Madencilerin ölümü kader midir demiştik. Görünen o ki Batı Karadeniz’de maden işçiliği, sıtmayı görüp ölüme razı olan hayatların yegane kurtuluş noktası. Babası kömür madeninde iş cinayetinde ölen bir maden işçisi, aynı madende babası öldüğü için kendine tanınan önceliği bir fırsat, imkan olarak görüyorsa umud artık ölmekteyse vaziyet ibretliğin ötesinde demektir. Belki de umudun kendisi, kaybetmekten başka kaybedecek birşeyi olmayanların yanyanalığında, öyle değil mi ya?
Radikal’in haberini sizlerle paylaşıyoruz.
Babamın öldüğü işteyim!
ZONGULDAK /AA-
Türkiye ’nin en büyük iş kazası olarak gösterilen Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessese Müdürlüğü’nde 3 Mart 1992’de meydana gelen
grizu faciasında hayatını kaybeden 263 maden işçisinin çocuklarından bazıları, aynı kömür ocağında baba mesleğini devam ettirerek ailelerini geçindiriyor. Babası Necati Kanca 41 yaşındayken grizu faciasında hayatını kaybettiğinde 12 yaşında olan Hayrettin Kanca (33), yıllar sonra aynı ocakta işbaşı yaptı. Meslek yüksekokulu mezunu Kanca, şunları anlattı: “5 kardeşim ve annemle yemek yiyorduk. Siren sesleri duyduk, balkondan baktığımızda ocak çevresinde karmaşa vardı. Ben babamın ocakta öleceğine hiç inanmadım. Sabaha kadar umutla bekledim. Yaralıların arasından çıkıp gelecek diye bekledim. Ancak televizyonda adı okununca gerçeği öğrendim. Yüksekokul mezunu olmama karşın iş bulamadım. Madenci olacağımı hiç düşünmezdim ama hayat şartları… Babamın yaşamını yitirdiği ocağa ilk indiğimde, ‘Acaba bu raylardan geçti mi, şu eski fırçalıkları gördü mü, dokundu mu?’ duygusunu yaşayarak hüzünlendim. ‘Acaba iyi mi yaptım, kötü mü yaptım’ diye çok düşündüm. Annem aynı şeyleri yaşamaktan korktu ama ekmek davasına kabullendi. İşe girdikten sonra 4 yıl kömür kazımında çalıştım. Ufak tefek iş kazaları atlattım. Şu an da ocak içindeki elektrik, elektronik işlerini yapıyorum. İleride çocuğumun madenci olmasını istemem. Belki babam da sağ olsaydı madene girmeme izin vermezdi.”
Grizu faciasında babasını kaybeden İrfan Gümüştaş da (41) 2000 yılında maden ocağında üretim işçisi olarak işbaşı yaptığını anlatarak, yaşadığı iş kazasının ardından birkaç yıl önce yer üstünde görevlendirildiğini ifade etti. Gümüştaş, şöyle devam etti: “Yaşım 19’du. Televizyondan geçen alt yazıyla ocakta patlama olduğunu öğrendim. Gece maden kuyusunun önüne geldim. Cehennemi andıran bir görüntü vardı. Kuyulardan dumanlar çıkıyor, etrafta madenden çıkarılan cesetler vardı. Babamın bir yerden çıkabileceği umuduyla etrafa bakıyordum. Hastaneleri dolaştığımda ise öldüğünü öğrendim. Dershaneye gidiyordum, bırakmak zorunda kaldım. Hayat şartları beni de madenci yaptı. İşsiz olduğum bir dönemde kurumun işçi alacağını öğrendim. O dönemlerde babası ocakta ölenlere öncelik tanınıyordu. ‘Denize düşen yılana sarılır’ misali madenci olduk.”