Kentsel Dönüşüm Mağduru Sarıgöl Ahalisi: Bu Nasıl Müslümanlık!
Sarıgöl Mahallesi’ne Mahalle Derneği’nin eski başkanı Şadi Amca’nın daveti üzerine gittik. Bizi Bozhane Durağı’nda karşılayıp, evinde ağırlamak üzere mahalleye götürdü. Eşi bizi kapıda karşıladı; içeri buyur etti. Yaklaşık üç saatlik bir sohbet gerçekleştirdik Şadi Amca’yla. Dolu dolu geçen üç saatin ardından mahalleyi görmek için evden ayrıldık.
Evden çıktıktan sonra çatısı belimize gelen, kapıları sonuna kadar açık, dip dibe dizilen evlerin arasından bayır aşağı yürümeye başladık. Başımızı kaldırmadan yüksekliğini idrak edemediğimiz inşaatlara öyle alışmışız ki, boy ölçüşebileceğimiz evleri garipsedik. Oysa ki tuhaf olan hiçbir şey yoktu ortada. Hatta o an o mahallede tuhaf olan tek şey yeni dikilen iki çirkin apartman ve Sarıgöl Mahallesi’ne ilk defa giden biz yedi arkadaştık.
Apartmanların tuhaflığı apaçık ortadaydı ve herkesin malumuydu. Apartmanlarla hâlâ ayakta duran evler arasına mahalledeki evlerin boyunu aşan bir duvar örülmüştü. Şadi Amca ”buyurun burası Gazze” diyerek işaret etti terkedilen evleri ve uzayıp giden o duvarı. Gözümüzün önünde on beş katlı inşaatın tepesinden çuval dolusu taşlar atılıyordu aşağıya. Çıkan toz bulutu hemen yandaki evleri kaplayıveriyordu. Evlerinden çıkıp “atmayın” diye bağıran teyzelere aldırış eden kimse de yoktu. “Bunların burada ne işi var” diye umursamaz tavırla bakanlar da; “hoş geldiniz, iyi ki geldiniz, iyice gezin, görün” diyen de oldu. Kimisi Sarıgöl için her şeyin çok geç olduğunu, bu mahalleden bir şey çıkmayacağını söylüyor; kimisi de ne olursa olsun evlerimizi yıktırmayacağız diye bağırıyordu arkamızdan. Bir de gezi boyunca peşimizden ayrılmayan Yusuf Berat ve arkadaşları vardı. Onlar da evleri yıkılan arkadaşlarının mahalleden ayrılmasıyla yalnız kalmaktan muzdaripti.
Bizim tuhaflığımız ise o kadar görünür değildi. Daha çok hissedilebilecek, anlatmaya kalksak anlatamayacağımız bir tuhaflıktı. Edirnekapı’dan otobüsle yarım saatte ulaşabildiğimiz bir mahalleye bu kadar yabancı kalmanın getirdiği tuhaflık… Kentsel dönüşümün öreceği duvarlar başka türlü çoktan örülmüş, koyacağı mesafe epeydir koyulmuş gibiydi. Bizim kendi içimizde aşamadığımız ve amelimizle çoğu zaman farkında olmadan tasdik ettiğimiz ilişkiler ağı artık hoyratça görünürlük kazanma peşinde. Boyumuzu aşmayan evlerin arkasından yükselen binaların da arkasında devasa bir kibir ve hırs öylece duruyor. Ne zaman, nasıl biriktirildiğini; bu kadar hızlı nasıl yayıldığını göremiyoruz belki ama Şadi Amca’nın evinin penceresinden bakınca neyin üzerinde biriktirildiğini çok net görebiliyoruz. O güzel evinde bize büyük bir istek ve sabırla anlattığı Sarıgöl’ü gündeminize almanıza vesile olmasını ümit ederek yaptığımız sohbetin bir kısmını paylaşıyoruz.
– Ne zamandır Sarıgöl’de yaşıyorsunuz?
Biz Selanik göçmeniyiz. 1920’lerde bu insanlarımız kalkıp buraya geldiklerinde köylerinde geçinemediler; Beyazıt’a yerleştiler. Burada 1950’ye kadar oturmuşlar. Kimisi 10, kimisi 15 kimisi 7 sene… Hatta o zaman Kapalıçarşı cumartesi günü kapanıyor, pazartesi günü açılıyordu. Benim halamlar oradaki mahzenlerin içinde kalmışlar. Ev yok ya o zaman. 1950’de rahmetli Menderes geldiğinde buradaki 100-150 aileyi oradan topluyor, buraya getiriyor. Menderes de o dönem burayı göçmen yerleşimine açıyor. Buraya 3000’e yakın göçmen evi yapılıyor. Tek katlı, iki oda, üç oda… BM fonuyla yapıyorlar bu evleri. Evlerin yapımı başlamadan onları getirip, yerleştiriyor buraya. Gaziosmanpaşa Meydanı’ndan Pazariçi’ne kadar Pazariçi’nden de Yıldıztabya’ya kadar göçmen evleri yapılmış.
– Yalnızca Roman aileler mi var Sarıgöl’de?
Burada 1300 aile var. 300’ü diğer ailelerden. 1000 tanesi Roman ailesi. Bu insanlar getirilip, buraya bırakılmış. 1984’te rahmetli Özal gelene kadar ne yolumuz ne bir şeyimiz vardı. 1984’te Gecekondu İmar Affı Kanunu’yla biz tapularımızı aldık. Affedilmiş bir yerimiz var. 1000 ailenin 700’ü belediyeden ekmek, yemek alıyor. Bu insanlara mı kentsel dönüşüm yapacaksın?
– Bir Mahalle Derneği kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
2007 yılında seçimler vardı. Gazetede ”Eyüp’te ve Gaziosmanpaşa’da kentsel dönüşüm durdu” diye haber yayınlandı. Biz rahatladık. Ben de kalktım; Sulukule’ye gittim. Arkadaşlarım vardı orada. Çalışmaya başladım. Daha sonra Küçükbakkalköyü’ne gittim. Oraya gittiniz mi? Orası da perişan… İnşallah bir gün birlikte oraya da gideriz. Kağıthane-Yahya Kemal Mahallesi… Orada da 80 tane ev vardı. Evleri yıkılmasın diye insanlar evlerini ateşe verdi. Şimdi onlar da perişan… 2010 yılına geldiğimizde bir arkadaş gazeteyi gördün mü diye sordu. ”Gaziosmanpaşa’da kentsel dönüşüm başlıyor.” Üç bölgede: Hamam Caddesi, Sarıgöl, Yenidoğan’ın Saya Ocağı’nda… Diğer mahalle derneklerine de gidip geliyordum. Dedim ben bir dernek kurayım. Bizim burada bir dergâhımız var. Dergâha gittim. Oradaki arkadaşlarla iş yapayım istedim. Kul hakkı yemezler, İslamiyet’i daha iyi bildiği için kendini daha iyi savunur diye düşündüm. Hiçkimse beni dinlemedi. Melamici bir arkadaşım vardı. Onunla karşılaştık. Şadi Abi dernek kurmak istiyormuşsun, dernek kuruldu dedi. Nasıl diye sordum. Sen dernek başkanı ol dedi. Ben istemiyorum; içinizden biri olsun ben onu desteklerim dedim. Sen olacaksın diyince de kabul ettik.
– Dernek bünyesinde nasıl çalıştınız? Neler yaptınız?
Ben hemen elime kalemi, defteri aldım işe başladım. Bütün mahalleyi gezdim. “Evimiz yıkılmasın diyoruz, siz ne diyorsunuz” diye sordum. 850 aileyi gezdim. Dernek kurmak için gerekli fotokopileri hazırladık. Yaptık, ettik, derneği açtık. Belediye Başkanını davet ettik. “Kentsel dönüşüm burada var ama kimseyi mağdur etmeden yapacağız” dedi. Sen bunu yapıyorsun ama şu kadın senden ilaç istiyor. Diğeri bana ne zaman erzak vereceksin diye soruyor. “Sen yemek veriyorsun ama verdiğiniz yemek etsiz. Bu yüzden Eyüp’ten alıyoruz yemeği” diye söyleniyor bir diğeri. Bunlar konuşuldu, edildi. Sonra belediyeyle görüşmelerimiz başladı. 2007 yılında Eyüp’te ve Gaziosmanpaşa’da kentsel dönüşüm kalkmıştı dedim. Bu nasıl böyle tekrar kondu diye sordum. O zaman seçimler vardı dedi.
– Dernek başkanlığını neden bıraktınız?
Kimseden dernek üyelik parası toplayamıyorduk çünkü verecek durumları yok. Belediye başkanından yardım isteyelim dediler, ben karşı çıktım. Belediye başkanıyla görüştük. “Belediye başkanım, bize derneğin masrafları için yardım et” dediler. “Yapamam, bize ağır gelir” dedi. Onların da aklında bir tane halk ekmek alınsın buraya; o halk ekmekle kazanılan parayla giderlerimiz karşılansın diye bir fikirleri vardı. Ben razı değildim. “Tamam, ben size cebimden iki milyar para vereceğim, bunu kurun gelirinizi temin edin” dedi. Derneğe gelindiğinde “Ben bunu kabul etmiyorum” dedim. Ben bunu kabul ettiğim zaman bu insanları savunacağım şey elimden alınmış oluyor. Dikbaş diye bir yazarımız var bizim, eğer sen birinin parasını alırsan onun düdüğünü çalarsın diyor. Bir ay geçti, derneğe ne gelen var ne giden. Muhasebeye gittim, seçim yapalım dedim. Seçim için müracaat ediyorum dedim. Kim dernek başkanı olacaksa olsun diye. “Seçim mi istiyorsun?” dedi. Evet dedim. “Pazar günü biz seni dernekte bekleyeceğiz” dedi. Pazar oldu, geldiler bunlar. Seçimi sadece başkanlar yapacak dedi. Kendisi başkan yardımcısı, diğer başkan yardımcıları da akrabaları. Sonra başkan seçildi. Derneği aldılar. Şimdi lokalleri var. Belediye bir duyduğuma göre on ikişer milyar lira para vermiş onlara. Gömlek satamayınca evine götürmek için bizden on lira borç isteyen adam şimdi bacak bacak üstüne atıyor; oradan para kazanıyor.
– Mahalledeki son durum nedir, biraz bahsedebilir misiniz?
2010’dan sonra burada resmen yıkım başladı. En son altı gün önce dördüncü davayı açtık. Bu taraf riskli alan, bir karış ötesi risksiz. Bilirkişi heyeti geldi buraya. Düzgün insanlardı. Buradaki hali anlattım onlara. Beş yüze yakın insanın fakir yardımı aldığını anlattım. Sekiz ay önce bir köşe yazarı yazmıştı ki TOKİ’den ev alan 15.800 insan evleri geri verdi bankalara. TOKİ başkanı başkanlıktan çıkmadan hemen önce de kendi ağzıyla ona yakın bir rakam söyledi. Peki kentsel dönüşüm yapıp rızaları olmadan evleri ellerinden alınan ve çocuğuna önlük bile alamayan adam o evlerin parasını nasıl ödeyecek? Yirmi sene para ödemek esiri olacak o insan. Firavun da böyle yapıyordu. Ayrıca borç ödedikleri halde borcu silinmeyen bir sürü de insan var.
Ayrıca insanları sürekli depremle korkutarak bir politika yürütmeleri de çok nahoş, önemli bir nokta. Trafik kazalarında günde ortalama 12 kişi ölüyor her gün. İş kazaları cabası… Başbakan kendisi dedi; “benim vatandaşım fakir” diye. Milletinin genel olarak fakir olduğunu kendi ağzınla da söylüyorsun. Çocuğuna önlük bile alamayan bir insanın evini de yıkarsan bu insan oraya 150-200 milyar nasıl ödeyecek? Hadi bunu da bir kenara koy. Sen bu kul hakkını nasıl ödeyeceksin? Özal’ın çıkardığı Gecekondu İmar Affından sonra iyi kötü her türlü yönetici geldi ama hiçbiri insanları yerlerinden etmedi. İçi yanan bir abiniz olarak söylemek istiyorum. İslam’dan beklediğimiz bu değil. Birine kötülük edeceğim; onun hakkını yiyeceğim. Sonra ben iyi bir kulum diyeceğim. Böyle olmaz.
1 Response
[…] Ağustos ayında ziyaret ettiğimiz Sarıgöl Mahallesi’nin Afet Yasası kapsamına alınmasına karşı açılan davanın neticelenmesi üzerine mahalleye ikinci ziyaretimizi gerçekleştirdik. Mahallenin riskli alan özelliği taşımadığını ve Bakanlar kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığını ifade eden Danıştayın açıklaması şu şekilde: […]