8. Vicdan ve Adalet Nöbeti’nin Ardından

İş Cinayetlerinde Hayatlarını Kaybedenlerin Yakınları ve Yaralananlar, 8 Temmuz Pazar günü Galatasaray Lisesi önünde, 8. Vicdan ve Adalet Nöbeti’ni gerçekleştirdiler. Vicdan Nöbeti’nde bu hafta Esenyurt’ta bir AVM inşaatında taşeron olarak çalışan 11 işçinin, kaldıkları çadırda diri diri yanarak can verdikleri 11 Mart 2012 tarihli iş cinayeti konu edildi.
 
Nöbet, Bayram Otel’de hayatını kaybeden Cem Emir’in kardeşi Tuncel Emir’in okuduğu basın açıklaması ile başladı. Emir, açıklamada, geçtiğimiz hafta boyunca yaşanan iş cinayetlerini aktardı. 8 haftadır sürdürdükleri mücadelelerine hiçbir şekilde destek vermeyen hiçbir sendikanın, partinin,  meslek odasının ve derneğin işçi dostu olduğuna inanmadıklarını dile getirerek sitem etti. Geçtiğimiz hafta Samsun’da yaşanan sel felaketi sonucu hayatını kaybeden 12 kişiye de değinen Emir, iş kazalarının da, Samsun’da yaşananların da sebebinin aynı kâr hırsı ve denetimsizlik olduğu vurguladı.
 
Basın açıklamasında evvela bir önceki hafta, yani 1-7 Temmuz arasında basında yer alan iş kazaları haberleri sayıldı. Bu haberlere göre, 1-7 Temmuz haftasında iş kazalarında en az 12 işçi ölmüş, 22 işçi de yaralanmıştı:
 

Ahmet Ali Altekin (33) Konya, kanalizasyon borusu döşerken
Cengiz Demirel (41) Edirne, kanalizasyon borusu döşerken
Hüseyin Catmadım (57) İzmir, Petkim sahasında hafriyat çalışması ile uğraşırken,
Tahir Polat (42) Alanya, inşaatta çalışırken
Yusuf Sevim (51), Osmaniye, inşaatta çalışırken
Ferit Topdemir (54) Diyarbakır, mermer ocağında çalışırken
Muhammet Yiğit (17) Ankara, reklam panosu takarken
Gökhan Sarıbaşak (27) İstanbul, Tuzla, fokrlift şoförü olarak ter dökerken,
salih Dilemen (45) İzmit, Tüpraş’ta yüklenici firma için çalışırken
Süleyman Başbuğ (29) Karaman, bisküvi fabrikasında çalışırken
İsmail Hakkı Sürücü (17) van, karayolunda bariyerleri boyarken,

 

gerçekleşen “iş kazalarında” hayatlarını kaybettiler.

 

Basın açıklamasının sonunda da aileler taleplerini bir kez daha dile getirdiler:

 

28 Nisan iş kazalarında hayatını kaybedenler için ANMA/YAS günü ilan edilmesi,
Sorumluların yargılanmasına mani olan idarenin bu tutumundan vazgeçmesi,
İş güvenliği yasasının yeniden görüşülmesi ve muhatapların önerileri doğrultusunda değiştirilmesi,
İş müfettişleri sayısının arttırılması ve özerkliklerinin güçlendirilmesi,
İş kazalarında hayatını kaybedenlerin ailelerinin şehit ailelerine tanınan haklardan yararlandırılması…

 
Daha sonra Balçiçek Pamir’in moderasyonu ile Esenyurt’ta, inşaat şantiyesindeki yangında kardeşi Seyfettin Topal’ı kaybeden İdris Topal ve yangından canını zor kurtaran, orada işçi olarak çalışan Metin Karayiğit’i dinledik. Olay günü ve sonrasında yaşadıklarını anlatan abi İdris Topal, kendilerine bir baş sağlığı bile dilenmediğini, olaydan 15 gün sonra şirket yetkililerinin kan parası ile olayın üstünü kapatmak istediklerini anlattı. Teklifi kabul etmeyen ve hukuki mücadelesine devam eden Topal, “Adalet yerini bulsun, asla bu davanın peşini bırakmayacağız” diye konuştu.
 
Metin Karayiğit ise, olayın ardından sağ kalan işçileri, şirket yetkililerinin şantiyeden kaçırdığını, olayın gerçek tanıklarının kendileri olmasına rağmen ne savcının ne de başka bir yetkilinin kendilerini aramadıklarını dile getirdi. Olayın öncesinde de yatakhane ve yemek koşullarının çok kötü olduğunu, yatakhanelerin su aldığını, elektrik kaçağı olduğunu ama bunları söyledikleri zaman aldıkları cevabın “siz işçisiniz, istemiyorsanız gidin” olduğunu anlattı.
 
Topal ve Karayiğit’in anlatımından aldığımız notları aşağıda okuyabilirsiniz:

İdris Topal:
Seyfettin Topal 37 yaşındaydı. Üç tane oğlu var. Birisi asker biri 17 biri 13 yaşında. Hayat devam ediyor.
Ordu Fatsa’da oturuyordu, gurbete gelmişti.
Bu çadır daha önce de yanmış, söndürmüşler, bu önlem niye alınmamış! Alınsa bu kardeşim şimdi yanımda olacaktı!
Ben vardığım an dört tane yaralı var dediler. O gece taksiyle İstanbul’da girmediğimiz hastane kalmadı taksiyle, yaralı arıyoruz. Kandırılmışız. Gerçeği söylemediler. Sabah adli tıbbın önüne geldik, ana baba günü herkes kan ağlıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Artı bir yetkili de demedi ki başınız sağolsun. Kendi gelemeyebilir ama bir çalışanını da mı gönderemez! Muhasebecin var, adamın var, gönder, başınız sağolsun de. Kimse gelmedi. Aradan geçmiş on beş yirmi gün. Diyorlar ki sana şu kadar para, sana şu sana bu. İyi de para nedir ki ya? Bu geri gelecek mi ya?
Biz cenazemizi aldık ben memleketime götürdüm.
İnşaat yetkililerinden hiç birinden başınız sağolsun diye bir laf duymadım. Onlar para peşinde. Şuna para verelim ki sussun. Suçsak hal yok ki ya. Bu orada can verdi, cayır cayır.
Şu an geç kaldılar. Üç ayı geçmiş. Biz her gün ölüyoruz. Gece gündüz aklımdan çıkmıyor ki. Yemek yiyorum, çay içiyorum, hep aklımda, üç tane çocuğu var ya. Çok zor. Hayat, devam ediyor. Ama çok zor.
Adalet yerini bulsun. Asla peşini bırakmayacağım. Ben her gün ölüyorum. Benim kardeşim gitti. Çocukları aklıma geliyor, eşi, mağdur durumda. Maddiyat sorun değil maddiyat, maddiyat nedir. Burda [kardeşinin fotoğrafını gösteriyor] bir hayat var ya…

 

Metin Karayiğit:
Ben orada 11 gündür çalışıyordum, 11 gündür sıkıntı hep vardı. İşçiyiz diye hep ezilen olduk. 27 yaşındayım. Bir oğlum var, doğumdan sonra dört gün gördüm, beşinci gün gurbete geldim. Orduluyum.
Çalışma koşulları çok sıkı, disiplin yok, iş güvenliği yok, yatakhane yemekhane koşulları çok kötü. Kışın geldim ben oraya, karda, yatakhaneler su alıyor. Elektrik kaçakları vardı. Biz söyledik hatta. “Siz işçisiniz, burayı beğenmiyorsanız gidin!” gibi şeyler söylediler bize.
Sigortam vardı benim. Ama bazılarının yoktu. Son gelen üç gün önce gelen grubun sigortası yoktu, o akşam yapıldı.
O akşam vali geldi, işte başınız sağolsun demeye. Ama bizi kaçırdılar oradan, çünkü işin gerçek tanıkları biziz. Ne mahkemeye, ne savcıya bizi çağırmadı, kimse aramadı. Bir hafta orada aç kaldık açık kaldık.
11 kardeşim öldü orada. Kurtarmaya çalıştık ama olmadı.
Çalışma koşullarımız çok ağırdı.
O günden sonra hiçbir şekilde uykum yok, günüm yok. Hep gözümün önünde, her şeyde bir şüphe arıyorum, kötü gözle bakmaya başladım her şeye.
Bizim sesimizi kimse duymuyor. Şu geliyor bu geliyor, şu bu geçmiş olsun diyor, bize geçiyor, biz dışlanıyoruz.
Herkes yaptığıyla kalıyor. Benim söyleyeceklerim bu kadar.

 

Daha sonra, davanın avukatlarından Erbay Yucak, hukuki süreçle ilgili bilgilendirme yaptı. Davanın ilk duruşmasının 13 Temmuz 2012, Cuma günü saat 11.00’da Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüleceğini, ailelerin duruşma öncesii, saat 10.00‘da adliye önünde eylem yapacaklarını bildirdi.

 

Nöbet, son olarak iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerin duygularını ve düşüncelerini paylaşması ile sona erdi.

 

8. Vicdan ve Adalet Nöbeti’nden Kareler:

 

 

 

 
 








Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir