Demokratik İslam Kongresi Sona Erdi

Diyarbakır’da iki gün boyunca takip ettiğimiz Demokratik İslam Kongresi sona erdi. İki gün boyunca İslam coğrafyasının sorunlarına ve coğrafyamız özelinde Kürt sorununa, çoğulcu, özgürlükçü, adil ve eşitlikçi bir içtihad imkanı arayan kongrenin değeri yadsınamaz. Kongrenin ismi ve çağrıcılarının siyasi kimliği üzerinden yürütülen tartışmalarla, kongrenin işlevinin gölgelenmesinin doğru olmadığına inanıyoruz. Ümidimiz bu girişimin sosyal adalet ve toplumsal barışa mütevazi bir katkı olmasıdır.

manset

Demokratik İslam Kongresi Sonuç Bildirgesi 

Demokratik İslam Kongresi adı altında toplanan bizler “Her kim bir insanı yaşatırsa bütün insanlığı yaşatmış gibi olur” (Maide/32) ayetinden hareketle barış için çalışanları, barış için mücadele edenleri Allah’ın selamı ile selamlıyoruz. Gittikçe yaygınlaşan şiddet sarmalı, bölünmüşlük ve çatışmanın İslam coğrafyasını kaosun içine sürüklediği açıktır. Oysa İslam, taşıdığı mesajla, adalet, barış ve insanlık adına söylenebilecek en son evrensel ilkeleri temsil etmektedir. Kalıcı ve kabul edilebilir bir barışın inşasında İslami ve insani duyarlılığı olan tüm toplumsal kesimlerin ne tür katkılar yapabileceği ve nasıl bir çalışma yöntemi geliştirilmesi gerektiğine yönelik değerlendirmelerde Medine Sözleşmesi referans olarak kabul edildi. Sözleşme’nin Medine’de yaşayan tüm toplumsal grupların müzakereler sonucunda hak ve hürriyetini yazılı garanti altına aldığı açıktır. Kongremiz günümüzde yaşanan sorunların çözümünde diyalog, müzakere, istişare ve anayasal düzenlemeler çerçevesinde Medine Sözleşmesi’ni model olarak önermektedir:

1. Toplumları birbirine düşman eden, telafisi zor hasarlara yol açan cahiliye dönemine ait uygulama, düşünce ve iktidar anlayışları, farklı toplumsal kesimlerin barış içinde ve özgür iradeleriyle bir arada yaşaması önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bugün coğrafyamız, taşıyamayacağı ağır bir krizle karşı karşıyadır. Bu durum Medine Sözleşmesi referansı çerçevesinde Ümmetin yeniden inşasını zorunlu kılmaktadır.

2. Medine Sözleşmesi’nin birinci maddesinde “Ümmet”, çok kimlikli, çok dilli ve çok inançlı bir anlama sahiptir. Siyasi ve itikadi yaklaşımlar, Ümmetin farklı din, mezhep, inanç, etnik ve diğer tüm toplumsal gruplardan oluştuğunu dikkate almalıdır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanımında, toplumların ve bireylerin kendilerini ifade etmelerinde adaletli, eşitlikçi ve özgür bir anlayışı kurumsallaştırmaları ve hukuki güvenceye kavuşturmaları İslami bir zorunluluktur.

3. “Dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu, Allah’ın ayetlerindendir” (Rum/22) ifadesi, farklı toplulukların başta anadilin kullanılması olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerini garanti altına almıştır. Halkların dillerini, kültürlerini, farklılıklarını özgürce yaşaması Yüce Allah’ın vermiş olduğu bir haktır; hiçbir siyasi otorite ve dini yorumun toplumları bundan mahrum bırakması kabul edilemez.

4. Kürtler, yaşadığı topraklarda tarih boyunca din ve Ümmet adına üzerine düşen her türlü sorumluluğu ve fedakarlığı yerine getiren kadim halklardan biridir. Şimdi ise Kürtlerin karşı karşıya kaldığı otoriter laikçi, ulus devletçi, mezhepçi ve ırkçı saldırılar karşısında Ümmet’in de sorumluluk ve fedakarlık göstermesi gerekmektedir.

5. Toplumun yarısını oluşturan ve diğer yarısını da doğuran kadınlar sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik alanlardan uzaklaştırılmışlardır. Genel yaşamın içerisinde ve özellikle savaşlarda kadınlar ve çocuklar üzerinden yürütülen çirkin bir saldırının olduğu aşikardır. Kongremiz, özelde eril zihniyetler ve iktidarlar tarafından kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet, çocuk evlilikleri ve her türlü egemen yaklaşımı reddetmektedir.

6. Kur’an’da idareci vasıfları övülürken, hem de bir kadın yönetici üzerinden adil olma ve istişare önerilmektedir. Dolayısı ile kadının topluma eşit katılımı tüm toplumsal sorunların çözümü için vaz geçilmezdir. Kongremiz bu bilinç ve anlayışla kadınların tüm alan ve konumlarda özgün, özerk ve eşit temsili yetini kabul etmekte ve tanımaktadır.

7. Halkların İslam’ın kendilerine tanıdığı meşru, tabii ve siyasi hakları kullanmalarında yaşadıkları zorluklar, baskılar, zulümler ve idamlar kabul edilemez. Bu bağlamda İran’da yaşanan idamlar, Mısır’daki idam kararları, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki mezhepçi siyaset anlayışının doğurduğu haksızlıklar ve zulümler, Yemen ve Libya’daki dar aşiretçi yaklaşımlar, toplumların kalbine vurulmuş büyük bir hançerdir. Siyasi aktörler halkların talepleri karşısında şiddet kullanmaktan vazgeçmelidir.

8. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümüne dönük tarafların ortaya koymuş olduğu irade herkes tarafından önemsenmelidir. Barışın kalıcı hale gelmesi için ivedilikle yasal düzenlemelerin, Medine Sözleşmesi’nin müzakere yöntemleri de dikkate alınarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu vesileyle Kongre katılımcıları, İslami çevreleri de sorumluluklarının farkına vararak, barış sürecine aktif katılmaya davet etmektedir. Başta Türkiye ve Suriye olmak üzere İran ve Irak’ta da Kürt sorununun haklar ve adalet temelinde çözümü Müslümanların sorumluğundadır. Tüm toplumsal kesimlerin, cemaatlerin yanı sıra İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği gibi kurumların da sürece daha aktif katılması gerekmektedir.

9. Suriye ve Rojava’da yaşanan çatışmalar halkların birlikte yaşama iradesini tehdit etmektedir. Kongremiz, aldıkları fetvalarla uyguladıkları şiddete İslam’ı referans gösteren örgütlerin saldırılarının ve bunları destekleyen iktidarların politikalarının İslam’ın özüyle asla bağdaşmadığı görüşündedir.

10. Kongremiz, bölge devletlerini ve yönetimlerini Rojava ve Suriye’de yaşayan tüm kesimlere insani yardımların ulaştırılması noktasında sınırlarını açmaya davet etmektedir.

11. Başta bölgemiz olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan etnik ve mezhep temelli çatışmalar büyük bir endişe ve kaygı uyandırmaktadır. Bu durum İslam’ın evrensel barış ve adalet değerlerinden sapma anlamına gelmektedir. Halkların barışı ve birlikteliğine zarar veren siyasetlerden derhal vazgeçilmelidir.

12. İslam’ın temel öğretisi ve siyaset tecrübesi farklı etnik gruplara, inançlara, dinlere ve kültürlere eşit yaklaşma üzerine kuruludur. Bu kapsamda Türkiye’de başta Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Ezdiler olmak üzere tüm grupların hassasiyetleri gözetilerek; temel hak ve hürriyetleri Anayasal düzeyde de garanti altına alınmalıdır.

13. Kongremiz iktidar ve devleti önceleyen Diyanet anlayışı yerine toplumu önceleyen sivil ve çoğulcu İslam anlayışını önemsemektedir. Diyanet’in din ve inançlar üzerindeki tekelini kabul etmemektedir. Dini eğitim ve öğretim, başta medreseler olmak üzere sivil topluma bırakılmalı, bunun önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Kongremiz Melle Abdullah Timoki, Şeyh Said ve Said-i Kurdi şahsında gerçek İslam’ın öğrenilmesinde emeği geçen tüm medrese mensuplarına atfedilmiştir.

14. Kongremiz çağımızda egemen kapitalist moderniteye alternatif olarak adil, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü İslam anlayışını önemsemektedir.

15. Kongremizin toplanmasına öncülük eden Sayın Abdullah Öcalan tarafından gönderilen mesaj önemli ve değerli bulunmuştur. Barış sürecine daha etkin katılımı için özgürlüğünü dualarımızla destekliyor ve istiyoruz.

10-11 Mayıs 2014 tarihlerinde Diyarbakır’da gerçekleşen Demokratik İslam Kongresine Türkiye’den, İran’dan Kürdistan’dan, Arap coğrafyasından ve Avrupa’dan İslam alimleri, kanaat önderleri, akademisyenler, siyasetçiler, kadınlar, gençler ve sivil toplum kuruluşları yoğun bir ilgi göstermişlerdir. Yaklaşık 350 delegenin katılımı ile toplanan Demokratik İslam Kongresi çalışmalarını yoğunlaştırarak devam ettirme kararı almıştır. Sürekliliği olan bir yapılanmaya gidilmesi ve çalışmaların daha yaygın, kapsayıcı ve sistematik hale getirilmesi için yönetimsel düzeyde bir heyet görevlendirilmiştir.

DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ

 Pêşnûmeya Encamnameya Bangewazıya – Kongreya Îslama Demokratîk

Em ê ku di bin serenavê Kongreya Îslama Demokratîk de hatine cem hev, bi hereketkirina ji sureyê Maîde ayeta 32’yan “Kî bibe sedemê jiyana mirovekî her wekî bibe sedemê jiyana temamê însaniyetê” em kesên ku ji bo aşitîyê dixebitin û mucadele dikin bi silava xwedê silav dikin. Aşîkare ku şîdet, pevçûn û jihevqetandinên ku her diçe zêde dibe, êdî erdnîgariya îslamê xistiye nava kaosekê. Lê Îslam bi peyama xwe edalet, aştî û ji bo mirovahiyê rêgezên gerdûnî temsîl dike. Di nirxandinê înşakirina aşîtiyeke mayinde û pesendî de, bi pêdiviya pêkanîna hemu aliyên ku hestiyariya wan ya îslamî û însanî heye, dikarin di çarçoveya Hevpeymana Medîneyê de rêbazeke xebatê bikin û ev ek hat qebûl kirin. Ev diyar e ku Hevpeymaniya Medîneyê hemû komên ku li Medîneyê dijiyan piştî muzakereyan maf û azadiya wan bi awayekî nivîskî garantî kir. Kongreya me di çareserkirina pirsgirêkên ku di roja me de xwenîşandidin de ligel hevpeyvîn, muzakere, şêwir û rêçikên makezagonî wekî model Hevpeymaniya Medîneyê pêşniyaz dike:

1. Hişmendiyên desthilatdarî yên serdema cahiliyeyê ku civakan dikin dijminên hev û dibin sebebên ziyanên ku telafiya wan zor e, li pêş civakên ji hev cudayên ku dixwazin bi hev re di nav aştî û azadiyê de bijîn astenga herî mezin e. Îro erdnîgariya me bi qeyraneke mezin a ku nikare tehemul bike re rû bi rû ye. Ev rewş di çarçoveya Hevpeymaniya Medîneyê de înşakirina umetê ji nû ve li ser me pêwist dike.

2. Terma “umetê” ya ku di madeya yekem a Hevpeymannameya Medîneyê de derbas dibe xwedî wateyeke pirnasnameyî, pirzimanî û pirbawerî ye. Divê nêrînên siyasî û bawerî bigirin berçavan, ku umet ji dînên cuda ji mezhebên cuda, bawerî û nasnameyên cuda pêk tê. Di bikaranîna maf û azadiyên bingeh de, di xweîfadekirina kes û civakan de parastina hişmendiyeke bi edalet, wekhev û azad bi sazûmankirina pergaleke huqûqî ku mafan bigire bin garantiyê pêdîvîyeke îslamî ye.

3. Ayeta “Jihevcudabûna ziman û rengên we ji ayetên xwedê ne” (Rûm-22) di serî de bikaranîna zimên maf û azadiyên civakan garantî dike. Bikaranîna gelan a ziman û çanda, xwe bi awayekî azad mafekî ku xwedê daye. Nayê qebûl kirin ku tu desthilatdariyeke siyasî û şîroveyeke olî van civakan ji vî mafî bêpar bike.

4. Gelê kurd yek ji wan gelên qedîm e ku li ser erdnîgariya ku dijîn ji destpêka dîrokê heya niha li ser navê dîn û umetê her cure berpirsiyarî û fedakarî bi cih anîne. Niha divê umet jî li hemberî êrîşên desthilatdariyên laîk, netewe-dewlet, mezhebperest û neteweperest yên li ser kurdan, berpirsiyarî û fedakariyên xwe nîşan bidin.

5. Jinên ku nîvê civakê pêk tînin û nîvê din jî anîne dinyayê ji qadên civakî, çandî, siyasî û aborî hatine dûrxistin. Ev aşîkar e ku di jiyana giştî de bi taybetî di şeran de li ser jin û zarokan êrîşên qirêj tên meşandin. Kongreya me bi taybetî tacîz, tecawiz, cînayet, zewicandina bi zarokatî û her cure tundiyên ku ji aliyê hişmendiyên zilamperest û desthilatdarî ve tên meşandin red dike.

6. Di Quranê de dema wesfên rêvebiran tên medih kirin, li ser rêveberiya jinê edalet û îstîşare tê pêşniyaz kirin. Nexwe beşdarbûna jinê bi aweyekî wekhevî di civakê de di çareserkirina tevahê pirsgirêkên civakî de bivênevê ye. Kongreya me bi vê hişmendî û zanînê mafên jinan û temsîliyeta wan di temamê qad û saziyan de bi awayekî azad qebûl û nas dike.

7. Di bikaranîna gelan de mafên xwe yên sirûştî, qanûnî û siyasî yên ku îslamê daye wan de dijwarî, tundî, zilm û darvekirinên ku dibînin nayê qebûl kirin. Di vê çarçoveyê de bi darvekirinên ku li Îranê tên dîtin, biryarên bidarvekirinên ku li Misrê hatine dayin, hişmendiya siyaseta mezhebî ya ku li Bahreyn û Erebîstana Suûdî derxistiye holê û nêzîkahiyên eşîrtîyên teng yên li Yemen û Lîbyayê xencereke mezin e ku li dilê civakan hatiye xistin. Aktorên siyasî divê li hemberî daxwazên gelan dev ji tundiyê berdin.

8. Divê îradeya ku aliyên têkildar derbarê çareserkirina pirsgirêka kurdî bi awayekî aştîyane nîşandane, ji aliyê herkesî ve girîng bê dîtin. Ji bo ku aşîtî bi awayekî mayinde bidome divê di çarçoveya Hevpeymaniya Medîneyê de rêçikên makeqanûnî û muzakere pêk bên. Bi vê mebestê beşdarên Kongreyê derdorên îslamî jî vedixwîne ku berpirsiyariyên xwe bi cih bînin û bi awayekî çalak beşdarî vê pêvajoyê bibin. Di serî de Tirkiye û Suriye li Îran û Iraq jî çareserkirina pirsgirêka kurdî li ser bingeha edalet û mafan di bin berpirsiyariya misilmanan de ye. Ligel hemû aliyên civakî û cemaetan, saziyên mîna Teşkîlata Hevkariya Îslamî û Yekîtiya Ereban divê hêj çalaktir beşdarî pêvajoyê bibin.

9. Şer û pevçûnên ku li Suriye û Rojava diqewimin îradeya bihevrejiyana gelan tehdît dike. Kongreya me dide zanîn ku bi wan rêxistinên ku bi fetwayên derbareyê tundiyên ku pêk tînin de û desthilatdariyên ku bi polîtîkayên xwe piştgiriyê didin wan bi ruhê îslamê re nayê cem hev.

10. Kongreya me rêvebir û dewletên herêmê ji bo ku alîkariyên însanî bigihîjin Suriye û Rojava hemû aliyên têkildar dawetî vekirina deriyên sînoran dike.

11. Di serî de herêma me ew şerên ku li gelek deverên dinyayê yên curbecur li ser bingeha nasnameyî û mezhebî tên meşandin tirs û fikarên mezin derdixe holê. Ev rewş tê wateya dûrketina ji nirxên îslamî yên gerdûnî, aşitî û edalet. Lazim e hema ji wan siyasetên ku zirar dide yekîtiya gelan dev jê bê berdan.

12. Sîyaset û tecrûbeyên îslamê li hemberî civak, bawerî, ol û çandên ji hev cuda li ser bingeha nêzîkbûneke wekhevî hatiye ava kirin. Li ser vî esasî divê di serî de yên elewî, ermenî, suryanî û êzîdî hesasiyetên hemu civakan li ber çav bê girtin û maf û azadiyên wan yên bingehîn bi makezagonan bên garantî kirin.

13. Kongreya me di cihê dîyaneta ku îktîdar û dewletê derdixe pêş de, hişmendiyeke ku civakê û îslama pirane esas digire û tehekuma wê ya li ser ol û baweriyan qebûl nake. Perwerde û hîndekariya olî di serî de medrese divê ji civaka sivîl re bê hîştin û astengiyên li hember vê tev bên rakirin. Kongreya me di şexsên Mele Evdilayê Timoqî, Şêx Seîd û Seîdê Kurdî de ji bo tevahiya mensûbên medreseyan ku di hînbûna îslama rastî de keda wan derbas bûye re hatiye îthaf kirin.

14. Kongreya me wek alternatîfa kapîtalîsta nûjena hakîm hişmendiya îslamê ya adil, demokratîk, pirane, wekhev û azad girîng dibîne.

Peyama ku ji aliyê Birêz Abdullah Ocalan ve ji Kongreya me re hatiye şandin girîng û bi nirx hatiye dîtin. Ji bo ku Birêz Ocalan hên çalaktir beşdarî pêvajoya aşîtiyê bibe em bi duayên xwe piştgiriyê didin azadiya wî û azadiya wî dixwazin.

Kongreya Îslama Demokratîk ya ku di 10-11’yê gulana 2014’an de li Amedê ji Tirkiye, Îran, Kurdistan, erdnîgariya ereban û Ewropayê bi beşdarbûna alimên îslamê û mezinên olî, akademîsyen, siyasetmedar, jin, ciwan û saziyên sivîl ji aliyê wan ve bi eleqeyeke mezin hatiye li dar xistin. Kongreya Îslama Demokratîk ya ku bi beşdarbûna pirhindik 350 delegeyî hat li dar xistin, biryar da ku xebatên xwe hên xurtir bike û bidomîne. Ji bo ku ev xebat bi awayekî rêxistinî û domdar dewam bike û xebatên wê berfirehtir bibe di asta rêveberiyê de lijneyek peywirdar kiriye.

KONGREYA ÎSLAMA DEMOKRATÎK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir