TikTok’ta İşçi Sınıfının Temsili: “TikTok’un Emek Sineması” Sergisi
Bugünlerde fotoğraf albümlerinin yerini alan bilgisayar ve telefonlar insanların özel görüntülerinin depolandığı araçlar haline gelirken sosyal medya uygulamaları ise bu özel arşivin dışarıya açıldığı, herkes tarafından görülebildiği mecralar olarak karşımıza çıkar. Aynı zamanda hem popüler isimlerin hem de sıradan insanların para kazandıkları yeni bir iş sahasıdır. Örneğin, kozmetik ve giyim sektörünün lüks ve popüler markaları ile iş birliği yapan kanal sahipleri çeşitli ürün lansmanlarının aranan yüzü olarak takipçilerini yönlendirir. “İnfluencer” olarak tanımlanan bu kişilerin giydikleri, yedikleri, içtikleri, nasıl evlerde yaşadıkları, bir günlerini nasıl geçirdikleri de takipçileri tarafından merak edilir. Peki kimi sıradan insanların ürettiği, gösterişin ve lüksün olmadığı sosyal medya içeriklerinde ilgi çekici olan nedir?
Yeni medya ile alakalı yapılan çalışmalar genelde tüketim kültürü, din ve medya ilişkisi, çocuk kullanıcılar, Facebook ve Twitter hesap analizleri, sosyal medyanın nasıl yeni bir meslek haline geldiği gibi temalar üzerinden ilerler. Ancak yazı/makale alanında bile olsa işçi sınıfının sanal uygulamalarda nasıl temsil edildiği sorusu pek gündeme gelmez. Oysaki medyanın önümüze çıkardığı “albenili” kanal sahipleri dışında sıradan insanların video içerikleri hem çalışma ortamı hem de işçi sınıfının gündelik hayatına dair veri ve görüntülerle doludur.
Sosyal medyaya her gün bir karayolları ya da temizlik işçisinin ailesini, nasıl bir sofrada yemek yediğini, eviyle ve çocuğuyla ilişkisini izleyebileceğimiz sayısız içerik yükleniyor. Ozan Çağlar ve Deniz Zeybek’in hazırladığı “TikTok’un Emek Sineması” sergisi de bize işçi sınıfının ürettiği içeriklerden oluşan bir video seçkisi sunuyor. Karşı Sanat’ın Beyoğlu’ndaki mekânında açılan sergi şimdilerde pandemi döneminde alıştığımız online sergi konseptiyle ziyaret edilebiliyor. İşçilerin TikTok uygulaması için çektiği videolardan oluşan ve küratörlüğünü Ezgi Bakçay’ın yaptığı bu sergi bir yeniden kurma pratiği olarak karşımıza çıkıyor. Hem işçi sınıfının görünürlüğü hem de medya çalışmaları açısından yeni, güncel, dinamik bir alan açıyor aynı zamanda. Bu anlamda genelde gazete, dergi ve aile albümleriyle sınırlı kalan arşiv çalışmalarını sosyal medyadaki dipsizliğe doğru genişletme fikrini de hatırlatıyor.
İşçi sınıfının çalışma mekânı ve bedeniyle kurduğu ilişkiyi yoruma açan sergide videolar farklı temalar altında bir araya getirilmiş. Ortak olan şey ise her videoda işçilerin bedenleriyle bir performans sergilemeleri. “Defile Challenge”, “TikTok’un Süper Kahramanları”, “Yeşilçam’dan Tiktok’a” gibi başlıklar altında işçilerin birbirlerine meydan okudukları, çalışma şartlarını ve mekânlarını deşifre ettikleri, tiye aldıkları, yaratıcı ama her şeyden önemlisi eğlenceli videolar bunlar. İşçilerin işyerini gösteri mekânına, mesai saatini boş zamana ve eğlenceye, iş malzemelerini ise çekim ekipmanına çevirdiği bir yönüyle ilham verici içerikler. Popüler kültür ve Yeşilçam’dan esinlenen işçiler kendilerini ifade etmekle kalmayıp bunu bir performansa dönüştürüyor. İsmail YK’nın 90-60-90 şarkısı podyum yürüyüşlerine eşlik ederken tanıdık Yeşilçam filmleri yeniden canlandırılıyor. Kimilerince bayağı bulunabilecek bu videolar işçi sınıfının gündelik hayatını kayıt altına almasıyla bir tür arşiv rolü de üstleniyor. Serginin en çarpıcı yönü ise genelde mağdur olarak görmeye ve göstermeye alıştığımız işçi sınıfını bu görme pratiğinin dışına çıkarması. Bir kanaate varmak ya da sınıfı analiz etmek yerine onun kendisini ifade etmesi için bir imkân yaratıyor.