olduğunu düşünüyorum.

    III- Hayatta en çok kazık yediklerimiz, en ilkeli ve adil olmasını beklediklerimiz olabilir. Bu da bize “haklı” olmanın bizi her zaman “hakkaniyetli” kılmadığına dair en iyi derstir. İnsan böyle bir varlık. Bunu kabullenerek ahlaki-politik bir tutum almak en doğrusu. Öte yandan “solcu” avukatların çalışma koşullarının şikayetçi yazar, iktidara yakın bir hukuk bürosunda muhteşem çalışma koşullarına erişirse ne yapacak? Bu yazıyı yutup insancıl çalışma koşullarında, insaniyetten uzak hukuk işçiliği mi imal edecek? Elmayla armutları karıştırmadan tartışmak şart. Mesleki koşulların korkunçluğu ancak mesleki örgütlenmeyle aşılabilir. Ücretli, güvenceli, sömürüsüz staj da genç avukatların da örgütlendiği, seçimlere müdahil olduğu, listelerde söz sahibi olduğu bir yapıda mümkün. Zaten meslek etiğine sahip çıkamayan bir varoluşun hakkaniyetli olması da beklenemez. Sorun kaçmaktan, boykottan değil, cepheyi boş bırakmamaktan geçiyor. Genç-Sen tecrübesi hatırlanabilir yahut genç ttb gibi son derece başarılı örnekler var. Son paragrafın boykot tavrıyla örtüşmediğini düşünüyorum.

    • Dogukan dedi ki:

      i- katılmıyorum. jose saramago’nun “görmek” romanında şehrin insanları seçimleri birbirlerinden bağımsız-habersiz olarak boykot ederler. kimse seçime gitmez. müthiş “körlük” olayından sonra gerçekleşir bu. burjuva demokrasilerinin “yalanlarına” şahit olan insanlar oy kullanmak istemezler.

      binlerce genç avukat şahit oldukları olaylardan dolayı baro seçimlerine katılmıyor. bu esasında baro işleyişi ile alakalı politik bir tutumdur. ekonomi politik sebeplerini yazıda sıralamaya çalıştım.

      yine yazıda bahsettiğim üzere, bizim için mevzi yok şu anda. genç avukat örgütlenmesi belki bir yere değebilir. onun da imkanları kısıtlı. yabancılaşmayı gözardı etmemek gerek ve genç avukatların bir çoğu zaten çok zengin olacakları beklentisiyle bu yola girdiler; yaşadıkları hayal kırıklığı oldukça büyük..

      senin mevzi dediğin şey, genç avukatların tarihsel düşmanına işaret ediyor. ne yapalım? siyasieten liberal mücadelelere fit mi olalım, yoksa meselenin sınıfsal hüviyetine mi odaklanalım? bu biraz da tercih messlesi bence.

      ii- kemalizm eleştirine benzer başka eleştiriler de aldım. benim derdim laiklik veya sekülerizm değil.

      avukatlık, hukuk fakültesine giriş anlamında zaten vaktiyle burjuva işiydi (bu tespiti marmara hukuk’tan bir hocam yapmıştı, esra demir’e selam olsun), çünkü sınavda matematik vb. çözmek gerekiyordu, fakir ailelerin çocuğu için zor işlerdi bunlar. (kürt hareketinin eskiden beri tanınan avukatlarının çoğunluğu görece burjuva ailelerden gelir mesela, iyi bir örnek.) meselenin türk tarafı ise aynı şekilde kamu memuru-kamu işçisi gibi sistemin zaten kendine dahil ettiği ailelerin çocuklarının kemalist olmasıyla ortaya çıktı, elbette daha “burjuva örnekler” de mevcuttu. zaten seküler kodlarla yetişen insanlar, sol’un bir bakıma “allahsızlık” sayıldığı şu ortamda sola meylettiler; kimi sosyal demokrat, kimi sosyalist, kimi komünist oldu. ortada yaşam tarzlarında bile değişiklik mevcut bulunduğu aşikar esasen ama benim derdim bu değil. bir solcu olarak kemalizmin benim özgürlüklerime müdahale eden dilini kullanamazsın. bunu yapıp benden samimi olduğunu düşünmemi bekleyemezsin. kürtler ittifak ediyor olabilirler, fakat doğrunun bu olduğuna inansalardı demokratik islam kongresi çabaları, hdp’deki durumlar nasıl açıklanabilirdi ki?

      “türban” edebiyatı yapmak çiğ bir kemalizmdir. zaten bunun yanında antiemperyalist yurtseverlik de olsa, tamam işte, perinçekçi olursunuz. birinden birini tercih edeceğime, o özeleştiri verip kendini değiştirse daha güzel olmaz mı?

      kemalizm eleştirisi yazıdaki sınıfsallığı örtüyor demişsin, kemalizmi de sınıfsallık altında açıklamış olduk.

      iii- rüyadan uyanma vakti arkadaşlar, solcu avukatların hayatları gözaltında, cezaevi görüşlerinde geçmiyor. gayet boşanma davası, icra davası, ticaret davası vs. alıyorlar. almak zorundalar çünkü yaşamlarını cmk uygulamalarından gelen parayle idame ettiremezler. şirket vekili olup, işçilere karşı meslek ifa edenler var. eğer burjuva hukuk sisteminin yozlaşmış oluşunu getireceksek ortaya, eyvallah, avukatların bu denli para kazanmaları zaten doğru değil. fakat bu eleştiriyi yapmayıp, bu hukukun her imkanını kullanmak da yine yazıda belirttiğim tutarsızlıklara örnek.

      bir insan solcu diye ahlak abidesi olmayabilir. örneğin, kadınlar sadece sağcı iğrenç insanlardan şiddet görmüyor. yani ahlaki anlamda iktidara yakın olmak-uzak olmak yalnızca bu topraklara özgü çelişkiler yumağı olmakla açıklanabilir bence. tabii birinden birini üstün ahlak timsali olarak değerlendiriyorsanız bilemem, ben öyle bir kategorizasyona inanmıyorum.

      iktidara yakın hukuk bürosu demişsin de, ben iktidara uzak bir hukuk bürosunda çalışırken bina tahliye ettim. bildiğin kürt emekçi ailesini dairesinden çıkarttık polis marifetiyle, çoluk çocuk perişan oldular. kavga gürültü, ağlama sızlama derken 2000’lerin başında evimize gelen icra memurlarını hatırladım. o kendimden iğrenmişlikte yapabildiğim tek şey polis tarafından gözaltına alınan anasına-babasına ağlayan çocuğu teselli etmek ve “kardeşlerine ablalık yap bakalım” demek oldu. bu emin ol uç bir örnek değil, sen idealize-estetize ettiğin bir avukatlık anlayışına odaklanıyorsun sadece. fakat pratik böyle yürüyor.

      dediğine katılıyorum, seçimlerde biz de olmalıyız. emek diyen, neoliberalizm diyen başkan adayı ballıkaya, kendine başlıca gündem olarak türbanla mücadeleyi değil, meslek içi etik ve ahlaki bir üretim ilişkisi konularını seçmeli. belki ilerici burjuvalıklarını doğru düzgün yapmış olurlar. şu haliyle baro’da bağımsız genç avukat örgütlenmesi ise bahsettiğim yabancılaşmaktan dolayı mümkün değil.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir