Mustafa İslamoğlu – Tamir Sevaptır
Tamir, tedavi, reform, iyileş(tir)mek… Asrın idrakinde kendisine işlevsel bir alan bulmakta bir hayli zorlanan kelimelerimiz… Yapmaktan çok bozmanın, tedavidense tek seferlik “kullan-at” tutum, davranış ve ilişkilerin, tamiri değil de her seferinden yeniden edinmeyi, baştan tüketmeyi dayatan modernliğin kuşattığı algı dünyasında yitirdiğimiz “ıslah edici” kavram ve alışkanlıklarımızı yeniden hatırlamak ve hatırlatmak üzere Mustafa hocanın 2006 yılında yazdığı “tamir sevaptır” başlıklı yazısını istifadenize sunuyoruz. Eşyanın özü ile ilişkilenmeye, yeri geldiğinde ona “özel” isimler dahi takarak eşya ile insan arasında, çoğunlukla perdenin arka tarafında saklı kalan “yaratılmışlık” ortaklığını ve hakikatini anlamaya bir vesile olmasını murat ediyoruz.
MUSTAFA İSLAMOĞLU
Özel durumlar dışında, tamirciyle pazarlık etmem ve edilmesinden de hoşlanmam. Tamircilerin varlığını hep birer nimet olarak görürüm. Bizi “israf” günahından kurtardıklarını, vahşi kapitalizmin dişlisini bir yerinden kırdıklarını, hiç değilse yağlamadıklarını düşünürüm.
Meslek liselerine karşı malum güruhun irtikâp ettiği katsayı zorbalığını, herkes İmam-Hatip okullarını bitirmeye bağlar. Vakıa, bunda doğruluk payı büyüktür. Fakat bendeniz, bu sebep dışında bir başka sebebin daha olduğunu düşünürüm. O da, bu memlekette zanaatın, tamirin ve tamircinin bitirilmek istenmesidir. Bence bu sonuca hizmet eden her tür uygulama, bilerek veya bilmeyerek düşülen şeytani bir tuzaktır.
Gayri Safi Milli Hasılası 30-40 bin dolar olan kapitalist ülkelerde bozulanı atar, yenisini alırsın. Zaten kapitalizmin üretim ve tüketim çarkı da “bozulanı at, yenisini al” döngüsü üzerine kurulmuştur. Dünyanın kaymağını yiyen şımarık ve küstah azınlığın “kullan at” standardını sürdürmeleri, dünyanın geri kalanına kaça mal olmaktadır, hiç düşündünüz mü? Şu dökülen kanlarda, yıkılan ocaklarda, bir hiç uğruna açılan savaşlarda, bu azınlığın hayat standardını koruma endişesi başat rol oynuyor.
Modanın varlığı da bu döngüden besleniyor. İnsana yaratılıştan verilmiş olan merak güdüsü, çirkin bir istismara alet ediliyor. Değişiklik ve farklılık arzusu fıtridir. Bu fıtri arzu istismar edilerek, insan maymuna dönüştürülüyor. Bu durumun doğal sonucu olarak, tek tipleşme geliyor. Kendisi dışındaki her farklılığı elinde bulundurduğu siyasal, ekonomik, teknolojik ve bilişim-iletişim araçlarıyla yok eden kültürel hegemonya, yaptığı bu gelenek ve kültür yok ediciliğini, sözüm ona “bireylerin özgür seçimleri” imiş gibi takdim ediyor.
“Kullan at”çılık, insan-eşya ilişkisinin dayandığı ahlaki zemini de yok ediyor. İnsanın eşya ile ünsiyet kurmasını önlüyor. Kendisi ile ünsiyet kurulan bir eşya, artık sıradan bir eşya değil, görünce hatıralarınızı canlandıran bir “ayet”tir. Onu kullanırken, gayr-ı ihtiyari “saygılı” olmanız gerektiğini telkin eder size. Sizin için değerli olmayan bazı şeylerin başkaları için değerli olabileceği ahlaki hassasiyetini, bu sayede elde edersiniz. Bu hassasiyet size “eşya kullanma ahlakını” kazandırır.
Tamir, rahmettir. Sadece eşya için değil, her nimet için geçerlidir. Bozulan ikili ilişkilerimizi tamir etmez miyiz? Etmezsek, yüreğimiz Karaca Ahmet mezarlığına dönmez mi? “Kullan at”çı modernlerin insan ilişkileri de, “kullan at” sistemine aynı mantıkla eklemlenmedi mi? İlk bozulduğu yerde ilişkiyi bitirip, bozmak üzere yenisini arayan tipler, hangi hastalıklı ortamda ürüyorlar dersiniz?
Tedavi de nihayet bir tamir değil midir? Bedeninizde, arıza yapan her parçadan ilk bozulduğu yerde vazgeçseniz, manzaranın ne olacağını hiç merak ettiniz mi? Aynı şey aklımız, hafızamız, musavviremiz için de geçerli. Aklımız bozuluyor, imanımızla tamir ediyoruz. Hafızamız bozuluyor, kaynağımıza yeniden başvurarak tamir ediyoruz. Tasavvurumuz bozuluyor, vahiy ile tamir ediyoruz.
Aynı şey, bilgimiz, ilgimiz, tecrübelerimiz ve hatta imanımız için de geçerli.
Üç-beş ay önce bir hadise yaşadım. Otomatik kapımızın elektronik kartının bilgi yolu yanmış. “Bunu kim tamir eder?” dedim, “Yapsa yapsa Turgut Usta yapar” dediler. Aldım gittim, buldum Turgut Usta’yı. Küçük bir kablo parçası koyup lehimledi ve elime tutuşturdu. “Borcumuz?” dedim, “Ne verirsen ver” dedi, arkasından “Vermesen de olur” diye ekledi.
Söylemesi ayıp, takdir ettiğim banknotu usulca bıraktım, bir miktar da, ona yardım eden çırağa bıraktım; “Bu da sana, tamirciliği tercih ettiğin için” diyerek.
Görülmeye değer manzara ondan sonra yaşandı. Usta ayağa kalktı, sesi titriyordu; “Siz nereden geldiniz beyim?” dedi. Dedi ama gözleri, dokunsanız dökecek kadar doluydu. O duygu dolu anlarda kurduğu cümlelerden birini hatırlıyorum: “Tamircinin değerini bu millet tamircinin kökü kuruyunca anlayacak”. “Tamir sevaptır, ibadettir” diye mukabele ettim ve nedenini izah etmeye çalıştım.
Bu bir tasavvur meselesidir. Modernler, “bozulanı at, yenisine al” veya “kullan at” tasavvurlarını inşa eden öznenin, ceplerine koyduğunu harcıyorlar. Bunun sadece eşyaya değil, aynı zamanda Allah’a, insana ve çevreye de saygısızlık olduğunu unutuyorlar. Zira bu iş bir boyutuyla emeğe saygısızlıktır. Emeğe saygısızlık, fakire göre Allah’a saygısızlıktır.
Sözün özü: Tamir sevaptır. Tamircilerinizin değerini bilin.
08/12/2006
Kaynak: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=08.12.2006&y=SamiHocaoglu