2022 1 Mayıs’ından Bize Kalanlar
Bu yazıda arkadaşımız Ömer Bilal Karakaya 2022 1 Mayıs’ının hazırlık aşamalarından eylemin kendisine ve sonrasına dair eleştirel gözlemlerini aktarıyor. İşçilerin direnişini, sözünü daha iyi yükseltebilecekleri 1 mayıslar için bu kıymetli eleştirileri ilginize sunuyoruz;
ÖMER BİLAL KARAKAYA
Gözlem yazıları kolay olduğu kadar zordur. Objektif bakabilmek, olayın önceki ve sonraki süreçlerini aktarabilmek, sonrasındaki yankıları, olumlu- olumsuz eleştirileri birleştirebilmek çaba gerektiriyor. Ben de bunu yapmaya çalıştım. 1 Mayıs’ı örgütleme çabasında olan veya katılımcı olanların bazılarından görüşlerini aldım. Gözlemlerim aşağıdaki gibidir :
1 Mayıs’ı 1 Mayıs’tan Önce Kazanmak
Senede 1 defa yapılan, kitlesel tarihi bir eylemi sadece o günkü duruma göre değerlendirmek hata olur değil mi?
2022 1 Mayıs’ının neden aşırı yorucu olduğu ve neden beklenilen izleri bırakmadığını bulmak istedim. Filli olarak katıldığım süreci anlatmaya ağustos ayından başlıyorum:
Ağustos’tan 1 Mayıs’a Neler Oldu ?
2021 1 Mayıs sürecinde o zamanki direnişleri yapan işçiler Sinbo işçilerinin çağrısıyla yasaklara rağmen ortak eylem ve duyuru yapmışlardı. Sinbo ve SML direnişçileri bu ortaklığı büyütmek için bütün kurumlara çağrı yaptılar. Çağrılar yanıtsız kalsa dahi bu çabayı sürdürdüler. Birleşik mücadele çabası Sinbo direnişinin Ankara yürüyüşü öncesi ve sonrasında devam etti. Ankara yürüyüşü birçok kuruma güven veren, bir şeylerin birlikte daha güçlü yapılacağını gösteren bir süreç olmuştu.
İşçiler, emekçiler büyük sendikaların burjuva siyasetiyle, bürokrasisinin hakim olduğu, pandemi döneminin ağır şartlarında bunalmış, iktidar sermaye ortaklığıyla, Kod 29 ve 25 / 2 ile işçilerin tamamen teslim alınmasıyla cendereye sıkıştırılmıştı. Bu duruma direnme amaçlı çıkışlar başlamıştı.
Sinbo fabrikası önünde direniş çadırı kuran işçilerin sınıf bilinciyle örgütlü direnişini örnek verebiliriz.
Bir yanda da, Boğaziçi direnişi, atık toplayıcılarının isyanı, barınamayanlar hareketi, moto-kuryelerin başını çektiği ağır çalışma şartlarına isyanla kendiliğinden ve aniden gelişen işçi direnişleri devam ediyordu.
Yani ağır çalışma şartları altından, sendikal bürokrasi ve iktidarın kıskaçları arasında çıkış arıyordu işçiler. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü meselesi yıllardır gündem ediliyorken kendiliğinden başlayıveren bu direnişler, sanki örgütlü direnişi genetik olarak zaten taşıyorlarmışcasına hemen bu özelliği fiiliyata döküverdiler.
Moto-kurye olayında iş yerine bağımlı olmayan – sürekli yerleri hatta sektörleri çabucak değişiveren öncülük kabiliyeti olan işçiler direnişlerin çabucak yaygınlaşmasında, 1 TL’lik zam meselesindeki gibi öfke seli ile başlayan eylemlerde açıcı rol aldılar. Bu vasıftaki işçi veya kuryelerin değişken durumları avantaja dönüştü.
Bu sıralarda çeşitli fabrika ve AVM’ler – depolardaki grevlerini sürdüren işçilerin eylem ve söyleşilerinde buluşan bağımsız emek örgütlerinin birlikteliği doğuyordu. Kendilerine isim vermeden aylarca bu şekilde devam edeceklerdi. Söz yetki ve kararı bir türlü işçiye vermeyen büyük sendikalarını aşıp kendi yollarını açabilecekler miydi?
Peki, başlamak için başkalarından işaret almadan, bir isyanla kendi gücüyle direnişe geçen işçiler neyi ne kadar yapacaklardı? Tüm işyerlerinde, caddelerde işçilerle, öğrenciler, barınamayanlar, kadınların direnişçileri birleşip kitlesel bir isyan başlayabilir miydi?
Örneğin işçilerin direnişleri örgütlenebilir, devrimci bir çıkışa dönüşebilir, hem politik hem de emek örgütleri olan yapılarla buluşabilir miydi? Örgütlenerek sınıf bilincinin sınıf mücadelesine geçmesine öncülük edebilir miydi?
Kitleselleşmiş ülke çapında ortaklaşa bir hat kuruluncaya kadar gelişen gerilim olaylarında devrimci sözü, reaksiyonu göstererek tüm örgütlerin ve yapıların kolayca katılabileceği bir yol açabilir miydi?
30’a yakın politik emek örgütü, sonradan sayıları 40’a ulaşan bağımsız örgütler ve sendikalar bahsettiğim yolu açmak için bir araya geldiler. Hem işçi sınıfının mücadelesinde örgütlerin, sendikaların en geniş katılımla birlikteliği bir örneklikle başlatmış oldular.
24 Ekim 2021’de yapılan Kartal İşçi Emekçi Mitingi uzun yıllar bağımsız örgüt ve sendikaların 4 büyük sendikanın bürokrasisi olmadan nasıl yürüyebileceğini göstermişti. Daha sonra ülkede gerilimin oluşturan asgari ücret, pahalılık vb. gündemlerde devrimci ve sınıf bilinciyle çıkışı göstermeye çalıştı.
Aylar süren bu süreçte kendisine bir isim vermedi.
İsim verme, tıpkı ilkelerini ve politik ortak tavrını eyleye eyleye ördüğümüz süreç içinde somut olayların içinde ortaklaşa belirleme tarzına uygun olarak 1 Mayıs yaklaşırken oldu.
Öyle değil midir? Farklı politik yaklaşımlarıyla çalışma alanları farklı olan onlarca yapının bu farklılıkları zamanla krize dönüştürmeden yoluna devam edebilmesi başlangıçta bu zemine uygun strateji ile başlamak en önemli konudur.
Örgütlerin emek mücadelesi için bir araya gelişlerinde 2 farklı tarz:
Bu tür farklı yapıların bir araya gelişiyle aynı hedefe odaklanmış yapıların bir araya gelişlerini karıştırmamalıyız.
Farklı yapıların bir araya gelişi genellikle, somut eylemlilik- kitlesel bir meseleye birlikte el atma, direnişleri destekleme gibi olaylarda olur. Bir araya gelişin zemininin ve eylemelerin politik yönünün ve politik hedeflerinin oluşması hemen beklenmemelidir. Ama bunun devamında birlikte iş yapabilme başarısıyla uyumu arttıkça, belli bir süreç devam ettirildiğinde zeminin politik tanımlanması ile ortak politik hedefin belirlenmesine girişilebilir.
Çünkü tüm katılımcı kurumlar neyin kıymetli olduğunu, sınırlarını görmüş ve sindirmiş olacaktır. Ayrıca eyleye eyleye iş yaparken, bir hedefi ortaklaştırabilmek ve bir süreci içinde eyleye eyleye kurmak bizim buralarda pek göremediğimiz bir olaydır.
Birlikte hedefin politik zeminini kurmak; bunu aşamalar geçildikçe, ülkede gerilim – kriz zamanlarında gereken refleksleri geliştirdikçe yine birlikte kurmak, gerçekliği yakalamanın en sıhhatli şekli değil midir?
Farklarını birleşmenin imkanı olarak ve somut eylemlilik halinin sürekliliğini yaşatmayı sağlayacak olgunlukla 10 ay boyunca 20’yi aşan örgütle sürdüren İşçi Emekçi Birliğinin başarısını gözlemledik. Katıldığım toplantılarda, bildiri yazımlarında ve yöntem belirlemede örgütlerin kendi sözlerini, ortaklaşılan yerlerde “..bir sözümüzde ısrarcı olsak burası tıkanacak, o yüzden evet diyoruz “ sözlerini çokça duydum.
Böylesi bir zemin için örnek olarak gördüğüm İşçi Emekçi Birliği (İEB) gibi birliklerin nicel kapsama alanını sürekli artırmayı öncelikli hedefi yapması gerekir. Zira şehirdeki daha az bileşenli birlikler, platformlar, geniş tabanlı örgütler, kendi yolunu çizerken bağımsız çabayla yol almaya çalışan yeni nesil genç platformlar, birden fazla kurumu olan sendikalar daha kitlesel gördükleri bu zemine gelmek isteyecektir.
Ayrıca burası, ayrı yerlerde kurulan politika ve tarzların test edilebildiği, her şeyin başlangıçta değil yol yürüdükçe şekilleneceği, politik yöntemlerinin tartışıldığı ve katkı sunulabildiği, farklı yapıların hem katalizör hem de turnusol olabilme imkanları bulduğu ve sanki ortak şarj alanı gibi heyecan ve moral alabildikleri bir yer olarak görülecektir.
Bu bakımdan örneklemek gerekirse, Birleşik Mücadele Birliği (BMG) gibi yapılar kendi zeminini disiplinli daha organik bağlı ve politik hedefe kenetlenenlerin yeri olarak görmeli. Ama bundan daha ilerisini istiyorsak, İEB gibi zeminleri, kamunun can kulağının olduğu şehrin ortasındaki yer olarak görmelidir. Ya da örnek bu ya, Gezi direnişindeki bütün çadırların ortasındaki akşamları her çadırdan gelen temsilcilerin yürütmesinin toplandığı, parktakilerin akşam da beraberliğin heyecanını paylaştığı sanat etkinliklerinin olduğu büyük çadır gibi görülmelidir.
İşçi Emekçi Birliği, hedefini ve yapısal politikasını eylemlilik süresince bileşenlerinin tartışmaya katkıları ve ortak akıl yürütmesiyle oluşturuyor demiştim.
Bu şekildeki politika belirlemek dışarıdan politik hedefi belirsiz bir oluşum görüntüsü oluşturabilir.
Aslında bu, politik hattı kurarken aşamalı bir yöntem izleme olduğundan eninde sonunda politik bir tavır değil midir?
” ..Devrimci, birleşik, siyasal sınıf hareketi yaratmayı” temel ilkesi olarak aldığından politikasızlık eleştirisini bırakın, sınıfsal karakteri en kapsamlı belirginleştirme çabasının en net ifadesi olur.
O halde, tüm emek örgütlerinin başlangıç ilkesi şöyle olmalı:
Kapitalist toplumda işçi sınıfını kendi kimliğiyle mücadeleye çekemeyen hiçbir hareket geleceği kazanamaz. Sınıfın bir bilinç ve örgütlenme sorunu varken bu işi yapmak bu günün en zor işi. Yani politikanın kendisi işçi sınıfının zaten taşan öfkesinin kendi eylemlilikleri içinde devrimci söyleme, sınıf bilincinin yine sınıf dayanışması ve kalkışmasına dönüşmesi oluyor. Bunu yapabilmek için en kapsamlı, kapsayıcı birlik ortamı kurulması günün ödevi olarak kaldı bence bu 1 Mayıs’ tan.
Daha başlangıçta hedeflerin politik olarak ortaklaştırarak yola çıkan birliklerin avantajları var elbette. Muhataplarına daha başlangıçta en sonunda gidecekleri yeri gösterebilmiş olurlar. Ancak bu bir kısıtlılık oluşturabilir.
Zira politik bir angajmana yönelmek istemeyen işçiler ve ülkedeki tüm direniş unsurlarının içinde bulunduğu kitle dahil edilememiş olacaktır. Ayrıca daha başlangıçta şekillenmiş politik hedefe kitlenildiğinde, iş yapa yapa zemini olgunlaştırmanın yerini daha aceleci bir tarz alabiliyor. Gereğinde küçük mevziler kazanabilecek esnekliklerin gösterebilmesi daha zor olabiliyor.
İşçi sınıfının mücadele sürecinde başka birlikler, platformlar kuruldu. Bu yapılarda birbiriyle aynı zeminde çalışabilecekleri söylem yakınlığı vardı. Bu tür birliklerin yaklaşımlarının benzeşmesinden uyumlu çalışma beklenir haliyle. Karar alma süreçleri çabuk olur. Ancak yıllardır yenilgi atmosferinde yaşayan işçi emekçi sınıfının kitlesel ulusal çapta bir mücadele hattı kurması; söylemleri farklı, usulleri farklı hatta hitap ettikleri kesimlerin farklı olduğu yapıların bir araya gelebilmesiyle geniş katılımlı zemini kurabilmenin yolunu açmaz mı?
Benzeşen bileşenlerden kurulu birliklerin gücünün yanında, en asgarisinden sınıf bilinci ile bir araya gelebilen bileşenlerin enerjisi başka olacaktır.
Ve 1 Mayıs sathına giriş :
Nisan ayı girerken 1 Mayıs’ta işçi emekçi sınıfının çıkışının, devrimci söz ve hedefin gösterilmesi isteniyordu.
1 Mayıs’ların bir veya birkaç konu başlığı olabilir miydi? Geçmişten örnek vereyim;
2011’de, 1 Mayıs’a Katılacak Sosyalistlere Demir Küçükaydın’ın[1] önerisine bakın :
“Türkiye’de bulunan tüm göçmenlere Türk vatandaşlarına has tüm hukuki, siyasi ve sosyal hakların derhal tanınması. Göçmen İşçilerin Köleliğine son!
Hem enternasyonalist, hem emekten yana, hem işçici, hem Kürtleri ve Ermenileri işe karıştırmıyor, sonra öyle bölünme tehlikesi falan da yaratmıyor. Yani tam da sınıfça ve de enternasyonalist Türk sosyalistlerinin yüreğine ve ağzına ve 1 Mayıs’a layık bir slogan.
Bu sloganı yüzlerce pankarta, flamaya, bayrağa yazıp yüz binler olarak Taksim’e aktığınızı bir düşünün. Çılgın bir hayal kurun! Çılgınlık sadece burjuvaziye has olmamalı, işçiler ve sosyalistler de çılgın olmalı ve bu çılgın olma hakkını kullanabilmeli.” Demir Küçükaydın bu teklifinin fikri alt yapısını açıklarken ilginç açıklamalarına devam ediyor:
“…Sosyalistlerin gücü toplumun önüne getirdiği yeni sorunlardan kaynaklanır.
Sosyalistler 1960’larda da çok güçlü değildi. O zaman da yüzde üçten fazla oy alamıyorlardı. Sosyalistlerin tekrar bu entelektüel “saldırı inisiyatifini” ele geçirmesi gerekiyor….fikirlerde, ideolojilerde, kavramlarda ittifak veya birlik olmaz; birlik veya ittifak somut işlerde, eylemlerde, programlarda olur.”
Ve 1 Mayıs Günü :
1 Mayıs günü neler olduğuna dair bir iki gözlemle yetinelim. Bence güne dair önemli değerlendirmeyi “kizilbayrak69.net” de 08 Mayıs 2022 de çıkan sayısındaki 1 Mayıs, sorunlar ve sorumluluklar”[2] yazısındaki şu özet durumu en kısadan anlatıyor:
“İşçi sınıfı her ne kadar 2022 1 Mayıs’ına damgasını vuramasa da içinden geçmekte olduğumuz süreçte alttan alta büyük bir öfke ve mücadele dinamikleri biriktiriyor. Dahası, son dönemde yaşanan gelişmeler sınıfın sadece öfke biriktirmediğini, aynı zamanda fiili direniş ve eylemlerle kendisine yol aradığını gösteriyor. Dolayısıyla 1 Mayıs tablosunu değerlendirirken ve yeni dönem için sonuçlar çıkarırken, bu olguyu gözden kaçırmamak gerekiyor.”
1 Mayıs yapılan İEB’in kortej yolunda beklerken organize ettiği serbest kürsü olayı hariç, sıkıntılı oldu, tatsız oldu. Ama ne bekliyorduk ki? Kimler el attı, 4 büyük sendikanın engelleriyle kimler boğuştu? Yüzlerce örgütten kaç tanesi el attı, aman bizim argümanları bırakalım, Taksime çıkamasak da Maltepe’yi Taksim gibi yapalım diye çabaladı?
Sonuç olarak; işçiye sözü vermeyen 4’lü sendikaya karşı bildiriye imza atılmadı, bağımsız sendika ve örgütler tarafından. Korteji 3 saat bekleten miting tertip komitesi adeta zorladı işçileri, korsan serbest kürsüyü kurmaya ve alternatif 1 Mayıs mitingini aynı alan içinde yapmaya…
Belki 4 büyük sendikanın ayrı ayrı işçilere yaptıklarını; iktidarın boğduğu kamusal alanın isyana ve ardından kitlesel çıkışlara sebep olup işçi sınıfı bilincinin tüm emek hareketleriyle birleşerek önünü açmasına engel olmalarını; işveren görüşmesine giderken görüşme için işçilerin seçtiklerini bir gecede tepeden inme mesajla sildirip yerine sendika yönetiminin daha makbul gördüklerini yazdırdıklarını ve dahası yüzlerce örneğiyle bürokrasiyi işçilere kırbaç gibi kullanmalarının örneklerini ifşa edecek pankart ve bildirileri dağıtmak gerekiyordu.
Ama bunları bütün bunları herkes biliyorken yapmak neyi etkileyecekti?
Peki, asıl hedef olan yeni gelişen işçi direnişlerinin ve emek hareketlerinin sınıf bilincinin sınıf dayanışmasının devrimci sözünü söyleme gerçekleşti mi?
Hedef ve niyet buydu? İşçi Emekçi Birliğinin (İEB) ve bileşenlerinin miting öncesi çabası bunu sağlamak içindi. Ama 1 Mayıs’ı seremoni bir gün ve en kalabalık haliyle gösterişli kortejlerle tatmin olunacak bir gün görenlerin bir nevi dediği oldu.
O yüzden İEB’in kürsüyü ve günü işçi sınıfının devrimci sözünü ve hedeflerini ortaya koyan bir gün yapma girişimleri salonlarda pek çok kurum tarafından benimsenmesine rağmen bunun için asılmaya gerek görmediler. Bu çabanın sebebi görülmeli paylaşılmalı bence.
1 Mayıs 2023’e en az 2 ay kala şunları görebilecek miyiz !! :
- Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır sloganını fiili olarak işyerlerinde direnme alanlarında gösterenleri …
- Söz, yetki ve kararın işçilerde olması için sendikaları köşeye sıkıştırmış olanları…
- Grevlerinden önce fabrikalarında, depolarında, mağazalarında kendi dayanışmasını, komisyonlarını zaten kurmuş olanları…
- Hem iktidara hem de Devletçi- Bekacı havuzdan çıkmayıp lütfen ilgilenen muhalefete rağmen kendi öz mücadelesini ülke çapındaki emek- adalet mücadelesinin parçası yapmış KHK’lıları…
- İktidarın hukuk ve kanun yerine sadece sopayla hizaya getirme düzeninin ve onun bazı muhalefeti sol kolu olarak kullanıp, batılı devletlerin desteğiyle de 3’lü kıskaçtaki işçilerin, zorba hukuksuz kanunların uygulayıcılarına karşı “fiili durum- meşru eylemlik” halini pratiği yapabilmiş işçileri, öğrencileri, kadınları…
- Tüm diğer birliklerin, platformların ana merkezde ortaklaşılan her şehrin merkezinde tek bir birliğe can verdiği, eylemde birlik propagandada serbestlik ilkesiyle bir araya gelebildiği, yerel ayaklarının kurulmuş olduğunu, görebilecek miyiz?
Yukarıda bahsettiğim her yapının kolayca gelip el atmak isteyeceği o çok pencereli, ortak ve ortadaki, gözbebeği olacak çadırı şimdiden kurarsak… Ki bence kuruldu…
Sandallarımız, kayıklarımız maviliklere doğru yola çıkmış bile, haberimiz olsun yeter ki.
[1] Demir Küçükaydın, 2011 Nisan 1 Mayıs’a Katılacak Sosyalistlere İki Somut Öneri, 1 Mayıs Üzerine Yazılar – Yedinci Sürüm
[2] https://kizilbayrak69.net/ana-sayfa/kizil-bayrak-yazilari/guncel/1-mayis-sorunlar-ve-sorumluluklar
Önceki yazılar:
www.emekveadalet.org/notlar/khkli-daşlarima-lara-acik-mektup/
-https://sendikoop.org/2021/11/29/bir-khklinin-izlenimleri-omer-bilal-karakaya/
–www.emekveadalet.org/notlar/ankaraya-giremeyen-khklilar/
–ww.emekveadalet.org/notlar/oncesi-ve-sonrasi-ile-bir-khklilik/
–Khk’lıların mücadelesinde son durum nedir?
–https://www.emekveadalet.org/notlar/kuresellesme-ve-yeni-sol-konferansi-izlenimleri/