Koç Üniversitesi Ahalisi Yeniden Ayakta
Koç Üniversitesi’nde iki yıl önce taşeron işçilerin başlattığı mücadele, akademisyenleri, asistanları ve öğrencileri de bünyesine katarak büyüyor.
2 Nisan 2013’te Koç Üniversitesi’nde çalışan taşeron işçilerin başlattığı direniş, rektörlüğün müzakereleri kabul etmesiyle sonuçlanmış, çalışma koşullarında kısmi bir iyileşme sağlanmıştı. Geçen iki yılda üniversite sadece piramidin en altındaki taşeron işçilere değil, asistanlardan okutmanlara, öğrencilerden öğretim görevlilerine yayılan bir örgütlenme dalgasına tanıklık etti, ediyor. 2 Nisan’ın 2. yılında #koçtaneleroluyor parolasıyla gelişen eylemlilik, bizi iradenin iyimserliğine davet ediyor.
Akşamüzeri saat 5 sularında Sarıyer Ormanı’nda yer alan Koç Üniversitesi kampüsünün meydanında “İşten Çıkarmalara Hayır” pankartının arkasında toplanan öğrenciler, akademisyenler ve işçiler kampüsün ana kapısına doğru yürüyüşe geçtiler. Kortejin en önünde Koç Holding’e bağlı Divan pasta fabrikasında 45 gündür direnen işçiler, Koç Üniversitesi’nin taşeron işçileriyle, öğrencileriyle, hocalarıyla omuz omuza, pankartın arkasındaydılar. Şehirden, gündelik hayattan izole edilmiş, sınırları duvarlarla, aşılmaz güvenliklerle tahdit edilmiş bir mekanda direnişin koşulu, bir bakıma kapıları açmakta yahut aşmakta. Saat 6’ya doğru yaklaşık iki yüz kişilik kortej ana kapıda destekçilerle buluştuğunda, direnişin kampüsün duvarlarından dışarıdaki hayata taşınması, sesinin duyulur hale gelmesi de mümkün oldu. Biz de direniştekilere kulak verdik.
Taşeron işçilerden Bedri abi 2 Nisan’dan sonra gece vardiyalarındaki iş yükünün azaltıldığını, sonrasında bu göstermelik uygulamadan vazgeçilerek kavga, amire itaatsizlik vb bahanelerle işçilerin işsizlik tazminatından yararlanamayacak şekilde işten çıkartılmadığını, 45 kişilik vardiyanın 20 kişiye düştüğünü söyledi. İki yıl önceki direnişte gündeme gelen Taşeron İzleme Komisyonu’nun rektörlükçe muhatap alınmayışındaysa üniversitenin topu YÖK’e atmasından yakınıyor. Üniversitenin verdiği yemek kartıyla karınlarını dahi doyuramadıklarını söyleyen Bedri Abi en azından yemek kartının asgari öğünlerini karşılayacak şekilde karşılanmasını ve komisyonun yönetim tarafından tanınmasını talep ettiklerini belirtiyor.
Bu defa asistanlardan Sakine’ye yöneliyoruz. Doktora öğrencisi ve o da diğer asistanlar gibi sigortasız, güvencesiz çalışıyor. Üniversite barınma yardımını geçen yıl kesmiş. Yol desteğini de artık vermiyor. Dört yıldır hiç zam almamışlar. Ayrıca geçen yıldan bu yana yüksek lisans öğrencilerinden sadece TÜBİTAK bursiyeri olanlar asistan olarak alınıyor ve maaşlarında ciddi bir kesinti yapılıyor. Diğer bir ifadeyle Koç Üniversitesi çalıştırdığı asistanın maaşının neredeyse yarısından fazlasını devlete ödetiyor. “Bütün vakıf üniversitelerinde geçerli olan ve tabii Koç’u da kapsayan güvencesiz çalışma koşulları burada da geçerli” diyor Sakine ve ekliyor “Sigorta anayasal bir hakken biz bütün vakıf üniversiteleri asistanları bundan mahrum bırakılıyoruz”. Rektörlüğün tavrını soruyorum. 175 kişinin hem bireysel hem kolektif olarak rektöre yolladıkları dilekçelerin hiçbirine müspet veya menfi yanıt alamadıklarını söylüyor. En son görüştükleri dekan yardımcısı ise kendilerini işçi-işveren statüsünde değil burslu öğrenci olarak gördüklerini, “talep” diye birşeyin sözkonusu dahi olamayacağını söylemiş. Sakine bu durumun Yargıtay’ın Bilkent Üniversitesi’ndeki emsal karara aykırı olduğunu ve öğrenci değil işçi olduklarının hukuki dayanağının altını çiziyor.
Son olarak üniversitenin önde gelen akademisyenlerinden Cemil hocaya uzatıyoruz mikrofonu. Mücadelenin merkezinde yer alan, hukuki, teknik ve örgütsel birikim sahibi iki hocanın işten çıkarılmasının mücadeleyi sekteye uğratma riskinden bahsediyor. Üniversitenin akademisyenlerle yaptığı sözleşmelerin yenilenme koşullarının şeffaf olmadığının altını çiziyor Cemil Hoca. Yöneticilerini dillerinden düşmeyen performans raporları hep olumlu gelen akademisyenlerin birden bire performans düşüklüğü sebebiyle işten çıkarılmalarının yarattığı soru işaretlerinden dem vuruyor. Doçent kadrosundaki hocaların dahi işten çıkartıldığını, güvencesizliğin herkesi kapsadığını belirtiyor.
Koç’ta manzara vahim. Yeşillikler içerisinde, görkemli neo-klasik yapıların içerisinden kötü kokular geliyor. İşçiler, öğrenciler ve hocalar güvencesizliğe karşı seslerini yükseltiyor. Ayrı ayrı hatlarda gelişen mücadeleler, müştereklerde birleşiyor, saflaşıyor. Neoliberal eğitim piyasasının gözbebeği olan özel vakıf üniversitelerinde de bir hayalet dolaşıyor. İradenin iyimserliğini hesaba katmak için bir fırsat daha…