Kentin Ötekileri: Evsizler
EMRE BİÇER
Giriş
Evsizlik kavramı ilk akla gelen ‘yaşayacak (barınacak) mekâna sahip olamama durumu’ anlamından daha çok, bir yaşam tarzını ifade eder. Bu yaşam tarzı da bir bakıma zorunluluk halinden doğmuş, istenilse de çıkılamayacak bir durumu göstermektedir. Aynı zamanda evsizlerin geliştirdiği bu yaşam biçimi sosyal dışlanmanın bir sonucu olarak da algılanabilir. Toplum ve devlet tarafından dışlanmaya maruz kalmış evsiz insanların birbirleriyle kenetlenerek enformel yaşam pratikleri ve enformel bir kültür oluşturdukları görülmüştür. Evsizlerle ilgilenen İngiliz yardım kuruluşlarının ‘homeless is not houseless’ (evsizlik, ‘ev’sizlik değildir.) sloganları kavramın ana hattını belirleyici bir özellik taşır. Bu çalışmada da evsizlik kelimesi hem bir yaşam tarzına, hem de bir mahrum olma haline işaret etmektedir.
Konu üç ana başlık altında incelenecektir. İlk olarak evsizliğin literatürdeki tanımına ve evsizlerin sayısı incelenecektir. Daha sonra evsizlik ve kent ilişkisi kurulacak ve bu ilişkinin ekonomik örgütlenmeden kaynaklı olup olmadığı sorgulanacaktır. Son olarak ise evsizlik ve buna paralel olarak sokak çocukluğu sorununun en önemli nedeni olarak sosyal dışlanma kavramı etrafında toplumsal düzeyde ve devlet katında bu kesimin dışlanması incelenecektir.
Evsizlik Nedir?
Evsiz insanlar literatürde; toplumdan izole tek başına yaşayan, bedensel ve ruhsal hastalıkları bulunan, bir önceki geceyi sokakta, dışarda, barınak evlerinde, motelde, metroda, tünelde, parta, alt geçit ve üst geçitte, terk edilmiş ve kullanılmaya binalarda, değişik evlerde veya arkadaşlarının yanında geçiren, en az 60 gününü belirsiz bir yerde geçiren, kendine ait sürekli olarak kalabilecek yeri olmayan kişiler olarak tanımlanmıştır.[1] Tabiki de bu tanım evsizliğin tek boyutunu belirtmiş ve konunun girişinde belirttiğimiz gibi bir yaşam tarzı olma özelliğinin dışında kalmıştır.
Oxford sözlüğü “ev”’i tanımlarken güvenlik, sevgi, sığınak, rahatlık, dinlenme, uyku, sıcaklık, etkileşim, yemek ve sosyal ilişki kriterlerini kullanmaktadır. Burada ev ile konut arasındaki farka dikkat etmek gerekir. Konut fiziksel ortamdan ibaretken, ev; sosyal ilişkileri içerir.[2]
Sanayileşmeyle birlikte birçok ülkenin sorunu olmuş olan “evsizlik” günümüzde de pek çok gelişmiş ülke dâhil, her kıtada, her bölgede gittikçe korkulan bir sosyal sorun olma özelliğine ulaşmıştır. 1987 yılındaki “Uluslar arası Evsizler Yılı Oturumu”’nun çalışmalarına göre, dünya çapında 100 milyonun üzerinde evsiz bulunmaktadır. Aynı oturumun rakamlarına göre, Paris’te 50.000, Dublin’de 10.000 civarında evsiz vardır. İngiltere’deki evsiz sayısı diğer Avrupa ülkelerinden daha fazladır. Bunun altındaki temel sebep 1980’ler den sonraki ekonomik ve sosyal politikalardır. UNESCO’nun 1987 yılında deklare ettiği “Uluslararası Evsizler Yılı” konunun sadece Amerika ile sınırlı olmadığını ortaya koymuştur. Diğer taraftan başka bir istatistiğe göre dünya üzerinde 1 milyar evsiz bulunmaktadır. Bunlar tehdit altında barınaklarda, mülteci kamplarında yaşayan kişilerdir.[3]
Evsizlerle ilgili düzenli çalışma yapan sivil toplum kuruluşu Şefkat Der gönüllülerinin 15 yıllık çalışmalarına dayanarak yaptıkları tahminlere göre ise İstanbul’da 7 bin ila 10 bin arasında, Türkiye genelinde de 70 binden fazla evsiz insan olduğu tahmin edilmektedir. Evsizlerin sayısına dair fikir verebilecek bir nesnel veri 2011 Ocak ayından Mart ayının başına kadar İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin soğuktan koruma amacıyla Alibeyköy Tevfik Aydeniz Spor Salonu’nda misafir etmiş olduğunu duyurduğu evsiz sayısıdır. Belediye kendi internet sayfasında 7 Mart 2011 tarihli bir haberde; Ocak ayından itibaren kendi isteğiyle gelip kendi isteği ile ayrılan 2187 vatandaşa hizmet verildiğini belirtmiştir.[4]
Evsizlerle ilgili literatür tarandığında “gizli evsizlik” kavramının sık sık kullanıldığı görülecektir. Gizli evsizler olarak tanımlanan kişiler daha çok, günlük marjinal işlerde çalışan, otobüslerde, arabalarda, tırlarda ve barakalarda yaşayan kişilerden oluşmaktadır. Erickson ve Wilhelm’in 1986 yılında gerçekleştirdikleri çalışmada, sadece New York’ta, arkadaşlarının yanında ve geçici konutlarda kalan 500.000’e yakın gizli evsiz bulunduğunu belirtir.[5]
Modern Kent ve Evsizlik İlişkisi
Evsizlik sorunu ele alınırken ilk belirleyici unsurumuzun kent ve kentlileşme olduğu görülmektedir. Modern anlamda kentin tanımı bir toplumsal örgütlenme biçimi olarak kapitalizmden geçmektedir. Kapitalizm ve kent bir birini oluşturan ve geliştiren kavramlar olmakla beraber toplumların yaşamsal pratiklerini değiştiren kavramlardır. Piyasa ekonomisinin temel sloganı olan “laissez feir, laissez passer” (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler); ekonomik yapılaşmada ve işlemlerde devletin müdahalesini kısıtlayan bir slogan olduğu kadar, toplumsal dayanışma mekanizmalarını da kısıtlayan bir söylem olma özelliğine sahiptir.
Ahmet İnsel’ e göre; iktisat ideolojisi ilk oluştuğu zamanlarda, burjuva öncesi toplumun eşitsizlik düzenine karşıkoyuşu ifade ediyordu. Ancak diğer yandan aynı iktisat başka geliri olmayan birinin çalışmayı reddetmesine dayanak oluşturacak kurumları da reddeder. Geleneksel toplumların dayanışma örgütlerinin kaldırılması gerçek piyasa ekonomisini oluşturacaktır. Yeni iktisadi düzen dayanışma mekanizmalarının ortadan kaldırmış ve böylece bu olanak dışlanmıştır. Fransız devriminden sonra Jakoben iktidar, emekçilerin tüm dayanışma örgütlerini yasa dışı ilan etmiştir. Bunu da eşitlik adına yapmıştır. Çünkü iktisat, kişilerin değil metaların eşitliği üzerine kuruludur. Özgürlük de tüketicinin özgürlüğüdür.[6]
Evsizlik ve sokak çocukluğu olgusu özellikle sanayi devrimi ile birlikte gündeme geldiğini söylemek anlamlıdır. Bu dönemde sokak çocukluğu olgusu o denli yaygınlaşmıştır ki birçok edebiyat eserinde sokak çocuğu teması işlenmiştir. Charles Dickens’in Oliver Twist, Victor Hugo’nun Sefiller, Stephan Crane’nin ‘Maggie: Sokakların kızı’ gibi klasikler bunlardan bazılarıdır. Bunun yanında Jack London, uçurum insanları adlı eserinde İngiltere’ deki toplumsal buhranın yarattığı, intiharı, zorunlu fuhuşu, çocuk işçileri ve sokak çocuklarını göz önüne sermektedir. Victor Hugo ise Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan ve Paris sokaklarında yaşayan çocukları tanımlamak için ‘gamin’ kelimesini kullanmıştır.[7]
Mübeccel Kıray kentleşmeyle birlikte yaşanan süreçte, sadece süreci yaşayanların değil, tüm kesimlerin travmatik bir deneyimden geçtiğini vurgulamaktadır. Kentleşme işyeri ya da konut yapılarından ulaşım araçlarına kadar bir dizi şeyi değiştirdiği gibi kişilerin davranışlarını, düşünüşlerini hatta heyecanlarını da değiştirmektedir.[8]
Kapitalizmin gelişimine paralel olarak doğan ve gelişen kentler, birçok nedenden dolayı göç almaya başlamış, yaşanan bu göçler sonucunda kentlerin nüfusları büyük bir hızla artmış ve planlanamayan bu göçler kentlerde belli başlı probleme neden olmuştur. Çarpık kentleşme, uygun altyapının olmayışı, işsizlik, konut yetersizliği, gelir düşüklüğü, sağlık hizmetinden yeterince yararlanılmama, sosyal hakların yetersizliği, yetersiz ve dengesiz beslenme, zararlı madde kullanımı gibi sorunlar bir çırpıda sayılabilir. Bütün bu olumsuz durumların sonucunda sosyal yapıda bir kırılma olmakta ve evsiz insanlar gün geçtikçe artmaktadır.
Kentlerde var olan bu tür problemlerden en çok etkilenen yaş gurubu çocuklardır. Yoksul, az gelişmiş ya da bazı gelişmiş ülkelerde çocukların temel ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Bu ihtiyaçların karşılanılmamasının sebepleri için ailelerin gelir düşüklüğüyle beraber kamusal hizmetlerin ve sosyal politikaların yetersizliği de sayılabilir. Dolayısıyla sokak çocukluğu veya evsizlik problemi, içinde bulunulan sosyal ortamdan doğan bir sonuçtur.
Sosyal Dışlanma
Sosyal dışlanma uzun süreli işsizliğin ve esnek istihdam biçimlerinin yaygınlaşması, sosyal korumanın ve sosyal hizmetlerin daraltılması ve azaltılması, mutlak ve göreli anlamda yoksulluğun artması ve demokratik katılımın zayıflaması ile bağlantılı çok yönlü dinamik bir süreç olarak ortaya çıkmıştır.[9]
Evsizlik sorunun en önemli göstergesini sosyal dışlanma oluşturmaktadır, aynı zamanda sosyal dışlanma sorununun önemli bir bileşeni olarak evsizlik sorunu, ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel yansımalara sahiptir.
Kent yoksulluğu; enformel yapılar, varoşlar, kayıt dışı sektör, dışlanmış toplumsal gruplar gibi özellikleriyle kendini göstermektedir. Bu toplumsal sınıfların ciddi bir olgu olarak ortaya çıkışı genellikle küresel ölçekte yaşanan ekonomik paradigma değişikliğiyle açıklanmaktadır. Bu değişim, özetle, neo-liberal politikaların yaşamın tüm alanlarına müdahil olması ve giderek egemen bir hale gelmesi olarak değerlendirilebilir. Üretim ve paylaşım süreçlerinin 1980 sonrasında reorganizasyonu, sosyal devlet politikasının terk edilmesi yoluyla sosyal koruma ve refah harcamalarının azalması, gelir dağılımı eşitsizliğinin artışı, sınıf ve bölgeler arasında dengesizliğin ön plana çıkması gibi etkenler küresel ölçekte yaşanan ekonomik paradigma değişiminin çeşitli göstergelerini oluşturmaktadır.[10]
Yoksulluk bireylerin ekonomik ve toplumsal kaynaklara ulaşımını engelleyerek sosyal dışlanma sürecinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu anlamda yoksulluk sosyal dışlanma sürecinin itici bir faktörü olmaktadır. Yoksulluk ile sosyal dışlanma arasında yakın bir ilişki bulunmakla birlikte kuşkusuz salt yoksulluk nedeniyle bireyler veya haneler sosyal dışlanma süreci yaşamamaktadırlar. Graham Room bu kavramların birbirinden farkını şu şekilde izah eder; “sosyal dışlanma ilişkilerde tezahür eder; yoksulluk kişi ya da hane elindeki kaynakların yetersizliği anlamında bir bölüşüm sorununa tekabül ederken, sosyal dışlanma daha ziyade ilişkilerdeki sosyal katılımın yetersizliği, sosyal entegrasyonun bulunmayışı ve güçten yoksunluk gibi sorunları ön plana çıkartır”.[11]
Toplumsal Dışlanma ve Devlet Kontrolündeki Kamusal Alan
Sosyal dışlanmanın sokak çocukları üzerindeki yansıması, en genel anlamıyla, onların yeterli aile desteği, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinimlere ulaşmada yaşadığı güçlük şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu çocuklar, toplumda sosyal kabul görmedikleri gibi, yaşamlarının gidişatını kontrol etme ya da yön verme gücünden de uzaktır. Sokak çocukları ya da evsizler temel haklarından yararlanamamakta ve topluma tam manasıyla donanımlı olarak katılamadıkları için dışlanma süreci yaşamaktadırlar.
Türkiye’de denilebilir ki çocukların sosyal dışlanmasında sokakta çalışan çocuklar için yoksulluk sokakta yaşayanlarda ise düzensiz aile ilişkileri etken olmaktadır. Yoksulluk ve/veya düzensiz aile ilişkileri nedeniyle dışlanan çocukların sokakta ikinci bir dışlanma sürecine maruz kaldıkları görülmektedir. Bu süreç, toplumun bu çocuklara ilişkin geliştirdiği olumsuz tutum ve tepkilerdir. Özellikle sokakta yaşayan çocukların madde kullanma alışkanlıkları, çeşitli suç eylemlerine sıkça karışması bu çocukların toplum nezdinde tehlikeli guruplar olarak damgalanmasına yol açmaktadır. Toplumun bu çocuklara yönelik damgalayıcı ya da dışlayıcı tutum ve davranışları onların olumsuz kimliklerle kendilerini özdeşleştirme sürecini pekiştirmektedir. Zira bu çocuklar, sokağa önceden gelmiş çocukların oluşturduğu enformel kültürü içselleştirerek sokağın zorluklarına karşı ortak bir yaşam stili geliştirmektedirler. Bu çocukların kendi aralarında geliştirdiği enformel kültürün kuşkusuz çok olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Örneğin çocukların gerek sokağın zor koşullarına uyum sağlamak gerekse de daha önce sokağa bağlanmış olan çocuklar tarafından kabul görmelerinde uçucu (balley, tiner), uyuşturucu (esrar, hap, eroin vb.) madde kullanımı kaçınılmaz hale gelmektedir.[12]
Madde kullanma alışkanlığı bu çocukların suç eylemlerine olmalarını ve toplumdan giderek dışlanmalarını kolaylaştırmaktadır. Bu dışlanma sürecini Swart ‘dilsizleştirilmiş guruplar’ bağlamında ele almaktadır.[13] Yazara göre, toplumun bu gruplar hakkındaki bilgisi sınırlıdır. Bu gruplara ön yargıyla yaklaşılır ve bunlar potansiyel tehlike olarak görülür. Bu durum dilsizleştirilmişleri kendilerini ifade edebilecek sahici bir dilden yoksun bırakır. Böyle bireylerle toplum arasındaki iletişim kopukluğu bu bireylerin kendini gerçeğe uygun bir biçimde ifade etme kapasitelerini gittikçe azaltır. Onları toplumun onlardan beklediği kodlarla iletişime zorlar. Böylesi bir iletişim devam ettiği oranda, bu çocukların toplumla olan bağlarının kopması yaşanır. [14]
Evsizler ve sokak çocukları, salt yoksulluk ya da maddi imkânsızlıklar nedeniyle değil fakat aynı zamanda mekânsal açıdan da dışlanma süreci yaşamaktadır. Bu çocuklar, genellikle kentin “çöküntü alanları” olarak tabir edilen gecekondu semtlerinde yaşamaktadır. Bu semtlerdeki kamusal hizmetlerin eksik ya da niteliksiz olması da haneleri toplum dışına itebilir. Bu durum bu mekânlarda yaşayanların kentin geri kalanıyla ciddi anlamda gerekli ilişkileri kurması da zorlaşmaktadır. Böylece toplumsal dışlanma sürecinin kalıcı olma riski artmaktadır.
Kentin nispeten merkezinde olan ve tarihi geçmişi, konumu itibariyle değerlenen mekânlarında yaşayan evsizler ise oradan uzaklaştırılarak, bu yeni değerlenen ve mutenalaşan mekânlar daha “güvenlikli” hale getirilmektedir. Evsizlerin, sokak çocuklarının, sokakta çalışan çocukların, seks işçilerinin, göçmenlerin ve yoksulların sıklıkla görüldüğü Tarlabaşı semtinde yapılmakta olan kentsel dönüşüm projesi bu noktada iyi bir örneklik teşkil etmektedir.[15] Sosyal dışlanmanın bu boyutunda ortaya ‘intikamcı kent’ kavramı çıkmaktadır. Sosyal dışlanmaya uğramış bu kesimlerin şehrin tarihi dokusu bulunan bu merkezi semtte yaşamalarına izin verilmemsi, kentsoyluların ve devletin sürekli olarak bir ‘asayiş problemi’ olarak gördüğü bu insanlardan intikamını almasıdır. Daha da açık bir biçimde ifade edecek olursak bu insanlar bu kadar ‘değerli’ bir yerde yaşamayı hak etmemektedirler.
Bu dışlanma süreci sadece toplumsal düzeyde meydana gelmekte değildir. Aynı zamanda bu çocuklar devlet tarafından da dışlanmaya maruz kalmakta ve haklarından yoksun olduğu için kendilerini bu saldırılardan koruyamamaktadır. Bunun en güncel örneğini 16.12.2011 tarihli haberde görmekteyiz.[16] Güvenlik güçlerinin görevini ne denli iyi yaptığını belirlemek için uygulamaya başlanan puantaj pirimi uygulaması, sokak çocukları üzerinden istismar edilmekte ve sokak çocukları polisin gözünde bir pirim malzemesine dönüşmektedir. Puantaj pirimi uygulaması yüzünden birçok sokak çocuğu da defalarca polis şiddetine maruz kalmaktadır. İstanbul’da yolda yürümeleri dahi bir ceza sebebi olan evsiz çocuklardan kiminin bu puantaj uygulaması yüzünden 20 bin TL’nin üzerinde borcu bulunmaktadır. Bu ceza makbuzlarında “çevreyi rahatsız etme” olarak geçen gerekçenin asıl nedeni, çocuk başına puantajlarına eklenen 10 puan olduğu açıktır.
Devlet tarafından uygulanan bu dışlanma/suiistimal süreci başka yönlerle de ortaya çıkmaktadır. Evsizlerin genellikle kaldıkları parklar, köprü altları, bankamatik kulübeleri, otobüs durakları gibi kamusal alanlar son dönemlerde onlara yasaklanmaktadır. Bunun nedeni olarak gösterilen çevreyi rahatsız etmeleri gerekçesinin ardında, göz zevkinin bozulması ya da bu insanların ayakaltında dolaşmamalarının istenmesi olduğu açıktır. Bu gibi kamuya açık alanlarda yatan evsizlerin polisler tarafından sürekli rahatsız edilmesi ve tartaklanması, bir açıdan da devletin kamusal alanı ‘kimin için’ belirlediği sorusunu akıllara getirmektedir. Devlet; kamusal alanın belirlenmesinden, bu alanda nasıl hareket edileceğine ve bu alanı kimlerin kullanacağına kadar karar verme hakkını kendinde görür. Devlet nazarında Galata kulesinin dibinde geceleri içki içilemeyeceği gibi bir evsizin yatması da uygun değildir. İçki gözden uzak içilmeli, evsiz gözden uzak yaşamalıdır. Beşiktaş’ta yaşayan sokak çocuklarının barakalarının yıkılması da buna örnek olarak verilebilir. Devlet bu çocukların yaşamak için yaptığı barakaları yıkarak onları gerçekten ‘evsiz’ bırakmıştır. Evsizler ve tabiî ki sokak çocuklarının görünür olmaları kentliler ve devlet imgeleminde bir problem olarak belirir. Bu guruplar nazarında en iyi evsiz, gözden uzak olan evsizdir.
Sonuç
Evsizlik sorunu politika yapıcılar ve uygulayıcıları için sadece barınma ihtiyacından mahrum olunması olarak algılanılmaktadır. Barınma ihtiyacından mahrum bulunma hali evsizlik kavramının sadece belirli bir kısmını tanımlamaktır. Her kış evsizlerin spor salonuna toplanılması gibi örneklerle de görüleceği gibi bugüne kadarki devletin bu soruna ürettiği pratikler şu sonucu ortaya çıkarır: Devlet nazarında evsizlik sorunu genellikle barınma ihtiyaçları giderilmesiyle çözüme kavuşturulacak bir sorundur. Ancak TBMM insan hakları inceleme komisyonu tarafından Ankara Otogarı’nda(AŞTİ) yaşayan evsizler hakkında yayınlanan inceleme raporu bu sorunun sadece barınma ihtiyacını karşılamakla çözülemeyeceğini göstermektedir.[17]
Evsizliği belirleyen en önemli kavram belki de sosyal dışlanma kavramıdır. Evsizler gelir düşüklüğünden, uyuşturucu madde kullanımına kadar birçok nedenden dolayı toplumsal yaşama entegre olamamaktadır. Ancak bu durum sadece tek boyutlu bir ilişki değildir. Evsizlerin sosyal dışlanmaya maruz kalmasının sebebi olarak sunulan bu yaygın kanının aksine, onu bu dışlanmaya iten toplumsal ve devletsel bir duruş vardır. Toplum imgeleminde evsizler ve sokak çocuklarını sürekli olarak bir asayiş problemi yaratan varlıklardır. Sokakta cereyan eden tüm suçların faturası evsizlere kesilmekte ve polisler sokakta bir cadı avı edasıyla evsizleri kovalamaktadır. Evsizlere karşı oluşan bu önyargı aşılmadıkça, evsizler ve kentliler birbirlerini iki tehditkâr gurup olarak görmeye devam edeceklerdir.
Kaynakça
acar, h. (2006). sokak çocuklarına yönelik hizmetlerin değerlendirilmesi: sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu örneği. ankara: doktora tezi.
altun, g. (1997). 1991-1995 yılları arasında İstanbul’ da görülen evsiz ölümleri. edirne: yayınlanmamış uzmanlık tezi.
erdoğdu, s. (temmuz- ağustos 2004). sosyal politikada avrupalı bir kavram:sosyal dışlama. çalışma ortamı dergisi .
insel, a. (1993). iktisat ideolojisinin eleştirisi. istanbul: birikim yayınları.
kıray, m. (1998). kantleşme yazıları. istanbul: bağlam yayınları.
özdemir, u. (ekim 2010). Evsizlik ve Evsizlere Genel Bir Bakış. Toplum ve Sosyal Hizmet , 77-88.
özkan, y. (2007). toplumsal değişim sürecinde sokak çocukları ve sosyal dışlanma. eğitim, bilim, toplum .
İnternet sayfaları
http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/evsizler_raporu.pdf
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=306262&kw=Evimiz+ba%FE%FDm%FDza+y%FDk%FDlana+kadar
http://www.cnnturk.com/2011/guncel/12/16/polis.puan.icin.surekli.ceza.kesiyor/640791.0/index.html
http://www.emekveadalet.org/wp-content/uploads/EVS%C4%B0ZLER-Rapor.pdf
[1] ALTUN, G. “1991-1995 Yılları Arasında İstanbul’da görülen evsiz ölümleri”, Trakya Üniversitesi Uzmanlık Tezi, Edirne, 1997.sf:3
[2] ÖZDEMİR, U. “Evsizlik ve Evsizlere Genel Bir Bakış”, http://www.manevisosyalhizmet.com/wp-content/uploads/2011/06/evsizler.pdf
[3] ÖZDEMİR, U. a.g.e.
[4] Emek ve adalet platformu, “Türkiye’ de evsizlere dair rapor” , http://www.emekveadalet.org/wp-content/uploads/EVS%C4%B0ZLER-Rapor.pdf
[5] ÖZDEMİR, U. a.g.e.
[6] İNSEL, A. , “İktisat İdeolojisinin Eleştirisi”, Birikim yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 1993, s. 32
[7] ACAR, H. “Sokak çocuklarına yönelik hizmetlerin değerlendirilmesi: Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu örneği”, doktora tezi, Ankara, 2006, sf: 9-10
[8] KIRAY, M. “ (kıray, 1998) (acar, 2006), Kentleşme Yazıları, Bağlam Yayınları, İstanbul, 1998, 141
[9] ERDOĞDU, S. “Sosyal politikada Avrupalı bir kavram: sosyal dışlanma”, Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı: 75, Temmuz ağustos 2004
[10] ÖZKAN, Y. “Toplumsal değişme sürecinde sokak çocukları ve sosyal dışlanma”, Eğitim bilim toplum dergisi, sayı:20, 2007, http://www.egitimbilimtoplum.com.tr/index.php/ebt/article/viewFile/349/pdf
[11] ÖZKAN, Y. a.g.e.
[12] ÖZKAN, Y. a.g.e.
[13] Swart, J. (1999), “Street Children in Latin America with Special referance to Guatemala“, Unisa Latin america Report, 6
[14] ÖZKAN, Y. a.g.e.
[15] http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=306262&kw=Evimiz+ba%FE%FDm%FDza+y%FDk%FDlana+kadar
[16] http://www.cnnturk.com/2011/guncel/12/16/polis.puan.icin.surekli.ceza.kesiyor/640791.0/index.html
[17] http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/evsizler_raporu.pdf