İslam’da İşçi İşveren Münasebetleri – Hayrettin Karaman
Hayrettin Karaman’ın 1981 yılında Marifet Yayınları tarafından basılan “İslam’da İşçi-İşveren Münasebetleri” adlı çalışmasını İslam İktisadı okumalarımız dahilinde özet haline getirdik, sizlerle paylaşıyoruz.
Hayrettin Karaman. İslam’da İşçi-İşveren Münasebetleri. İstanbul: Marifet Yayınları, 1981.[1]
İçindekiler
Önsöz 07
Giriş
a) İslam’a göre insan ve hayatın gayesi 09
b) Fert kendine yeterli değildir 24
c) İslam’da mülkiyet anlayışı 27
1. Toplum içinde iş bölümü zarureti 33
2. İş ve Çalışmanın Değeri 35
3. İşçi ve İşveren 39
4. İşçinin Hakları
- İşe girmeden önce 41
- İş ve çalışma hayatı içinde işçi hakları 43
- İşden ayrılan işçinin hakları 57
5. İşverenin Hakları 64
6. Hakların Korunması ve İş Barışı 71
7. Sosyal Adalet 79
GİRİŞ
a) İslam’a göre insan ve hayatın gayesi
Yalnız Allah’a kulluk üç temel üzerinde durur veya bu hedefe üç vasıta ile ulaşılabilir:
1 – Maddi ve manevi, hukuki ve iktisadi tam hürriyet,
2 – İnsanlar arasında eşitlik,
3 – Sosyal dayanışma. (12)[2]
2. İnsanlar arasında eşitlik: Hürriyetin ikinci temeli insanların birbirine eşit oldukları inancı ve bu inanca dayanan uygulama ve düzenlemelerdir. Eşitlik mefhumunun tanınmadığı … bir devirde İslam, insan cinsinin birlik ve eşitliği inancını getirmiştir; insanlar kökte ve gidişte, hayatta ve ölümde, haklarda ve borçlarda … eşittir; üstünlük ancak iyi iş ve eserle olur, keramet takvadadır. (14)
3. Sosyal dayanışma: … hürriyet ve eşitliğin ideal çizgide kalması sosyal dayanışmaya bağlıdır. İslam’da sosyal dayanışma; ferd ile nefsi (kendisi), ferd ile ailesi ve yakınları, ferd ile toplum ile diğer toplumlar ve mevcut nesil ile gelecek nesiller arasında bahis mevzuudur.
“Kimsesiz dullar ve yoksulların ihtiyaçları peşinde koşan Allah yolunda cihad etmiş veya geceyi namazla, gündüzü oruçla geçirmiş gibidir.”
(Buhari, Müslim) (21-22)
Ümmet yoksullarının ve muhtaçlarının rızıklarını, yetecek ölçüde teminden mesuldür; bunun için zekatı toplar ve dağıtır; zekat yetmezse zenginlerden daha fazlasını alır ve ümmet içinde bir tek aç ve açık kalmayıncaya kadar dağıtır; eğer bir tek bir kişi geceyi aç geçirir ve bütün ümmet de elinden geleni yapmamış bulunursa, aynı geceyi günah içinde geçirmiş olurlar.[3] (22)
“Hangi bölge ahalisi içinde bir kişi, geceyi aç geçirirse Allah onlardan teahhüdünü kaldırır”
(Ahmed, Müsned) (22-23)
“Fazla bineği olan onu, bineği olmayana, fazla yiyeceği olan onu, yiyeceği olmayana versin.”
(Müslim, Ebu Davud) (23)
Bütün ümmet bir vücut gibidir; bütün ferdlerinde sanki bir tek kalb atar ve hepsi bir tek his işe, aynı duyu organı ile duyarlar; Rasullallah şu hadisi ile bu bütünlüğü ne güzel buyuruyor:
“Birbirini sevmeleri, yekdiğerine merhamet ve ilgileri bakımından müminler bir vücut gibidir; vücudun bir organı hastalanınca diğer organlar da ateş ve uykusuzluk çekerek rahatsız olurlar.”
(Buhari, Müslim) (23)
İlerde ele alacağımız sosyal adalet bu üç esasa (dayanışma, hürriyet ve eşitliğe) dayanır, insani adalet de bunlarla gerçekleşir. Bunlar olmadan insanoğlunun uğrunda yaratıldığı hedefe varması mümkün değildir. (23)
c) İslam’da mülkiyet anlayışı
… malın sahibi onu arttırma, harcama ve değiştirme mevzuunda serbest bırakılmak yerine sanki yönlendirilmiştir. (29)
1. TOPLUM İÇİNDE İŞ BÖLÜMÜ ZARURETİ
2. İŞ VE ÇALIŞMANIN DEĞERİ
“Hiçbiriniz, el emeğinden daha hayırlı olan bir yoldan lokma yememiştir; yani, yediğiniz en hayırlı lokma, el emeğinden kazandığınız lokmadır.”
(Buhari) (37)
Birçok peygamberin, peygamber olmadan önce işçilik etmiş olmaları (Buhari) da İslam’da işin değerini göstermesi bakımından manidardır. (37)
3. İŞÇİ VE İŞVEREN
İslam’da iş akdi, icare, yani kiraya verme mefhumu içinde ele alınmıştır; işçi, emeğini kiraya verendir. (39)
Ecri-i müşterek: herkese iş yapan zanaatkarlar, sanayiciler, doktor, avukat gibi serbest meslek sahipleri bu vasıflarıyla işçidirler … işçi kullanıyorlarsa, bu vasıflarıyla da işverendirler. … yalnız bir şahsa veya müesseseye çalışan kimse sırf işçidir (ecir-i hass). (39)
4. İŞÇİNİN HAKLARI
Sahibinin emeği devreye girmeden yalnızca toprağının geliri, zirai ortakçılık yoluyla olursa, müctehidlerin çoğuna göre helaldir ve meşrudur. Toprağı kiraya vermek suretiyle olursa, ancak bazı müctehidlere göre meşrudur. (46)
“Herkese işlediklerinin karşılığı ödenir, kendilerine haksızlık yapılmaz.”
(Ahkaf: 46/19)
“Ölçü ve tartıyı tam yapın, insanlara vereceğiniz şeyleri eksik vermeyin …”
(Araf: 7/85)
“Dünya hayatını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını eksikliğe uğratılmadan veririz.”
(Hud: 11/15) (47-8)
“İşçiye, teri kurumadan ücretini veriniz.”
(İbn Mace) (50)
“Üç kimse kıyamet gününde, karşılarında beni (Allah’ı) bulacaklardır: 1 – Benim namıma verip haksızlık eden, 2 – Hür bir kimseyi satıp parasını yiyen, 3 – Bir işçi tutup çalıştırdıktan sonra ücretini vermeyen.”
(Buhari) (50)
Mağarada sıkışanlarla ilgili hadis (Buhari) (50)
… ictihad eden İslam hukukçuları, iş akdi geçerli olmasa dahi, çalışan kimsenin ücretinin zayi olmayacağını ve emsal işlerde çalışan kişilerin ücretine hak kazanacağını hükme bağlamışlardır. (51)
İslami kaynaklar … ücretin miktarı üzerinde durmamıştır … çünkü adil ücret miktarı işe, zamana, bölgeye, sosyal ve ekonomik şartlara göre değişik olmalıdır. (52)
Emek de sermaye gibi, üretim unsurlarından biridir; emek sahibine sabit bir ücret vererek onu teşebbüsün dışında tutmak doğru değildir. Teşebbüsün kazancından, emek sahibine de pay ayırmak ve onu kâra ortak etmek gerekir. (53)
“Kimin elinin altında bir kardeşi bulunuyorsa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara kaldıramayacakları işleri yüklemesin, eğer yüklerseniz kendilerine yardım ediniz.” (Buhari)
Hadis, işçiyi ve çalışanı işveren ve çalıştıranın kardeşi kılmakta, aralarındaki karşılıklı ilişkinin kardeşçe olmasını istemektedir. Ayrıca hizmet ve emeğinden faydalanılan insanların yiyecek ve giyecek bakımından işverenden daha aşağı bir seviyede tutulmaması hedefini göstermektedir. (56)
İşçiyle işveren arasındaki insani ilişkiler ve beşeri münasebetler kardeşçe olacaktır. (57)
5. İŞVERENİN HAKLARI
- İşçi işini kendi yapacaktır
- İşçi mesai saatleri içinde devamlı çalışacaktır
- İşi sağlam ve iyi yapmak
- İşçi işyerini, alet ve malzemeyi emanet bilecektir
6. HAKLARIN KORUNMASI VE İŞ BARIŞI
Liberal rejimlerde ise işçiler, işçi – işveren anlaşmazlıklarında idarenin [devletin][4], işvereni tuttuğu kanaati içinde hareket ederler ve bu kanaat yer yer, zaman zaman, bir ölçüde doğrudur. (71)
[sanayi inkılabından sonraki dönemlerde batıda] Liberaller, iş hayatındaki teşekküllere [sendikalara] karşı olduklarından işçi teşekkülleri vücut bulamıyor ve işverenler, işçileri rahatça istismar ediyorlardı. (72)
[Batı’yı anlatıyor] Liberalizm ve kapitalizm iş hayatına müdahale etmiyor; yahut da müdahaleyi asgari sınırda tutuyor, işçi ile işveren karşı karşıya kalıyor; kuvvetli zayıfı sömürmek istiyor, zayıf kuvvetlenmek için çare arıyor, birleşip teşekküller kuruyor; sesini duyurup sosyal ve iktisadi hayatta tesirini hissettirince devlet, sosyal adalet hedefine yönelmek, tedbirler almak, müdahaleyi artırmak mecburiyetinde kalıyor… Halbuki İslam’da devlet, tam manasıyla sosyal devlettir ve sosyal adalet onun baş hedefidir. … Buna göre İslam devletinde hak aramak, adalet sağlamak için teşekkül kurmaya gerek yoktur. Eğer devlet vazifesini yapmıyorsa -veya devlete yardımcı olmak üzere- işçi ve esnaf teşekkülleri kurulabilir; ancak bu teşekküller politikanın aleti olamaz, gayelerinin dışında çıkamazlar. [İhtilalci sendikalizmi kastediyor] (72 – 73)
İslam’ın getirdiği hukuki, sosyal ve iktisadi düzende greve ihtiyaç duyulmaz. İşçi, ücretinden memnun değilse ilgili mercilere başvurarak arttırılmasını ister. Bu merciler tarafsızdır. Ücret uygun görüldüğü halde işçi razı olmuyorsa, işi bırakır. İşçi işsizliğe karşı devletin sigortası altındadır. (75)
7. SOSYAL ADALET
İslam’da sosyal adaletin hedefi, toplum içinde tek fakir bırakmamak ve bütün fertleri, ekonomik yönden eşit kılmak değildir; çünkü İslam gerçeklere, insan tabiat ve fıtratına dayanan bir dindir. İnsanların kabiliyet, imkan ve bunlara bağlı olarak mali durumlarının farklı oluşu ise ezeli bir gerçektir. Kabiliyeti, emeği ve işi ne olursa olsun, gelirden payı aynı olan fertlerin teşkil ettiği bir toplumun, fakirlik probleminden kurtulayım derken bir nevi esaret zincirine bağlandığı, hürriyetlerini kaybettiği, kişiliğini geliştirme imkanlarından mahrum kaldığı, bütün bunlara rağmen ekonomik eşitliğe de kavuşamadığı görülmüştür. (78) [5]
A) Manevi ve ahlaki tedbirler (79)
B) Ekonomik ve hukuki tedbirleri: (80) Sosyal adaleti de ihtiva eden İslami bir toplum düzenini gerçekleştirebilmek için alınacak hukuki ve iktisadi tedbirler, yalnızca İslam’ın ilk devirlerinde tatbik edilenlere münhasır değildir; bunların yanında, İslam’ın ruhuna ve prensiplerine aykırı olmayan, amme menfaatini temin (celb el-mesalih) ve kötüye giden yolları tıkama (sedd ez-zerai’) kaidelerinin gereği olan daha başka tedbirleri de almak mümkündür. Gerek geçmişte alınmış ve gerekse bugün alınması mümkün olanları -bir fikir vermek üzere- şöyle sıralamak mümkündür:
1 – Zekat (81): Günümüzde zekatın toplanma ve dağıtılmasını teşkilatlara bağlamak, zekat gelirlerinden fakirler için fabrika, işyeri vb. devamlı gelir kaynakları tesis etmek, yeni bazı mal ve servet kaynaklarını zekatlandırmak … üzerinde önemle durulması gereken tedbirlerdir.
2 – Sosyal dayanışma müessesesi: Bu müesseseyi nazari planda daha önce açıklamaya çalışmıştık. Sosyal dayanışma ve yardımlaşma daha ziyade ferdin ve toplumun vicdanına, ihtiyarına bırakılmıştır. Toplum bunu ihmal ederse, devlet şu tedbirleri alabilir:
a) Her ferd için asgari sosyal refahı temin edinceye kadar mal ve gelirleri vergilendirmek; tabii bunu yaparken devlet, iş hayatının devamını mümkün kılacak, üretim kaynaklarını kurutmayacak ve özel teşebbüsü baltalamayacaktır.[6]
b) Gerektiğinde kullanılmayan mülk toprakları bedelsiz veya sembolik kira bedelleriyle fakirlerin istifadelerine vermek. (Mülkiyet yine sahiplerine ait olacaktır.)
c) İşçilere ve çalışanlara, ücret yerine, işyerlerinin gelirlerinden pay verdirmek; bu pay ücrette olduğu gibi asgari geçim karşılığından az olmayacaktır; eğer işverenin bunu sağlaması mümkün olmazsa üzerini devlet tamamlayacaktır. (82)
4 – Gerektiği zaman madenleri, petrolü, su, elektrik ve toplu taşıma vasıtalarını ve benzerlerini devletleştirerek ferdlerin bunlardan en ucuz bir şekilde faydalanmalarını sağlamak. (82)
İşte bütün bu tedbirler, işçi-işveren ilişkilerini tayin ve tanzim eden hüküm ve kaidelerle beraber işletildiği zaman toplum huzuru, kalkınması ve barışı içinde iş barışı da gerçekleşecek, Müslümanlar dünyaya örnek bir toplum oluşturacaklardır.
“Böylece sizi, insanlara örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size örnektir …”
(Bakara: 2/143)
[1] Bu metin Karaman’ın 2003 yılında İz Yayıncılıktan çıkan İslam’ın Işığında Günün Meseleleri isimli kitabında yeniden yayınlanmış. Kitaba ve metne şuradan ulaşılabilir. http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0301.htm
[2] Parantez içindeki sayılar söz konusu pasajın, Marifet yayınları baskısının sayfa sayılarıdır.
[3] Başlıklar dışında, metin içersindeki bold (koyu) yazılar özetleyenin vurgulamaya değer gördüğü ifadelerdir.
[4] [Köşeli parantez] içindeki kelimeler, özetleyen tarafından anlaşılırlığı arttırmak için asıl metinden hareketle eklenmiştir.
[5] Özetleyen notu #1: “Toplum içinde tek fakir bırakmamak” ve “bütün fertleri, ekonomik yönden eşit kılmak” gibi birbirinden fersah fersah ayrı iki şeyi aynı paketin içine sokarak, ikincisinin absürdlüğünün veya imkansızlığının, birincisi için de geçerli olduğunu ima etmek hiç mantıklı ya da hoş değil.
[6] Özetleyen notu #2: Yukarıdaki özetleyen notu #1’de işaret edilen pasaj ile olumlu anlamda çelişen bir pasaj. Zira “her ferd için asgari sosyal refahı temin edinceye kadar mal ve gelirleri vergilendirmek” diyerek “toplum içinde tek fakir bırakmamak” diye bir derdimizin olması gerektiğine işaret etmiş oluyor Karaman hoca. Tabii ki “fakirliğin” kriterleri oldukça tartışmalıdır. Ancak “asgari sosyal refah”tan mahrum olanlar tabirinin aşağı yukarı fakirliği işaret ettiğini düşünmek çok da yanlış olmayacaktır. Karaman hocanın karşı çıktığı şey belli ki herkesin ekonomik olarak eşit gelire sahip olmasının zorlanması fikri. Bu fikre duyulan eleştirellik ve tepkiselliğin, hocalarımızı bazen çubuğu öbür tarafa doğru fazla bükmeye zorlayabildiğine dair küçük bir örnek, buradaki dil sürçmesi sanırım.
türkiyede islam iktisadını, egemenler kurulu düzeni müslümanlar üzerinden mukavimleştirmesine değil, “başka”lığın, hak ve adalet mücadelesinin yararına sunan, bunun da birikimini elinde toplayan, tartışan ve bilgisini üreten emek ve adalet sevdalılarına selam olsun. muhayyel korkular, fantaziler için değil hayat ve iman için bilgi üreten, firavunun sarayışını yeşile boyamak için tüm zindanları ve sarayları yıkmak için düşünenlere selam olsun. işçinin, emekçinin, mazlum ve mustazafın derdini güderken, onlara ümid ve umud olurken, şimdilerde düzenin bekası ve ifası için ilmini tahsis edenlere de yazıklar olsun.