Direnişle Kazanan Trendyol Express İşçileri; Kısa Bir Röportaj
Arkadaşlarımız Betül Kocaaslan ve Hüseyin Arif Sarıyaşar Trendyol Express çalışanlarının üç gündür süren direnişinin bugün Maslak’ta gerçekleşen eylemine desteğe gittiler. Eylemde ne sebeple direnişe geçtiklerine ve örgütlenme süreçlerinin nasıl ilerlediğine dair direnişteki işçilerden biri ile yaptıkları röportajı ilginize sunuyoruz.
Cefayı çeken biz, sermayenin yanında sefayı süren onlar. En büyük derdimiz, yarın buraya gelen, hakkını savunan arkadaşlarımızın iş akdinin feshedilmemesidir. Bu güvence bize verilmeden burayı terketmeyeceğiz.
-Trendyol Express İşçisi
Türkiye genelinde Trendyol Express çalışanları %11lik zam teklifine karşı üç gündür kontak kapatarak iş durdurdu ve direnişe geçtiler. Esnaf kurye modeliyle tüm maliyetin çalışana yüklendiği, çalışanların iş ortağı gibi gösterilerek sömürünün ve ağır çalışma koşullarının üstünün örtüldüğü bir çalışma biçimi onlarınki. Trendyol çalışanları ise bu düzeni ifşa etmek ve hakları olanı almak için şube şube örgütlendiler. Bugün Maslak’ta genel merkez önünde yapılan eylemde işyeri temsilcilerinden seçilen bir heyet patronlarla görüştü ve %38 zam oranında anlaşma yapıldı. Fakat bu daha başlangıç mücadeleye devam diyoruz, işçilerin örgütlü mücadelesinin önünde hiç bir güç duramaz. Şimdi süreci ve çalışma koşullarını öğrenmek için Çekmeköy şubesinden bir arkadaşımıza kulak veriyoruz:
Sistem nasıl çalışıyor? Araçlı kuryelik yapıyorsunuz? Araçları kendiniz satın alarak bu işe girdiniz değil mi?
Evet, aldığımız aracın borcunu çıkarmak için çalışıyoruz uzun bir süre. 2-3 yılda ancak araba borcunu amorte edebiliyoruz. Aracın tüm masrafları, vergileri, yakıtları bize ait oluyor. Bir kaza yaptın mı bittin hiç bir güvencen yok. Sistemi böyle kurmuşlar, bizler de kendimizi araç sahibiyiz güzel kazanıyoruz diye birşey zannediyoruz. Yakın zamana kadar haftada üç dört kişi bize “Trendyol’a nasıl girdin?” diye soruyorlardı. Çünkü eskiden uzun saatlerde çalışarak biraz kazanabiliyordunuz. Şimdi tam tersi “Girmeyin.” diye biz insanlara söylüyoruz. Sabah 6 akşam 9 çalışmamıza rağmen bu masraflarla bize geçinecek bir ücret kalmıyor. Herkes maaşlarımızı duyunca iyi kazandığımızı düşünüyor ama öyle değil. O maaşın neredeyse tamamı masraflara gidiyor.
Örgütlenme süreciniz nasıl oldu?
Biz sabah şubeye gittiğimizde, tabi bu bir aydır zam meselesi var işin içinde. Bir zam olacak ama söylenmiyor. Herkes bu konuda bir beklenti içerisinde. Eğer olmayacaksa dağılalım yani işten çıkalım. Ne olacağını bilelim tarzında. Bu bir aydır böyle bir sallanıyor ve daha sonra bir sabah öğrendik ki, üç dört gün önce, sabah malları indirdik, şubede toplantı yapıldı, işte 9000 artı KDV’den, 10.000 artı KDV’ye çıktı. Tabi herkesin suratı bir düştü. Malları isteksiz bir şekilde aldık, çıktık. Mahallelerimize gittik. Mahallelerdeyken herkes Whatsapp gruplarından birbirleriyle konuşuyor. Siz ne yaptınız, siz ne yaptınız şeklinde. Şubeler kendi içinde konuşuyorlar işte “Dağıtım yapmayacağız, şubeye döneceğiz, kontak kapatacağız.” gibi açıklamalar yapıyorlar. Herkes birbirini yokluyor. Hani kimse zan altında kalmasın, işten kovuluruz korkusu var. Kimse böyle bir sorumluluğun altına girmeden diğer şubeleri yokluyor. Sizin durumunuz ne, sizin durumunuz ne. Baktılar herkes bu konuda hem fikir. Biz de mahallelere çıkan arkadaşları geri çağırdık. Üç beş paket atmışlardı. Mahallelerden geri çağırdık ve şubeye geri gidip isyanımızı dile getirdik. Oradan sonra da geri adım atılmadı, şu ana kadar geldik. Buradaki en büyük avantajımız, dediğim gibi, dağınık olan şubeler bir araya getirildi. Şöyle ki, İstanbul’da yanılmıyorsam 50 tane şubemiz var. Bu 50 şube birbirinden kopuk. 50 değildir, 40’tır 60’tır. Bu eylem herkesi bir araya getirdi bir şekilde. Ve şube eminim bunu yaptığına pişmandır, keşke demiştir ki biz bunlara 13.000 artı KDV verseydik de bu kadar örgütlenmeselerdi.
Eskilerin düşüncesi: biz eskiler borcumuzu bitirdik. Düşük maaşla yine kabul ederiz. Borçsuz harçsız olduğumuz için ya da iş değiştiririz. Yeniler ise çok fazla borcun altına girdikleri için bu sistemi kabul ederler. Ne eskiler bu sistemi kabul etti ne yeniler kabul etti. Burada aslında güzel olan şu insanların birbirleri hakkındaki düşünceleri kırıldı. Demek ki öyle her şey düşündüğümüz gibi değil. Zaten bu tarz konularda genelde birisi birşey atar ortaya. Der işte böyle böyle… Olumsuzluklardan beslenen bir millet olduğumuz için… Onu doğru olarak kabul ederiz.
Eskiler ve yenilerden kastınız, araç borcunu bitirmiş olanlar ve yeni bu borca girmiş olanlar mı?
Tabi canım. 4 senedir bu işi yapan var, 2 senedir bu işi yapan var. Yani şöyle. Bundan 2 sene önce araçlar bu kadar pahalı değildi. Benim şuan 170.000 liraya aldığım aracı insanlar o zaman 100.000 liraya 80.000 liraya alıyordu. Tanıdığım birisi 100.000 liraya araç alırken o araç şimdi 200.000 lira oldu ve ikinci el. Yani adamlar o zamanlar 80.000 liraya araç alırken ve bu aracın 6 ayda borcunu bitirip, o zaman kendilerine çalışırken, şimdi insanlar 200.000 lira borcun altına giriyorlar ve kendilerine kar kalmadığı gibi iki iki buçuk yılda ancak borçlarını bitiriyorlar. Ya arada böyle rakamlar oluyor. Son iki yılda yapılan zamlar piyasayı bu kadar dengesizleştirdi.
Ve bu süreçte Trendyol şirketi %600 büyüdüğünü söylüyor.
Tabi bu süreçte, pandemide özellikle çok büyüdü. Artık o %600 kaç sene içinde büyümesi, bilmiyorum. Şu yıllar arası demiyor ama. Pandemi sürecinde. Pandemide tTrendyol patladı.
Bir de bahsettin ya sabah 6 akşam 9a kadar çalışınca ancak kar edilebilir.
Tabi canım. Bu insanlar o 14 15 bin lira, 20 bin lira faturaları keserken… Trendyol demesin biz bu ücreti size şu evde oturduğunuz için veriyorduk. Bu insanlar sabah 6 akşam 9 – 10 çalışıyorlardı o süreçte.
Biraz bununla da ilgili o büyüme oranı, insanlar borcunu bitirmek, kendi kar etmek için çalışıyor ama aslında Trendyol’a çalışıyorsun o kadar saat. Yani mesai denilen şey yok.
Ay sonunda o paraları eline aldıkça, giderlerini çıkardıkça, ceplerine bir şeylerin girdiğini gördükçe insanlar mutluydu. Yani illa şu mu olması gerekiyor: Piyasa böyleyken daha fazla veren bir yer varken daha az versin. Böyle mi olması gerekiyor? Daha fazla veren yer varsa ondan faydalanmak lazım.
Bizimkiler çıkıyorlar, ben de kaçayım.
Tamamdır biz de gelelim.