Semih Özakça’nın Siyasi Savunması

Altı ay boyunca Yüksel Caddesi’nde oturdular. İşkence gördüler, yerlerde süründüler, her gün polis şiddetine maruz kaldılar. Yılmadılar, orada oturmaya devam ettiler. Kırtasiyeden alınmış 1 liralık kartoran, titrekçe yazılmış bir el yazısıyla “Açığa Alındım. İşimi Geri İstiyorum”. Seslerine sesimizi katamadık, onları yalnız bıraktık. Açlık grevine başladılar. Ancak kritik eşiğe geldiklerinde görünür, duyulu oldular. Gözlerimizin önünde erirken, direniş yayıldı dalga dalga. Tutuklandılar. Cezaevlerinin sıradan insanlar için dahi tahammülfersâ koşullarında direnmeye devam ettiler. Nihayet, açlık grevlerinin 204. gününde, 2. duruşmaya çıkarıldı Semih Özakça. Yoldaşı Nuriye Gülmen ise doktorların aksi raporlarına rağmen mahkemeye getirilmiyor. Semih’in Sincan Ceza Kampüsü’nde, artık çıkamayan sesiyle haykırdığı savunması, sadece işe, aşa değil bu dünyada varolmanın hakikatine, insanı insan kılan erdemlere, direnmenin metafiziğine dair çok anlamlı, çok çarpıcı bir metin. Darbecilerle mücadele iddiasıyla, toplumu ve muhalefeti cezalandıran KHK zulmüne karşı direnişin, dalga dalga yayılması, zalimlerin bu selin altında kalması temennisiyle bu tarihsel metni paylaşmak istedik…


Mahkeme Resmi: Zeynep Özatalay

Hiç kimse bana bu haksızlığa ve hukuksuzluğa boyun eğmemi beklemesin !

Siyasi polisin savcı odasına gidip çay içtiği bir hukuk sisteminden adalet beklemiyorum. Burada bir tiyatro oyunu sergilenmektedir. İddianame de bu oyunun senaryosudur.

Emeğimle onurumla ekmeğimi kazanan bir öğretmenken ekmeğim elimden alındı. Ekmeği elinden alınan milyonlarca kişiden biriyim. Filistin intifadasında Siyonizme karşı dövüşen Filistinliyim. Anadolu’da Baba İshak, ‘Dönen dönsün ben dönmezem’ diyen Pir Sultan’ım. Bizim yaşadığımız zulüm yeni icad olmadı. Dünyanın her köşesinde haksızlığa uğrayanları temsil eden bir eğitimciyim. Bu adaletsizlik karşısında ‘aman’ dilemeyeceğim. Yine düşündüğümü söyleyeceğim.

Siyasi şube polisleri o odada cinayet işlediler. Her cinayet işleyen yargılanıyorsa mahkemelerinizde beni de “tanık” yazın!

Tarih, ekmek adalet ve özgürlük mücadelesinden ibarettir. İşten atılmamızın nedenini anlamak için halkların tarihine bakmak yeterlidir. Bizim sınıfımız ezilenlerin ve sömürülenlerin sınıfıdır.

Sağa sola Fetö’cü deyip saldıran iktidar temsilcileri ,önce kendilerine baksınlar

Şimdi oturduğunuz o koltuklarda daha önce kendi siyasal düşüncelerine göre kararlar veren, şuan tutuklu olan hakimler vardı. Devlet kurumlarında uygulanan tek bir kural vardır o da talimatsız hareket etme yanarsın kuralıdır. Biz halkın aydınları olarak kamu emekçilerine yönelik bunun gibi komplo davalarına çok rastladık.

AKP iktidarı, çocuklarımızın geleceğini, onların demokratik bilimsel eğitim hakkını çalmaktadır. Eğitim alanında özelleştirme ile güvencesizleştirmenin önü açılıyor. Ayrıca performans değerlendirme sisteminin önü açılmaya çalışılıyor. Muhalif sendikaların eylemleri ‘suç’ konusu edilerek kamu emekçileri soruşturma ve ihraç tehditleri ile karşı karşıya kalıyor. AKP gibi düşünüp yaşamıyorsanız terörle iltisaklısınız. AKP’li iseniz bile iktidar yakın sendikanın seçtiği okul müdürü ile aranız iyi değilse terörle iltisaklısınız

Öğretmenlik bana ne lüks bir yasam ne de gözümün arkada kalmayacağı bir yaşam vaad ediyordu. Yaşamımızı sürdürmek zorunda olduğumuz yerde her gün tank top sesleri duyuyorduk. Ülkede açıklanan açlık yoksulluk sınırına baktığımızda onun bile altında kalan sınırlarda yaşıyordum bir öğretmen olarak. Peki neden bu şartlara rağmen öğretmen olmaktan vazgeçmedim? Çünkü ben ekmeğimi çok zor koşullarda kazandım Öğrencilerime büyük bir özveri ile emek verdim, eğitimin içi boşaltıldığından öğrencilerimizin bizim gibi öğretmenlere ihtiyacı vardı.

AKP ekmeğimle beni terbiye etmek istedi. Tarih, ekmek kavgasının tarihidir.

Eşimle birlikte ihraç edildim. Bizim gibi devrimci demokrat binlerce insanın işinden edilmesi asıl mücadelenin FETÖ ile edilmediğini gösteriyordu.

Halkın aydını düşünen çelişkileri görüp kavrayan ve toplumsal mücadele içinde eyleme geçendir. Halkın aydını en güzel türkünün koro ile söylenen olduğunu bilir. Halkın aydını tek başına kalsa da değerleri için mücadele etmesini bilendir. Halkın aydını hiçbir şeyin kendi kendine olmayacağını bilen nesnel koşullara teslim olmayandır. Halkın aydını çelişkileri görüp eyleme geçendir. Halk aydını bütün halkın sözünü söylemenin önemini gördüğü için bir adım öne çıkarak eyleme geçendir. Halkın aydını hem halktan öğrenen hem halka öğretendir. Bu direniş iki kişinin direnişi diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu direniş ezilen halkların direnişidir! Ben de halkın aydını olan bir öğretmen olarak bu direnişin bedelleri olacağını biliyordum. Kimsenin sokağa çıkmadığı, basın açıklamalarının yasaklandığı bir dönemde; halkımın sözünü söylemeyi bir zorunluluk olarak görüyorum.

Kamu emekçilerinin mahkum edilmeye çalışıldığı hayata karşı açlığımızla direniyoruz. Mesele açlık grevinin etkili bir eylem olmasının düşünülmesi, halk tarafından sahiplenilip büyüyeceğinden duyulan korku idi. Aç kalmayı biz tercih etmedik, bunun sebebi iktidarın bizi açlığa mahkum etmek istemesidir.

İktidar işimizi bize geri verseydi aç kalmazdık. Direnişi başlatan da bastırmaya çalışan da iktidardır.

İhraç edilenler ağaç kökü yesin’ diyen bakana sesleniyorum, onu da yemiyoruz. Ömrümüzden yiyoruz. İşimizi geri alıncaya kadar açlık grevi eylemine devam edeceğim! Biz devrim olsun, AKP gitsin diye açlık grevi yapmıyoruz. İşimizi geri istiyoruz bunun için açlık grevi yapıyoruz. İş. Bu kadar! Tutuklandık çünkü açlık grevimiz haklılığıyla halk nezdinde karşılık buldu. Tutuklandık çünkü bu tutuklama korku ve gözdağını büyütecekti. Tutuklandık çünkü AKP’nin yeni ülke politikasının önünde engeliz!

Gezi ve tekel direnişi tekrarı bize değil, iktidarın zulmüne bağlıdır. Zulüm artarsa direniş olacaktır.

Bizi işkence yaparak vurarak kırarak kampüs hastanesine. Biz hasta değil eylemciyiz. Ben hastaneye kaldırıldığımdan bu yana ilk defa buraya gelirken güneş ışığı gördüm. Biz zorla müdahale tehditleriyle baş başayız orada, kimsenin müdahalesini istemiyoruz! Pazartesi gecesi zebaniler geldi, gece gelenlere başka ne denir? Zorla müdahale sakat bırakmaktır, yaşayan ölü haline getirmektir insanı. Nuriye’yi Numuneye götürürken içeriden sloganlar çığlık sesleri geliyordu yani bilinci açık. Nuriye’yi iki gün önce Numuneye, duruşmaya getirmemek için kaldırdılar! Zorla müdahale insanlık suçudur!

Soylu bizimle ilgili çok şey söyledi, inandıramadı insanları, bakanlık eliyle kitapçık yayınladı. Soylu bizi hedef gösterdi zaten, terörist ilan etti, peki bu mahkeme niye kuruldu? Asıl suç olan budur! Zorla müdahale için götüreceklerini düşünüp annemle vedalaştım. Bu uygulamanın sonuçları belli. Son olarak şunu söylemek istiyorum; Verin kararınızı perde kapansın !

Savunmasının ardından Özakça Enver Gökçe’nin Dost adlı şiirini okudu.

https://www.youtube.com/watch?v=iHHOr-_PsSs

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir