29 Nisan Gıyabi Cenaze Namazı Basın Açıklaması ve Dua Metni
29 Nisan Perşembe günü pandemi döneminde katledilen işçiler için Üsküdar Selmanağa Camii’inde kılmak istediğimiz gıyabi cenaze namazını ve basın açıklamamızı, polisin engellemesi sonucu Mihrimah Sultan Camii’nde ve Üsküdar meydanında gerçekleştirdik. Mihrimah Sultan Camii’nde gıyabi cenaze namazını kıldıktan ve cami önündeki meydanda basın açıklamamızı gerçekleştirdikten sonra ise polis açıklamaya katılanlara saldırıp gözaltı işlemi uyguladı. Kimi katılımcılar caminin içerisinden zorla çıkarıldı, toplamda 14 kişi gözaltına alındı.
İktidar emeğin sömürüsünü, işçi cinayetlerini, yasakları gündem edenlerin sesini bu sefer Üsküdar’da bastırmayı denedi. Ancak salgın yönetimini yağma düzenleri için fırsata çeviren siyasal iktidar teşhir olmaya devam edecek ve sınıfın mücadelesi elbet bir gün galip gelecek.
Namaz sonrası okuduğumuz duanın ve basın açıklamamızın tam metnini sizlerle paylaşıyoruz.
Amin!
Rabbimiz, pandemi süreci boyunca çaresizce çalışmak zorunda bırakılan ve covid 19 sebebi ile iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçi ve emekçiler için kıldığımız cenaze namazını, ettiğimiz duaları kabul eyle.
Rabbimiz, daha fazla kar hırsıyla tedbirsizlikten ve denetimsizlikten doğan işçi ölümlerinin kaza değil iş cinayeti olduğunu biliyoruz. Bu ölümlere “kader” “fıtrat” “takdiri ilahi” diyerek sana iftira atan sermaye ve iktidar sahiplerini sana şikayet ediyoruz.
Rabbimiz, iş cinayetlerinin müsebbipleri ile iş cinayeti kurbanlarının hem dünyada hem ahirette hesaplaşacağını biliyoruz.Rabbimiz bizleri dünyadaki hesaplaşmanın memurları kıl, adaletin sağlanmasında birer nefer eyle!
Rabbimiz kendi dünyevi hırsları uğruna inançlarımız ve değerlerimiz üzerinde tepinen sermaye sahiplerine karşı “Biz istiyoruz ki ezilenleri yer yüzünde önderler kılalım” ayetinde buyurduğun gibi; bizler de burada yeryüzünün ezilenleri işçileri ve emekçilerinin safında olduğumuzu haykırıyoruz ve senden yardım diliyoruz. Bizlere mücadele etme ve direnme gücü ver.
Rabbimiz sıkıntıdayız,zalimin zulmü sınır tanımıyor. Günden güne artan, senin adına, dinimiz alet edilerek yapılan hukuksuzlukların, “hak geldi, batıl zail oldu” ayetin gereğince mahvolacağı günü yakın eyle!
Rabbimiz rızkı veren sensin, Rezzak olan sensin.Rabbimiz, kendini Rezzak sanan zalimlerin zulmüne izin verme! Emek düşmanlarının zulmünü dindir.
Yeryüzünde kibirle yürüyen fesat çıkaran müstekbirlerin zelil olacağı günü yakın eyle!
1 yılı aşkın bir süredir ülkemiz, devletin sözde salgın yönetimiyle karşı karşıya. Bütün dünyada istisna yarattığı düşünülen Covid-19 salgını, yoksullukla ve açlıkla boğuşan işçiler, kadınlar, göçmenler ve toplumun tüm ezilen tabakaları için yaşam koşullarını daha da zorlaştırırken; sermaye büyümeye, gücüne güç katmaya devam etti.
İktidarın her “tedbiri” villalarından “evde kalın” çağrısı yapanlara, patronlara yaradı; işçiler ya sefalet içinde sürünmeye, ya Kod-29 iftirasıyla işten atılmaya, ya da ölmeye mahkum edildi. Bu durum işçiler için istisna değil, biliyoruz. Ama refah içinde yaşayanların hayatında istisna yaratan bu salgın, iktidarın elinde işçi kıyımı için daha büyük bir fırsata dönüştü.
Salgın döneminin başından beri halk sağlığını korumaya yönelik “sözde tedbirlere” rağmen milyonlarca işçi fabrikalarda, atölyelerde, hastanelerde, depolarda oldukça sağlıksız koşullar altında hayatları pahasına çalışmaya devam etti, devam ediyor.
Halkı değil, sermayenin karını önceleyen salgın politikası, milyonlarca işçinin hayatına kast ediyor. Öldüren virüs değil, önlenebilir sebeplere karşı bilerek ve isteyerek tedbir almayan, bozuk düzenin politikalarıdır.
Biliyoruz ki, ilaç şirketleri zenginliklerine zenginlik katarken biz aşısı bulunmuş bir hastalıktan her gün binlerce insanın ölümünü, nefes alamayışını izliyoruz.
Bir de üstelik, iktidar kendi çıkarları için baskı aracına dönüştürdüğü pandemi sürecinde, hastalığın ve ölümlerin suçunu halka yani bize yüklemeye çalışıyor. Sağlık bakanı kolayca 84 milyon sorumludur diyebiliyor. Hayır, kabul etmiyoruz. Ne iktidar ne de patronlar kendi suçlarını bize yükleyerek bu işten sıyrılamazlar.
Her gün yoksullukla boğuşup intihara sürüklenen, fabrikalarda, inşaatlarda, sokaklarda ölüme mahkum edilen işçilerin, hayatı yok sayılan göçmenlerin ölümünden biz değil, bu iktidar sorumludur. Salgın döneminde artan iş cinayetlerinin hesabı bu iktidara sorulmalıdır. İşinden olma korkusuyla canı pahasına çalışan, çalışırken hayatını kaybeden emekçiler patronların kar hırsının kurbanıdır.
Çelişkilerle ve ikiyüzlülüklerle dolu pandemi yönetiminde ne mi görüyoruz?
İnsanlar sokağa çıkma yasaklarıyla evlere tıkılırken, yüzlerce insana para cezası yazılırken, halk sağlığını koruduğu iddia eden iktidar lebaleb kongreler düzenliyor.
Pandemi koşullarının yükünü sırtlamak zorunda kalan kadınlar evlerde ve işyerlerinde daha fazla mesai, daha fazla şiddetle karşılaşırken, bu koşullara karşı ses çıkarmak isteyen kadınların öfkesi salgın bahanesiyle bastırılıyor. Kadınların hayatını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı kararıyla kaldırılırken, “İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz” afişleri yine pandemi gerekçesiyle indiriliyor.
Market işçileri günde neredeyse 12 saate uzayan mesailerle adeta kölelik koşullarında çalıştırılırken, market sahipleri zenginliklerine zenginlik katıyor. Migros depo işçileri haklarını aradıkları için, patronlara özel yasalarla defalarca gözaltına alınıyor, A101 işçileri sendikalaşmak istedikleri için işten atılmakla tehdit ediliyor. ŞOK, BİM ve diğer marketlerde çalışan işçiler hak gasplarıyla, baskılarla çalışmaya devam ediyor.
Sokağa çıkma yasaklarında evde kalabilen azınlık için motokuryeler ve kargo çalışanları hayatlarını tehlikeye atarak yük taşırken, işverenler taşeron işçilerin haklarını gasp etmek için fırsat kolluyor. Sendikalaşan PTT işçileri PTT işçisi köle değildir dedikleri için işten atılıyor, gözaltılarla sindiriliyor.
Otel işçileri, kafe çalışanları, sanatçılar pandemi döneminde işsiz kalırken, devlet işsiz kalanlara yapması gereken destekle, zenginlerin vergi borçlarını siliyor.
Ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bir dönemde, halka ek yardımlar yapılması gerekirken, işçinin alacağı ucuz bir ekmeğe dahi göz dikiliyor.
Emeğimize, ekmeğimize, hayatımıza göz dikenlere karşı yaptığımız her eylemde polis şiddetiyle, gözaltılarla karşılaşıyoruz. Kolluk güçleri halkı değil, patronları kollamaya devam ediyor.
Halka yönelik hiçbir destek paketi açıklanmadan ilan edilen kapanmalarla bizim hayatımız hiçe sayılırken, insanlar bu sefalete dayanamayıp intihar ederken, diyanet işleri başkanı utanmadan çıkıp bu bizim imtihanımız diyebiliyor. İşçi cinayetlerine kader, fıtrat; önlenebilir bir virüse imtihan diyenleri kabul etmiyoruz. Tekrar ediyoruz: bizi virüs değil, sizin düzeniniz öldürüyor.
İnançlarımızı ve değerlerimizi kendi iktidarı için, güçten güçlüden yana evirip çeviren iktidar sahiplerine karşı ezilenlerin safında birleşerek , bizi köleleştiren bu düzenin sahiplerine karşı “kölelere özgürlük” diye haykırıyoruz.
Allah’ın ‘ezilenleri yeryüzünde önderler yapın’ uyarısına uygun olarak yeryüzünün ezilenleri işçiler, emekçiler, göçmenlerle birlikte hakça bölüşümün adil paylaşımın olduğu bir dünya için herkesi mücadele etmeye çağırıyoruz.
Yasakların arttığı, sermayenin büyüdüğü ve halkın sefalete mahkum edildiği bu dönemde herkesi, emeğimizi, hayatımızı çalanlara karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz.
Bu sömürü düzenini ancak örgütlü mücadelemizle değiştirebiliriz!