Taşerona Can Vermek: Coşkun Canıvar yalnız değildir
Çapa hastanesi bizlerin hafızasında sadece sıhhat ve afiyet aranan bir yer değil, aynı zamanda 90’larda başörtüsü yasağı sürecinde bir direniş mekanı, onlarca eyleme, hak ihlallerine tanıklık etmiş bir yer. Şimdilerde taşeron işçilerin dertleriyle hemhal olmak üzere sıkça gider olduk Çapa’ya. O günlerin resimleriyle, bugünün direnişlerinden kareler hafızamızda üst üste biniyor.
Zorla lağım temizlettirilirken enfeksiyon kaparak hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu abimizin daha senesi dolmadı. Onun katledilmesinin yasını tutan, hesabını soran arkadaşlarımız bugün soruşturmarlar yıldırılmak isteniyor. Yeni Türkiye’nin şanından olsa gerek, failler değil kurbanlar ve hesap soranlar cezalandırılmak isteniyor. Dün taşeron Cemal bugün doktor Coşkun. Emekten yana olan, emekçinin yanında saf tutan, yönetenlerin hedefinde.
Doktor Coşkun “ben bir işçiyim ve işçiden yanayım” diyor. Doktorluktan gelen sermayesini, diğer hastane çalışanlarına, bilhassa da piramidin en altındaki taşeronlara bir iktidar aracı olarak görmüyor, onlara tepeden bakmıyor. Aksine onlarla yanyana durarak, aynı zemin mücadele veriyor. Kendini biz ve onlar diye ayırmadığı için aslında taşeron Cemal’i savunurken kendi hakkını, hukukunu da müdafaa ediyor doktor Coşkun. Çapa’da şahitlik ettiğimiz mücadele tam da bu yüzden müstakil, münferit bir süreç.
Şimdi Cemal abimizin sorularına kulak verelim, sonra da Coşkun abimizin açıklamasına göz atalım.
“Bu coğrafyada her yıl binlerce işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Meslek hastalıklarının yarattığı toplumsal travmanın ne boyutta olduğunu dahi bilmiyoruz. Sermayenin ve devletin çalışma hayatına dayattığı bu politikanın bedelini bu coğrafyanın emekçileri can vererek ödüyorlar. Zafer Açıkgözoğlu daha 28 yaşındayken hepimizin gözleri önünde ‘ölmek istemiyorum’ diyerek hayatını kaybetti.
Bu disiplin soruşturması ve ceza önerisi niye gündeme geldi? Hastane ve üniversite yönetimine soruyorum. Eski Rektör Yunus Söylet, Rektör Mahmut Ak, Dekan Mehmet Bilgin Saydam, Başhekim Mehmet Akif Karan;
Zafer Açıkgözoğlu iş cinayetinin üstünü kapatmak istediniz. Ceza davası açtık, basın açıklamaları yaptık, TBMM gündemine taşıdık. Bunlardan mı rahatsız oldunuz?
Hastanede yaşanan iş kazalarını bildirmemek için her yolu denediniz. Çalışma Bakanlığına şikayet ettik. İş kazaları tutanak altına aldık, Olmadı SGK’ya kendimiz bildirdik. Bunlar mı sizi rahatsız etti?
Yasa ve yönetmeliklere tamamen aykırı, niteliksiz, içeriksiz, sendikal katılım olmadan risk değerlendirmeleri yaptınız, bunlara itiraz ettik, kamuoyuyla paylaştık. Bunlardan mı rahatsızlık duydunuz?
Yasal sorumluluklardan kurtulmak için sahte iş sağlığı ve güvenliği eğitim belgeleri düzenlediniz. Bunları basına ve kamuoyuna duyurduk, ilgili mercilere şikayet ettik. İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini vermek zorunda kaldınız ama yine niteliksiz ve göstermelik olarak verdiniz . Bu sürece itiraz ettik. Bundan mı rahatsız oldunuz?
Yasaya göre düzenlenmiş iş sağlığı ve güvenliği kurullarına sendikal katılımımızı engellediniz. Kurullara düzenli toplamadınız, işlevsel hale getirmediniz. Bunları deşifre etmemizden mi rahatsız oldunuz?
3 ay önce 5 işçi arkadaşımızı işten attınız. Direniş komitemizi kurarak Çapa’nın tüm öğrencileri sağlık, emekçileri ve emek dostlarıyla direnişe geçtik. İşe geri almak zorunda kaldınız. Bundan mı çok rahatsızsınız?
İstanbul Üniversitesi’nin yönetimine, akademisyenlerin iradesine hiçe sayarak yerleştirilmiş bu zihniyeti biz çok iyi tanıyoruz. Yırca köyünden tanıyoruz, Karadenizdeki HES’lerden tanıyoruz, Somadan, Ermenek’ten, Yalvaç’tan, Mecidiyeköy’den, Şırnak’tan, Roboski’den tanıyoruz.
Emekçilerin bedelini canlarıyla ödedikleri bu sürece karşı yürüttüğümüz mücadelede, verilecek olan disiplin cezalarının bizler açısından bedel ödeme anlamında lafı bile edilemez. İster kademe ilerlemesini durdurun, isterseniz memuriyetten atsın.
Buradan açıkça çağrı yapıyorum bu üniversitenin rektörüne, dekanına, başhekimine; eğer sizin memuriyette kalma şartlarınız boyun eğmekse, itaat etmekse, niteliksiz işçi sağlığı hizmetleriyle katlettiğiniz gencecik bir insanın ölümüne sessiz kalmaksa hiç düşünmeden atın bizi memuriyetten. Bu ülkede hekimlik yapmak için sizin memur kadronuza falan ihtiyaç duymayız.
Buradan bir cümleyle bu cezayı öneren soruşturma komisyonu başkanı Halk Sağlığı Profesörü Bedia Ayhan Özyıldırım’a da seslenmek isterim. Siz halk sağlığını yanlış anlamışsınız sayın hocam. Nitelikli işçi sağlığı hizmeti talebine önerdiğiniz bu cezayla halkın değil şirketlerin sağlığını koruyorsunuz.
Bizim hekimlikten anladığımız öncelikle işçi olma halidir. Hekim tarafsız değildir. Hekim toplumdan yanadır, emekçidir ve doğal olarak emekten yanadır. Hekim, toprağı, suyu, yeşili katleden, insanı adeta köleleştiren, hastalandıran, çalışırken tüketen ve öldüren bu devlet yapılanmasının ve sermaye düzeninin mesleğinin doğası gereği doğrudan karşısındadır.
Çapanın sağlık emekçileri olarak çalışırken hastalanmamak ve ölmemek için, taşeron sistemi yok etmek için, kolektif irademizle kendimizin yönettiği kt1rumsal yapılan oluşturuncaya kadar sınıf mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bu coğrafyanın tarlalarında, fabrikalarında, inşaatlarında, madenlerinde, tersanelerinde, emeğin olduğu her köşesinde, insanca yaşadığımız bir toplumsal düzeni kuruncaya kadar mücadele edeceğiz.”
1 Response
[…] Nisan ayında o zaman henüz kesinleşmemiş olan bu cezaya karşı yapılan eylemde* şöyle demişti […]