Töre ve Din: Ayrılan Yollar

3 Responses

  1. Bu yazıyı Cuma günü gazeteden okudum, dizi-film okuması yapan yazıları hep merak ederim, ‘Küçük Gelin’ denen diziye Trabzon’da evdeyken bir kaç kez maruz kaldım, bu işkence dolu saatlerden sonra yazıyı görünce bir
    heves ile okumaya koyuldum. Ama sukut-u hayale uğradım.

    Bir kere dizinin kendisi oryantalist bir perspektiften yapılmış ve bence bütün stv dizilerinde olduğu üzere görüntü kalitesi, kurgu vb.işlerde oldukça başarısız. Siyah-beyaz ikiliğinde kurgulanmış netlikler
    var; bir tarafta şeytani bir karanlığın içindeki aşiret politbürosu,öbür tarafta karanlığın içinden fışkıran bir öğretmen… dizinin içeriğine devam etmeye çok gerek yok sanırım. Ama yazarın, dizinin oryantalist bakışına hiç değinmeden konuşması ve diziyi oyunculuklar olarak beğendiğini söylemesi başlı başına bir fiyasko. Kürtlerin ve gelenekle birlikte gelen toplumsal yapılarının bir merak objesi haline getirilerek fantaziler çerçevesinde kurgulanması türkiye dizicilik tarihi için artık klişe noktasına gelmiş bir durum.Bu konuda gayet kafa açan yazılar için Nükhet Sirman ve Feyza Akınerdem’in metinlerine bakmak yeterli olacaktır.

    Tayfun Atay’a gelirsek nedense kendisini her okuyacağımda yazılara bir ümitle dalıyorum ama aradığımı bulamıyorum. Bu yazı hem teorik hem tarihsel hem de siyasal olarak sınıfta kalmış.

    Teorik olarak; türkiyenin cumhuriyet devrindeki ilk sosyal bilimciler kuşağından biri olan Mübeccel Kıray bunu yıllar önce söyledi, ondan sonra kaç kişi söyledi Allah bilir; Hoca bir sanayi bölgesine gidiyor, oraya göçle gelenlerdeki değişen yapıyı filan görecek, kadın bir de bakıyor ki kitaplarda okudukları modernleşme teorilerinin tam zıttı bir durum olarak sanayi bölgesindeki gecekondu halkı daha da fazla dinselliğin içine girmiş durumda(bu da sahanın faydaları), o yüzden şehirleşme ve din ilişkisi bunlar çok klişe tespitler. Ha tabi bir de mit-ritüel meselelerinde bugün ayakları yere basan pek çok antropolojik çalışmaya göre, içinde bulunduğumuz modern dönem insanlık tarihinin en fazla mitler ve ritüellere saplandığı dipsiz bir kuyu.

    Tarihsel olarak; Yükselen islami hareket bu tür konularda hiç tepki koymamışmış, yani bunu bir hakaret olarak kabul ederim. Yani yazara nerede yaşıyorsun, ne okuyorsun diye sorarlar; bu ülkede islamcıların en sert kavgaları yaptıkları, hatta belki de belli noktalarda kaybetmelerine
    sebep olan şey; gelenekle aralarına koydukları mesafedir. Türkiyedeki islamcılık veya kendini islam referansı ile tanımlayan hareketler için töre-din ilişkisinin ilk kez açıkça ayrıştığını söylemek, maalesef ‘Muhteşem Yüzyıl’ üzerinden Osmanlı öğrenmeye benziyor. Bu meseleye dair ek bir şey söylemeye daha fazla ihtiyaç duymuyorum. Buna ek olarak yazıda kemalizmin din ile ilişkisinde de eksik bir yaklaşım var; Türkiye’de kemalizmin dini tamamen boşladığı dönemler olduğu gibi, ‘doğru dinin’ ne olduğunu tanımladığı zamanlar da oldu. Bir de 20 yıldan fazla bir
    süredir çalışmalarının merkezine okulu koymuş bir hareketin kanalındaki bir diziyle ilgili söyledikleri çok tarihsiz. Yani biraz televizyon ekranının dışına bakma imkanı olsa; Fetullah Gülen cemaatine mensup insanların önemli bir bölümü için kan bağıyla bağlı oldukları ailedense, cemaat bağlılığı üzerinden oluşmuş kurgusal aileyi öncelikleri görülebilir.

    Siyasal olarak; yazarın derdi ne, aslolarak ne söylemek istiyor. Yok ‘Gezi’de’ boğazlama seviyesine geldikleri kitleyle, modernleşme bağlamında aynı yolun yolcusuymuşlar filan; yani çok bitik ve sinik bir tespit bence.
    Yobaz mı kalalım, adam mı keselim memnun değilsin, bunlar doğru şeyler değil yapmayın etmeyin mi diyelim; mal bulmuş mağribi gibi hee bak bak siz de aynısınız diyorsun. Totalci cümleler…

    Yazara ateist şirin payzına karşı, siyasal savunma yapan hizbullahçı abinin videosunu gönderiyorum
    http://www.youtube.com/watch?v=PiuP4htnf1Y

    Gelelim böyle bir yazının neden bizim sitemizde yayınlandığı meselesine; ben muhalefet şerhimi açıkça koyuyoru. Evet, bazen siyasal olarak karşısında durduğu bir yazı da olsa çağırdığı tartışmayi gündemine taşımak için kullanabilirsin ama bu yazının bize yeni bir tartışma sunduğunu sanmıyorum.

    • alp dedi ki:

      alperen reis,

      kızmanı bir miktar anlıyorum, ama bana biraz fazla göründü. yazının başına yazdığım not, çok açık olmayabilir ama senin anlayamayacağın kadar değil. tabii ki tayfun bey allahına kadar modernist/batıcı/burjuvacı. bunların üçü de aşağı yukarı aynı şeyler ve yazar en azından bu yazısında bu açılardan tavan yapmış, evet. bu konuda bu kadar ifrata kaçmasına kızdım, bu ifrata işaret etmek istedim.

      ama yazının bir önemi var bence yine de. o da bağlandığı meşhur islam-modernizm-ataerkillik ilişkisi. evet modernizm/emperyalizm/kapitalizm tarafından suyu çıkartılana kadar istismar edilmiş biraz leş bir mesele. ama işte genelde hep olduğu gibi ateş olmayan yerden de duman çıkartamaz ya hegemonya. biz ezilenler olarak ufak ya da büyük bir hata yaparız, o da onu alır tepe tepe kullanır, nadir/ufak bir hataysa da onu yaygın/büyük olarak gösterir. bizi döver de döver, kendini güzeller de güzeller. bu zor ve kişisel/gündelik meseleye dair atay, iyi kötü ilginç bir gözlem yapıp kışkırtıcı bir şeyler söylemiş olduğunu düşündüğüm için bana anlamlı göründü.

      yani bizim hep eleştirdiğimiz modernleşme/burjuvalaşmanın atay’ın abarttığı kadar olmasa da hayırlı bir (tanecik) yönü olabilir, yani müslümanların ataerkilliğin aşırı formlarına mesafelenmelerine vesile oluyor olabilir. ben ömürümün son beş senesinde bu teze karşı durdum hep, çürütmeye çalıştım, çok tartıştım vs. ama işte çok da ikna edici olamıyoruz sanki belli çevreler açısından. üzerine düşünmeyi bırakmamak lazım, ona vesile ettim herhalde.

      bir de: radikal islamcıların öteden beri gelenek/töre karşıtlığına işaret etmek tabii ki doğru ama biraz fazla içeriden düşünüyorsun bence. yani böle bişi vardı evet ama radikal islamcılar hep marjinal kaldılar ve hala da öyleler. gülen cemaati gibi artık türkiye islamcılığını ve müslümanlığını belirleyen ana güçlerden biri olmuş bir grubun bu işe girmesi biraz daha farklı bişi, “haber” değeri taşıyor.

      yine de çok ehemmiyetli bir yazı olmayadabilir yani çok iddialı değilim.

      son olarak: bence atay çok tatmin edici olmasa da, pek kimsenin kalem oynatmadığı bu meselelerde okuyabileceğimiz en iyi isim hala.

  2. sinan dedi ki:

    zenginleşen ve kendine benzeyecek müslümanlarla barış içinde yaşayacağını buna azmedeceğini önceden söyleyen bir yazar var karşımızda. doğal olarak yazının içeriği de buna göre çatılmış. demek ki biz doğru yerdeymişiz, önermesini doğrulatmak için geri-den gelip kendisini tarihsel ilerleme yolunda yakalayan gruplara-uluslara falan filanlara bakarak, kendini teskin etmeye ihtiyaç duyan bir tereddüd hali. dindarlarda “doğru yaşam” olarak modernlerin sayıltısını propaganda etmeye başlayınca artık uzlaşılacak payda belli oluyor ve ruhlar teskin edilmiş oluyor falan..
    madem moderniz, çocuk-luğun, eş-liğin, genç-liğin nasıl kurgulandığını, tarihin modern döneminde nasıl icat edildiğini de düşünsek ya. ama yok o konforu bozar. mesela alıp bütün töresel kalıntılar dediğin kötülükleri kürtlere yıakrsın, mesela cahillikleri çingenelere yıkarsın sen de kalkar kurtarıcı türk kuşu çalı’yı oynarsın ve bunun ideolojik içeriğini sorunlaştırmazsın olur biter.
    sonra öznel deneyimini yaşayan insan modeline sadece kendi ufkun içinde yer tanırsın, gerisi kırsal-geleneksel-cemaat oalnın dünyasında hep başkasının kuralını yaşayandır dersin, kendi güzelliğine bir daha aşık olursun falan da-, abi niye her seferinde köylüler bu adamlardan küfür yiyor, onu anlamadım.
    hayır yani yazıya bakıyorum hiçde zenginleşmeye şahit olan fakat “onurlu ve yoksul” dindarlarla uyuşma derdinde olan bir yazı da değil gibi. yani en çok buna alındım ben.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir