Müslüman Sosyalistlerin Kuramsal Ödevi: Ne yapılmalı? Nasıl yapılabilir?
Arkadaşımız Fuat Kına’nın başlattığı müslüman sosyalistler tartışması devam ediyor. Arif Karaçam’ın tartışmanın teorik kısmına dikkat çektiği ve ilk adımlarını önerdiği bu önemli yazısını ilginize sunuyoruz.
Arif Karaçam
Kısa süre önce Fuat Kına’nın “Müslüman Sosyalistler Neyi Öneriyor?” başlıklı yazısı yayımlandı. Fuat bu yazıda Müslüman sosyalistlerin kapitalist sömürünün giderilmesi için sosyalist bir dünya uğruna mücadele etmeyi ahlaki-politik bir görev olarak kabul ettiğini ifade ediyordu. Aslında bu yazı pratik bir mücadele hattını ve olası geleceğini yansıttığı için özel bir anlama sahipti.
Öte yandan, ben cılız da olsa gelişen böyle bir pratik mücadele hattı olmasına rağmen bu hattın ihtiyaç duyduğu kuramsal netleşme için daha fazla çabaya gereksinim olduğunu sanıyorum. Elbette bu hattın içinde politik söylem inşa edilirken sıklıkla teorik göndermeler de yapılıyor. Fakat yine de, kanaatimce bu pratiği ileri taşıyabilecek yeterli kapsam, güç, esneklik ve ikna edicilikte kuramsal bir altyapı kurmaya henüz muvaffak olunamadı.
Oysa kuram önemlidir. Güçlü bir kuram, dağınık ilke, fikir ve temaları bir düzene sokarak kafa karışıklıklarını ortadan kaldırmaya ve ideolojik bir odaklanmaya sebep olacaktır. Politik mücadelenin inandırıcılığını, tutarlılığını ve enerjisini arttırmaya yol açacaktır. Bir kuramın tartışılmaz kıymetteki işlev ve faydalarına ilişkin daha fazla değerlendirme için Ertuğrul Zengin’in yine bu sitede yayımlanan enfes yazısını tavsiye ederim[1]. Bu yazının odak noktası ise, İslami sosyalizmin kuramsallaştırılabilmesi için kat edilmesi gereken entelektüel güzergah olacak. Başka bir ifadeyle bu yazıda cevabını araştırdığım soruyu şöyle özetleyebilirim: İslami sosyalizm için güçlü bir kuramsal altyapıyı tam olarak ne yaparak ve bunu nasıl yaparak inşa edebiliriz?
Kavramları Yerli Yerine Oturtmak
Kavramları kısaca yerli yerine oturtarak başlamak doğru görünüyor. Bu yazıda iki kavram çifti hayati önem taşıyor. Öncelikle geniş anlamda İslam ile dar anlamda İslam’ı birbirinden ayırmak gerek. İkinci olarak sosyalizm ve Marksizmi ayırmalıyız. Ancak bu aşamadan sonra bu kavramların kuramsal olarak nasıl ilişkilendirilebileceğini tartışma olanağına sahip olabiliriz.
Geniş anlamda İslam tamlamasıyla, Hz. Adem’den bugüne kadar gelen, tüm nebi ve resullerin çağrıcılığını, tüm kitapların hatırlatıcılığını yaptığı Allah indindeki tek dini kastediyorum. Aslında Kur’an’da İslam kavramının kullanımı tam da bu anlamı kastetmektedir. Şeriat yani hukuk bu dine dahil kabul edilmez. Hepsi farklı hukuk sistemleri getirmiş olmalarına rağmen, Hz. İbrahim de, Hz. İsa da, Hz. Muhammed de birebir aynı dinin mensubu olarak değerlendirilir. Geniş anlamda İslam kavramı, kurumsallaşmamış, öz halinde bir dini ifade etmektedir. Allah’a ve ahiret gününe imanla ahlaki eylemin (amel-i salihin) gereğine ilişkin bir çekirdek ve etrafına kümelenen çeşitli temel ilke ve değerlerden oluşmaktadır.
Dar anlamda İslam tamlamasıyla ise bugün gündelik hayatımızda İslam kavramıyla kastettiğimiz şeyi ifade ediyorum. Yani bugün bildiğimiz halinde namaz, oruç, hacc ve zekat gibi menasıkıyla, hukuki hükümleriyle, çok kapsamlı kaynak, norm ve pratikleriyle ve araya karışan hurafeleriyle geniş anlamda İslam’ın bedenlenmiş hali. Her ne kadar Kur’an’daki otantik anlamından yola çıkıldığında bu mecmuayı İslam olarak isimlendirmek doğru olmasa da gündelik dildeki yadsınamaz karşılığından dolayı buna dar anlamda İslam demeyi uygun buluyorum.
İkinci kavram çiftinde işimiz daha da kolay. Sırada sosyalizm var. Aslında, bizzat Marks hiçbir zaman sosyalizmi ilk ortaya atan kişi olduğunu öne sürmemiştir. Sosyalizm kavramı, Marksizme göre çok daha geniş bir kuramsal ve pratik kümeye işaret ediyor. Sosyalizmin kavramsal çekirdeğinde üretim araçlarının (yani musluğun başının) özel mülkiyetine itiraz fikri yatmaktadır. Başka bir deyişle, sosyalizm, en basit haliyle kendisi başka şeyleri üretmek için kullanılan toprak ya da fabrika gibi üretim araçlarının yalnızca bir çeşit toplumsal mülkiyetin konusu yapılabilmesini savunmanın adıdır.
Marksizmin ise üretim araçlarının özel mülkiyetine itirazla birlikte bundan daha fazlasını içerdiği açık görünüyor. Marks kendi çalışmalarında iktisadi değerin nasıl üretildiğine ilişkin iddialarda bulunmuş (emek-değer kuramı), bu değerin emekçilerden sermayedarlara fiili bir zorlamayla transfer edildiğini öne sürmüş (sömürü kuramı), bu kaynak transferinin toplumu nasıl gruplara ayırdığını analiz etmiş (sınıf kuramı), toplumsal süreçleri insanların içinde yaşadığı nesnel koşullara bakarak anlayabileceğimizi savunmuş (materyalizm), bugün kapitalizmin kendini yok etmeye yol aldığını iddia etmiş (diyalektik), kapitalizm sonrası toplumsal dönüşümün nasıl seyredeceğine ilişkin iddialar öne sürmüştür (komünizmin birinci ve ikinci evreleri). Bu haliyle, Marks, kendi kuramını sıklıkla bilimsel sosyalizm olarak isimlendirmiştir.
İslam, sosyalizm ve Marksizm nasıl ilişkilidir?
Tüm bunlar açıkça ortaya koyulduğuna göre bu kavram çiftlerini birbirleriyle daha kolay bir şekilde ilişkilendirebiliriz. Sayılanlardan sosyalizm ve Marksizmin politik ideoloji kategorisi altında değerlendirilmesi gerektiği açık. Dar anlamda İslam kurumsallaşmış bir dinsel sistem. Geniş anlamda İslam ise kelimenin doğru anlamında bir din, başka kelimelerle, bir dünya görüşü, weltanschauung ya da bir paradigma.
Şimdilik paradigma kavramıyla ilerleyelim. Bu kategoriyi biraz daha açmakta fayda var. Paradigma kavramıyla insanın varlığa, bilgiye ve ne yapılması gerektiğine ilişkin sistemli bir temel inanç ve kanaatler kümesini kastediyorum. Galtung’tan kategorilerini ödünç alırsak, bu kavram, insanın diğer insanlarla, içinde yaşadığı çevreyle, olası bir Tanrısal aşkınlıkla, bilgiyle, zamanla ve mekanla kurduğu genel ilişki olarak tanımlanabilir. Mesela Harari, ünlü Homo Deus’unda, insanlık tarihini birbirini takip eden dört büyük paradigmaya indirgeyerek açıklamıştı: Animizm, teizm, hümanizm ve içinde bulunduğumuz yeni dönem[2].
Öyleyse kavramsal setimizi iki yeni kavramla genişletmenin zamanı geldi: Birbirini takip eden iki büyük paradigma; teizm ve hümanizm. Bu iki kavramla tüm bu karmaşayı toparlayarak organize etmenin imkanına kavuşmuş olduk. Geniş anlamda İslam teizmin biraz daha özellikli bir formu. Hem teizm hem de geniş anlamda İslam paradigma kategorisinde bulunuyor. Dar anlamda İslam ise geniş anlamda İslam’a bağlı kurumsallaşmış bir dinsel sistem. Marksizm alternatif bir paradigma olan hümanizme bağlı politik bir ideoloji. Son olarak sosyalizm, tanımladığımız çekirdek haliyle bile, herhangi bir paradigmaya bağlı olmayan bağımsız bir kavram. Hümanizmi çok aşan tarihi bir derinliği var. Tarihin farklı aşamalarında farklı formlarda yaşanmış, geliştirilmiş ve savunulmuş. Fakat o da politik ideoloji kategorisinin altında kalıyor. Öyleyse, bütün bu anlatı şu şekilde görselleştirilebilir:
Son olarak şunu da eklememe izin verin. Teizm ile hümanizm bir çelişki içinde bulunuyor. İlki anlamın ve değerin Tanrı merkezli dağıldığı bir paradigmaya tekabül ederken ikincisi her şeyi merkezine insanı yerleştirmekle ondan ayrılıyor. Farklı kategorilerden olan dar anlamda İslam ile Marksizm de bir çelişki içinde. Bu çelişki belki biraz ait oldukları paradigmaların çelişkisinden kaynaklanıyor. Ama daha da çok somut normatif gerekliliklerde birikim gösteriyor. Mesela dar anlamda İslam, üretim araçları üzerindeki mülkiyeti koruyacak şekilde gelişim göstermiş durumda. Barındırdığı sözleşme hürriyetinin emeğin kiralanmasına karşı olduğundan bahsetmek kolay değil. Kapsamlı bir miras hukukuna sahip. Oysa bunların her üçü de Marksist ve hatta çoğu formunda sosyalist amaçlarla çelişki halinde bulunuyor.
Müslüman Sosyalistlerin Kuramsal Ödevi
Artık sorumuzu cevaplamaya çok daha yakınız. Müslüman sosyalistlerin önündeki kuramsal ödev nedir? Yeni gelişen pratik mücadele hattı nasıl bir kuramsal altyapıyla taçlandırılırsa gerekli enerji ve yeteneğe sahip olabilir? Kuramsal açıdan tutarlı bir “İslami sosyalizm” inşa etmek için ne yapmalıyız? Bu soruların ima ettiği ödevi şu şekilde ortaya koyabileceğimizi düşünüyorum:
Ödev: Dar anlamda İslam’ı özü olan geniş anlamda İslam’a doğru, Marksizmi gereken açılardan sosyalizme doğru gerileterek, her ikisini birleştirmek yoluyla uyumlu bir bütün oluşturmak.
Bu uğurda şunların ise açıklanması gerekmektedir:
- Dar anlamda İslam’ın neden, ne hakla ve ne kadar geniş anlamda İslam’a doğru geriletileceği (ulaşılan konum “a” olsun)
- Marksizmin neden, ne hakla ve ne kadar sosyalizme doğru gerileteceği (ulaşılan konum “b” olsun)
- a ve b’nin teker teker neden ikna edici ve cazip olduğu
- a ve b’nin neden uyumlu olduğu ve hatta neden birbirlerini gerektirdiği
Bu Entelektüel Güzergaha İlişkin Kısa Notlar
Bu yazının amacının ödevin kendisini göstermek olduğunu ifade etmiştim. Buna rağmen bu ödevin nasıl yapılacağına ilişkin bazı kanaatlerimi küçük notlar olarak paylaşmanın cazibesine karşı koyma gereği hissetmiyorum. Bu notlardaki önerilerim bütün olası açıklamaları tüketme kapasitesinden ve kendilerini meşrulaştıran kapsamlı gerekçelerden mahrum. En ideal izleği türetmek bu yazının kapsam ve amacını çok aşıyor. Fakat yine de bu notlar genel bir çerçeve kurmaya elverişli olabilir.
Şuradan başlamak istiyorum: Öncelikle politik kuramlar doğaları gereği masa başında oluşturulup son noktası koyulabilecek şeyler değil. Politik pratik tarafından desteklenmeleri gerekiyor. Bu destek, yani politik pratiğin varlığı, kuramın sahada tekrar ve tekrar test edilmesine olanak tanımasıyla kuramsal sürece de büyük bir katkı sunacaktır. Daha önce bahsettiğimiz pratik mücadele hattı bu test ve gelişim sürecinin nesnel zeminini teşkil ederek tarihsel bir fırsat sunuyor.
Üstelik, (1) numaralı açıklamadaki işlem için 1990’lı yıllardan bu yana gelişim gösteren çok güçlü bir entelektüel cihazımız mevcut: Tarihselci yöntem. Tarih boyunca izi sürülebilse de, Fazlurrahman’ın eserleriyle ismi yenilenerek tekrar gündeme gelen tarihselcilik Türkçe konuşan Müslümanlar arasında da ciddi bir yayılım göstermiş durumda. Tarihselcilik, bugün, dar anlamda İslam’ı geniş anlamda İslam’a doğru zaten fiilen geriletiyor. Bu büyük avantaj da tarihsel fırsatı derinleştiriyor.
(2) numaralı açıklamadaki işlem için ise henüz Marks’tan sonra ortaya çıkmış devasa bir külliyatın varlığından istifade etmek mümkün görünüyor. Halen gelişim gösteren devasa bir neo-Marksist yazın var. Büyük bir yorum külliyatı var. Bu müktesebat, yalnızca Marksizmi geniş anlamda İslam’a uyumlu hale getirecek şekilde geriletmek için değil, bugünkü gelişmeler çerçevesinde yeniden değerlendirip işe yarar çıkarımlar yapmak için de işlevselleştirmeye fevkalade uygun.
(3) numaralı açıklama bin bir yol izleyebilir. (a)’yı, başka bir ifadeyle bir çeşit tevhid inancını meşrulaştırırken insanlığın güncel entelektüel istikametini göstermek makul stratejilerden biri olacak gibi görünüyor. Bugün hümanizm ağır bir buhran geçiriyor. Anlam ve değerin ağırlık merkezini Tanrı’dan alıp insana naklettik fakat orada da çok uzun süre tutamıyor gibiyiz. Post modern neo-nihilizmin cehennemi kapıları ardına kadar açılmış durumda. On yıllardır gitgide daha etkili hale gelen yeni “moda”; merkezi yok ederek anlamı ve değeri buharlaştırmak, kategorileri ortadan kaldırmak, doğruyu çoğullaştırarak berhava etmek üzerine kurulu. Hakikatin (ontoloji), doğrunun (epistemoloji), ahlaki eylemin (etik) ve hatta güzelin (estetik) entelektüel zemininin yıkılması riskiyle karşı karşıyayız. Bu büyük bir tartışma. Burada yeni bir teizmin tüm bu risk altında olan şeyleri yeniden kurup hayatın merkezine taşıyabileceğini söylemekle yetinelim.
(b)’nin, yani bir çeşit sosyalizmin meşrulaştırılması da çok çeşitli yollarla gerçekleştirilebilir. Fakat sanırım ana yollardan biri doğayı ifsat eden, hayatlarımızı tarumar eden, tüm yaşantımızı kaygı ve hırsın arasına sıkıştıran, korkunç hiyerarşileri ve akıl almaz adaletsizlikleri verimlilik ve hak maskesi altında meşrulaştıran kapitalizmi aşma mecburiyetimizi vurgulamaktan geçiyor. Yeterli koşullar oluştuğunda sosyal demokrasinin pansuman tedbirleri sorunların bir kısmını sınır dışına ihraç etme olanağını masaya getirebilir. Ama kalıcı, yaygın ve tüm yeryüzünü kuşatacak bir çözüm için dahasını istemek zorundayız. Sosyalizm, kapitalizmin merkezi çekirdeğini değiştirmeye yönelik en makul görünen girişim demetinin genel adı. Bundan dolayı sosyalizm ve yalnızca bir çeşit sosyalizm, üretim biçimimizi kamusal ve demokratik hale getirerek kapitalizmin yıkımını ortadan kaldırma kapasitesine sahip.
Öte yandan kanaatimce bu kuramsal ödevin en heyecan verici kısmı (4) numaralı açıklamanın inşası. Bence böyle bir inşa faaliyeti öncelikle İslam’ın mesajının çelik çekirdeğinden, yani “Allah’tan başka ilah yoktur” sözünden faydalanmalı[3]. Şirk, herhalde neredeyse her zaman dünyevi tanrılara, daha açıkçası, çeşitli formlar altında başkalarını kullaştıran diğer insanlara kul olmayla ortaya çıkar. Şirk yasağının mantıksal ödevi şirke yol açan toplumsal düzeni ortadan kaldırmaktır. İlahlık taslamanın nesnel zemininin iktidar olduğu da açıktır. Kimse bilgiye, paraya, siyasi ya da askeri güce dayalı bir iktidara sahip olmadan ilahlık taslayamaz ve kimseyi kullaştıramaz. Öyleyse tevhidin ve sonucu olan özgürlüğün toplumsal teminatı eşitliktir. Her türlü iktidarı zayıflatarak eşitliği radikal şekilde arttırmadan şirkin nesnel zeminini ortadan kaldıramayız. Tam da bundan dolayı, İslam kapitalizmi aşmayı, eşitliğe yaklaşmayı ve dolayısıyla bir çeşit sosyalizmi gerektiriyor.
Öte yandan, sosyalizmin teistik bir paradigmaya dayanmadığı müddetçe ontolojik ve motivasyonel boyutlar açısından eksik kalacağını zannediyorum. Önümüzde “neden çıkarlarım aksini gerektirse de ahlaki bir mücadele içinde fedakarlıklar yapmalıyım?” şeklinde muazzam bir soru var. Kişisel kanaatime göre bu sorunun halen en (tek?) güçlü açıklaması teistik paradigmadan neşet eden açıklama. Güçlü bir sosyalist kuramın hem kendini ontolojik açıdan kurması hem de bu yolla motivasyon üretmesi için geniş anlamda İslam benzeri paradigmatik bir altyapıya ihtiyacı olduğunu sanıyorum.
Sonuç
Fuat, bu yazıyı yazmam için beni cesaretlendiren yazısında, Müslüman sosyalistlerin sosyalistleri kuşatan Kemalizm bendini ve Müslümanları kuşatan mukaddesatçı muhafazakarlık bendini yıkmanın peşinde olduğunu ifade etmişti[4]. Bu işin sosyolojik yönü. Ben aynı kişilerin kuramsal açıdan dar anlamda İslam’ı, geniş anlamda İslam’a, Marksizmi sosyalizme doğru gerileterek bir buluşma gerçekleştirme ödeviyle de karşı karşıya olduğunu düşünüyorum[5].
Bu sayede pratik mücadele esnasında politik söylem kurarken teoriye doğru yapılan göndermeler sistemli bir bütüne yönelme olanağına kavuşacaktır. Güçlü bir kuram; entelektüel tutarsızlıkların giderilmesine, kafa karışıklığının azaltılmasına, eylemlerin görece sağlıklı bir rehberliğe kavuşmasına, telaffuzdan kaçınılanlara ismiyle hitap edilmesine ve yeni olanakların ortaya koyulmasına yardımcı olabilir. Tüm bunlar için koşullar müsait. İçinde yaşadığımız herc u mercten böyle bir inşa faaliyetinin çıkması gayet mümkün.
[1] https://www.emekveadalet.org/misafir-yazilar/ideolojiler-geri-donmeli-islamcilik-dahil/
[2] Bu yeni dönem post modernizm dedikleri şey oluyor. Ya da belki daha iyi bir isimlendirmeyle neo-nihilizm de denilebilir.
[3] Aslında eski tip İslamcılık zaten bu sözün nasıl dünyevi otoritelerle ilgili olduğunu açıklamak üzerine kuruluydu.
[4] https://www.emekveadalet.org/notlar/musluman-sosyalistlerin-yeni-islamciligi/
[5] Bu arada ilave etmeme izin verin: Tek ödevin bu olduğunu öne sürmüş olmuyorum. Sözgelimi, böyle bir politik kuramın ataerki gibi sorunlara karşı da güçlü bir kavramsal netleşme sağlayacağına inanıyorum.