Ramazan’ı Eminönü’nde Karşıladık: İşçinin Orucu 12 Ay
Ücretlerinin düşüklüğüne dikkat çekmek, işyerlerinde yaşadıkları sorunları dile getirmek ve Ramazan’ı karşılamak isteyen DİSK Tekstil İşçileri Sendikası ve Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden işçi arkadaşlarımızla Eminönü’nde bir araya geldik. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu yıl 16,00 TL olarak açıkladığı fitreyle dört kişilik bir ailenin aylık gıda masrafının 1920 TL olduğu ancak asgari ücretin 1404 TL olduğuna dikkat çekildi.
“Taşeron çalışma yasaklansın” “İşçinin orucu 12 ay” ” Alınterimizin karşılığı asgari ücret mi?” “Çalışan biz, yapan biz, kim bu doymak bilmeyen edepsiz” dövizleriyle Yeni Camii önünde eylemimizi gerçekleştirdik. Taş-iş Der’den Cemal Bilgin taşeron işçilerin sorunlarından bahsederek fitreye dahil edilmeyen fatura, sağlık, eğitim masraflarının asgari ücretle nasıl karşılanacağını bilmediklerini söyledi. Hazırladığımız imsakiyeleri ve hurmaları dağıttıktan sonra basın açıklamasını okuduk.
DİSK Tekstil İşçileri Sendikası’ndan Mehmet’in okuduğu basın açıklaması ise şöyle:
Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacını göz önünde bulundurarak 2017 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2018 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan sürede fitreyi 16,00 TL olarak belirledi. Bu dört kişilik bir ailenin aylık gıda masrafının 1920 TL olduğu anlamına gelir. Ancak asgari ücret 1404 TL. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tespit edip kamuoyuyla paylaştığı bu asgari rakamı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görmüyor mu? Bizler işçi ve emekçiler olarak bu parayla sadece gıda değil, ev kiramızı, faturalarımızı, giyim, ulaşım, eğitim ve sağlık masraflarımızı da karşılamaya çalışıyoruz. Resmi tatiller ve haftasonları dahil fazla mesaiye kalıyor, yüzünü dahi göremediğimiz, vakit geçiremediğimiz ailelerimiz, yakınlarımız ve kendi hayatlarımız için sürekli çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Ancak alın terimizin karşılığını alamıyoruz. Mubarek Ramazan ayını bu yıl da işverenden alacağımız tazminatların peşinde koşarken, asgari ücretle ev geçindirmeye çalışırken, sırtımızda onlarca borcun yüküyle karşılıyoruz.
Yalnızca ay sonunda aldığımız ücretlerin düşük olmasıyla değil çalışırken maruz kaldığımız mobbing, yoğun çalışmadan kaynaklanan meslek hastalıkları, iş cinayetleri ve güvencesizleşmeyle de sürekli tehdit ediliyoruz. Bir taraftan hayatımızı idame ettirebilmek için gece gündüz çalışıyor, bir taraftan da ağır çalışma koşulları nedeniyle sakat kalıyor ve ölüyoruz. Geçtiğimiz Nisan ayında en az 145 emekçi arkadaşımız gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınmadığı için iş cinayetinde hayatını kaybetti. Ramazan ayında da ne yazık ki iş cinayetlerinin yaşanacağını biliyoruz. Çünkü çalıştığımız yerlerin gerekli denetime tabi tutulmadığını, işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarının sık sık ihlal edildiğini görüyoruz. Çalıştığımız yerlerde meslek hastalıklarına yakalanıyor, çoğu zaman rapor almakta zorluk çekiyoruz. Yatırımlar arttıkça, ekonomi büyüdükçe denetimlerin de artması gerekirken aksine bizim mağduriyetlerimiz artıyor.
Biz taşeron çalışmanın yasaklanmasını ve kadrolu çalışma talep ederken kiralık işçi çalıştırma yasallaştırılıyor. Her seçimde çözüleceği söylenen taşeron işçilerin sorunları bugün hala devam ediyor. Her an kapı önüne koyulmanın korkusuyla çalışıyoruz. Aylarca ücretlerimizi alamadığımız oluyor. İşveren maliyeti azaltmak için evvela bizim yol, yemek ücretlerimize gözünü dikiyor. Hakkımızı aramaya, hesap sormaya kalktığımızda işten çıkarılmayla karşı karşıya kalıyoruz.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Ramazan ayına yaklaşırken her yerde yardım kampanyaları düzenleniyor, barış ve dostluk mesajları veriliyor. Fitrelerin toplumdaki sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirdiği, insanların paylaşma bilincini canlı tuttuğu söyleniyor. Ancak biz biliyoruz ki yardım etmek kolaydır, konforludur. Yardım almak ise zordur. Makbul olan kimsenin kimseye muhtaç olmadığı, el açmadığı, onuru ve haysiyetiyle yaşadığı bir toplum olabilmektir. Hayatımızı birilerinin yardımseverliğine, insafına, işverenlerin keyfi uygulamalarına terk edemeyiz. Gerekli düzenlemelerin yapılması, uygulamaların hayata geçirilmesi kamu idarecilerinin görevidir.
Bizler patronların sadece Ramazan ayında aç kalarak yoksulun halinden anlamasını, onunla empati kurmasını beklemiyoruz. Mesele sadece Ramazan ayında yoksulun sofrasına misafir olmak, ekmeğini paylaşmak da değildir. Esas olan Ramazan’ın bize hatırlattığıyla hayatımızın geri kalanında da bir arada yaşamayı, daha eşitlikçi, adil bir toplumsal yapıyı inşa etmek için beraber mücadele etmemizdir. Bizler bireylerin vicdanına muhtaç bırakılmanın, hayırseverlik ve gönüllülüğe terk edilmenin insan onurunu zedelediğine inanıyoruz. Sadece Ramazan sofralarında bir araya gelerek değil hayatın her alanında kültürel, sosyal ve ekonomik haklardan eşit şekilde faydalanarak, dayanışma ve yardımlaşmanın tek taraflı olmadığı bir toplumsallaşma umut ediyoruz. Ramazanınız mubarek olsun!
DİSK Tekstil İşçileri Sendikası