Otelde Değil Önünde İftar
Emek ve Adalet Platformu’nun düzenlediği “Lüks Otel İftarlarını Protesto” buluşması anlamlı bir iftar ile orucunu açtı…
Emek ve Adalet Platformu’nun düzenlediği “Lüks Otel İftarlarını Protesto” buluşması anlamlı bir İftar ile orucunu açtı..
Yazarlar İhsan Eliaçık, Murat Menteş, Hidayet Şefkatli Tuksal ve tiyatrocu Ulvi Alacakaptan iftara katılanlar arasındaydı. Ayrıca tiyatrocular, gazeteciler, aktivistler, sokak çocukları ve Afrikalı göçmenler oradaydı.
Hep birlikte İftarını açan katılımcılar, getirdikleri iftariyeliklerini bölüşerek yedikten sonra yazar İhsan Eliaçık bir konuşma yaptı.
Öte yandan Conrad Otel önünde toplanan katılımcıların dövizlerini otelin girişine bakacak şekilde koydukları görüldü.
Dövizlerde birbirinden ilginç sloganlar yer aldı:
“Orucunu Kapitalizmle Bozma”, “Conrad’ta Muhteşem İsraf. 80 TL=100 Ekmek Parası”, “İsraf Değil İnsaf”, “Otelde Değil Önünde İftar”, “İftar Menü: 316 TL, Asgari Ücret: 658 TL”, “1 Milyar İnsan Hangi Suçundan Dolayı Aç”, “İnsanlığa Açız”, “Ramazan Festival Değildir- İftar Zengin Eğlencesi Değildir”, “İstanbul İçin Utanç Vakti”, “Ağzınızın Tadını Bozmaya Geldik”
Eliaçık yaptığı konuşmada şunları söyledi:
KİBİR KULELERİNİN DİBİNDE YER SOFRASI
“Kibir kulelerinin dibinde yerlere sofralar sererek oruç açıyoruz. Bu yerlere serdiğimiz kilimler ve açtığımız oruç Hz. İsa’nın yer sofrasına benzer. Hz. Muhammed’in Ehli Suffa’daki yer sofrasına benzer. Memleketimizde din maalesef bir zengin eğlencesine dönmüştür. İftar bir zengin eğlencesi olmuştur. Burada bizler derin çelişkilerin yol açtığı, açlığın ve yoksulluğun kol gezdiği bir ülkede insanlara bir mesaj vermek için toplanmış bulunmaktayız.
TÜRKİYE’DE BİR İLK
Bu yaptığımız hareket Türkiye’de bir ilktir. Bu nedenle Ramazan boyunca iftarlarımız inşallah devam edecek. Bu sokak iftarını düzenleyen genç arkadaşlara özellikle teşekkür ediyorum. Beni çağırdıkları için de özellikle teşekkür ediyorum. Gelecek hafta burada ya da Emek ve Adalet Platformu’nun internet sitesinde açıklayacakları bir yerde buluşmak üzere, daha fazla insana ulaşarak yine toplanacağız. Her hafta cumartesi günü şaşaanın dibine sofralarımızı sererek oruçlarımızı açacağız.
Sevgili kardeşlerim. Bu iftarın sponsoru yoktur. Her hangi bir zengin tarafından finanse edilmiş değildir. İnsanlar yanlarında getirmiş oldukları iftariyelerini bir diğeri ile bölüşerek bu ülkeye bir mesaj vermek istiyor. Bu mesaj umarım dalga dalga yayılacak ve herkes bunu duyacaktır.
Somali’de 5 yaşından küçük 29 bin çocuk son 3 ay içerisinde açlıktan öldü. Yeryüzünde 1 milyar 2 yüz bin aç insan var. Açlık ve yoksulluk Kur’an’ı Kerim’in en temel meselesidir. Yanında asgari ücretle işçi çalıştıranlar kıldıkları namazı gözden geçirmelidirler.
Bir ay boyunca herhangi bir açın yüzüne bakmadan lüks otellerde iftar açanlar tuttukları orucu gözden geçirmelidirler. Kur’an’a göre, sultanlar Allah’ın yeryüzünde gölgesi değil; yoksullar ve açlar yeryüzünde Allah’ın yüzüdürler. Bu nedenle Kur’an’ı Kerim vechullah tabirini kullanır. Vechullah Allah’ın yüzü demektir. Kur’an’da şöyle bir ayet geçer. “Biz sizi doyurmakla Allah’ın yüzü için doyurmuş bulunmaktayız. Bunun için sizden teşekkür de beklemiyoruz” denilir.
Ama ülkemizde öyle bir din anlayışı var ki Kur’an’a Allah’a ve İslam’a açın gözüyle değil, zenginin, varlıklının, servet ve iktidar sahiplerinin gözleriyle bakmaktadırlar. Bu nedenle de ne namazı ne orucu ne de haccı anlamıyorlar. Eğer insanların camide Allah’ın önünde eğiliyor ama hayatta ise servet ve iktidar sahiplerinin önünde eğilmekle ömürleri geçiyor ise o kıldıkları namazlar boştur. Eğer insanlar Ramazan’da oruç tutuyorlar ve aç kalıyorlar; ömürleri boyunca bir tane açla karşılaşmıyorlar ise ve geri kalan 11 ay mal mülk peşinde koşturuyorlar ise kıldıkları namaz boştur. Tuttukları oruç boştur.
YERYÜZÜ AÇLARIYLA DAYANIŞMA GÜNLERİ
Biz niçin oruç tutuyoruz Arkadaşlar? Niçin bugünler açlık günleridir? Ramazan demek yeryüzü açları ile dayanışma günleri demektir. Ramazan demek yeryüzündeki açların halini ve varlığını hissetmek demektir.
Bu nedenle Ramazan, Ramazan ayından sonra başlar, 11 ay sürer. Bugünlerde tuttuğumuz bir aylık oruç, o on bir aylık orucun talimidir. Yani bize denmek isteniyor ki: “Bakınız, sofraya oturdunuz ve açlıktan neredeyse bayılmak üzere idiniz. Günün sonunu zor getirdiniz. Yeryüzünde her günü böyle yaşayanlar var. Günde 300 çocuk açlıktan ölüyor. Onların halini anlayın ve Ramazandan çıktıktan sonra gidin onları bulun ve onlardan kopmayın.”
Bugün Türkiye’de yaşayan Müslümanlar sokaktan, yoksullardan kopmuş vaziyettedirler. Gözlerini zenginlerin şaşalı iftarlarına ve iktidarlarına dikmiş vaziyettedirler. Hz. Peygamber eşi Hz. Ayşe’ye şöyle söylemiştir. “Ey Ayşe! Elbisene yama dikmeden onu eskimiş sayma. Ve sakın yoksullardan kopma. Eğer yoksullardan koparsan Allah da kıyamet günü senden kopar.”
ÖKSÜZÜ KORU, YOKSULLARLA BERABER OL
Hz. Muhammed Hira dağından indiğinde eşi Hz. Hatice onu şu şekilde teskin etmiştir. Demiştir ki: “Sen öksüzleri korursun, yoksullarla beraber olursun. Ve asla yalan söylemezsin. Bu duyduğun sesler Musa’ya, İbrahim’e, İsa’ya gelen namusu ekberdir. Korkma” demiştir.
Bu yüzden de Hz. Hatice’nin Hz. Muhammed tereddüt geçirdiği için ilk Müslüman olduğu söylenir. Şu sözlere bakar mısınız? “Öksüzü korursun, yoksulla beraber olursun ve asla yalan söylemezsin”
Yeryüzündeki kutsal kitapların, peygamberlerin, bütün macerası ve hikâyesi bu sözde gizlidir. Ve bu sözler daha sonra Maun Suresi olmuştur. Eğer bunları anlamaz isek tuttuğumuz oruçların bir anlamı olmaz.
AÇLIĞA NEDEN OLANLAR KİM?
Sevgili kardeşlerim. Tam olarak sizlere şunu söylüyorum. Bu açlığa neden olanlar kim?
Yeryüzünde bir milyar iki yüz bin insan hangi suçundan dolayı açtır. Eğer bugün bir peygamber gelse okuyacağı ayet şu olurdu: “Yeryüzünde bir milyar insan, hangi suçundan dolayı aç?”diye başlardı.
Hira’dan indikten sonra buradan başladı. Kitap buradan başladı. İsa buradan başladı. Musa buradan başladı. İbrahim buradan başladı. Bütün peygamberler buradan başladı. Buradan kopan din Allah’ın dini değildir. Hz. Peygamber Mekkelilere dedi ki: Bu İbrahim’in dini değil. “Ekimussalat” “Namaz kılın” demeden önce, “Fe veylun musallin” “Vay o kıldığınız namazlara” diyerek, var olan namazı eleştirerek başladı. Var olan dinin İbrahim’in dini olmadığını söyleyerek başladı. Bugün Türkiye’de var olan din bir tapınak dini haline dönüşmüştür. Ritüel dinine dönüşmüştür. Gerçek Hayat Dini değildir. Sabah akşam programlar, vaazlar, mitolojiler, hurafeler dinliyorsunuz. İçinde öksüz ve yetim geçmiyor. Geçiyorsa bir lütuf olarak geçiyor. İnfak zenginin lütfu değildir. Yoksulun hakkıdır ve zengin o hakkı vermek zorundadır.
HIRSIZ KİMDİR?
Sevgili Kardeşlerim. Soruyorum hırsız kimdir? Hırsız zenginin malını çalan yoksul değildir. Yoksulun emeğini ve alın terini sömüren zengindir. Bu nedenle Hz. Peygamber Mekke’nin fethinde Ebu Sufyan’dan, karısından ve Mekke’nin ileri gelenlerinden hırsızlık yapmayacaklarına dair biat almıştır. Eğer bugün bizler bu açlığın yoksulluğun nedenini, kökünde neyin yattığını anlamıyorsak, boşuna oruç tutuyoruz demektir.
ZAMANIN SÖZÜ
Bugün dünyayı küresel güçler yönetmektedir. Mesele söz söylemek değil, zamanın sözünü söylemektir. Zamanın sözü: Lehu’l Mülk’tür. Mülk Allah’ındır. Tebbet Yeda Kapitalizm’dir.Kapitalizm’in elleri kolları kırılsın! Bankalar kapatılsın! Faiz haramdır. Faiz en büyük sömürüdür!
Eğer bu oruç bunları size göstermiyorsa boşuna tutuyorsunuz demektir. Bu nedenle oruç Emperyalizm’e karşı bir direniştir. Kapitalizm’e karşı bir başkaldırıştır. Eğer bunu böyle anlamazsanız tapınak ibadeti yapmış olursunuz.
Gelecek hafta sizlere gene aramızda görmek isteriz. Başka konuşacak olan arkadaşlarımız olacak. Sokak çocukları gelecek. Afrikalı göçmenler gelecek. Çöplerden kağıt toplayan insanlar gelecek. Onlarla birlikte yer sofrasında iftar açacağız, inşallah.
Cenabı Haktan dua ve niyazım şudur: Allah cümlemizi Hz. Peygamberin tuttuğu oruçlar gibi oruçlar tutmayı nasip etsin… Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın, Hz. İbrahim’in, Hz. Peygamber’in yer sofralarından bizleri uzak tutmasın… Sokaktan, yoksuldan, bizleri ayırmasın…
Hepinizi orucunu Allah kabul etsin… Hepinize teşekkür ediyorum. Allah razı olsun..”
Kaynak (ayrıca fotoğraflar için bkz.): http://www.adilmedya.com/haber.php?id=19053
Rahman razı olsun. Bunu yapabilmiş olmak çok büyük, çok umutlu bir fiil. Emekveadalet.org’a, özellikle tüm katılanlara teşekkürler.
bu protestoyu yapan tüm adalet ve emek platformunu tebrik ediyorum yapmak istediğimi yaptınız içi n tvden haberdar oldum sizlerden…..
bence bu islam menşeli yaşam tarzı benimsemiş kardeşlerimin gerçek bir uyanışıdır,hepinizi kutlarım allah yar ve yardımcınız olsun,haftaya bende katılıcam.bu hareketin daha geniş kesinlere yayılması en büyük hayalim.
Mesela önümüzdeki haftalarda sırrı süreya önder ve ertuğrul kürkçü gibi abilerimizide davet etmelisiniz.
sevgiler.
yaptığız şey çok güzel ve vicdani.allah razı olsun.
Ordaydık, ve orda olacağız…
İftarıTV’de görünce aranızda olmadığım için hicap duydum.
Gönülden teşekkürler fikri ve emeği geçen herkese..
Aslında “sol” biraz belirsiz bir tanımlama. Özellikle de kimi “solcu”ların gayet “aşırı sağcı” pozisyonlar alabildiği ülkemizde… Bazıları “özgürlükçü sol”dan söz ediyor; ama siyasal ideolojiler arasında asıl özgürlükçü olanı liberalizmdir ve çoğu solcu hareket de aslında özgürlük karşıtıdır. Bu da şaşırtıcı değildir, çünkü sol ideolojinin aslında en önemli içeriği olan sosyalizm, hayal ettiği ütopyaya ulaşıncaya dek, bireysel özgürlüklerin “halk yararına” bastırılmasını öngörür.
Peki bu içerik, yani sosyalizm, İslam’a uyar mı?
Kuşkusuz Komünist Manifesto’dan bu yana sosyalizmin neredeyse her tonunda Marksist bir öz bulunduğu ve Marx da “din halkın afyonudur” dediği için, ortada çok temel bir uyumsuzluk vardır. Aslında sorun, sadece Marx’ın bu “analiz”inden değil, onun (ve Engels’in) tüm bir felsefi/ideolojik zeminini oluşturan materyalist felsefeden gelir. Bu, elbette, İslam’a tümüyle aykırı ve dahası karşıdır.
Ama bazı Müslümanlar bu “felsefi ayrılık” bir kenara bırakılırsa, sosyalizmin aslında iyi bir şey olduğunu, çünkü sonuçta fakirlerin ve ezilmişlerin hakkını savunduğunu ve eşitlikçi bir toplum hedeflediğini, bu yönden İslam’ın toplumsal amaçlarına uyduğunu düşünürler.
Oysa durum pek de öyle değildir. Çünkü fakirler ve ezilmişler konusunda İslam’ın ve sosyalizmin öngördüğü araçlar da taban taban zıttır. “Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç, bunu bir cümleyle özetlemişti: “İslam vermeyi, sosyalizm el koymayı emreder.”
Bunun anlamı şudur: İslam, toplumsal adaletsizliği, toplumdaki zenginlerin vicdanlarını harekete geçirerek azaltmayı öngörür. Sosyalizm ise, zenginlerin mallarına adına “devlet” denen seküler bir mekanizma ile el koymayı hedefler. İslam’da “zekat ve sadaka” vardır, sosyalizmde “kollektivizasyon”.
Dahası sosyalistler, Kuran’ın (ve Kitab-ı Mukaddes’in) ısrarla emrettiği hayırseverliği küçümser, hatta sakıncalı görürler. Çünkü onlara göre gereken şey “düzen değişikliği”dir. Marx bu yüzden “Hıristiyan hayırseverliğine” ateş püskürür, “Sosyalizm ve İnsan Ruhu”nun yazarı Oscar Wilde “hayırseverlik, çok sayıda günahın anasıdır” der.
Peki neden? Niçin sosyalistler, her uygulandığında felaketlere yol açmış bir “düzen değişikliğinin” peşinde koşarken, hayırseverliğe karşı çıkmış, bunun bir “sahte ilaç” olduğuna inanmışlardır?
Çünkü materyalizm öyle düşünmeyi gerektirir!.. Materyalizme, hele de Marx’ın “tarihsel materyalizm”ine göre, her insan içinde bulunduğu maddi koşulların bir ürünüdür. Eğer burjuva ise, “burjuva bilinci” ile düşünmesi kaçınılmazdır. Hayırseverlik bile yapsa, bunu mutlaka “işçi sınıfını pasifize etmek” gibi hinlikler için yapacaktır. Sınıfsal durumundan bağımsız bir “vicdana” sahip olamaz; ruhun varlığını kabul etmeyen materyalizm, maddi etkenlerden bağımsız bir vicdana inanmaz ki…
“İslami sol” denince ilk aklıma gelen isim olan Radikal yazarı Sayın Nuray Mert, sosyalizmin bu noktada bir iç çelişkiye düştüğünü vurgularken doğru bir şey söylemiş. “İşçi sınıfından olmayan birinin neden solcu olduğunun/olması gerektiğinin maddecilikle hiçbir zaman açıklanamayacağı”na işaret etmiş ki, çok haklı.
Ama bu yoldan biraz daha ilerlersek, “burjuva sınıfından” olan birisinin de, yine “sınıf bilinci”ni bir kenara bırakıp, samimi şekilde fakirlere el uzatabileceği sonucuna varırız. Kur’an-ı Kerim’in tanımıyla “mallarında yoksul ve yoksun olanlar için belirli bir hak bulunan” (70/24) ve “ne ticaret ne alışveriş kendilerine Allah’ı anmayı ve zekat vermeyi unutturmayan” (24/37) kişiler, işte böyle “vicdanlı sermaye sahipleri”dir.
Ne yazık ki bir din olan İslamiyet’in birincil hedefi böylesi ahlaklı bireyler yetiştirmek iken, bir siyasi ideoloji olan İslamcılık “düzen değişikliği” fikrine odaklanmıştır. (”Adil Düzen”i hatırlayın.) İslamcılık’la sosyalizm arasındaki yakınlık oradan gelir.
Oysa gerçekte, merhum Prof. Sabri Ülgener’in eserlerinde detaylıca analiz ettiği gibi; özel mülkiyeti ve miras hakkını güvence altına alan, ticareti ısrarla teşvik eden, fiyatlara narh koymayıp “serbest pazar”ın önünü açan İslamiyet, ahlaki normlara sahip bir kapitalizmle son derece uyumludur.
Ve bunun içindir ki İslam toplumlarının geleceği sosyalizmde değil “ahlaki kapitalizm”de aranmalıdır.