14 Nisan Siyer Notları
Siyer okumalarında bu hafta, Hz. Peygamber’in cihadlarını konuşmaya devam ettik. Abdulkadir es-Sufi’nin ve Hüseyin Fadlallah’ın yazdıklarından hareketle mücahede biçimlerini düşünmeye çalıştık.
Abdulkadir es-Sufi, İslamî yönetimi “firavunî sistemden” ayırıyor ve şuraya dayalı bürokrasi merkezli olmayan, devletçi olmayan bir iktidar olduğunu söylüyor: Emir’in hayatı şer’i sınırlara bağlı kaldığı sürece dokunulmazdır. Halktan çıkacak her ses işitililebilir olmalıdır. Halkın elinden silahı alınamaz. Hapisane yoktur ve savaş esirliği üç gündür. Polise ve askere seçkin bir yer ayrılamaz. Bu bağlamda, İslamî yönetimin önce inşaî, sonra icbarî olduğundan bahsettik. Şer’i hükümlerin uygulanışında, uygulayanın üzerindeki olası etkileri düşünmeye çalıştık.
Hüseyin Fadlallah ise, İslam ve Kuvvetin Mantığı kitabında azgınlığa, tuğyana güçle karşı koymaktan bahsediyor; mağduriyet söylemini reddedip haksızlık durumunda reaksiyon vermeyi savunuyor. Davet uğruna savaşa teşvik eden ayet ve hadisleri vurguluyor. Buradan hareketle, Kur’an ayetlerinin kişisel ilişkilerde affetmeyi teşvik ederken, toplumsal meselelerde ve savaş hukukunda şedit olabildiğini konuştuk. Seyid Kutup da cihadın “savunma savaşından” ibaret olmadığını, tebliğ işe yaramaz ise, savaşla dinin yayılması gerektiğini savunuyordu. Ne var ki, ancak zulüm olunca savaşın söz konusu olabileceğini konuştuk. Savaşın temsilî anlamlarını hatırladık. Hz. Peygamber’in döneminde savaşlar, biraz da meydanda kozların paylaşıldığı bir güç denemesiydi. Savaş meydanında dine davet olur mu tartışmalarını da inceledik. Fadlallah, sorumluluk sahibi bir liderin insiyatifine vurgu yapıyor ve amacın İslam’ı tebliğ etmek; yani ülkeleri değil, kalpleri fethetmek olduğunu söylüyor…