“İş cinayetlerinin son bulması için bu vicdansızlık ve adaletsizlik çemberini kırmalıyız.”
Bugün 31. Vicdan ve Adalet Nöbeti için Galatasaray Lisesi önünde toplandık. Yakınlarını bir iş cinayetinde kaybeden yirmiye yakın kişi ve onların hesap sorma mücadelesine destek verenler olarak. Kimi Davutpaşa’da, kimi Ostim’de bir patlamada, kimi Esenyurt’taki AVM inşaatında çıkan yangında, kimi bir dizi setinde, kimi elektrik işinde, kimi Soma katliamında kaybetmiş bir yakınını, eşini, kardeşini, evladını…
Çok değil, iki aydan kısa bir süre önce Soma katliamında 301 madenciyi toprağa vermiş ve facianın üzerinden 3-4 hafta geçmeden akıl almaz bir şekilde bu meseleyi yeniden unutmuş, kış uykusuna yatırmış bir ülkedeydik. Çalışma hayatında bin bir rezillik ve zulümle cebelleşen, bunu da her gün en az beş işçiye en ağır bedelle, canlarıyla ödeten bir ülkede…
Pek mühim politik gündemlerimiz, günlük iş ve meşgalelerimiz, korkularımız ve yüzleşemeyişlerimiz, bencillik ve vurdumduymazlıklarımızla yaşayıp gidiyor, üç maymunu oynayarak kapitalizm tanrısına kurbanlarımızı vermeye devam ediyoruz.
Geçtiğimiz Haziran ayında en az 140 işçiyi daha iş cinayetlerine kurban verdik. Her iki ayda, bir Soma katliamı daha sessizce alıyor yerini şanlı tarihimizin riyakârlık dolu sayfaları arasına.
“Yıllardır söyledik ve devam ediyoruz. İş cinayetlerinin son bulması için bu vicdansızlık ve adaletsizlik çemberini kırmalıyız.
Kırmalıyız ki hayatını idame ettirmek için çalışan emekçi çalışırken ölmesin.
Kırmalıyız ki iş dönüşü babasını, anasını, kardeşini, çocuğunu bekleyen yakınları boynu bükük kalmasın.
Kırmalıyız ki işçiler de sevdikleriyle hayal kurmaya devam edebilsinler.”
Abisini bir iş cinayetinde kaybeden Daml Kıyak’ın okuduğu açıklamada böyle diyordu aileler.
İş cinayetleri, “kader” oldukları, “fıtratta” bulundukları için değil; iş cinayetlerinin sorumluları hemen hiçbir zaman doğru düzgün yargılanmayıp ceza almadıkları için dur durak bilmeden devam ediyor. Aileler bunu laf olsun, ajitasyon olsun, genelleme olsun diye değil; bire bir, bizzat, yıllar boyu, sancılar içinde yaşadıkları için söylüyor, haykırıyorlar.
Ocak 2008’de Davutpaşa’daki bir atölyede 21 kişinin hayatını kaybettiği patlamada yakınlarını kaybeden aileler, iki yıl boyunca davanın sadece ve sadece açılabilmesi için uğraştı, didindi, protestolarla, dilekçelerle cebelleşti. Patlama da eşini kaybeden İdris Çabuk’tan bugün bir kez daha dinledik.
Bu toplu cinayet 6 yıldır cezasız kaldığı, tüm suçun işyeri sahibine yüklenip devlet yetkililerinin yargılanmasına bile izin verilmediği için iki ay önce Soma gerçekleşti. Böyle giderse yarın başka bir katliam daha…
14 Temmuz’da Bakırköy Adliyesi’nde 6 yıl süren bu mahkeme süreci nihayetine erecek. O gün orada ailelerle birlikte olacağız. Ailelerin çıkacak karardan hiçbir umutları yok, süreci üst mahkemeye taşıyacaklar.
Bu konuda bu ay Bursa’dan iyi bir haber gelmiş. Bursa’da 2009 yılında 19 madencinin hayatını kaybettiği cinayetin davasında Yargıtay, mahkemenin verdiği taksirle (özensizlik sebebiyle, istemeden) ölüme sebebiyet verme kararını bozmuş. Böylesi bariz sorumsuzluk sonucu ölüme sebebiyet vermenin kasıt durumuna yakınlık arz ettiğini belirtmiş. Bu karar ailelere biraz umut vermiş, mücadele ve çabalarının beyhude olmadığını ortaya koymuş.
“2008’den beri başka ocaklara bu ateş düşmesin diye uğraşıyoruz. Biz yaşayan ölüler olmuşuz zaten. 21 insanın kanına giren tüm devlet görevlileri, tüm sorumlular hiçbir şey olmamış gibi yerlerinde duruyor. Bu insanların ölümüne sebep olan insanlar mahkemeye gelmeye tenezzül bile etmiyor. Hakimler, savcılar eğer başka iş cinayetlerinin olmasını istemiyorlarsa, bu cinayetlerde sorumluluk sahibi olan patronlara ve devlet görevlileri hakkında en ağır cezaları vermelidir.”
Böyle diyor Davutpaşa’da 18 yaşındaki kardeşini kaybeden Hakkı Güleç.
Aileler Soma katliamının ardından üç kez Soma’ya gitmiş, yakınlarını kaybeden ailelerle görüşmüş, dertlerine ortak olmuş. Ailelerin mücadelesine uzun zamandır destek veren bir avukat, Berrin Demir, Soma’da iki kuzenin kaybetmiş. Bir destekçi, bir gönüllüyken, kendini bir anda acılı aileler arasında bulmuş:
“Bu tip davalarda genelde insan öldürmenin en düşük cezası, taksirle adam öldürme hükmü verilir, onlar da ertelenir. Ancak bu ölümler, hele de madencilik gibi tehlikeleri apaçık olan bir iş kolunda olası kasıt, hatta düpedüz kasıt içermektedir.”
Esenyurt’taki yangında oğlunu kaybeden Ayşe Kıyak ise Soma izlenimlerini şöyle anlattı:
“Aynı acıyı yaşadığımız, paylaştığımız için gittik. Bizim burada yaşadığımız aynı şeyler orada da var. Zor şartlar, denetimsizlik. İşçiler hep itilip kakılıyormuş. İnsanlar çok acılıydı. Zaten ilk dönem kabullenemiyorsunuz, inanmıyorsunuz…”
Bugünkü nöbette konuşmaları sunan ve yürüten Banu Güven’in “Oğlunuzu kaybettikten sonra verdiğiniz mücadele sizi nasıl hissettirdi?” soruna cevaben anne şöyle dedi:
“Bu mücadele bizi çok iyi hissettirdi. Ne yapacağımızı hiç bilmiyorduk, güveneceğimiz kimse yoktu. Allah razı olsun buradaki arkadaşlar geldiler, anlattılar. İşçi, insan bile sayılmıyor. Hep koltuk kavgası, menfaat kavgası. Biz mücadele ettiğimiz için zorla ilgileniyorlar, biz yapmasaydık çoktan kapanmıştı dava.”
Set işçisi olan kızı Selin Erdem’i bir iş cinayetinde kaybeden Hacer Erdem, titreyen sesiyle son sözü aldı:
“Adaleti saraya koydular. Üst tabakaya çalışıyor adalet, bizim gibilere adalet yok.”