Sapanca Gölü, Küresel Eşitsizlik ve Yozlaşma
Başörtüsü yasağına karşı kamuoyu duyarlılığını arttırmak gayesiyle yola koyulan Sakarya Adalet Platformu, geçen 10 yıla rağmen ne gündeminden ne de herkes için adalet istemekten vazgeçti. İslamcı siyasetin ekseriyetle pas geçtiği yerel sorunları gündemleştirmekten kaçınmayan, salt Müslüman kimliğe değil Kürt sorunundan asgari ücrete kadar memleketin pek çok meselesine ses veren platformun son açıklaması ise geçtiğimiz günlerde yine bir haber iktibas ettiğimiz Sapanca gölüne dair. İslamcılığın çevre ve mekan siyasetiyle kesiştiği nadir ve bir o kadar da kıymetli bu tecrübeye dikkat çekerken, hepimizi zulmü, adaleti ve mukavemeti yeniden düşünmeye vesile olmasını umuyoruz.
Sakarya’daki 438. hafta Adalet ve Özgürlükler Eyleminde 17 Aralık Krizi, küresel gelir dağılımındaki eşitsizlik ve Sapanca Gölü’nde yaşanan çevre sorunları gündeme geldi.
Emre Berber’in yaptığı açıklamada Sapanca Gölü’ndeki kuraklık ve doğal dengenin bozulma riskinin ortaya çıkmasıyla ilgili olarak şu ifadelere yer verildi: “Göl’ün su seviyesi son sekiz yılda ölçülen en düşük seviyeye çekilmiş halde. Mevcut seviyenin kritik bir seviye olduğu söyleniyor. Gölde meydana gelen bu kuruma ve çekilme doğal sebeplere dayanmıyor. Başta TÜPRAŞ olmak üzere çeşitli sanayi kuruluşlarının yüksek miktarda su çekmesinin su seviyesinin azalmasının temel sebeplerinden biri olduğunu biliyoruz. Bunun yanında Sapanca’yı besleyen derelerin özel su firmalarına tahsis edilmesi ve söylenenlere göre bu firmaların kanunî haklarını da aşan oranda bu derelerden su çekmelerine göz yumulması çekilmenin önemli nedenlerinden. Hükümet tarafından benimsenip uygulanan, satılabilen her şeyi satmaya yeltenen kapitalist mantık ve politikalar Sapanca Gölü’nü de kurumanın eşiğine getirdi. Yetkilileri, bu kritik durum karşısında gerekli önlemleri almaya çağırıyoruz.”
Açıklamada Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı tarafından hazırlanan İnsanî Gelişme Raporu’na değinildi. Berber, “Rapora göre dünya nüfusunun en zengin %1’lik kesimi dünya üzerindeki bütün gelirlerin %40’ına sahip. Buna karşılık gelir tablosunun alt kısmındaki %50’lik nüfus, yani dünyanın zengin olmayan yarısı ise dünyadaki toplam gelirin yalnızca %1’ini almakla yetiniyor. Rapor ayrıca, 1990 ile 2010 yılı arasında gelir dağılımındaki adaletsizliğin de %11 oranında artmış olduğunu tespit ediyor. Bu çarpıcı rakamlar dünyada zulmün ve adaletsizliğin nasıl da derinleştirildiğini gösteriyor. Zenginlerle yoksullar arasındaki makasın bu kadar açılmasının en önemli sebebi, şüphesiz, neoliberalizm ve kapitalist ekonomik sistemin tüm dünyaya egemen olmasıdır. Bizler, ilhamını vahiyden alan Müslümanlar olarak, bu ahlakî yozlaşmaya ve zenginliğin aramızda böyle bölüştürülmesine itiraz ediyoruz. Kimsenin geçinebilmek için ömrünü çalışmakla tüketmediği, servetin yalnızca zenginlerin arasında dönüp dolaşmadığı, Allah’ın sınırsız nimetlerinin aramızda adil bir şekilde paylaştırıldığı bir dünya hedefliyoruz.” dedi.
Ülkedeki kriz ortamıyla ilgili olarak ise, gerçekleşmekte olan iktidar kavgasının tarafların içine düşmüş oldukları yozlaşmayı ortaya serdiğine işaret edildi. Zaten ağır aksak işleyen ve çok az güven veren yargı sisteminin bu savaşın ardından tamamen güvenilmez bir hale geldiği vurgulandı.
Platform Haber’den derlenmiştir. <http://platformhaber.net/?p=