11 İşçinin Ölümü Yahut Bir Yiğit Gurbete Gitse
Notumuzu alalım. 11 Mart 2012’de 11 işçi kaldıkları çadırlarda yanarak can verdi. Allah kaydetmiştir, notumuzu O verecek. Lakin, sınavın 11 işçinin ölümü ile bağını kuramayanlar, dünyada kör olanın ahirette daha beter olacağı uyarısını ciddiye almalılar.
İşçilerin öldüğü yangın, sanır mısınız ki sadece onların kendi küçük, ıstıraplı maceralarının kötü bir sonla bitişinin göstergesidir. Sadece işçileri ve yakınlarını ilgilendiren herhangi bir öykü mü bu? Alevler, ekmek parası için cayır-cayır yanan, en ağır koşullarda çalışan, çoluğundan çocuğundan uzak, şu güzelim İstanbul’da tüm zamanını inşaat alanının içinde geçiren, derdini, hasretini yanık türkülerle dindiren işçileri yakmadı sadece. Bizi de yakar. İçimize bir ateş düşürmezse bunca haksızlık, ekmek için çekilen bunca çile… Eğer bu olup bitenin, her an bir işte oluşta olan Allah’ın yasalarını tersine çeviren bir düzenin sonucu olduğunu görmezsek, mesajı alamazsak, sırtımızı dönersek.
Tekel işçilerinin eyleminde, Hamdullah Uysal, sabah namazını kılıp direniş çadırına geri dönerken bir jip tarafından ezilip can vermişti. Allah ile eylem buluşmuştu. İşçi, namaz, jip, ölüm, direniş… Hepsi aynı cümlede geçmişti. Hamdullah da kayıtlara geçti. Sadece kendine ait herhangi bir öykü değil onunki de. Sizi de yakar beni de. Allah demek adalet demek çünkü. Hiçbir haksızlığın cezasız kalmaması demek. Bireysel bir günahtan bahsetmiyoruz, kul hakkından şirke kadar uzanan büyük bir suçtan bahsediyoruz. Gören göze, işiten kulağa, duyan yüreğe Allah’ın ayetleri yaşamın ta içinden sesleniyor, uyarıyor.
Şimdi de burunlarımız, nerede olursak olalım kapitalizmin pis kokularını almıyor mu? Şahlanan inşaat sektörünü ayakta tutan emekçilerin ceset kokularını. Yanık, isli, tanınmaz… Ali Ağaoğlu’nun sırıtışları, Rus sevgilisi ile horon tepmesi, devasa binalar, evde babasını bekleyen bir çocuk, erini uğurlayan kadın, ekmek parası için yanan bir baba -geri dönemeyen-, gökdelen ile yanan çadır, işçi ile patron, tüm bu hengame kitabın mesajını çırıl-çıplak, en açık haliyle haykırmıyor mu?
Bunca teorik tartışmanın içinde, bazen bir kısmına vakıf olduğumuz, bazen abattığımız, bazen saçmaladığımız “muazzam” teorilerimizle, bu gerçekler, ıstıraplar arasındaki mesafe gittikçe açılıyor. İsmet Özel takvim yapmış gördünüz mü? Hicri mi miladi mi? Herhalde hicridir. Görmedim, ama süpermiş. Yahut büyük medeniyetimizin birikimiyle yeni bir epistemoloji yaratma gayreti ne alemdedir? Duymadım. Teorik ayrıntıların, jargonların zindanından çıkıp göremiyor, duyamıyor insan.
Lakin kokusunu aldım yanan cesetlerin. Dev bir avm yapacaklarmış. Karnı tok ruhu açlar için. Dev apartmanlar dikiyorlar bu emekçiler. Kendileri çadırlarda yatarak. Kimbilir bu evlerde ne güzel günler geçirecek sahipleri. Yuva ne güzeldir. Hani ikindi güneşi sızar salona. Çay ve kek eklendi mi, bu üçlü mutlu bir yuva demektir. Ben en çok patlak mısır yapınca hissederim bu duyguyu. Mısır kokusu eve yayılır. Eve ekmek de giriyorsa çok şükür. Fazla borç ta yoksa, daha ne ister emekçiler.
Oysa şu ekmek derdi. Babalar evlerinde bile değiller. Bir çadırda üşüyerek çocuğundan, karısından ayrı. Hepsi tamam bari ölmeseler.
Bağcılarda panelvanda boğularak ölen kimi anne, kimi nişanlı emekçi kadınlar için bir türkü dilimdeydi. Bekleyen çocukları, nişanlıları vardı, kavuşamadılar. “Akşam olur karanlığa kalırsın / Derin derin sevdalara dalarsın / Oy gelin, gelin / Sevdalı gelin / Öldürdün beni…”
Şimdi gurbet ellerde ekmek parası için yanarak ölen, işçileri gördüğümde, “Bir yiğit gurbete gitse, gör başına neler gelir” diye başlayan türkü bir sızı gibi girdi yüreğime.
Sadece biz böyle kahırlanıp, türküler söyleyip, ağıtlar yakıp bitecek sanmayın. Tüm bu acılar kimlerin suçunu büyütüyor, kimlerin sınavında nasıl değerlendirilir. Allah bilir.
Yavuzcum ne güzel yazmışsın. Boğazımızda düğümlenenleri yazıya dökmüşsün. Meselenin ekmek mücadelesi sırasında ölen arkadaşlarımızın hayatlarıyla kısıtlı olmadığını, bunun hepimizin sorunu olduğunu ve olması gerektiğini, özellikle helalin harama karıştığı bu ortamda çok güzel ifade etmişsin.
İşim icabı.. karış karış gezerim o şantiyeleri; patronu kimdir, taşeronu nedir ? bilirim.
Son 5 yıldır, hayatım buralarda geçti. Son yılların yükselen Burjuvazisi, Müsiadçıları, malum Cemaat’in müteahhitleridir .. bu paranın – rantın bol, insan değerinin az olduğu mekanların patronları. Devlet – Belediye – Toki – Emlak Konut işbirliğinin yeni yıldızlarının.