ABD’de grev mi? Yok artık!
Cihan Tuğal’ın pasif devrim dediği süreçle birlikte memleketimiz İslamcılarında bir Amerika muhabbetidir aldı başını gitti. Bu ilgiyi (bugünlerde fena depreşen) Menderes sevgisine ve “anti-komünizm-yaşasın-liberalizm” tekerlemesinin zirve yaptığı o dönemlere kadar götürebiliriz belki de.
Emperyalist yüzü eleştirilmeye yer yer devam edilse de, Amerika’nın kendi içinde oturtmuş olduğu düzen en imrenilir, en ehveni şer olarak kabul edilir oldu uzun zamandır. Amerika ve onun temsil ettiği türden bir iktisadi liberalizm bir amentü olarak bellendi, benimsendi. Tabii ki Zaman gazetesi ve Hizmet hareketini bu çizginin bayraktarı olarak ayrı bir yere koymak, Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım.
Tüm şatafatı ve pırıltısının altında Amerika’nın gerçekten nasıl bir yer olduğunu anlamak için eleştirel sosyal bilimlerden azıcık nasiplenmiş olmak yeterdi aslında. Ama sosyal bilim deyince herkes ya “strateji” ya da ekonomi ile meşgul bugünlerde.
Amerika’nın diğer yüzünden ufak bir kare. Dün Amerika’da yüzlerce fast food işçisi asgari ücrete zam için greve gitti. Dertleri “fazla” bir şey değil: Çoluklarının çocuklarının rızkı, yaşam gailesi, ekmek ve haysiyet kavgası. Emekçisine, işçisine, garibine-gurebasına ve illaki “kara”sına, umuttan pek fazlasını sunmuyor Amerika uzun bir süredir. Çok düşük ücretleri, uzun çalışma saatlerini, hapishaneleri, evsizliği ve suç ekonomisini saymazsak tabii. Haberiniz olsun.
Ve ama onlar, onların içinden bir avucu en azından, ellerinden geldiğince hakkını aramanın, hakkını almanın derdinde. Uzak mekanlar, uzak kültürler, ortak ve tanıdık dertler, tepkiler.
Asgari ücrete zam. Evet, biz de istiyoruz. Çoktan hak ediyoruz. Burada ve şimdi!
“Amerika’da grev mi olurmuş!” demeyin, buyurun İngiliz The Guardian gazetesinin grevle ilgili yaptığı bu güzel haberin tercümesine.
Çeviren: Alp Çıracı
Haber: ADAM GABBATT
ABD’de fast food işçileri düşük ücretlere karşı grevde
5 Aralık 2013
Gelir eşitliği için hareket geçmeye yönelik büyüyen tepkinin bir işareti olarak Perşembe günü tüm ABD’de binlerce fast food ve market işçisi greve çıktı.
Sabah saat 6:15’te Şikago’da yüzlerce protestocu bir McDonalds dükkanının önünde toplandı ve asgari ücretin saatlik 15 dolara yükseltilmesini istedi.
Bu, Şikago’da gerçekleşecek olan dokuz grevden ilkiydi ve sırada başka McDonalds’ların, Wendy’s’in, Walgreens, Marc’s ve Sears’ın işçileri vardı. Bu düşük ücretli işçiler bugün tam 100 şehirde birden greve çıktı.
“Anlamanız için şöyle söyleyeyim, maaşımı dün aldım ama bugün cebimde bir dolar bile yok” diyerek durumu özetliyor 24 yaşındaki Akilarose Thompson. Thompson, Perşembe sabahı eylemlerin start aldığı restoranda, yani Şikago Batı Şehri’indeki McDonalds’ta greve çıkan işçilerden biriydi.
Thompson yaklaşık bir yıldır McDonalds’ta, kasada ve arabalara satış gişesinde çalışıyor. Haziran’da ücretine zam alan Thompson şimdi saati 8.28 $’a çalışıyor, yani Illinois’in asgari ücreti olan 8.25$’dan 3 cent fazlaya. Aynı sektörde ikinci bir işte daha (Red Lobster’da) çalışan Thompson, yine de kendisini ve 15 aylık kızını geçindirebilmek için yemek bankalarına[1] gitmek zorunda kalıyor.
“Bazen ayda iki ya da üç kere gidiyorum yemek bankalarına. Genelde bir bankaya ayda sadece bir kere gidebiliyorsun, bu yüzden gidecek başka bankalar arayıp buluyorum. Masaya yemek koyabilmek için bunu yapmak zorundayım ne yazık ki” diyor Thompson.
“Öyle depresif bir durum ki. Her zaman güler yüzlüyüz çünkü müşteri ile birebir temas halindeyiz ve buna mecburuz. Ama içten içe bu durum çok yıpratıcı. Her zaman iştesin, her zaman çalışıyorsun ama hiçbir zaman kendini toparlayamıyorsun.”
Thompson yalnız değil. Bankalar, büfeler ve çorba mutfaklarından yemek dağıtan Büyük Şikago yemek deposu isimli sivil toplum kuruluşu koalisyonu, Şikago büyükşehir alanında geçen yıl 678 bin kişiye yardımcı olduğunu belirtiyor.
Thompson en zor olan şeyin yeterli para kazanamadığı için vermek durumunda kaldığı tavizler olduğunu söylüyor. Uyuşturucu alışverişi yüzünden içten içe çürüyen bir mahalle olan Batı Humboldt Parkı’nda yaşamakta olan Thompson kızına daha iyi bir hayat sunamayacak olmanın endişesi içerisinde.
“Noel tatilindeyiz ama ben hediye alamıyorum. Ya bebeğime ne zamandır ihtiyaç duyduğumuz montu alacağım ya da ilk Noel hediyesini. Bunlardan birini seçmek zorundayım, ikisini birden karşılamam imkansız. Şu anki en büyük meselem bu ve korkarım ki kızıma uygun bir ilk Noel hediyesi alamayacağım çünkü yaklaşan öyle çok ödemem var ki.”
Ülke çapına yayılan grevler, görünüşe göre federal asgari ücretin arttırılmasına yönelik baskının arttığı bir dönemde gerçekleşiyor. Çarşamba günü Başkan Obama, “bugün önümüzde duran en büyük mesele” dediği gelir eşitliği[2] üzerine çok önemli bir konuşma yaptı. Dahası, geçtiğimiz Kasım ayında, düşük ücretlere ve kötü koşullara karşı bir süredir yapmakta oldukları eylemlerinin sonuncusunda, binlerce Walmart işçisi greve çıkmıştı.
Fast food ve market işçilerinin büyük çoğunluğunun fiilen aldığı ücret olan federal asgari ücret, saat başına 7.25 $. Bu miktar tam zamanlı çalışanlar için yıllık yaklaşık 15,000 $’a denk düşüyor. Bu ücrete en son 2009 yılında zam yapılmıştı ancak asgari ücretin reel değerine baktığımızda ise başka bir resimle karşılaşıyoruz. Çarşamba günkü konuşmasında Obama’nın da dikkat çektiği üzere asgari ücretin bugünkü reel değeri, Harry Truman’ın[3] başkan olduğu dönemdeki asgari ücretin reel değerine eş düzeyde.
Şikago’daki asgari ücret biraz daha fazla, zira Illinois eyaleti asgari ücret miktarını saati 8.25$ olarak belirlemişti. Ancak eylemciler bu miktarın da çok çok az olduğunu belirtiyor. SEIU gibi ulusal ölçekteki bir sendika ve farklı şehirlerdeki irili ufaklı pek çok farklı dernek, sendika ve koalisyon tarafından desteklenen işçiler, federal asgari ücretin saat başına 15$’a çıkartılmasını istiyorlar.
“Bu, hayatımı değiştirecek bir şey olurdu” diyor Thompson, McDonalds park yerini çevirmiş olan 200 protestocunun arasındayken. “Bu zammı alabilsek derhal evimi taşırdım. Şu an benim tek hedefim bu. Kızımı daha iyi bir mahallede büyütmeliyim, buna mecburum.”
“Eğer buna gücüm yeterse işte o zaman başım dik yürüyebilirim. Geceleri gizli gizli ağlamam. İnsan çocuğunun gözü önünde ağlayamıyor, onun işlerin ters gittiğini anlamasını istemiyorum.”
Saat 9:45’te yaklaşık 200 protestocu Şikago şehir merkezindeki Walgreens’ın biraz ilerisinde toplanıyor. “8.25’le geçinemiyoruz!”[4] diye bağırarak işyerinin önüne yürürken şu slogana geçiyorlar: “Walgreens, Walgreens, saklanamazsın! Ne kadar açgözlü olduğunu görebiliyoruz!”[5]
23 yaşındaki Dejaun Jackson iki yıldır Walgreens’te çalışıyor ve o da grevciler arasında. O aslında saati 10.49$’a çalışıyor, ama bu paranın geçinmek için yeterli olmadığını söylüyor.
Grup Şikago State Caddesi boyunca ilerler ve 10:30’da Sears’in önünde, 11:30’da da Wendys’in önünde durup protestolarını sürdürürken Jackson daha fazla para kazanma isteğinin sebebinin biri altı öbürü de dört yaşında olan çocuklarını daha iyi bir mahallede büyütmek olduğunu anlatıyor. Şikago’nun Batı Yakası’nda bulunan evinin önünde yaklaşık bir yıl önce gerçekleşen korkutucu bir olayı aktarıyor.
“Geçen yazdı ama sanki dünmüş gibi hatırlıyorum. Öğleden sonra 2 civarıydı. Çocuklar dışarda oynuyorlardı ve biz de merdivenlerin üzerindeydik. Siyah bir araba kavşakta durdu ve her şey işte o zaman başladı. Rakip bir çeteye ateş etmeye başladılar ve bu dakikalarca sürdü. Çocuklar çığlık çığlığa bağırıyorlardı, fırlayıp onları kucakladık ve evin içine aldık. Bu olay bana nerede yaşadığımı gösterdi. Yapmayı istediğim tek şey çocuklarımın evimin önünde oynayabilmeleri. Bunu bile yapamıyorlar.”
New York şehrine ev sahipliği yapan New York eyaleti 55 bin fast food işçisine ev sahipliği yapıyor ve burada asgari ücret federal asgari ücret düzeyinde yani 7.25$. Perşembe günü burada da bir dizi grev gerçekleşti.
Obama Çarşamba günkü konuşmasında federal ücretin arttırılmasına çağrı yaptı ve bunu yaparken fast food işçiler ile market işçilerine spesifik olarak referans verdi. Bu referans açıkça, yapılacak olan eylemlere bir göndermeydi ve eylemlerin etkisini daha başlamadan göstermiş oldu.
Obama konuşmasında şöyle devam etti: “Tüm ülkedeki çalışkan ve gayretkeş Amerikalılar için asgari ücreti arttırana kadar bu işin üzerine gideceğim. Daha yüksek bir asgari ücret, ekonomimiz için iyi olacaktır. Ailelerimiz için iyi olacaktır.”
Başkan asgari ücreti 10.10$’a çıkartan bir Senato önergesi için uğraşacağını belirtse de Cumhuriyetçiler bu gelişmeye karşılar. Obama geçtiğimiz Şubat ayında da ücret zammı çağrısı yapmıştı. Gözlemciler o günden bugüne Obama’nın bu konuda pek az çaba harcadığına işaret ediyorlar.
Thompson ve iş arkadaşları için değişim yeterince hızlı gerçekleşmeyebilir. Thompson üniversitede homeopati okuyor ve doğal tıp alanında bir kariyer planı yapıyordu. Ancak ikinci işine girmek zorunda kaldığı için üniversite eğitimine ara verdi.
“Tüm zorunlu derslerimi bitirmek üzereydim ki bir dönem için ara vermek durumunda kaldım. Ne yazık ki bir dönem ara iki döneme uzadı. Ancak okula geri dönmeye niyetim var.”
Jessica Davis, 25, Thompson ile birlikte çalışıyor. Davis bir takım lideri, yani işe yeni girenleri eğitiyor. Dört yıldır McDonalds’ta çalışıyor ve saatte 8.88$ kazanıyor.
Thompson gibi o da çalışmaya öncelik vermek zorunda kalmış ve eğitimine ara vermiş. Sosyoloji bölümde okur ve bir ıslah evinde risk altındaki gençler için çalışmayı isterken okulu bitirmek için yeterli parayı denkleştirememiş.
“Okulu askıya almak zorunda kaldım. Okula borcum var o yüzden yeni dönem için derslere başlayamıyorum. Burada kazandığım para okul parasını ödemeye yetişmiyor. İki küçük çocuğum var ve acil durumlar olabiliyor. Daha geçen ay kızım hastalandı ve bir gün işe gidemedim. Ve bunun yüzünden ay sonu maaşımda hiç de az olmayan bir kesinti oldu.”
Davis faturalarını ödemekte bazen zorlandığını ve biri dört yaşında öbürü ise dört aylık olan iki kızına gerekli imkanları sunamamaktan ötürü kaygılandığını anlatıyor. Bazı zamanlar anne ve babası ona yardımcı oluyor, başka zamanlar da ise bankadan borç almak zorunda kalıyor.
“Bu tip işlerin iş hayatına yeni giren gençler için olduğunu söylüyorlar ama gerçekte durum çok farklı. Buradan sonra yönelebileceğimiz başka işler yok ki ortada! Gidebileceğimiz başka hiç bir yer yok” diyor Davis. “Günün sonunda elimize doğru düzgün bir şey geçmeden bu şirkete multi-milyonlar kazandırmaktan bıktık artık.”
Davis, daha yüksek bir asgari ücretin ona hayatını değiştirme şansı vereceğini söylüyor.
“O zaman çocuklarım için daha fazla param olurdu. Ve okula da dönebilirdim” diyor. “Belki o zaman gemiyi yüzdürebilirdik ama şu an ağar ağar batıyoruz.”
[1] Yemek bankası (food bank) yoksullara yemek dağıtmak için kurulmuş hayır organizasyonlarına verilen isim. Amerika’da her altı kişiden birinin yemek konusunda sıkıntı yaşadığı ya da sıkıntının eşiğinde olduğu belirtiliyor. Özellikle 2008 krizinden sonra yemek bankalarına yönelik talebin % 50 arttığından bahsediliyor. (ç.n.)
[2] Evet, liberalizmin kalesi ABD’nin başkanı Obama, “gelir eşitliği” tabirini kullanıyor! Komünist olduğu ya da gerçekten de herkesin gelirini “eşit” yapmak istediği için değil elbette. “Eşitlik” ya da “gelir eşitliği” tabirleri, aşırı liberallikten gözü dönmemiş tüm insanların rahatlıkla anladığı üzere bir ilkeye, bir vasata, bir çığlığa işaret eder. Herkesin matematiksel olarak birebir bir eşitlik içerisinde olması gerektiği fantezisine ya da arzusuna değil. Rahmetlinin dediği gibi çığlıkta ahenk aranmaz. (ç.n.)
[3] Truman 1945-1953 arası görev yapmıştı. (ç.n.)
[4] “We can’t survive on eight-twenty-five”
[5] “Walgreens, Walgreens, you can’t hide. We can see your greedy side.”
Kaynak: http://www.theguardian.com/world/2013/dec/05/fast-food-workers-strike-minimum-wage
Şöyle bir alıntıyla destekleyelim. Keskin bir eleştirmen, sıkı bir sosyolog ve Bourdieu’nun veliahtı olan Wacquant’dan gelsin:
Her ne adla isimlendirilse isimlendirilsin (ABD ve İngiltere’de “sınıf-altı”’; Hollanda, Almanya ve Kuzey İtalya’da “yeni yoksulluk”; Fransa, Belçika ve Kuzey ülkelerinde “dışlanma”) yeni marjinalliğin işaretleri, Batı’nın büyük şehirlerini gelişigüzel bir şekilde gözlemleyen herhangi biri için bile son derece aşikardır: kalacak bir yer bulmak için uğraşan evsiz erkekler ve aileler; toplu ulaşım mekanlarını dolduran ve yürek parçalayıcı yıkım ve sahipsizlik hikayeleri anlatan dilenciler; sadece “aylak”larla değil işsizler ve düşük ücretli çalışanlarla dolup taşan çorba mutfakları; yıkıcı suçlarda yaşanan ciddi artış ve uyuşturucu ticaretinin başını çektiği enformel (ve çoğunlukla illegal) sokak ekonomilerinin patlaması; düzgün bir iş bulması engellenmiş gençlerdeki ümitsizlik ve öfke; sanayisizleşme ve teknolojik dönüşüm ile “işe yaramaz” hale gelmiş yaşlı işçilerdeki karamsarlık; görünüşe göre aşağıya doğru çürüme döngüsüne girmiş olan yoksul mahalleleri saran gerileme, çaresizlik ve güvensizlik hissi; ve yoksullara karşı, yoksullar arasında artan ırkçı şiddet, zenofobi ve düşmanlık.
Wacquant (1999) “Urban marginality in the coming millennium” Urban Studies, Vol. 36, No. 10, 1640.