Taksim Meydanında Uzun Bir Gecenin Ardından
Güzel bir etkinlik oldu. Merkez medyanın ilgisizliği herhalde ana handikaptı, bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor. Belki de etkinliğin saati ve/veya konuya ilişkin duyarsızlık gibi elimizde olmayan sebepler bunda etkindir. Ama eğer ki bir hayra vesile olmak istiyorsak, bize düşen yine de elimizden gelenin en iyisini ortaya koymak. Basın açıklamasını okuduğumuz 20:30 sularında 300’den fazla katılımcı vardı. Geçmiş etkinliklere göre daha iyi bir sayı, ancak yeterince ya da beklediğimiz, arzuladığımız kadar iyi olmadığını not düşmek gerek. Muhakkak ki bizim de eksiklerimiz, tembelliklerimiz ve hatalarımız oldu. Öte yandan duyarlılık sahibi kesimler için giderek görünürlük kazandığını düşündüğüm ve zannettiğim evsizler konusundaki bu etkinliklere daha geniş bir teveccühün olacağını düşünmüştüm. Bizim çok da fazla çaba sarf etmemize gerek kalmadan kendiliğinden de bir ilginin doğacağını ummuştum doğrusu. Belli ki yanılmışım. Belki hakikaten pek görülmeyen, insanların pek farkına varmadıkları, o yüzden pek de umursamadıkları bir sorun evsizler. Ya da biz zaten başından beri çok da fazla insana, konuya duyarlılık duyabilecek kesimlere tam olarak ulaşamadık, etkinliği duyuramadık. Gerçek muhtemelen ikisinin arasında bir yerlerde.
Dün akşama dönecek olursam, önceki iki etkinliğe göre en azından basın açıklaması esnasında daha derli toplu bir görüntü çizdik. Uzun olan metnin okunması esnasında en azından benim tüylerim diken diken oldu. Basın metnimiz belki uzundu ama konuyu, sorunu ve derdimizi tam olarak ortaya koyuyordu zannedersem. Epey emek harcayarak hazırladığımız raporu bir nevi özetleyen bir metindi. Devletin farklı kurumlarından konuya ilişkin tespitleri birer birer anan, idarenin konuya ilişkin yaptıkları hayırlı şeyleri es geçmeden, eksiklere daha ayrıntılı ve spesifik olarak işaret eden bir metin oldu. Ana talebimizi de önceki etkinliklerden nüanslı olarak Ankara ve Bursa’da açılmış olan tesislere benzer bir evsiz merkezinin İstanbul’da açılması olarak revize ettik. Diğer tüm büyük şehirlerde de benzer merkezlerin açılması, bir “evsizleri haber verme” telefon hattının oluşturulması ve evsiz merkezlerinin Ankara’da ve Bursa’da da olduğu gibi altı ay değil yıl boyunca hizmet vermesi gerektiğini bu ana talebe ekledik.
Etkinliklerin diğer ikisinin de başından sonuna katılımcısı olan İhsan Eliaçık hocamız yine bizimle birlikteydi. Emek ve Adalet’in kurucularından ağabeyimiz Zeki Kılıçaslan diğer iki etkinlikte olduğu gibi yine alandaydı. Etkinliklerle ilgili Milat gazetesinde çok güzel bir köşe yazısı kaleme almış olan Ümit Aktaş hocamız da sağolsun gelmişti. İlk etkinliğe de katılmış olan Mehmet Bekaroğlu yine aramızdaydı. Başından beri bizlerle birlikte olan Şefkat-Der’li Ayşe Tükrükçü ablamız yine bizlerleydi. Basın açıklamasının okunmasından yaklaşık yarım saat sonra Numan Kurtulmuş’un da destek için etkinliğe katılması hoş bir sürpriz oldu. Doğaçlama bir şekilde ufak bir dizi konuşmalar yapıldı, Numan Kurtulmuş, evsiz Selahattin abimiz, Ümit Aktaş ve Ayşe Tükrükçü kısa konuşmalar yaptılar.
Akşamın geri kalanı sohbetler, tanışmalar, meydandan geçen konuyla ilgilenenlere anlatımlar ve ilerleyen saatlerde uyuklamalarla geçti. Önceki iki etkinlikte olduğu gibi yine gerçekten şanslıydık ki hava pek de o kadar soğuk değildi. Bize su satmak için aramızda dolaşan, yolu Taksim’e sık düşenler için tanıdık bir siması olan tombul bir oğlan çocuğuyla bir laf atmayla sohbete başladık bir ara. Bir iki muhabbet, “siz burada niye toplandınız abi” sorularına cevap verdikten sonra, ufaklık: “abi insanlar niye evsiz kalıyor ben sana söyleyim mi?” diye damardan girdi. “İnsanların evlerini yıkıyorlar, sonra kiracılara hiç bir şey vermiyorlar, ben Tarlabaşı’nda oturuyorum, bizim orada hep öyle oldu” diye, uzun uzun Tarlabaşı’ndaki “kentsel dönüşüm” mağduru tanıdıklarını, mahalle arkadaşlarının hallerini anlattı. Kendilerinin evi henüz yıkılmamış ama fazla uzak olmayan bir gelecekte yıkılacakmış. Küçük delikanlı Mardin’liydi, babasını bilmiyordu, annesi ve bir küçük kardeşiyle su satarak idare etmeye çalıştıklarını söyledi.
Bir ara bir abiyle tanıştım. Kendi abisinin hikayesini anlattı: Abisi toplumda “şarapçı” diye tabir edilen bir yola girmiş, çabalarına rağmen tedavi olmamış ya da olamamış ve her defasında yeniden sokaklara karışmış. Üstelik evli ve çocuklu olmasına rağmen. “Bir şekilde öyle istedi, belki kendi tercihiydi, belki o alemdeki arkadaşlarını, o dünyayı daha anlamlı buldu” diyerek açıkladı abisine dair düşüncesini. Uzun yıllardır kendisinden haber alınamamış, haliyle muhtemelen rahmetli olduğunu düşünüyordu abisinin. Evsizlik, sokaklara karışma ya da düşmeye dair belki farklı, belki sıradan, karar vermenin zor olduğu bir hikaye. Gece yarısı gibi saçı sakalı, hal ve tavrından uzun süredir sokaklarda yaşadığı ve akıl sağlığını koruyamadığı belli evsiz bir abi daha aramıza karıştı. Pek konuşamadık, konuşmakta zorlandık ama aramıza karıştı, sanki rahat etti, battaniyelere uzandı. Bir köpekle uzun süre oynadı, sarmaş dolaş oldu. Bir ara bu bahsettiğim dernek üyesi abiyi gördüm, onunla muhabbeti epey koyulatmıştı.
İlerleyen saatlerde etkinliği önceden haber verip davet ettiğimiz Nuray Mert sağolsun geldi, yere serdiğimiz kartonların üzerinde oluşan muhabbet halkalarından birine dahil oldu. Onun ardından onun vesilesiyle gelen Yıldırım Türker aramıza katıldı. Pek çok başka insanla tanıştık. Gece ilerledikçe uykunun bastırmasıyla dostlarla geyik muhabbetlerine giriştik. Evsizlere ilişkin yürüttüğümüz çalışmayı yakından takip edenler bileceklerdir ki Şefkat-Der’le büyük ölçüde üslup farklılıklarından kaynaklanan bir sorun yaşadık karşılıklı ve bu etkinlik özelinde yollarımızı ayırdık. Ama kendileriyle ilişkimiz, hukukumuz ve dayanışmamız umduğumuz ve arzuladığımız gibi sürdü ve sürecek. Kendileri sağolsunlar hem hazırladığımız rapora ciddi bilgi desteği verdiler, hem bu üçüncü etkinliğin duyurusunu yaptılar, hem de İstanbul’daki gönüllüleri vasıtasıyla etkinliğe de katıldılar. Şefkat-Der’in İstanbul’da bulunan iki kadın evsiz evlerine artı olarak, bir de erkek evsizler evi açmak istediklerini biliyorduk. Öğrendik ki geçtiğimiz hafta Cihangir’de uygun bir müstakil ev bulmuşlar ve varlarını yoklarını ortaya koyarak evi tutmuşlar. Hayrettin abiyle etkinliğe ilişkin telefon görüşmemizde bizi eve çağırmış, Taksim’deyken bir gidin görün demişti. Uygun bir fırsatta eve gittik, gezdik, 10 kişinin rahatlıkla, şartlar zorlandığı takdirde 20 kişiye kadar kişinin kalabileceği bir ev. Müstakil olması çok güzel çünkü Şefkat-Der’in deneyimleri şunu göstermiş ki insanımız apartmanında evsiz insanların kalmasına ne yazık ki pek anlayışla yaklaşmıyor. Evin içi temiz olduğu için hayırsever bir vatandaşın katkısıyla gelecek olan mobilyalar geldikten sonra önümüzdeki hafta Cumartesi günü, ki bu gün dünya insan hakları gününe denk geliyormuş, mütevazi bir törenle evin açılışını yapmayı düşünüyorlar. Şefkat-Der’in bu evi ne yazık ki koca İstanbul’da evsiz bir erkeğin sığınabileceği tek adres olacak. Tahmin edebileceğiniz gibi bu önemli ve büyük girişimin yürüyebilmesi için her türlü desteğe ihtiyaçları var. Biz de elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Konya’daki evlerinde kalan eski evsiz bir abinin buraya gelmesi ve bu evin sorumluluğunu üstlenmesini düşünüyorlar. Bu abi İstanbul’a gelmek istemezse, evde düzeni sağlayacak birilerine ihtiyaç duyacaklar. Evsizlere manevi destek olacak ve evin giderlerine maddi destek verecek gönüllülere ihtiyaçları var. Onların da bizim de umudumuz şu yönde ki İstanbul valiliği başta olmak üzere ilgili devlet kurumları bu evin açılmasını da örnek alarak benzer evsiz merkezleri açmaya bir an evvel başlasın.
Cihangir’deki evi ziyaretin ardından meydandaki yerimize döndük ve sabah ezanına dek meydanda kaldık. Vaktin yaklaşmasına doğru yavaş yavaş toparlanmaya başladık. Uyuyanları birer birer kaldırmaya başladık ki bir battaniyenin altında uyuyan tanımadığımız bir çifti uyandırmakta epey zorluk çektik. Uyuyan arkadaş uykulu bir şekilde “biz uyuyacaz burada, gidecek bir yerimiz yok zaten” dedi. Tam anlayamadık tabii, diğer tarafları topladık, biraz oyalandık derken, soğukta öyle bırakmayalım diye yeniden kaldırmayı denedik çifti. Bu sefer zor bela kaldırdık ve anladık ki hakikaten gidecek bir yerleri yok. Uzun ve zor bir hikayeleri vardı. Özetlersek Konyalı kız, Urfalı delikanlıya aşık olmuş ve kız tarafı kesinlikle istemediği için kaçarak evlenmişler ve bir birikimleri, destekleri olmadan soluğu İstanbul’da almışlar. Alelacele bir ev tutmuşlar içinde yataktan başka bir eşyanın olmadığı. Adam bir işe girmiş, ancak birinci ay dolup ilk maaşını almadan patronu işten çıkarmış. Maaşını alamayınca ilk kiranın bir kısmını verememişler. İkisinin de iş aradığı bir gündüz vakti muhtemelen bu çiftten doğru dürüst kira alamayacağını öngörüp erken önlem alma hevesine düşen ev sahibi, eve girip kilidi değiştirmiş, onlar da içerdeki eşyalarını bile doğru dürüst alamadan dışarıda kalmışlar. İkisi de bize sürekli kontratlarını gösteriyorlardı, “ama bizim kontratımız var bizi nasıl çıkarır” diyerek. Eylemi tesadüfen görmüşler, görünce de gelip yerde uyuyanların arasına karışmışlar. Biz ısrar etmesek kalkacakları da yoktu. Biz tabii hemen Ayşe Tükrükçü ablamıza başvurduk, o da olaya el koydu ve yapmaları gerekenleri anlattı. “Devletin beraber kalabileceğiniz hiç bir yeri yok” dedi, ama kadının ilk adım sığınma evinde kalabileceğini söyledi. Ama asıl olarak “elinizde kontratınız varsa sizi evden çıkaramaz, polise gidin, polisle beraber eve gidip çilingirle kapıyı açtırın” dedi. Genç çiftin bir türlü tam kafasına yatmadığı için Ayşe abla ikisini de alıp az ilerde etkinlik boyu bekleyen sivil polis aracına gidip bu sefer çiftin polisin ağzından aynı şeyleri duyup güvenmelerini sağladı. Genç sivil polis Ayşe ablayı etkinliğin lideri bellemiş, çok saygılı davrandı, belki de önceden tanışıyorlardı, epey yardımcı oldu. Sonra da alan boşaldığı sadece beş altı kişi kaldığımız için “Ayşe abla eyleminiz bittiyse biz de gidelim” diye teyit aldı. Genç çifte üzerimizde olduğu kadar bir şeyler vermeden edemedik. Hikayeleri doğrudur, eksiktir bilinmez tabii, ama etkinliği görüp, gelip, bir köşeye kıvrılıp uyumuş olmaları ve biz ısrar etmesek uyuyup kalacak olmaları çok acıtıcıydı.
Böyle bir geceydi. Maksat ne kadar hasıl oldu, asıl derdimiz için ne kadar yol aldık, alabildik tartışılır. Bu etkinlik yetkilileri ne kadar harekete geçirir? Öncekileri düşünür, etkinlikler arasında bir iki yetkiliyle yaptığımız pek de müspet geçmeyen görüşmeleri düşünürsek fazla umutvar olmak zor. Ama en azından kendimiz dahil bir çekirdek çevrede konuya ilişkin duyarlılığı geliştirdiğimiz, o çevrenin bir dış halkasında da sorunu biraz olsun görünür kıldığımızı söylesek herhalde abartmış olmayız. Başka bir dizi yetkili merciyle de görüşeceğiz, raporumuzu verecek, taleplerimizi yine dile getireceğiz. Bundan sonra neler yapacağımızı bu görüşmelere göre kararlaştıracağız zannediyorum. Öte yandan Şefkat-Der’in evi üzerinden, hem eve destek vererek, hem evi duyurarak, konuyu işlemeye devam etmek de bir başka yol olabilir.
Gelen, gelemeyip destek veren, ilgi gösteren herkese teşekkür ederek lafı bitireyim.
4 Aralık 2011