Adalet Arayan İşçi Aileleri Soma Ziyareti
13 Mayıs 2014’te Cumhuriyet tarihinin en büyük maden facialarından birinde 301 insanımızı kaybettik. Kamu görevlileri ve rating kovalayan medya için istatistiksel önem arz eden bu facia sınırlı bir süre gündemimizden düşmedi. 2014 yılının ilk beş ayında 810 işçinin öldüğü bir memlekette işçi ölümleri ancak korkunç sayılara ulaştığında haber değeri taşırdı, nitekim öyle de oldu.
Facianın ertesinde, hükümetin sinir bozucu bir soğukkanlılık ile tarihsel yorumlara girişerek kendini aklamaya çalıştığına ve bu korkunç cinayeti protesto etmek isteyen insanlara en yetkili şahıslar tarafından uygulanan şiddete şahit olduk. Sorumluların hesap vermesini -örneğin istifa etmesini- istemenin cezası tokat veyahut tekme yemekti; ölüm hak, miras helal, cinayet kaderdi.
Hayatını idame ettirmek için kayıtsız, şartsız çalışmak zorunda olan insanların bugüne kadar devlet ile ilişkilerinde yaşadıkları ezilmişliğin ve mazlumluğun, olayın sadece ajitasyon içeren bol ratingli haberler yönüyle ilgilenen medya tarafından yapay vicdanlılık gösterileriyle kutsallaştırıldığına şahit olduk. Bir insanın en vahim durumda bile önce sedyenin selametini düşünmesi insanlık onurunun çoktan ayaklar altına alındığını gösterse de timsah gözyaşları soylu vicdanımızı rahatlatmalıydı.
Sanki facianın sorumlusu kâr hırsları ve işçi hayatını hiçe sayan uygulamaları ile onlar değilmiş gibi, maden şirketi görevlilerinin basın açıklaması namında oynadıkları tiyatrolara şahit olduk. Eline uzunca bir çubuk alarak beyaz bir tahta önünde garip şemalar ile hayatını kaybeden işçilerin çıkış yollarından nasıl “kaçamadığını” anlatan, hayat odalarının varlığını ve gerekliliğini 301 can yitirildikten sonra kameralar önünde tartışabilecek yüzsüzlükteki herkes olağanüstü bütçeli bir maden şirketinde işveren veya işveren temsilcisi olabilirdi.
Şahit olduklarımızın neticesinde şu güne baktığımızda, ülkenin geri kalanı hafızalarından Soma’yı kaldırmış bir halde yapay gündemler içinde savrulmaya devam ededursun, mübarek Ramazan ayında 301 aile sevdikleri olmadan, masada onların yerini boş bırakarak iftar açıyor.
İş cinayetlerine karşı toplumda duyarlılık oluşturmaya çalışan ve bu amaç doğrultusunda iş cinayetlerinde yakınlarını kaybedenlere gönüllü hukuki destek sağlayan Adalet Arayan İşçi Aileleri oluşumu yaşanan maden faciasından sonra Soma’yı ziyaret edip gözlemlerini bir rapor halinde kamuoyu ile paylaştı. Raporda oluşumun bugüne kadar tecrübe ettiklerine binaen bölgede alınması gereken önlemler, yakınlarını kaybeden ailelerin selameti için yapılması gerekenler konusunda verdikleri tavsiyeler ve bölgede şu ana kadar yapılan işlerin değerlendirmesi yer alıyor.
Bilginize sunuyoruz.
Adalet Arayan İşçi Aileleri Soma Ziyareti
13 Mayıs 2014’te Somada meydana gelen “iş cinayeti” ve “katliamı” sonrasında Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin ve Adalet Arayana Destek Grubu’nun Soma ile ilgili izlenimlerini ve önerilerini içeren metindir. Öncelikle Soma’da hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize rahmet ve yakınlarına sabır diliyoruz. Bu çalışmaya esas teşkil eden ziyaret ve görüşmeler 14 Mayıs-20 Mayıs tarihleri arasında heyet olarak gerçekleştirilen ziyaret, 1 Haziran-6 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen heyet ziyareti ve 21 Haziran’da Adalet Arayan İşçi Aileleri heyetinin topluca gerçekleştirdiği ziyaretlerdeki görüşmelere ve izlenimlerine dayanmaktadır.
1- Soma “iş cinayeti-katliamı” davasının soruşturma sürecine dair
Genel olarak ceza soruşturmasının hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin ve toplum vicdanını tatmin edecek biçimde sürdürülmesi konusunda endişeler devam etmektedir. Ailelerin ve kamuoyunun bu tereddüt ve endişelerini giderecek biçimde gereken güvenin temin edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Olayın hemen sonrasında yaptığımız ziyaret sonrası yayımladığımız ilk izlenim raporundaki önerilerimizden,
a- Araştırma yetkili bağımsız komisyon oluşturulması önerisi karşılık bulmuştur. Ancak eksiktir. TBMM’de grubu bulunan siyasi parti temsilcileriyle sınırlı tutulmaması gerektiği yönündeki görüşümüzü korumaya devam ediyoruz.
b- Soma Holding ve bağlı şirketlerin mal varlığına Soruşturma Savcılığı tarafından “tedbir konulması” geçerliliğini sürdürmektedir. Açılan tazminat davalarında verilen tedbir kararları Savcılık tarafından alınacak tedbir kararının yerine ikame edilemez.
c- Şirket yetkilileri ve diğer şüpheliler soruşturma sürecini etkilemeye ve kamuoyunu yanıltmaya dönük tutumlarının sınırlandırılmış olması önemlidir. Nitekim önerimiz bu doğrultudaydı. Ancak çalışanlarla sınırlandırılmış bir ceza davası kaygısı devam etmektedir.
Hazırlık soruşturması belgelerine dayanılarak medyada yer alan haberlerin içerik ve haber verilme biçimleri soruşturmayı kısıtlayan niteliğiyle devam etmektedir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği tedbirleri yönünden bütünlük içinde söz konusu işletmenin ele alınması ve Enerji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ege Linyit İşletmeleri, Park Teknik, Soma Holding, Sendika bakımından ayrı ayrı irdelenmesi gereken hususlar yerine spesifik sayılabilecek vaka ve olay anlatımları soruşturma sürecinin sağlıklı yürümesine hizmet ettiğini düşünememekteyiz.
Az ya da çok demeden kimin ne sorumluluğu varsa bunun anlaşılmasına dönük bir çaba ve gayrettir meşru ve de gerekli olan. Devamını yargılama sürecinde göreceğiz. Bu vesileyle belirtmek isteriz ki yetkililer “eksiksiz bütün sorumluların yargılanacağı” yönündeki beyanatlarıyla tutarlı davranmalıdırlar. 2013 Ocak ayında Kozlu’da gerçekleşen “iş cinayetinde” 8 işçi hayatını kaybetmişti ve Cumhuriyet Savcılığı’nın TTK Yönetim Kurulu üyelerinin soruşturulması talebine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından izin verilmemiştir. Yine benzer “iş cinayeti” davalarında kamu idarecilerinin soruşturulması hususunda da fazla sayıda örnek mevcuttur. Tekrar etmemesini kamuoyu huzurunda diliyoruz.
2- Tazminat davaları sürecine dair
Henüz Soruşturma Savcılığının dosyasında ön bilirkişi raporu dışında bir rapor mevcut değildir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından atanmış olan Bilirkişi Heyeti’ne rapor için verilen süre 3 aydır. Bilirkişi Heyeti’nin incelemeleri devam etmektedir. Bu duruma rağmen aceleyle tazminat davaları açılması yoluna gidilmesinin adalet mücadelesinin bütünlüğüne zarar verdiğini düşünmekteyiz. Şöyle ki,
a- Henüz ceza soruşturmasında bilirkişi raporunun çıkmadığı ve şüphelilerin belli olmadığı koşullarda tazminat davasının tarafı olarak Ege Linyit İşletmeleri ve Soma Holding ile sınırlı bir taraf oluşturarak dava açılması eksiktir.
b- Tazminat davalarına sendikanın mal varlığını katmak, o mal varlığının işçilere ait olduğunu görmezden gelmektir. Ayrıca sendika yönetim kuruluna ve genel merkeze dönük iddialar öncelikle ceza soruşturması dahilinde ısrar edilmesi gereken durumlardır.
c- Soma sürecini takip eden bütün hukukçuların birinin davranışının diğerlerini de etkileyeceği hassasiyetini düşünmesi ve ortaklaşmacı tutum oluşturması gerekirken tazminat davaları özgülünde bu oluşmamıştır. Açılan tazminat davalarında istenen miktarların medya eliyle de paylaşılması ailelerde ayrıntısı konuşulmayan bir beklenti sınırı oluşturmuştur. Ayrıca bu kadar aceleyle tazminat davalarının konuşulması ceza soruşturmasını gölgeleyen bir hüviyete bürünmüştür.
d- Açılmış tazminat davalarında “şirket mal varlıklarına ilişkin tedbir kararları verilmiş olması” tek olumluluk olarak sayılabilir.
e- Barolar Birliği başta olmak üzere, ilgilenen hukukçu organizasyonlarının tazminat davalarının bugüne kadar oluşmuş teamülleri de dahil olmak üzere ailelere dönük sağlıklı bilgilendirme süreçlerini ortaklaşa yapması önemlidir. Ayrıca bu davalarda oluşmuş olan yargısal içtihatlar Soma özgülünde tartışma konusu yapılacaksa da bunun aileler tarafından bilinmesi ve paylaşılması önemlidir. (Örneğin manevi tazminat miktarları gibi.)
Yukarıda ceza davası ve tazminat davalarına ilişkin ifade ettiğimiz hususlar aynı zamanda temel yaklaşım olarak işçi ailelerinin adalet mücadelesinin bütün olduğunu ve ayrılmaması gerektiği inancına ve tecrübesine dayanmaktadır. Medyanın bu husustaki haberleştirme dili ise sorunu iyice köpürten bir niteliğe sahiptir.
3- Davalarda aileler merkezli bir sürecin oluşması ve adalet mücadelesinin takipleri bakımından
Henüz bu hususa dair bir kestirimde bulunmak için erken olsa da bugüne kadar gelişen sürecin ailelerin “olan bitene”, “olması gerekene” ait bilgilerle buluştuğu bir süreç olarak işlediğini söylemek zor. Umuyoruz ki bundan sonraki süreç, ailelerin birbiriyle buluşması ve birlikte süreci takip etmelerinin hikmetini insani olarak da, adalet mücadelesi bakımından da anlaşılır olmasına hizmet edecek biçimde gelişir.
4- Somadaki işçi ailelerine dönük gerçekleştirilen yardımlar süreci bakımından
İlk heyet ziyareti sonrasında 16.05.2014 tarihinde yaptığımız açıklamada “yasal haklar yardım gibi sunulmamalıdır” ve “yardımların dağıtımı bir aleniyet içinde gerçekleştirilmelidir” demiştik. Devamında AFAD’dan sorumlu hükümet yetkilisi tarafından bu doğrultuda yapılan açıklama isabetli olmakla birlikte aileler dünyasında karşılığını bulmamıştır. Çünkü ayni ve nakdi yardımların dağıtımı konusunda “eşitsizlik olduğu” yönündeki inanç “bu inancı besleyen çeşitli bilgiler nedeniyle de” kendini devam ettirmektedir.
Ayrıca AFAD ve TOKİ arasında yapılan protokolle toplanan yardımlarla 301 daire yapılacağı ve adının da “301 Evler” olacağı açıklamaları tepkiyle karşılanmaktadır. Şöyle ki,
a- Yardımların nasıl kullanılacağı doğrudan yardımın muhatabı ve sahibi ailelere sorulmadan böyle bir karar verilmesinin yanlışlığı,
b- Ailelerin sahip olduğu ihtiyaçların farklılıkları,
c- Hayatını kaybedenlerin bakmakla yükümlü oldukları aile düzeni ve gerçeği dikkate alınmadan sayı belirtilmiş olması,
d- Yapılacak konutların adının “301 Evler” olması.
Diğer ve önemli bir husus ise gösterilen ilginin adalet mücadelesi bakımından da aynı şekilde devam edip etmeyeceğine dair oluşan tereddütlerdir. Bizce de haklı tereddütlerdir. Diğer “iş cinayetleri” sonrasında olduğu gibi unutmaya dayalı bir tekrarın gerçekleşmemesini diliyoruz.
5- Faaliyetine devam edecek olan Kömür İşletmelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri ve maden dışında yeni istihdam alanlarının yaratılması ihtiyacı bakımından
Soma katliamı sonrasında kamuoyunda sıklıkla tartışıldığı ve konuşulduğu üzere bölge tarımının geçim sağlayacak kapasitesinin kaybolması nedeniyle madende çalışmanın emekçiler bakımından bu kadar önemli hale gelmesidir. Aynı evden babanın, oğlun, kardeşin birlikte madende çalıştığı gerçeğini dikkate aldığımızda,
a- Başta tarımsal üretimin ve yeni istihdam alanlarının canlandırılmasına yönelik teşvik ve sübvansiyon politikalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
b- İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınmadan, çalışma ortamı güvenli kılınmadan madenlerde çalışmaya işçiler zorlanmamalıdır. Yasal hakları korunmalıdır.
c- İşçilerin sendikal örgütlenme süreçleri konusunda kamu idarecileri müdahaleci tutum sahibi olmamalıdır.
Yukarıda ifade ettiğimiz hassasiyetleri ve önerileri kamuoyuyla paylaşırken 7 yıldır “iş cinayetleri” davalarındaki tecrübelerimizi ve sahip olduğumuz alakadarlık durumunu Soma’da hayatını kaybeden maden işçilerinin davalarından ve adalet arayan ailelerinden esirgemeyeceğimizin, her daim alakamızı devam ettireceğimizin kamuoyunca bilinmesini isteriz.
adalet herkese eşit olmalı