Yasalar Çöpe, Trendyol İşçisi Direnerek Kazanacak
Oldukça özensiz ve uyduruk bir sanrı memleketin tüm zihinlerini sarmış durumda. Muhafazakar çevrelerden sosyal medya solcularına kadar birçok kişi kapitalist yağma düzeninin artık yasalarla ehlileştirildiğini, mahkeme salonlarında hakların alınabildiğini sanmakta. Halbuki bugün de büyüyen şirketler ilk gün olduğu gibi kârına kâr katmak için işçinin sırtına basa basa yürüyor. Ya sarı sendikalara sığınıyor ya da sendikadan köşe bucak kaçıyor. Hatta bunu yapabilmek için “suç işliyor”. Trendyol da bu emek düşmanı yağmacılardan bir tanesi. Ne sendikal hakları sağlıyor ne de bunun oluşabilme imkanına tahammül ediyor. Taşeronu, prim sistemi, kısa süreli sözleşmesi derken belli ki akıllarında hep aynı tekrar, “her şey sermaye için”!
Geçtiğimiz haftalarda işten çıkarılan PTT Sen’li işçiler, DGD-Sen’in de desteğiyle Esenyurt’taki Trendyol deposu önünde direnişe çıktılar. Trendyolun depolarda çalışma şekli, direnişteki arkadaşların anlattıklarına göre içerideki çeşitli taşeron işverenlere, Belirli İş Sözleşmesine ve prim sistemine dayalı. Sendikaya üye olup temsilcilik yaptığı için 25/2 kodla[1] işten çıkarılan Emre’nin anlattıklarına göre Esenyurt depoda beşten fazla farklı taşeron firma var. Kimisinde 50 kimisinde 5-6 kişinin çalıştığı gözüküyor. Trendyol bir iş yerine farklı farklı taşeron sokarak -birçok başka şirketin de yaptığı gibi- bir sendikanın iş yerinde örgütlenme olanaklarını kısıtlamaya çalışıyor. Üstelik bu sayede genellikle inşaat işlerinde olduğu gibi hak arama yollarının da Trendyol’a uzanmasının önüne geçebileceğine inanıyor. Hiç olmazsa hak arama süreçleri için bir caydırıcı işlevi görüyor.
İşçilerin örgütlenme ihtimalinin önüne geçmek için kullanılan asıl araç ise direnişçi işçilerden Azad’ın anlattığı “Belirli İş Sözleşmesi”. Belirli iş sözleşmesiyle Trendyol işçilerle 5 buçuk aylık bir sözleşme imzalıyor ve sonucunda performanslarına göre kadroya alınacakları söyleniyor. Bu durumu ve süreci direnişçi işlerden Azad şöyle aktardı:
“Altıncı ayımdaydım, işten çıkardılar. Girerken de koşulların kötü olduğunu belirttik. Burada temel örgütlenmenin önünü kesmek için 5 aylık bir sözleşme dilimi koymuşlar. 10 tane taşeron koymuş Trendyol buraya işçilerin örgütlenmesinin önüne geçmek için, birlik olunmasın diye. 5 aydan sonra kadroya alacağım diyor. Ama bu hiçbir zaman olmuyor. %90’ı alınmıyor, %10’u belki alınıyor. O da nadir. Yan yana gelmenin, örgütlenmenin önüne geçmek için yapıyorlar. Bu sayede haklarımızı, tazminatı, ihbarı, kıdemi de vermiyor. Bunun önünü kesmiş durumda. Biz de yan yana geldik, PTT-Sen’e başvurduk. 50’ye yakın üyelik de yaptık. Belli ki bu duyulmuş, ondan sonra ilk temsilcimiz Emre’yi işten attılar. Bir hafta sonra komple bir gecede 50’ye yakın işçiyi işten çıkardılar. Hepsi farklı taşeronlarda. Yıllardır bunu yapıyor işçiyi tazminat vermeden çıkarıyor. Bunu hep küçülmeye gidiyoruz diyerek yapıyor. Sonraki gün bir sürü iş ilanı yayımlıyor, ESBİM’den, İstanbul İstihdam ofisinden vs. Bunun zaten sendikalı olduğumuz için yapıldığını herkes biliyor.”
Belirli İş Sözleşmesi esasen işin belli bir projeye bağlı, yani tamamlanmaya yönelik olması şartıyla uygulanabilir bir sözleşme türü. Trendyol sözde bir projeye alım yapar gibi sürekli işçi değiştirebilmek, iktidarın eliyle üretilen işsiz ordusundan faydalanabilmek için bu sözleşmeyi kullanıyor. Bu sayede sürekli şekilde işçiler üzerinde kadroya alınma tedirginliğiyle, ekmeğinden olma tehdidiyle bir hegemonya kurabiliyor. Kısa süreli çalıştırıp işten çıkarabildiği için işçilerin dertlerinin ve taleplerinin ortaklaşmasının da önüne geçiyor.
Öte yandan prim sistemi takım liderlerinin puanlamalarına göre işliyor. İşçilerle açıkça paylaşılmayan kriterlere göre puanlama yapıldıktan sonra işçilerin prim alıp alamayacağı kesinleşiyor. Bu durumun problemlerini yönetime ifade ettikten sonra yönetim tarafından çeşitli mobbinglere de maruz kalan PTT-Sen temsilcisi Emre “Kimisi arkadaşını kayırıyor, sevdiğine yüksek puan veriyor. Kimisi bir ay çok yoğun çalıştıktan sonra hastalıktan bir gün işe gelmediği için hem primini hem de gelemediği günün parasını kaybetmiş oluyor.” diyor. Atılan işçilerden Aydın ise prim sistemini kimsenin istemediğine, bunun işçilerin arasında rekabet sebebiyle birliği engellediğini belirtiyor.
“İlk başta sendika temsilcimiz Emre Özkan işten çıkarıldı biz de anayasal hakkımız olan sendikaya başvurduk. Ama yöneticilerin bilgisi olmuş. Bizim gibi 40 kişiyi işten çıkardılar. Sırada 60 kişi de var. Ama biz para istemiyoruz bizim hakkımız var. Hakkımızı istiyoruz. Burda “belirli iş sözleşmesi” diye bir şey var bunun kalkmasını istiyoruz. 6 aylık iş sözleşmesi. Bu başlı başına bir sıkıntı biz bunu geçebilecek miyiz bilediğimiz için baskı altında hastayken dahi işe geliyoruz. Bizim üzerimizde bir baskı oluşturuyorlar. İnsanlar bundan korktuğu için sessizleştiriyorlar, haksızlığa karşı ses çıkarmalarına engel oluyorlar. Hep bizi işten çıkarmayla tehdit ediyorlar, şöyle yapmayın böyle etmeyin diye. Çeşitli listeler oluşturmuşlar kendilerinden taraf olanlar yeşil, aradakiler sarı liste, kırmızı liste atılacak olanlar gibi. Bir sürü taşeron firma var, herkesin şirketi başka.” – Direnen işçilerden Aydın.
Görüldüğü gibi o koca marka değerini büyüten Trendyol, aslında bu gibi uğraşlarla fazla çalıştırmayı, tazminat gasp etmeyi, işçi itirazlarını engellemeyi başarıyor. Belirli İş Sözleşmesi’ni usulsüzce dayatmasından sendika temsilcisi Emre’yi atmasına kadarsa işlediği bir sürü “suç” var. Bir de bunların üstüne her taşerona farklı iş kolundan kaydettirilen işçiler var. Herkesin depoda çalışmasına rağmen çoğunluk iletişim iş kolunda, kimi taşerondakilerinse inşaat iş kolunda çalıştığı gözüküyor. Sözde bu hinliklerin her biri çeşitli yasalarca “işçi lehine” regüle edilmiş durumda. Peki bu regülasyonların bir faydası var mı? Yok.
Devletin kolluğuyla bürokratıyla sermayedarlara kulluk ettiği bu düzende yasalar da kulluk etmeye çağırıyor. “Elbette bu haklar ne mücadelelerle kazanıldı” diyeceğiz belki. Fakat asıl odak kazanılmadıkça yasa yapanlar, yasalara sığınanlar, yasaları uygulayanlar her zaman olduğu gibi helvadan yaptıkları putu yemekten geri durmazlar, durmuyorlar. İşçinin, kendi birliğinden ve mücadelesinden başka çıkış yolu yok. En küçük hak talebinde bile bunu görüyoruz.
Direnişe çıkan Trendyol işçileri, bu bağlamda hem sendika mücadelesi hem de özlük hakları için mücadeleyi başlatmış bulunuyor. Hepsi bir ağızdan “Sendika hakkımız, söke söke alırız” diyorlar.
Burdan Trendyola tekrar seslenelim:
Atılan işçileri geri alın, Belirli iş Sözleşmesinden, prim sisteminden ve sendika düşmanlığından vazgeçin!
[1] İşverenler çeşitli yasal düzenlemelere dayanarak işten çıkarma yapabiliyor, bunlardan biri kod 25’e 2. Yani, yüz kızartıcı suç isnad edilerek işten atma gerekçesi Ya da patronların mücadeleci işçilerden intikam alma araçlarından biri olarak adlandırılabilir. Bu kod işten çıkarılan kişinin sigorta kaydında göründüğü için tekrar iş bulmanın önünde bir engel olabiliyor.