“Hakkımız Divan’a Kalmayacak”

1430651029075

Direnişlerinin 76. Gününde Divan işçileri Taksim Divan Otel önündeydi. Yağan yağmura, baskılara, işsizliğe, parasızlığa, sermaye sahiplerine inat yedinci kez Divan Otel önüne geldiler. İşçi bayramının iki gün sonrasıydı. Taksim’in kapıları bir mayıslarda işçiye kapalıydı, Taksim’in kulakları işçiye daim kapalıydı. Otel önünde söz alanlar bugüne hangi süreçlerden geçerek gelindiğini, ne istediklerini, kendilerine ne tepkiler verildiğini, hallerinin nice olduğunu anlattılar.

Taksim’in kulakları duysun diye şöyle konuştular:

Daha küçük bir işletmeyken biz buradaydık. Yıllarca emek verdik. Burayı ellerimizle büyüttük. Yirmi senelik işçisini bir kalemde silenlerin bu otelinde kalmayın. Cumhurbaşkanı konuşuyor, televizyon izlemeye bizim vaktimiz yok; çadırda kalanların vakti yok, cumhurbaşkanı konuşuyor, sanki ülke güllük gülistanlık. Taşeron işçilerce protesto edilince onlara nankör dedi. Biz nankör değiliz. Bu pastane bizim çalınan emeğimiz üstüne kuruldu. Artı değerleri alıp gittiler. Bizim burada emeğimiz var. Saatlerce günlerce çalıştık. Bizim burada emeğimiz var.

Açlıktan Ölmeyiz Biz Bu Yoldan Dönmeyiz

Yağmur iyice sağanak halini alırken konuşma engelli direnişçi işçi abla iş kardeşlerinin yanından ayrılıp yağmurun altına geçip sesini duyurmaya çalıştı. O sırada bir taksi Divan’a giren yolun önünde belirdi. Abla çekilmedi. Taksici arabadan çıkıp arabanın içinde çocuk olduğunu söyledi. Ablanın da çocuğu vardı. Ali Koç’un da çocuğu vardı. Taksideki çocuğun annesi çocuğunun geleceğinden endişeliydi, yağmura çıkarsa hastalanabilir, abla çocuğunun geleceğinden endişeliydi, Koç çocuğunun geleceğinden endişeliydi. Abla taksinin yolundan çekildi. Onlar ablanın yolundan hala çekilmediler.

Açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz sloganı atılırken sendikacı İbrahim abi gruba seslendi:

Bu slogan Metal İş’indi. Hatıraları var. Daha önce de dedik arkadaşlar. Ülker’e gelen arkadaşlar da bilir, hatırlar. Mesele para meselesi değil. Mesele onur meselesi. Hakaretler işittik. Hakaret edenleri üstlerine bildirince üstlerden de aynı davranışı gördük. Bunlar biraz aç kalsın bırakır dediler. Bırakmadık. Bu bir haysiyet meselesidir. Örgütlenmeye mecbur kaldık. Bırakın sendikayı, bir imza toplamayı bile sınıfsal algıladılar. Mücadele etmeyince hiçbir şey olmuyor. İşverenin kurguladığı sendikaları kabul etmeyeceğiz. Kendi kanallarımızı kendimiz açacağız. Sendika bir haktır ve engellenemez.

İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek

Dün fabrikaya Rahmi Koç geldi. Bağıra çağıra dert anlatmaya çalıştık. Hakaret işitmek istemiyoruz. Fazladan saatlerce, günlerce çalıştırılmak istemediğimiz için buradayız. Ekmeğimizin kavgasını veriyoruz. Hakkımızı almadan gitmeyeceğiz. Bu yedinci sefer. Engellilerin iş yerlerindeki özel hakları Koç’ta ayaklar altına alındı. 12 yıllık usta sendikaya üye olunca işten atıldı.

İşçi sınıfının desteğini bekliyoruz. Akrabalar bile desteğe gelemiyor. Biliyoruz, içerdeki arkadaşların kalbi bizimle. Ama baskı var. Biz atıldıktan sonra elli beş kişi işe aldılar. Sırtlarını sıvazladılar, üç, beş lira fazla verdiler. İçerdeki arkadaşlarımız geç de olsa anlayacaklar ki biz haklıyız. Birleşe birleşe kazanacağız.

Gün Gelecek, Devran Dönecek, Divan İşçiye Hesap Verecek

Sahne çok da değişmemişti. Yine otel önünde bekliyoruz, yine yetkili, sorumlu birisi “Nedir derdiniz?” diye sormuyor. Yağmur bir yandan daha da artarken direnişe destek veren bir işçi Fırtına Kopanda şiirini okudu.

Kara geceler gibi ağırlaşıyor milyonların yüreği

Burjuvaların suratını dağıtmaya yetmiyor

Binlerin emeği.

Ama biz milim rüzgârın esmediği

Günleri de biliriz.

Biliriz bir gök patlamasıyla yarılır da

Kâinatın yüzü

Bir fırtına kaplar yeryüzünü

….

‘’Ben bu kadar vahşi olmayı

Siz burjuvalardan öğrendim’’

1430651765940

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir