Asgari Ücretliye Kim Sahip Çıkar?
Eskişehir’den bir işçi ağabeyimizin Cem Somel hocamız vasıtasıyla bize ulaştırdığı bir yazısını paylaşıyoruz. Hem içini/içimizi döktüğü, derdini/derdimizi anlattığı, hem de mütevazi bir çıkış yolu önerdiği güzel bir yazı. Kalemine kuvvet diliyor, bu yolda beraberiz diyoruz.
ASGARİ ÜCRETLİYE KİM SAHİP ÇIKAR?
Sene 2002, asgari ücret 180 lira. Sene 2012, asgari ücret 2012 ilk döneminde 701, ikinci döneminde 739 lira lira. Sene 2002, millet vekili maaşı 4500 lira. Sene 2012, millet vekili maaşı 11000 lira.
AKP hükümetleri 10 senede asgari ücrete 560 lira zam, millet vekillerine ise yani kendilerine yaklaşık 6500 lira zam yapmışlardır. Millet vekili maaşı asgari ücretin yaklaşık 15 katıdır.
AKP genel başkanı “2002’de bir asgari ücrete 5 çuval şeker alınabiliyordu, şimdi 6 çuval şeker alınabiliyor; 2002’de 10 çuval un alınırken şimdi 15 çuval un alınabiliyor” gibi laflar, sözler etti meydanlarda. Bu ne demek? Karnınızı doyurduğunuza şükredin demek. Oysa ki bugün karın bile doymuyor. Küçük bir örnek verelim. Asgari ücretle çalışan biri sayın Başbakanın sözüne uydu, üç çocuk yaptı. Hanımı ve kendisi ile birlikte 5 kişilik bir aile oldu. Ailedeki her fert her öğün bir ayran, bir su ve bir adet simit yerse: 50 krş + 50 krş + 60 krş = 1.60 krş. Bir kişinin bir öğünde yediği 1 lira 60 kuruş ediyor. Ailede 5 kişi var 1.60 x 5 = 8 lira. 3 öğünde 3 x 8 = 24 lira. Ayda 24 x 30 = 720 lira. Beş kişilik bir aile her üç öğünde de sadece simit, su ve ayrandan başka hiç bir şey yemese, ayda 720 lira tutuyor. Bugün asgari ücret 739 lira. Beş değil, dört kişilik ailenin açlık sınırı ise 950 lira. Nerde bunun ev kirası, giyim, ulaşım, sağlık, eğitim, faturalar?
Herşey ortada, hayâl âleminde yaşayan bir iktidar. Başta inanç sömürüsü olmak üzere bir oy için her şeyi mübah gören siyasî bir iktidar. Şekil ibadeti ve biat kültürü ile çalışan siyasî bir teşkilat. Patronlara boyun eğen siyasî bir iktidar. Ey AKP sen kim? Sosyal adalet kim?
2002 seçimlerinden önce sayın Erdoğan, adalet öyle kişilerin adalet anlayışı ile değil, Hz. Ömer’in adalet anlayışı ile şeref bulacaktır demişti. Hz. Ömer’in devlet başkanlığı döneminde insanlar fitre ve zekat verecek insan bulamıyordu. Oysa ki 10 senelik sayın Erdoğan’ın döneminde din alimlerimiz ve hocalarımız, bugün asgari ücretliye fitre de düşer zekat da düşer diye açıklamalar yaptı. Hz. Ömer nire, sayın Erdoğan nire?
Asgari ücret tespit komisyonu her yıl başından önce toplanır ve enflasyonun 1-2 puan üzerinde asgari ücrete zam yapar. Komisyona bakıyoruz; burada asgari ücretliyi gözetecek bir üye göremiyoruz. Asgari ücreti belirleyen komisyonda asgari ücretlilerin temsilcisi yok.
Sorunun bir kökü sendikalardadır; sendika yöneticilerinin işçileri temsil etmemesindedir; işçilerden kopmasındadır. Meclise dönüp bakıyoruz, işçi haklarını temsilen kimler var diye. Sayın Salim Uslu’yu görüyoruz. Hak-İş eski genel başkanı. Meclisteki görevine bakıyoruz, sayın Uslu Meclis İdare Amirliği yapıyor. Keza yine AKP genel başkan yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi var, eski sendikacılardan. Sanıyorum üç dönemdir millet vekili. Yine eski sendikacılarımızdan Çorum millet vekili Agah Kafkas var. Bu halk bu vekilleri, AKP’de vitrin süsü olsun diye seçmedi. Bugüne kadar işçi yararına hayırlı bir iş yaptıklarını görmedik. Tam tersine 2012 de resmi olarak kiralık işçilik dönemini başlattılar. Keza yine CHP’de üç dönemdir eski DİSK başkanları Rıdvan Budak, Bayram Meral ve Süleyman Çelebi işçi adına meclise girdiler. Bunlar da bol bol yollarda, ön sıralarda yürüdüler, işçi sorunlarına hep soyut olarak baktılar. Eski sendikacı milletvekili maaşı almaya başlayınca işçiyi temsil edemez. Aynı şey aktif sendikacılar için de söylenebilir. Bugün bırakın sendika genel başkanlarını, ilk defa profesyonel sendikacı olmuş şube başkanları bile 7-8 bin lira maaş alıyor. Sendikacılar işçileriyle kendi aralarında adaletli değil ki, dışarıda işçiler için hak ve adalet araya. İşi ehil olana değil tekkeye derviş misali, kendi koltuğunu korumak için ‘benim adamım’ anlayışı ile çarkı döndürürken, bir yandan da sendikalar küçülüp gitmektedir. Halbuki sendikalar, sosyal adaleti sağlamakta, hak ve adalet arayışında toplumun temel taşıdır. Çünkü toplumların hak, hukuk ve adaleti sağlamaları örgütlenmeden geçer.
Kurda sormuşlar: “Senin ensen niye kalın?” diye. Elcevap “Kendi işimi kendim görürüm de ondan.” Biz işçiler de bundan sonra – İŞ BAŞA DÜŞTÜ – sloganıyla hak ve adalet arama mücadelemizi kendimiz , bir ASGARİ ÜCRETLİYİ YAŞATMA DERNEĞİ kurarak, böyle bir dayanışma ve mücadele örgütüne maddi-manevi desteğimizi vererek başlatmalıyız. Hani küçük bir hikâye var, ormanda yangın çıkar, bütün hayvanlar kaçışırken küçük bir serçe ormanın yakınındaki gölden gagasına doldurduğu bir damla su ile yangını söndürmeye çalışır. Ormandaki diğer hayvanlar serçe ile dalga geçerek sorarlar: “Gaganda taşıdığın bir damla suyla bu yangın söner mi?” Küçük serçe “Elimden bu kadarı geliyor” der. Sanırım biz işçiler ve emekçiler küçük serçeden daha iyisini yapabiliriz. Hak ve adalet arama mücadelemize sahip çıkmalıyız. Aldığımız yol küçük de olsa biz belki bu mücadelenin meyvesini göremesek de en azından hem bu yolda ölmüş oluruz, hem de yarınlarımız olan çocuklarımız meyvesini görür.
Aziz Çelik son yazısında benzer bir temayı işlemiş, asgari ücretle cumhurbaşkanı maaşını mukayese etmiş hem de başka ülkelerden veri vermiş.
“Asgari ücret Türkiye’de Cumhurbaşkanı maaşının yüzde 2.5’una gerilerken, Fransa’da yüzde 11’e yaklaşıyor. Bu oran İngiltere’de yüzde 8.2, ABD’de ise yüzde 3.8 düzeyinde. Türkiye’de cumhurbaşkanı asgari ücretlinin 40 katı maaş alıyor.”
http://t24.com.tr/yazi/asgari-ucret-cumhurbaskani-maasinin-yuzde-25u/5793