2016’da Kültürel İktidar Kavgası
Sokakta yürüttüğümüz siyaset gündelik hayatımızı ne kadar kapsar, onunla ne kadar ilişkilenirse hem kendi nazarımızda hem de çevremizdeki insanların gözünde o kadar sahici bir konuma gelir. Mahallemizde, işyerimizde yürüttüğümüz mücadele gündelik hayatımıza sızabildiği ölçüde anlam kazanır. Daha adil ve eşitlikçi bir işyeri düzeninin inşası için katıldığımız toplantılardan, yaptığımız görüşmelerden çıkıp eve döndüğümüzde hayatımızı paylaştığımız insanlara karşı ne kadar adil ve eşitlikçi olduğumuzu sorgulamamız; hayatı olabildiğince bütünlüklü bir mücadele süreci haline getirmenin imkân ve sınırlarını zorlamamız gerekir. Çünkü inandığımız ve benimsediğimiz politik hat bizim ne olduğumuza dair bir fikir sunuyorsa aynı şekilde ne tükettiğimiz, ne giydiğimiz, yiyip içtiklerimiz, izlediğimiz filmler, düzenli takip ettiğimiz televizyon programları, dinlediğimiz müzikler, kaçırmadığımız diziler, güldüğümüz, ağladığımız ne varsa aynı şekilde bizi ele verir.
Kitle iletişim araçları vasıtasıyla evimizin salonuna, gittiğimiz alışveriş merkezlerine, sinema salonlarına, cadde billboardlarına sızan kültürel tüketim hayatımızda boşluk bırakmayacak kadar kuşatıcı bir yapıya sahip. Piyasa hepimizin gerçek birer tüketim toplumu vatandaşı haline gelmesi için ona biçilen rolü üstlenir ve tüketim süreci kendi içerisinde müthiş bir dayanışma gösterir. [1]Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu (Ayrıntı, 2016) Bize düşen ise kültür endüstirisi ve kültür yönetimi sürecinin siyasal iktidar ya da kültürel iktidar çevrelerince ne şekilde yönlendirildiğini anlamaya çalışmaktır. Bu süreci kendi mücadelemizden ayrıştıramadığımız gibi ülke siyasetinden ve ekonomisinden de ayrı düşünemeyiz.
Türkiye’de 2016 yılında yaşanan gelişmelere baktığımızda kültürel tartışmaların daha çok kitle kültürü ve popüler kültür dediğimiz alanlarda vuku bulduğunu görüyoruz. Yaşanan tartışmalar kültürel alanı vesayet altına aldığı söylenen, yeterince yerli ve milli kabul edilmeyen sol ve kemalist kesim karşısında varlığını görünür kılma gayretindeki tekno-muhafazakarlığın türlü çıkmazlarla dolu iddiası üzerinden şekilleniyor. Kültürel-dinsel ve siyasal açıdan, meşruiyeti dinin bir forma/kimliğe indirgenmesi ve ‘milli irade’ fetişizminden kotaran, toplumsal mutabakat aramayan, çoğunlukçu veya rekabetçi otoriterliğe dayanan bir ideoloji ve söylem pratiği olan tekno-muhafazakarlık [2]Fırat Mollaer, Tekno Muhafazakarlığın Eleştirisi (İletişim, 2016) daha çok bir mağduriyet, yerlilik ve millet vurgusu üzerinden varlığını teminat altına alıyor. Edebiyattan dizi sektörüne, sinemadan eğlence programlarına uzanan bir yelpazede tezahür eden husumetin popüler kültür alanında da bir varlık-yokluk mücadelesine dönüştürüldüğünü görüyoruz. Yani ortada estetik ve düşünsel bir ayrılıktan çok kendisine benzemeyen hiçbir şeyi onaylamayan ve kabul etmeyen iktidar sahiplerinin hırs yaptıkları diğer bir mecrayı seyrediyoruz. Bu kavganın hepimizin tüketicisi olduğu nesneler dolayımıyla sürdürüldüğünü düşündüğümüzde yaptığımız siyasetin önemli bir parçası olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Bu kapsamda değerlendirebileceğimiz yılın en çok konuşulan tartışmalarından biri 43. Pantene Altın Kelebek Ödülleri Töreni’nde yaşandı. Seyirci oylarıyla belirlenen Yılın En İyi Dizisi Ödülü yapımcılığını ve senaristliğini Mehmet Bozdağ’ın yaptığı Diriliş Ertuğrul’a verildi. Ancak dizi ekibi ödülü almak için sahneye çıktığında ekibe konuşma yapmaları için mikrofon verilmedi. Törenin ardından açıklama yapan Bozdağ bu tutumu nezaketsizlik olarak değerlendirdi ve ödülü iade ettiklerini söyledi. Konuşması engellenen yapımcı Mehmet Bozdağ’a çok geçmeden Cumhurbaşkanı sahip çıkarak Diriliş Ertuğrul ekibi için ‘millet sizi bağrına bastı, onlar basmasa ne yazar’ ifadelerini kullandı. Aynı konuşmada torunlarının da diziyi takip ettiğini belirten Erdoğan’ın vaktinde dizinin setini ziyaret ettiğini de biliyoruz. Yenişafak yazarı İsmail Kılıçarslan ise yapımcı Mehmet Bozdağ’a yazdığı açık mektupta ‘onlar istiyor ki memlekette af buyur kimin kiminle yattığını dahi karıştırdığımız diziler ödül alsın hep. İstiyorlar ki topluma çekilecek bütün telgrafları kendileri çeksin, verilecek bütün mesajları kendileri versin. İstiyorlar ki memlekette kendilerinden başka kültürel odak olmasın. İstiyorlar ki kültürün bütün sahalarında atı hep onlar sürsün’ ifadelerini kullandı.
Biz kültürel alanı at sürülecek bir çiftlik sahası olarak değil de kitle mobilizasyonunu yaratıcı süreçlerle irtibatlandıracak, küreselleşmenin gündelik hayatımızı kuşatan neticeleriyle rasyonel şekilde ilişki kurmamızı sağlayacak, toplumun melezleşme sürecini hızlandıracak, eski kavgalara sünger çekecek bir alan olarak görmeyi yeğliyoruz. Ancak siyasi iktidar kitlesini mobilize etmek için başvurduğu popüler kültürün araçlarını rasyonel bir zeminde tartışmaktan; modernizmin ve küreselleşmenin sonuçlarıyla adil ve dürüst bir şekilde yüzleşmekten kaçındığı için buna gerekli imkânı sağlamıyor ve kasıtlı olarak bu imkânı yaratmaktan kaçınıyor.
Son bir yılda yapılan tartışmalara baktığımızda burada bahsedilen kültürel odağın ‘milletin bağrına bastığı’ televizyon dizileri, talk-show ve yarışma programlarının etrafında döndüğünü ve bunun ötesine geçmediğini görüyoruz. Muhafazakar ya da dindar kesimin popüler kültürle kurduğu ilişkinin revize edilmesi bile ancak düzenlediği şarkı yarışmasında bir din öğretmeninin, imamın, gassalın sahneye çıkıp performans gerçekleştirmesine imkân tanıyan Acun Medya’nın aracılığıyla oluyor. Cumhurbaşkanı’nın davet ettiği iftar yemeğine, 29 Ekim Resepsiyonu’na ve Yenikapı Mitingi’ne katılan oyuncular, televizyon programcıları, yapımcılar ve şarkıcılardan müteşekkil bir popüler kültür hegemonyasından başka kültürel alanın kuşatıldığına dair herhangi bir iddiadan bahsedebilir miyiz? Söz konusu kültürel odağı domine etmesi beklenen bir popüler figür olarak Mustafa Ceceli’nin Cumhurbaşkanı’nın davetiyle düzenlenen iftar yemeğinde akşam ezanını okuması ve bugünlerde Ankara’daki Emlak Konut projesinin reklamında oynaması da bu kültürel odağın topluma çektiği telgraflardan biri olsa gerek. Memlekette kültürel iktidar tekeline karşı cephe aldığını ileri süren tekno-muhafazakarlığın kültür ve şehir arasında kurduğu böylesi bir bağın ne tür bir birikim yaratacağı merak konusu.
Öte yandan popüler kültürün en önemli bileşenlerinden biri olan sinemaya dair yürütülen ve gündem edilen konulardan biri yılın çok konuşulan filmlerinden biri Muhammed: Allah’ın Elçisi filmi oldu. Köşe yazılarına, sosyal medyada film hakkında yapılan yorumlara baktığımızda bir sinema filmi üzerinden dahi mezhep tartışması çıkaran, Türkiye üzerine oynanan oyunlara dair fikir yürüten, ısrarcı bir şekilde sinema hariç her şeyi konuşan bir kültürel odakla karşılaştık. Milletin bağrına basmaya layık görmediği ama aslında ‘muhafaza’ edilmesi gereken ve kültür endüstirisinin en önemli iki bileşeni sinema ve şehir ile ilgili diğer bir gelişme ise 20 Mayıs 2013’te yıkılan tarihi Emek Sineması’nın yerine yapılan Grand Pera’daki Madame Tussauds İstanbul’un açılışı oldu. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın ‘Beyoğlu için 2016’nın en büyük hediye paketidir’ dediği [3]http://www.beyoglu.bel.tr/beyoglu-belediyesi/haber-detay/Emek-Sinemasi-Muhtesem/300/3993/0 Grand Pera projesi belediye yönetiminin gözünde büyük bir yaşam, eğlence ve ticaret merkezi olarak görülen Beyoğlu’nun en önemli kültür yapılarından biri oldu.
Bugün Emek Sineması’nın yıkılıp yerine Balmumu Müzesi’nin açılmasını mümkün kılan aygıt aynı zamanda Beyoğlu, Cinemajestic, Gazi gibi İstanbul’un tarihi sinema salonlarının AVM’lerdeki sinema salonlarıyla rekabet etmesini zorlaştırıyor. Millet bağrına bastığı için yılın en çok izlenen filmleri olarak toplam hasılat ve toplam izleyici sıralamasında listenin başını çeken yapımlar Mars Group, UIP ve Warner Bros gibi uluslararası ‘yabancı’ şirketlerin eliyle dağıtılıyor. [4]http://boxofficeturkiye.com/dagitimcilar/ Buna karşılık hem olay örgüsü hem de görsel dili itibariyle ana akım sinemaya dahil edilmeyen ve en baştan izleyicinin rağbet etmeyeceği öngörülen bağımsız filmler ise ağırlıklı olarak M3 Film tarafından dağıtıma sokuluyor. Dağıtımcılığını Mars Group’un üstelendiği Çakallarla Dans 4 filmi 553 salonda birden gösterime girerken M3 Film’in dağımtıcılığını yaptığı Babamın Kanatları ise yalnızca 6 salonda gösteriliyor. [5]http://boxofficeturkiye.com/hafta/?yil=2016&hafta=48 Tüm bu gelişmeler Kültür ve Turizm Bakanlığı, sermayedarlar, dağıtım firmaları, festivaller, sinema salonları, sendikalar, sanatçılar ve seyirciler dahil olmak üzere farklı kişi, kurum ve yapının etkisiyle şekilleniyor. Ancak endüstriyel üretim koşullarına dahi aykırı olan ve asgari düzeyde rekabet koşullarının söz konusu olmadığı sinema sektöründeki bu durumun yerli ve milli kültürel odaklar tarafından gündeme bile alınmamasını bilinçli siyasi bir tercih ve yapısal bir çelişki olarak okuyoruz.
13-14 yıldır biriken insan kaynağı ve sermayenin oluşturacağı kültürel alan imkânı hiçbir yaraya merhem olmayan, işlevsiz ve ilkesiz tartışmalarla heba ediliyor. Bu alandaki kurumsal yapı eksikliği tartışmaların rasyonel ve yaratıcı bir zeminde yürütülmesini engelliyor. Ayrıca kültürel alan konusundaki iddialar hükümetin ideolojik siyasetinin ve ilkeli duruşunun kurumsal bir görünümü olarak değil de sosyal medya ya da köşe yazarlığı üzerinden takip edilen geçici gündemler olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Tükiye’nin kimlik siyaseti çıkmazından sıyrılmasını sağlayacak, ülkenin demokratikleştirilmesine katkı sunacak, şehrin olanaklarını dolaşıma sokacak, güncelleyecek bir kültür yönetimi modeli imkânsız hale geliyor. Mevcut siyasi ve ekonomik ilişkilerden bağımsız düşünemeyeceğimiz kültürel alanın işyerlerimizde, üniversitelerimizde, evlerimizde ve sokakta yürütmeye çalıştığımız siyasetin en önemli muhataplarından biri haline gelmesi iktidarın tecrübe ettiği bir diğer siyasi tutarsızlığı görmemiz açısından önemli.
Dipnotlar
↑1 | Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu (Ayrıntı, 2016) |
---|---|
↑2 | Fırat Mollaer, Tekno Muhafazakarlığın Eleştirisi (İletişim, 2016) |
↑3 | http://www.beyoglu.bel.tr/beyoglu-belediyesi/haber-detay/Emek-Sinemasi-Muhtesem/300/3993/0 |
↑4 | http://boxofficeturkiye.com/dagitimcilar/ |
↑5 | http://boxofficeturkiye.com/hafta/?yil=2016&hafta=48 |