Adalet İçin İftar: Mısır Konsolosluğu Önünde Okuduğumuz Metin
Mısır’daki askeri darbeyi ve yaşanan katliamları kınamak, Mısırlı kardeşlerimizle dayanışmak için Mazlumder’in çağrıcılığı ile düzenlenen “Adalet İçin İftar Vakti” yürüşü Emek ve Adalet Platformu’nun da katılımıyla geçtiğimiz perşembe günü gerçekleştirildi.
Akabe Gençlik Platformu, Anadolu Gençlik Derneği, Emek ve Adalet Platformu, Fatih Akıncıları, Gençlik Kültür Merkezi, Hikmet Vakfı, Mavera Gençlik Hareketi ve Yedi Hilal’in imzacısı olduğu Meşaleli Yürüyüş, Bebek Parkı’nda açılan iftarın ardından, Mısır Konsolosluğuna kadar sloganlar ve tekbirler eşliğinde devam etti. “Zalim Ordu iktidardan defol”, “Yaşasın Küresel İntifada”, “Müslüman Zulme Boyun Eğemez”, “Defol sisi Yanındayız Mursi” atılan sloganlar arasındaydı. Konsolosluğun önünde yapılan ortak basın açıklaması ve duanın ardından, imzacı olan gruplardan bazıları kendi bildirilerini okudular.
(Mazlumder İstanbul Şubesi’nin eylem hakkındaki haberi için tıklayınız)
Platformumuz adına Esmanur Şamiloğlu arkadaşımızın okuduğu metin aşağıda yer almaktadır:
Mısır’da, halkın siyasi iradesini hiçe sayan askeri darbenin ardından, Mısır Ordusu sivil insanlara yönelik bir katliam gerçekleştirdi. Biz, Emek ve Adalet Platformu olarak, bu gayrimeşru ve ahlaksız girişimi kınıyor; iktidarın derhal meşru yollarla hükümet olmuş İhvanü’l-Müslimin’e iadesini talep ediyoruz.
Darbeye destek veren Mısırlı ve uluslararası aktörler, bu süreçten İhvanü’l-Müslimin’i ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi sorumlu tutuyorlar. Biz, bu odakların, Mursi’nin ülkeyi yönetme çabalarına nasıl ket vurduklarını görüyoruz. Bu süreçte eski muktedirler, bürokratik güçlerine dayanarak, ekonomik kaynakların topluma dağıtılmasına mani olmuş; bu sebeple ortaya çıkan toplumsal hoşnutsuzlukları körüklemiş; siyasi çözüm yollarını tıkamış ve Mursi’yi yalnızlaştırmaya çalışmışlardır. Mısır’da yönetime el koyan Ordu da, bu eski muktedirlerin cisimleşmiş halidir.
İç ve dış destekçileri ile birlikte Mısır Ordusu, yıllardır iktidarı gayrimeşru bir biçimde elinde tutuyordu. Mübarek’in düşüşü sonrasında yapılan seçimlerle İhvanü’l-Müslimin meşru yollarla iktidara geldi.
Bununla birlikte, iktidarını ve gücünü kaybeden Mısır Ordusu, siyasi hesaplarından ve iktidar arzusundan, bu yeni şartlarda da vazgeçmedi. Nitekim İhvanü’l-Müslimin’in birtakım icraatlarından memnun olmayan bazı halk kesimleri ikinci kez Tahrir Meydanı’na çıktığında, Ordu bu meşru talepleri suiistimal etmekten çekinmedi.
Biz meydanlarda şiddete başvurulmadan yürütülen sokak siyasetinin ilkesel olarak meşru olduğuna inanıyoruz. Fakat bu meşru hak, gayrimeşru bir yola girdiğinde bütün siyasal alanı yok etme riskini barındırmaktadır.
Mısır’da Ordu, Tahrir Meydanı’nda toplanan insanların siyasi taleplerini bahane etmiş ve tarihinde belki de ilk defa siyasetle tanışan bu ülkenin siyasetle olan bağlantısını tekrar ortadan kaldırmıştır.
Mursi’nin belli icraatlarından rahatsızlık duyan toplum kesimlerinin, taleplerini meydanlarda dile getirmeleri, başlı başına gayrimeşru bir eylem olarak görülemez. Fakat bir toplumsal grubun, siyasi taleplerini meydanlarda dile getirme iradesi ne kadar meşruysa, bu iradenin, bir askeri güç tarafından silah zoruyla siyasi değişime yönlendirilmesi de, bir o kadar gayrimeşrudur.
Süreç, askeri darbe ile kesintiye uğratılmasaydı, Mursi, bu toplumsal muhalefetle anlaşma zemini arayacak ve ortaya çıkan krize uygun bir çözüm bulacaktı. Nitekim Mursi, kriz öncesinde de, bütün siyasi partilerle istişare etme çabası içinde olmuştu. Dahası yönetimdeki Bakanlar Kurulu’nda, sadece Özgürlük ve Adalet Partisi değil, diğer partiler de temsil edilmekteydi. Darbeyi gerçekleştiren Sisi ise, kabinede Milli Savunma Bakanı olarak görev yapmaktaydı.
Bütün bu yaşananlar sonucunda, Müslümanlar için Mısır’ın modern tarihi boyunca hiç açılmamış olan siyaset yapma kanalları tam açılmışken yeniden kapatılmış oldu. Bu durumda yapılması gereken, yeni bir seçim değil, iktidarın, meşru yollarla yönetime gelmiş İhvanü’l-Müslimin’e iade edilmesi ve siyasetin kaldığı yerden sürdürülmesi olacaktır.
Başta Ortadoğu olmak üzere Müslüman coğrafyanın büyük bir kısmında Müslüman insanlar baskı ve zulüm görmektedir. Bu baskı ve zulümler, iç ve dış güçlerin birlikte yürüttüğü bir koalisyonla sürüp gitmektedir. Mısır’da meydana gelen bu kanlı süreç de, Müslümanlara karşı yüzyıllardır sürdürülen bu baskıların bir devamıdır ve Müslüman toplumların kendi sözlerini söylemelerine, siyaset yapmalarına engel olmayı amaçlamaktadır.
Biz, Arap Baharı olarak isimlendirilen sürecin Müslüman ülkelerde yürütülen bu baskı ve zulüm politikalarının ortadan kalkmasına vesile olmasını umuyoruz.
Mısır’da meydana gelen darbe ve şiddet karşısında, bütün hatalarını bir kenara bırakarak, şu anda İhvanü’l-Müslimin’in yanında olunması gerektiğini beyan ediyoruz. Darbeyi gerçekleştiren Mısır Ordusu başta olmak üzere içeride ve dışarıda darbe karşısında destek ve sevinçlerini göstermekten çekinmeyenleri lanetliyoruz.
Sabır ve sebatla siyasi taleplerinin arkasında duran İhvanü’l-Müslimin’i tüm kalbimizle selamlıyor, Allah’tan Mısır’da haksız yere öldürülen kardeşlerimize rahmet, geride kalan İhvanü’l-Müslimin taraftarlarına haklı davalarında muvaffakiyetler diliyoruz.