Taksim Gezi Parkı Eylemleri Hakkında Açıklama (İmzacı Listesiyle) Türkçe – اللغة العربية – English
Gezi Parkı Olayları Hakkında Basın Açıklaması Ve Forum’dan Haberler için tıklayın
Emek ve Adalet Platformu’nun çağrısıyla, 13 Haziran 2013 Perşembe akşamı saat 7’de Vefa’da Mazlum-Der İstanbul Şubesi’nde kamuya açık olarak gerçekleştirilen istişareden çıkan sonuç metni ve imzacılar aşağıdaki gibidir. Bu metin bir imza kampanyası metni olarak değil, irtibatlı olduğumuz bir grup müslümanın imzasıyla yayınlanan bir metin olması niyetiyle hazırlanmıştı. İmzacılar listesi, alınan teyitler doğrultusunda güncellenmiştir ve son hali verilip imzaya kapatılmıştır, yorumlarınızla metne katkıda bulunabilirsiniz.
İletişim: emekveadalet@gmail.com
—
Taksim Gezi Parkı’nı dönüştürme, AVM’yle, otelle doldurma yönündeki niyetin şehri rant alanı olarak düşünmekten kaynaklandığını biliyoruz. Dönüştürülen her kentsel alanda paranın gücüne dayanan belki biraz muhafazakar, biraz modern ama yeni ve seçkin yaşam kültürlerine yer açılmaya çalışıldığını da görüyoruz. Ayazma’da, Sulukule’de ya da Tarlabaşı ve Taksim’deki kentsel dönüşümün, şehrin yoksullarının ve diğer sakinlerinin yaşamında iyileştirici hiçbir etkisi olmadığı gibi onları sadece öfkelendirdiğine şahit oluyoruz.
Bu değişimin zorbalığına muhalefet edenler daha önce yalnızlaştırılmıştı. Gezi Parkı’nda sesi daha gür çıkan ve sahiplenilen bir muhalefet ortaya çıktığında ise bu başarılamadı. Şehrin merkezinde bulunan, şimdiye dek ancak yoksulların altında barındığı ağaçları korumaya çalışan insanlar, bu yeşil alanın kendilerine sorulmadan paraya tahvil edilmesine itiraz ettikleri için devlet kibrinin en sert yüzüyle, tahkir edici bir polis şiddetiyle buradan atılmaya çalışıldılar. Oysa daha önce gayet makul taleplerle ve meşru yollarla bu parka dair fikirlerini duyurmaya çalışmışlardı. Fakat kimseyi dinlemek sorumluluğu hissetmeyen, semboller üzerinden çatışan Kemalist iktidar dilini devralıp bu dili sürdürmeyi tercih eden muhafazakar iktidar partisi bu sesleri duymadı. Makul ve meşru her eylemin polisin şiddetiyle bastırılması alışkanlığı insanları daralttı ve öfkenin hakim olduğu bir siyasi iklime çekti. Daha önce hiç görmediğimiz yaygınlıkta kendiliğinden birleşen bir muhalefet bloğu yeni bir muhalefet tarzıyla kendini açığa vurdu.
Henüz 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları hafızalarda çok tazeyken ve yapılan zulümlerin hesabı sorulmamışken, mazlumların sesi olma iddiasıyla iktidara gelen bir partinin benzer bir hoyratlıkla davranması, hukuksuzluğun yeni ellerde devam ettiğinin göstergesidir. Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.
Biz insanların kendi hayatlarına dair alınan kararlara müdahil olmak için sokaklarda yürüttükleri sivil siyasetin meşruiyetinin tartışılamayacağını ve seçimle işbaşına gelen iktidarların bu sesleri muhatap kabul etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Halkın siyasete katılımı sadece dört yılda bir oy vermeye indirgenemez. Hükümet meşru itiraz kanallarını tıkayarak sokaktaki muhalefeti terörize etmekten vazgeçmelidir.
Öte yandan geçmişteki zulümlerinin hesabını vermeden, seçimle işbaşına gelmiş bir hükümetin meşruiyetini tartışmaya açan ve bu tür haklı talepleri kullanarak hükümet düşürme rüyaları gören eski Kemalist muktedirlerin tutumlarının adalet talebiyle ilgili olmadığının da farkındayız. Darbe umudu veya korkusuyla yeniden dindar-laik çatışmasının yükseltilmesini kınıyor, karşılıklı kin ve nefreti körükleyerek toplumsal gerilimlere yol açanları sükunete davet ediyoruz. Gezi Parkı eylemlerini fırsat bilerek başörtülü kadınları tacize varan davranışlar sergileyenleri lanetliyor ve bu olayların siyasi tartışmalarda suistimal edilmesini de doğru bulmuyoruz.
Gezi Parkı eylemcilerinin taleplerini görmezden gelip, kamuoyu nezdinde onları ”çapulcu” olarak tanımlamak kendini memleketin sahibi gören bir kibri yansıtmaktadır. Oysa çevrenin, araçların ve dükkanların tahrip edilmesi, polisin eylemcilere sert müdahalesiyle ortaya çıktığı; polis müdahalesinin durduğu andan itibaren eylemlerin barışçıl bir yöne kaydığı da bilinmektedir.
İktidarda bulunan kim olursa olsun, polis şiddetinin halka karşı kullanılmasını kınıyoruz. Halkın taleplerinin şiddetle bastırılmasını engelleyecek hukuki düzenlemeler acil bir şekilde yapılmalıdır. Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir.
Şehirdeki yaşam alanlarına devletin keyfi müdahaleleri karşısında, öncelikle şehir yoksullarının gözetilmesi gerektiğini söylüyoruz. Aksi takdirde şehrin çeperlerine sürülen yoksullar bir gün haklarını almak için mutlaka geri geleceklerdir. Şehirdeki mekanların ıslahının tek yolu yok etme, küçümseme ve uzaklaştırma değildir. Dönüşüm, iktidarın zoru ile değil, halkın kendi yaşamını iyileştirmek için kendi iradesiyle katılabileceği süreçlerin güçlendirilmesi ile haklı ve kalıcı olacaktır.
Biz bütün siyasi aktörlerin eylemlerini sadece adalet-zulüm eksenine bağlı kalarak değerlendireceğimizi ilan ediyor ve bu sözleri, öncelikle Müslümanlığı vazgeçilemez bir aidiyet olarak gören insanlara söylüyoruz. Ve diyoruz ki:
Ey Müslümanlar!
Hayatımız değişiyor. Çocuklarımıza başka bir dünya bırakacağız. Diktiğimiz AVM’ler ve tükettiklerimiz üzerinden kendini değerli bulan bir nesil inşa ediyoruz. Kibirli, bencil, ahlak ve fedakarlık duygusundan yoksun, zalim bir topluluğa dönüşmemek için sadece güç, statü ve paraya önem veren yaşam idealinden sıyrılmalıyız. Mahallemiz parçalanıyor. Artık zenginlerle fakirlerin ayrı camilerde namaz kıldığı bir topluma doğru gidiyoruz. Çocuklarınızın bir yoksula, düşküne dost ve komşu olmasını istemiyor musunuz? AVM’ler ile simgeleşen bu tüketim kültürü hepimizi, yaralarını saramayacağımız günlere sürüklüyor.
Başbakan’ın Ağaoğlu’na nazire yaparcasına “ben istiyorum olacak” diyerek istediği kışla/AVM/rezidanslara dur diyen eylemcilere bir teşekkürü çok görmemeli, en azından bu eylemi anlamaya çalışmalıyız.
Daha 15 yıl önce Müslümanları karalayan medyanın bütün memleketi nasıl ifsat ettiğini, nasıl iftiralar attığını unutmadık, değil mi? Bugün muhafazakar ve merkez medya aynı haber dilini başkalarına karşı kullanıyor ve toplumun belli bir kesimini terörize ediyorsa dünden bugüne ne değişti? 15 yıl önce polis gücüyle çocuklarımıza ne yapıldığını unuttuk mu? Bugün aynı polis gücü bize benzemeyen insanlara gözlerimiz önünde zulmettiğinde niçin haklı olsun? Adalet her zaman nefrete karşı ayakta tutulması gereken ilahi bir emir değil mi?
Müslüman olmasa da komşumuza karşı sorumlu olduğumuzu unuttuk mu? Bize benzemeyen, bizim gibi düşünmeyen başkalarının hakkı da bize emanet değil mi? İktidar ve güç hesaplarıyla ya da nefretle bize zulmetmek isteyenlerin hakkını korumak da bize düşmüyor mu?
Eğer şehri ıslah etmek istiyorsak; yok ederek, sürerek, küçümseyerek değil, bize benzemeyen insanların sofrasına oturarak, adalete emin kılarak, onların yaşam kültürlerine saygı duyarak tebliğ sorumluluğu taşıdığımızı unutmayalım. Peygamberlerin herkese güzel sözle gittiğini hatırlayalım. Başkalarının haklarına riayet etmezsek, İslam’ın ahlakımıza hakim olduğunu nasıl düşünebiliriz?
Eğer ibadetimize, başörtümüze, mabedimize dokunulacağından korktuğumuz için, adalet ölçüsünden ayrılan yöneticileri her şartta haklı görmeye meylediyorsak bilmeliyiz ki, bir devlet ya da parti dinimizi koruyamaz. Allah’ın takdiriyle, bizi koruyacak olan sadece kendi imanımız ve adalet duygumuzdur.
Bir zamanlar mazlum olmak şimdi bizim de zalimleşmemizi ya da zalimin yanında yer almamızı gerektirmiyor! Tam aksine, başkalarının acı, korku ve taleplerine değer vermek herkesten önce bizim sorumluluğumuzdur. Yaşanan acılar hepimize aittir. Bu nedenle olaylar esnasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı ve beyin ölümü gerçekleşen Ethem Sarısülük’e Allah’tan rahmet diliyor, ismini bilmediğimiz yüzlerce yaralıya geçmiş olsun diyoruz.
Gezi Parkı eylemcilerinin dile getirdikleri şu beş talebi meşru görüyor, bu taleplerin eylemcileri temsil eden kişilerle müzakere edilmesini istiyoruz: Gezi Parkı, park olarak kalmalı ve yapılaşmaya kapatılmalı; yaşanan şiddetin sorumluları görevden alınmalı; gösterilerde haksız yere tutuklananlar derhal serbest bırakılmalı; sivil gösterilerde gaz bombası ve benzeri materyal kullanımı yasaklanmalı; Taksim Meydanı ve benzeri mekanlar gösteri ve toplantılar için kullanıma açılmalıdır.
Şahidi olduğumuz eylemlilik süreci göstermektedir ki, toplumun haklı taleplerine kulaklarını tıkayan ve çeşitliliğini görmezden gelen siyaset tarzı, sorun üretmeye devam etmektedir. Yine de ve her şeye rağmen, şayet insanların yaşadıkları mekanlar üzerinde karar verme hakları ve siyasi taleplerini ifade etme biçimi tehdit olarak algılanmayıp bu talepler doğru bir biçimde okunabilirse, bu süreç, Türkiye’nin daha adil ve özgür bir ülke olması için bir fırsata çevrilebilir.
Fatma Akdokur – Cihan Aktaş – Ümit Aktaş – Hilal Alkan – Nurten Ceceli Alkan – Kamile Batur – Mehmet Bekaroğlu – Ayhan Bilgen – Osman Bostan – Ali Bulaç – Sadi Celil Cengiz – Fatma Çiftçi – Yasemin Çoban – Mehmet Bülent Deniz – Mehmet Efe – Hikmet Eren – Alper Gencer – Ömer Faruk Gergerlioğlu – Cihangir İslam – Gülnur Kara – Gülsüm Kavuncu – Mualla Kavuncu – Hüda Kaya – Kadrican Mendi – Beytullah Emrah Önce – Ali Öner – Ahmet Örs – Yıldız Ramazanoğlu – Reha Ruhavioğlu – Cüneyt Sarıyaşar – Özkan Şahin – Abdülaziz Tantik – Mehtap Toruntay – Sabiha Ünlü – Ahmet Faruk Ünsal – Fatma Bostan Ünsal – Halil İbrahim Yenigün – Nuri Yılmaz
Eski kültürün düşünce ve davranış kalıbından sıyrılabilme;Amaç İnsan esaslı adaleti inşa etmek olmalı.
Gezi olayının masum bir çevre eyleminden çıkıp dış destekli bir ve sırf dindar ağırlıklı olan bir iktidarı devirme kampanyasına dönüşmesinden,medyanın yalan ve tahrik edici dilinden,sol örgütlerin olayı istismar edişinden,ab ve abd nin açıklamalarından da(bunları kınayan ifadeleriniz olmalı) söz etmenizi beklerdim.
Ali bulaç tv nette pazar günü olayın: çözüm sürecini,yeni anayasa yapmayı ve seçimleri yaptırmamayı hedeflediği için ak partinin yanında olmak gerektiğini söylediği halde bu metne destek olmuş ise şaşırıyorum.
Mazlumun yanında yer alırken mazlumun kimin yanında yer aldığınız da sorgulamak,dile getirmek gerekir. Her olayda basın açıklaması yapmayı alışkanlık haline getiren ancak beş vakit namaz kılmayı ise ihmal eden,kendi kardeşlerine karşı soğuk olan bazı İslamcı gençlerin sola destek olayım derken, ezilen, horlanan dindar camianın son elli yılda kazanılan bazı demokratik kazanımlarını görmezlikten gelme gafletine düşmemeleri gerekir.(hükümetin bazı yamyamlıklarını eleştirdiğim halde)
Sevgili Ferhat bey,
Emek adalet içinde de, (sanıyorum) yukarıdaki bildiriye imza atanlar içinde de ak partiye sempati besleyenler vardır. Bu sempatiden tamamen bağımsız ve ilkesel olarak şu da kesin: Birileri ak partiyi askeri darbeyle devirmeye filan kalkarsa emek adaletteki arkadaşlarımı da, muhtemelen bu bildiriye imza atanları da o darbeye karşı mücadelenin önsaflarında göreceksinizdir. Ama Allah aşkınıza, Ak partinin yanlış yaptığı BAZI şeyleri eleştirdiğimiz zaman ergenekoncu-abdci-kemalist-israilci-irancı vs. ilan edilmemek için daha ne kadar beklememiz gerekiyor? On sene daha? Yoksa yirmi mi? Şunu bize bir söyleyin de bilelim artık. Aklımıza, vicdanımıza, ahlakımıza ona göre bir nizam verelim.
Selametle
Söyler misiniz illa birinin yanında mı olmak gerekiyor. Geçmiş örnekler ile bu yapılan sivil insiyatifli oluşumu bir biriyle karıştırıyorsunuz bence. İnsanlar orada başından beri bulunanlar; ne vandallık için oradaydı ne de herhangi bir siyasi parti adına. Dünyanın ve aydınlık olacak ruhlu gençlerin artık farklı istekleri var. Dünyanın farklı talepleri var. Sağ-Sol dinci-Laik kavgaları tozlu raflarda kaldı. Gülünç duruma düşüyorsunuz. O çocuklar bunları çoktan aşmış. Siyasi partilerin ve dinin temeline bakın hepsi aynı şeyi gerçekleştirmek için farklı adlar almışlar. Asıl önemli olan bunu hayata geçirebileceğine inandığımız insanların başta olmasıdır. Kimse devrim, darbe sevdasında değil. Sadece duyulmak isteniliyor, gözlerinizi,kulaklarınızı ve zihninizi kapatmayın yeter. O zaman takım tutar gibi olan biteni görmezlikten gelmezsiniz. Rant uğruna yapılanları görmeyenler, zulme kulak kabartmıyorlar demektir. Ben daha yaşanabilir bir dünya istiyorum. Temiz niyetler istiyorum. Nedir bunlar;
– Doğanın yok edilmediği yaşanabilecek bir dünya
– Temel hakların( sağlık,eğitim ve iş imkanı) agri müşterekte toplumun her kesiminin ulaşılabileceği düzeyde olması. Sadece parası olanların bunlara ulaşmaması
-Akıllı ve sağduyulu gelecekler yetişebilmesi için sanat ve bilime gereken desteğin verilmesi
-Tarafsız yargı
-Satılmamış medya
-Düşüncelerimi dillendiriyorum diye cezalandırılma veya ölüm korkusu yaşamak istemiyorum
-Yaşam tarzıma saygı duyulsun istiyorum
Çok mu çok mu şey istiyorum. İstiyoruz…
çok güzel ifade etmişsiniz kimse ve hiç bir siyasi görüş hatta hiçbir dindar ya da ateist % 100 doğru ve haklı değil Artık kimse kimseye dinini inancını mezhebini ırkını sormamalı ve hatta illaki eleştireceksek bir şeyi bunların sorulması ayıplanmalıdır.Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz derler Ağızdan çıkana ya da yaptığı ibadete göre kimse kimseyi kandırabileceğini sanmasın.
sizinle aynı çizgiyi paylaşıyoruz.
“Bu ülkede sağcı, solcu, ilerici gerici yoktur. Bu memlekette namuslular ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun.” Cemil Meriç
Bizler namuslu olmak zorundayız, inancımız bize bunu emrediyor.Bu bildiride tam anlamıyla bu mesele üzerinden namuslu bir duruştur, bu platformdaki hiç kimsenin iktidar, muhalefet veya siyaset gibi bir derdi yoktur. Bildiriyi okuyanlar bu zaviyeden bakmaya çalışırsa zannediyorum, daha iyi görebileceklerdir.
Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek, Yunus’u, Mevlana’yı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi Şeyh Edebali’yi, Rahmetellil Âlemin olan Muhammed-ül Emin’i anlayarak yaşamak için, Hâk ve Haklı olandan yana tavır alarak Adaletli davranmak gerektiği çizgisinden hareket edilerek yapılan bu onurlu çıkışı, Cemil Meriç’in, “Bu ülkede sağcı, solcu, ilerici gerici yoktur. Bu memlekette namuslular ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun.” ve Lokman Hekim’in, “Kendin için hoş görmediğin şeyi başkalarına reva görme.” Sözlerine yaraşır davranıl yapıldığı için takdir etmek gerekmektedir.
Bu metindeki her söyleme yürekten katıldığımı söyleyebilirim. Avm çılgınlığına, rant dönüşümlerine, iktidarın eleştirilen politikalarına, mekanlarda halkın söz sahibi olması gerektiğine, polis mezalimine, darbe rüyalarındaki kemalistlerin faşist saldırılarına… Bu konulardaki görüşlere ve diğer tüm konulara evet katılıyorum.
Ancak anlayamadığım şeyler var: gezi, gezi harici hiç bir platformda bu taleplerle konuşulmuyor. Türkiye genelinde esen hava hiç de demokratik gerekçelerle esmiyor. Olay sadece başbakan üslubuna indirgenip sesi çok çıkan kemalistlerin özgürlüğümüze dokunmayın deyip özgürlüklere müdahale etmesiyle kalıyor. bu sayılan taleplerin karşılanması gelinen noktada hiç de zor olmayan bir durumken ve bunca gürültüde ses duyurmak bu kadar zorken neden ortaklığın durulması beklenmiyor?
Bu saydığımız her şey insanların ölmesinden, sokakta sürekli maruz kalınan faşist saldırılardan daha mı önemli?
Benim kaçırdığım bi nokta var sanırım.
Bambaşka bir zamanda da dile getirebileceğimiz haklı taleplerin şiddetin dumanı arasında görülemeyeceğini düşünmekle hata mı ediyorum gerçekten bilmiyorum…
bu yazıyı kaleme alan ve bu savunuları dile getiren saygıdeğer insanlar, siz beni temsil etmiyorsunuz, bu yazıda güç ve güçlü üzerinden kurulan ilişkileri anlatarak aslında kendi düşüncenizi güçlendirmeye çalıştığınız bir paradoks oluşturmuyormu, hükümete 15 yıl önce polis şiddetini siz görüyordunuz şimdi kendiniz kullanıyorsunuz dememiniz ile şu an bu düşüncenizin güçlenmesi için yaptığınız çalışma aynı minvalde değerlendirilemezmi? şimdi ne diyorsunuz biz hakkı ve doğruluğu savunuyoruz, biz ıslah ediciyiz, diyorsunuz değilmi, kendi düşüncenizin güçlenmesi için yaptığınız bu tavır emin olun şu an hükümetin yaptığı tavırdan farkı yok. şu an dünya büyük bir yarış içinde, bu rekabette bağlantısızlık hareketi ile hareket edenler kaybedeceği belli. yarış kentlerin gücü üzerinden sürüyor ve siz kentinizi ne kadar güçlü kılarsanız kentin yoksulları o kadar güçleneceğini bilmelisiniz. kentin tümünde yoksulluğun paylaşılmasındansa kentin güçlenerek yoksulların da bundan pay aldığı bir sistemi neden aklınız almak istemiyor. zenginleşmek haram mı? günahmı? bu hükümet ara rejim hükümeti değil. bu hükümet gücünü silahtan uluslararası küresel güçlerden alarak gelmedi. bu hükümet halkın taktiri ile geldi ve bu yönü ile meşru bir hükümet, neden bu kadar meşru olan bu hükümetin orası ile ilgili yaptığı tasavvuru meşru görmüyorsunuz. çünkü sizin gibi düşünmeyenleri siz de diğerleri gibi suçlayarak ve meşruiyetini sorgulayarak sonuca ulaşmak istediğiniz için. ben müteahhit değilim. bir memurum. yanlız polis memuru da değilim onu da belirteyim. oraya çıkan halkın temsil ettiği oran nedir söylermisiniz bana. eğer her sokağa çıkan kalabalığın sözüne göre hareket edilecekse bu ülke yönetilebilir olurmu? herkesi dinlersek ve herkese göre hareket etmeye kalkarsak menfaatlerin çatıştığı yerlerde süreci nasıl idare edebilriiz. burada diyebileceğiniz tek şey var, halkın çoğunluğunun dediğini yapalım. zaten bu hükümette halkın çoğunluğunun oyunu alarak gelmedimi. eğer hükümetin burada yanlış yaptığını toplum düşünüyorsa tavrını demokratik eylemin ardından yargı yolunu izleyerek devam ettirmesi gerekmiyormu, ardından gelecek yeni seçim dönemi için bilenmesi yeterli değilmiydi? burada başka işlerin döndüğü çok aşikarken burada haricilik yapmanın faydalı olacağını düşünenler bölünmelere yeni bir bölünmüşlük eklemekten başka hiç bir katkı sunmayacakları aşikardır. haricilik zalimler ile mazlumlar arasında var olan çok ince çizginin görülmesini zorlaştırır ve bir süre sonra zalim ile mazlum birbirine karıştırılmaya başlanır. işte bu akıl ve duygu tutulmasının satırlarını okuduğum yukarıdaki metine kesinlikle katılmıyor özellikle 28 şubat sürecinde meclisten kovulan üniversitelerden kovulan kamu kurumlarından kovulan insanlara yapılan zulüm ile bugünkü olayları aynı potada değerlendiren yorumları esefle kınadığımı belirtmek istiyor saygılar sunuyorum (Not: ayrıca 28 şubatın mağdurları yerlerde gördükleri taşlara rağmen polise taş atmadı, bir çok patlayıcı madde yapabilecek olmalarına rağmen bunları kullanmadı. kendisine her türlü sertliği kullanan devleti ve meşru olmayan ara rejim hükümetini diktatör diye adlandırmadı, el insaf yani…)
Yazınızın tamamını heyecanla okudum. Sizi yürekten kutluyorum. Ülkemin böyle insanlara ihtiyacı var. 15 yıldan beri bir türlü zenginleşemedim ama bu hükumet olmasaydı sürünecektik. Ayrıca yabancı ülke mensuplarıyla ticaret yaptığımdan iyi biliyorum Türk demek eskiden ezik, sünepe insan modeliydi. Şimdi ise muhteşem süleyman gibi görüyorlar herbirimizi.
Burak bey kurduğunuz ilk argümanı, yapıldığını söylediğiniz paradoksu anlayamadım. Bu paradoks ise o zaman hiç bir zaman hiç bir hükümet eleştirilemez oluyor bilmem farkında mısınız.
New York bilebildiğim kadarıyla dünyanın en “güçlü” kenti. Sanırım gelir dağılımının en bozuk olduğu, örneğin en çok evsizin olduğu kent de aynı zamanda. Bilmem bu size bir şeyler anlatır mı. Söylediğinizde bir haklılık payı var, ama kapitalizm koşullarında kent-yoksulluk-gelir dağılımı meselesi resmettiğinizden çok daha karmaşıktır. Elhamdülillah müslümanız, zenginleşmenin bizatihi ve illaki haram olmadığını elbette biliyoruz. Ama siz de şunu bilin, fırsatınız olursa okuyun araştırın. Kapitalizm spesifik bir ekonomik sistemdir. ve gerekçelendirilip, meşrulaştırılması için “zenginleşmek haram değil ki” naifliğinden epey daha fazla argüman gerekir. Mesela “sermayenin önüne hiç bir sınır ve engel konamaz, konursa insanlık için kötü olur” gibi. Siz bir müslüman olarak böyle bir kaideye eyvallah diyebilir misiniz?
Hükümet ve meşruluk tartışmanız ise tek kelimeyle fantastik. Seçimle gelen bir hükümetin yaptığı herşey meşrudur, doğrudur ve karşı çıkılamaz diyorsunuz. Benim buna katılmam mümkün değil. Bence aslında siz de katılmazsınız. Mesela bir an için almanyada yaşayan bir müslüman olduğunuz düşünün? Bir an için -olmaz ya- chpnin filan hükümet kurduğunu düşünün?
Bence metni biraz dikkatle okursanız, ne eylemcilerin şiddetini onayladığımızı ne erdoğana diktatör filan denmediğini görürsünüz. Bunlar sizin zanlarınız.
Kürt meselesini de dünya alem kullandı, manipule etmeye çalıştı, bazen de etti. “Manipülasyon var demek ki sorun yapay, demek ki bu bir komplo” demekten vazgeçtik sonunda ve adım attık millet ve devlet olarak. Demek ki yerel ve gerçek bir sorunun, hatanın filanca falanca kullanılıyor olması o sorunu önemsizleştirmemiz ve yok saymamızı gerektirmezmiş.
Erdoğan, son zamanlarda üzerine iyice yapışan kibirli üslubuyla kentin merkezindeki son parkı sermayeye vermek istedi. Bir grup insan da öyle şey olmaz dedi, sonra bir sürü grup kendi gündemini getirdi, sokuşladı, ama herşeye rağmen ana hat park savunusu ve eylemlere yönelik polis saldırılarına dönük eleştiride kaldı. Bugün çok şükür ki binbir badire ve riske rağmen topluma sirayet eden ciddi bir kavga çıkmadı ve bugün gezi parkı belediye tarafından yeşillendiriliyor, ağaçlandırılıyor.
Velhasıl iktidarlar arada sırada yanlış yaparlar. Onları uyarmak, onların olası yanlışlarına karşı hakkı savunmak hepimizin borcu. Sadece sabık, takıntılı ve arkaik hükümet karşıtlarının değil. Biz bu sorumluluğumuzdan köşe bucak kaçtıkça meydan onlara kalıyor. Biz de üzgünüm ama hiç de mazlum filan değil zalim tarafta kalmış oluyoruz o spesifik olay bağlamında.
Selametle
Hazırlanan bu metnin son derece duyarlı, adil ve uzlaşmacı bir yaklaşımı olduğunu düşünüyorum. İktidarın ne söylediğine değil ne yaptığına bakmak lazım. Demokratiğiz demek başka, demokratik olmak başka şey. Adil insanlar haklı olmayı değil doğru olmayı tercih eder. Rövanşist zihniyet ülkemize hiçbir şey kazandırmaz. Bir müslümana, inançlı bir insana intikam ve nefret duygusunu yakıştıramıyorum. Basiretli Türk insanının, güçlü olmakla haklı olmak arasındaki farkı göreceğini umuyorum.
kardesim…ne istediginizi acikca yazarmisiniz….anlamiyorsan okuma …diyecegine acikca yaz…gizli isleri baskalari yapiyor zaten…
1-muslumanlar kendi aralarinda dedikodu sayfasi olusturamazlar…gorevleri bir ve beraberliktir…
2-hatasiz insan yoktur…olmasi mumkun degildir..
3- niyet okumacilik …ben senin kalbini bilirimcilik …yoktur ve safsatadir…
4- sen halis niyetlerle yola cik….sabirla cok calis bakalim…nereye variliyor…
5-Taksim gezi parkindan gecmek istemezdik…neden…ayyas berdus…tinercilerin yeriydi…bize yabanci bir yerdi…pislik mezberelik…..nerde masum insanlar …yazan arkadas oraya hic gitmedigi belli…
6-duzenlenmesi eski haline kavusmasi…daha eskisi nasildi dersek…bunada gulunur ancak…daha eskisi baglik bahcelikmis…mezarliklar varmis….neyse…
7-muslumanlar ne istediklerini bilmek zorundadirlar…SALLAMAK degil…..
Mesele temelde düzen sorunudur. Batı tarafından tanımlanan ve tüm dünyada kabul gören demokrasi, laiklik, liberallik, sosyal devlet kavramlarının yeniden ele alınması ve tanımlarının İslami kaynaklara göre yapılarak tüm dünyaya gerçek barış ve adalet getirecek düzenin sunulması, olması gerekendir.
Gezi parkında toplanan ve gerçekten hayat tarzlarına saldırı olduğunu düşünen veya gerçekten adaletin tesisini isteyen arkadaşlarımızın her zaman yanında olmak İslami duruştur.
Bugün çoğunluğun azınlığa tahakkümü olan, korkuların zulmü beslediği ekseriyet demokrasisi sorunların bence kaynağıdır. Çoğunluğu elde eden grup,kendisine sonradan zulmedileceği korkusuyla karşı tarafı saf dışı bırakma, görmezden gelme, zulmetme gibi bir pratiği tercih etmektedir.Şu an ki akp ve geçmişte bizim yaşadığımız zulüm en bariz ve hepimizin bildiği örneklerdir.
İslam ise Hz.Peygamberin Medine Sözleşmesi ile bir örneğini hayata geçirdiği ve küçük bir örnek model olarak sunduğu bir arada yaşayan tüm farklı anlayıştaki grupların kendi içlerinde özgür olarak hukuki sistemlerine kadar kendilerinin belirledikleri bağımsız yerel birimlerden merkeze doğru bir yapılanmayı kabul etmiştir. Her grup kendi içinde istediği tarzda yaşar ve ortak alanlarda ise uzlaşma ile kurallar oluşturularak barış düzeni tesis edilir. Hz.peygamberin örnekliği budur ve bugün de bu düzene gidiş çatışmaların önlenmesi için mecburidir.
İslam düzeni esasta budur yoksa kendi inancını, hayat tarzını başkasına dayatmak dayatılan İslam inancı ve hayat tarzıda olsa zulüm düzenidir.
Son olarak, gezi parkına atıfta bulunarak sonlandıracak olursak:
İsyan; temeli ve görüntüsü tamamen ekonomik olan ve sistem ya da düzene karşı değil yönetim ahvaline bir tepki olarak ortaya çıkan sonrasında belki kanlı devam eden ilk çıkışı meşrû olmakla beraber kanla bitişi doğal hukuk ve pozitif hukukta da gayrı meşrû olan durumlardır. İsyan anarşizme dönüşürse zulüm, ahlak ile bütünleşirse adalet vuku bulur.
Darbe; her ne şekilde nasıl olursa olsun ister sivil eliyle ister militarist(askerî) bir ahvalde olsun. Yönetime ordunun el koymasıdır. Meşruiyyetini doğal hukuktan aldığı gibi asker eliyle kurulan demokrasilerde anayasal düzenlemeyle de pozitif hukuktan da alma durumu vardır. Fakat burada şunu söylemeli doğal hukuktan meşrû olmaları doğal hukukun sadece verdiği bir hakk değil gidişatın bozulması ve insanların tehlikeye gitmesi durumunda eyleme geçilmesi ihtiyacındandır. Nitekim İstiklal Harbinin de yönetim destekli olmamasına rağmen mevcuda gelmesi haktır. Fakat gidişatın kötü olduğuna kim karar verecek.
Devrim; mevcut düzene duyulan tepkinin en son raddine varması. Kaosun çıkmazında ki tek çıkar yol, sosyalizme göre. Ama meşrû değil o da kaynağını tek ve sadece doğal hukuktan alıyor ama kime göre?
İnkılab; en büyük yanılgımız, devrim kelimesinin mürâdifi olarak görülen devrimin Arapça karşılığı diye bize tarih kitaplarında okutulan bu kelime; kanlı bir mücadelenin değil silahlı bir mücadelenin değil mürekkepli ve kalemli cihadın adıdır. Hedefi rejimi değiştirmek değil bir şeyleri yıkmak devirmek değil sistemi düzeltmek ve yaşayan insanları ekonomik manada refaha sosyal anlamada ise felaha ulaştırmaktır. Zaten devrim kelimesinin Arapça karşılığıda es-sevra kelimesidir.
İslamın dünya görüşünde ve hukuk nizamında meşrû olan tek ve yegane hal inkılab kavramıdır. Bir Müslümanın bir şeyleri yıkmakla ya da bir şeylere küfretmekle değil duruşuyla, fikriyle, inancıyla bir sosyal değişime imza atmasıdır. Zaten saydığımız kavramların hepsi iktidar yollarını hedef almıştır. Ve makyavelist siyasette de iktidara giden her yol mübahtır. Fakat İslam bizden adalet ister iktidar değil. Adaletin ise esaslı yolu teşkilattır. Teşkilat zaten her imkana kapı açar. O yüzden “ey iman edenler” der, Kuran, yani ey dayanışanlar, ey teşkilatlananlar. Yani kırarak dökrerk değil teşkilatlanıp mevcut sisteme alternatif sunarak adaletin tesisine çabalamak esastır.
merhabalar,
bu metni hazırlayanlar ve bu metne imza atanlar bireysel anarşist duyarlılıklarının neticesi ile bunu yapmış görünmekteler. metnin çelişkilerle dolu olması kafa karışıklığının eseri. bahar aylarının ve gençlik heyecanının aşırı istismar edildiği böylesine kaotik bir ortamı bu kadar afaki dolayısıyla hümanist tabii olarak suikasta elverişli bir metinle karşılamak ve değerlendirmek kötü niyetin ham maddesi olacaktır. metni hazırlayanların ve imza atanların iyi niyetinden şüphe etmek haksızlık olacaktır. fakat bu durum herkesi haklı çıkarmak eğilimi ile kaos arasında var olan çizginin belirsizliği dolayısı ile son derece arızalıdır. bu tür metinler anarşizmin her türünden en kötüsüne geçiş imkanı veren metinler olmuştur. hiçbir durum yoktur ki yasallaşma imkanı bulmasın. onun içindir ki metni düzenleyenler yönetim eleştirisi ile devlet reddini karıştırmak noktasındalar. imza atanlar da aynı minvaldeler. iki yüzyıllık soyut özgürlük tarihi ile buraya kadar geldik. bunu anarşizmin tarihi ile eşitlemek gerek. bu neviden takip daha beterine götürecektir bizi. müslümanlar omurgada olduklarını unuturlarsa bu türden metinler daha çok göreceğiz demektir. devlet düşüncesini toparlamak esastır. gerisi herkesin kendi çadırını kurduğu bir ırmak kenarı manzarasına bizi çıkaracaktır. fütürsuz yaşayan bir topululuğun talepleri de fütürsuz oluyor. bunu jöntürklerle gördük. şimdi taleplerle yaşantıyı doğrulamak zamanıdır.
selametle..
Görünen devletin yaptıklarıyla yüzleşme yerine “derin devlet” ile meşgul edilmiş halkımız için kendiliğinden toplumsl muhalefetin imkanları göründü. Ancak malum cenahlar yine engellediler.
“Firavun, halkını küçümsedi/ezdi. Onlar da yoldan çıkmış bir toplum oldukları için bu baskıya boyun eğdiler/itaat ettiler.” (Zuhruf suresi 54. Ayet )
yazık size gerçekten yazık,
bu akıl tutulması niye bu olayları nasıl böyle okuyabiliyorsunuz, neye hizmet ettiğinizi anlayamadım ama hayra hizmet etmediğiniz kesin…
Emek ve Adalet Platformu ‘Mesele Ağaç ve Üslub Değil’ Bunu Anlamak Lazım!
Gezi Parkı çevresinde gelişen ve daha sonra başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde iktidardan hoşnut olmayan kesimleri sokağa döken olaylar farklı düşünce biçimlerini ve tepkileri beraberinde getirdi.
Emek ve Adalet Platformu adı altında toplanan ve genellikle İslami hassasiyetleriyle ön plana çıkan bazı yazarların altına imza koydukları bildiriyi de bu kapsamda değerlendirebiliriz. Eylemlerin başlangıcındaki yeşil ve tabiat duyarlılığına vurgu yapılarak ve mevcut iktidarın şimdiye kadarki yanlış politikalarını da bu eylemler çerçevesinde dile getirerek hükümeti eleştirmek zamanlama olarak iyi niyetin menfi emeller tarafından kullanılmasına yol açmaktadır. Bu kapsamda özellikle eylemlerin başlangıcındaki polis şiddetini ve başbakanın üslubunun tenkit edilmesine rağmen eylemcilerin organize şiddetinden ve kullandıkları dilden bahsedilmemesi olayların doğru anlaşılmasını önlemektedir. Ülkemiz üzerinde çıkarları bulunan küresel odakların ve bu tarz eylemleri fırsat bilen terör gruplarının planları süreç içerisinde ortaya çıkmıştır. Meselelere bu gözle bakılmasını UHİM olarak daha doğru buluyoruz.
Aşağıda bağlantısı verilen ilgili metnin zamanlama açısından sorunlu olduğunu düşünüyoruz.
Emek ve Adalet Platformu’nun ilgili basın açıklaması için aşağıdaki linke tıklayınız:
http://www.emekveadalet.org/arsivler/9716
17.06.2013 / UHİM
Olayların dış basının deyimiyle “İslamcı” iktidarı yıkmak için kullanıldığı bu ortamda böyle bir bildiri yayınlamak (içeriği doğru da olsa farketmez, zamanlama önemli) bu amaca hizmet edildiğini gösterir.. Zaaflarımız, kıskançlıklarımız, haklı da olsa kızgınlıklarımız ümmetin kazanımlarını kaybettirecek girişimlere ortak olmayı beraberinde getirmemeli.. Aydınlar olarak asgariden normal müslüman halkın gösterebilelim.. Yaptığımız her fiilden, söylediğimiz her sözden sorumlu tutulacağımız günü hatırlayalım..
metnin tamamına katılıyorum haklısınız ancak olayların perde arkasını bir müslüman ferasetiyle dünen olmamış herhalde.olayların arkasındaki büyük fotoğrafı da yansıtsalardı ya aydınlarımız.. yoksa yıllardır idda ettiğimiz emperyalist siyonist ittifakın bu olaylarda hiç rolü yok mu bütün bunlar iktidarın uydurmaları mıdır.. sorun gezi parkı sorunu olsaydı gerçekten bizlerde destekçileri olurduk ama eylemcilerin söylemekten çekinmedikleri istanbula havaalanı yapmayın 3. bogaz köprüsünü yapmayın kanal istanbulu yapmayın şunu yapmayın bunu yapmayın vb talepleri gerçekten masumane talepler değildir kim neye hangi projenin durdurulmasını istiyor bunu neden yazmamışlar aydınlarımız…hakka adalete her zaman evet ama faiz lobisine dış bağlantılı işbirlikçilere hayır
Bildirideki gezi eylemcileri ile ilgili masum gösterme kısmı hariç yazdıklarınızın tümüne katılıyorum.Ancak bunları öyle bir zamanda söylediniz ve öyle isimler imzalamış ki,bu toz duman kalktıktan sonra burada imzası olanların bildirideki doğrularını normalleştiğimiz zaman kimse ciddiye almayacak.Yazık ettiniz doğru sözlerinize,yazık ettiniz isimlerinize.Bu sözlerinizi doğru zamanda söyleseydiniz inanın çok daha etkili çok daha yerinde olacaktı.Bu açıklamada imzası olanların tanıdığımız kadarı ile samimiyetlerinden kimsenin şüphesinin olduğunu düşünmüyorum.İyi niyetle bir katkımız olsun diye yapıldığı da bellidir.Zamanlama gerçekten çok yanlış.Algı maalesef sizin de tarafsız görüntünüz ile taraf olduğunuzdur.İnsanlar bunu böyle değerlendirecektir kaçınılmaz bir şekilde.Ve olayları okuyamadığınızı söyleyecek geçmişten ders almadığınızı söyleyeceklerdir.Diyebilirsiniz ki kardeşim ben doğru bildiğimi söylerim muhataplarım ne anlarsa anlasın banane.Böyle bir açıklamayı böyle bir zamanda yapanların muhataplarının ki bu bildirinin muhatabının sokakları ateşe verenler olmadığı kesin,bu durumda mesajın gittiği kesimin nasıl algılayacağını da hesaplamalıdır.Geçmiş olsun diyorum bildiriye imza atan büyüklerime.
“Biz insanların kendi hayatlarına dair alınan kararlara müdahil olmak için sokaklarda yürüttükleri sivil siyasetin meşruiyetinin tartışılamayacağını ve seçimle işbaşına gelen iktidarların bu sesleri muhatap kabul etmesi gerektiğini düşünüyoruz.” başbakan birebir muhatap aldı.vali gece boyu onları dinledi. DAHA NE? ve ayrıca o park masum yoksul insanların değil ayyaş tinerci ve geylerin takıldığı bir park değil miydi? ayrıca başbakanın gerçekten ne düşündüğünden bu kadar emin misiniz?kalbini mi açıp baktınız? dik durmak ve kibir aynı şey mi? ayrıca bu olayların büyük bi bölümünü kapsayan her olay için ‘onlar provokatör işi münferit olaylar eylemcilerle alakası yok’ dediniz ama her yerde başörtülülere saldırı her yerde duvarlara yazılmış dinimize göre kutsal olan ANNEye küfürler ve sadece bununla kalmayıp kutsala camiye saygısızca tavırlar.ee eylemciler nerede ne yapıyorlar bunlar provokatör ise? müezzin içki içilmedi diyor diye öyle bi olay olmadı diyosun.peki müezzin bu devletin müezzini değil mi? devletin başbakanı söylerse yalan müezzini söylerse doğru mu?ihsan eliaçık gibi mi düşünüyorsunuz yoksa bu konuda?biraz mantıklı olun.98 sürecinde başörtülü insanlara yapılan zulüm ile bunu bir tutmak mı adalet? ve size şunu soruyorum. occupyturkey adlı internet sitesi 8 hziran 2012de abd üzerinden alınmış.tam 1 yıl önce.şubat ayında yahudi kökenli bi amerikan enstitüsünde şu anki yaşanan olayların senaryosu tartışılıyor. ve siz hala bu eylemi masumların yaptığını düşünüyorsun. siz aklı olup kullanmayanlardan mısınız? gözleri olup görmeyenlerden misiniz? lütfen abiler ablalar kardeşler biraz mantıklı davranın.
şunu söylemeyi unuttum. oraya yazdığınız yazar taifesinin karşısına başka bir çok yazar koyabilirim ki öyle düşünmeyen. ayrıca tayyip erdoğan hatasızdır vs demiyorum.ama bu olaylarda yanlış taraftasınız.
ve “Eğer ibadetimize, başörtümüze, mabedimize dokunulacağından korktuğumuz için, adalet ölçüsünden ayrılan yöneticileri her şartta haklı görmeye meylediyorsak bilmeliyiz ki, bir devlet ya da parti dinimizi koruyamaz. Allah’ın takdiriyle, bizi koruyacak olan sadece kendi imanımız ve adalet duygumuzdur.” eyvallah tamam iman ve adalet duygun korumalı dinini ancak bu sadece bireysel boyutlarda kalmaz mı? bi parti çıkıp başörtüsü yasağını kaldırmasaydı sen imanın ve adalet duygunla dinini korusan da başörtüsü yasak olmaya devam edecekti.imkanı olan yurtdışına gitti.madem mazlumu düşünüyorsunuz imkanı olmayan naptı? o dönemi yaşayan insanlar neler çekti çok yakından bilirim.Allah tayyipten razı olsun.
Emek ve adalet platformunu küresel stratejilere destek vermekle eleştirenler bilmelidir ki;
Kendileriyle aynı şekilde düşünen. AK Parti’ye sempati beslemesine rağmen, Partinin özgürlükler ve azınlık hakları konusundaki tutumunu eleştiren kişiler, Ak Parti’nin iktidarına göz koyulduğunda yine adaletin yanında olup buna ilk karşı çıkacaklardır.
Ancak şu andaki durumda böyle bir şeyin olmadığını görüyoruz. Sadece gaz atıldığında “Tayyip istifa” sloganları yükseliyor, bu da samimi bir talep değil zaten. Birkaç ateşli gencin, o anki hırsla söylediği şeyler. Kendilerinin bir yaptırım gücü yok.
Şu an Gezi Parkı eylemcilerinin, yazıda meşru olduğu belirtilen 5 talebi yerindedir. 28 Şubat’ta ezilmiş olan müslümanların da bu talepleri desteklemesi gerekirken, işi “bizi devirmeye çalışıyorlar” paranoyaklığına sürüklemeleri, kendilerinin zalim Kemalist iktidarın benzeri olduğuna inancımızı arttırıyor.
Maalesef bu mazlumderin ilk ayibi degil…. Demek ki hükümetin müslüman halkin istedigi icraatleri yapmasi Mazlumderin hareket alaninin daralmasina ; ayni zamanda asli gorevi zulmun karsisinda durmak olan bu kurumun, hükümetin sosyal konularda elde ettigi basarilarin sonunda varlığının gereksizleşecegini düşünerek uluslararasi darbe girişimine de destek verme basiretsizligini ve nankörlünü ispatlamiştır. Böyle zamanlar biz müslümanlara basiret kazandiran, çizgimizin nereye dogru kaydigini gosteren bu şer hareketinin icinde; hayrin konumunun nerede oldugunu gösteren bir işaret te olabilmekte…
Merhabalar,
Yazınızdan çok etkilendim. Her harfiyle aklımızdakileri yansıtıyor gerçekten. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. İstanbul’da yaşayan ve gezi parkını da gidip görmüş biri olarak; inancımızı kullanarak yapılan kışkırtmalara kanmamamız gerektiğini düşünüyorum. Her iki kulvarda da yapılan haksızlıkları anlamaya çalışmalıyız. Biz inanan insanlar olarak her koşulda adil olabilmeliyiz; öyle ki adil olamama ihtimaliyle bile vicdanlarımız tekrar tekrar sorgulayabilmeli yaşananları…En önemlisi de hiçbir şeye, aynı safta görünüyor gibi dursak da hiçbir kimseye körü körüne inanmamalıyız. Rabbim inşallah tüm hepimize tüm mümin kardeşlerime de bu gözle bakabilmeyi nasip eder.
Sizlerle aynı düşünceleri paylaşıyorum ve ne olursa olsun bizim gibi düşünmeyen insanların da haksızlığa uğrayıp ötekileştirilmesinden rahatsızlık duyuyorum. Ülkemizde barış istiyoruz, insan insana düşman olmasın düşmanca tavırlarla konuşmasın istiyoruz. Şuan kafamdaki en karmaşık soru ise ne yapmalı, nasıl desteklemeli ve bundan sonraki seçimlerde kime oy vermeli…Dinimi rahatça yaşamamı sağlayacak ama kibirli tavırlar takınmayacak-halkına zulüm etmeyecek- azınlığı ötekileştirmeyecek bir partiye ihtiyacımız var…Yeni bir oluşum olur mu acaba!
kabak gibi görüldüğü üzre; müslümanlık, çapulculuktan leş kargalığı adına imtina etmenin lokomotifi olabiliyorsa bazan, müsaade edin de tayyip erdoğan’ı savunmanın sebebi de olabilsin be kardeşim.
garip insanlar….
Ali Tarık yazdığın iki kelimeden eleştirilerini tam olarak anlayamadım:)Uzun uzun yazsana ne düşündüğünü
Ben anlamakta zorluk cekiyorum soyle bir muhalefete tekbir elestiriniz olmayacakmi siz gurcistana gidin eski tarihi yikilan binalatinin hrpsini yeniden yapmislar sanki roma sokaklarinda geziyorsunuz son parkta olan olaylarla sizin dunya gorusunuz arasinda negibi benzerlik varda basbakana nerdeyse diktetor benzetmesini layik gorebiliyosunuz elinixi korelmis vicdaniniza koyunda su basbakan kadar cocuklarimiza park ve yesil alan birakan birini daha gosterin bize arkadas orasi park ve oyun alani icin uygun degil orasi istanbulun simge yerlerinden tarihi merkezlerinden tabiki turkiyeyi temsil edilecek sekilde dizayn edilecek cogunuz halicte luks dairelerinizde oturuyosunuz 15 sene oncede otursayfinizya cevrecilikten bahsedince yigidi oldurun ama hakkini iade edin sunuda unutmayin biz dinimizin koruyucusu olarak ne devleti ne basbakani nede sizin gibi cikarcilari goruyoruz iman bizim gogsumuze kazilmis allahin izniyle allah dinini yuceltmesini bilir
Cumhuriyetimizin basbakanina ailesine dolayli olarak bize edilen hakaretlere kufurlere nasil oluyoda tahammul ve saygi gostermemizi istiye biliyosunuz hadi siz boyle sacma sapan bir yazi yazdiniz hadi bir tepkide onlarin tarafindan gelsin gelmez cunku gittikleri yolun yanlis oldugunu bildikleri halde yapmazlar nur cemaati bir sozcu kadar olamadi yaziklar olsun dize
Gezi parkı olaylarını iyi okumak gerekir. Bu olayların büyümesinin en büyük sebebi polisin orantısız şiddeti ve basbakanın söylemleridir. Sizin gibi Müslümanların var oldugunu bilmek beni mutlu ediyor .
1. Mahkeme kararı ve kışkırtma dahil Hizmet Cemaati ve AB fonlarindan beslenen liberaller ve LGBT gayretleri planlamanın merkezinde degerlendirilmeli.
2. Konuya başından itibaren Neo-conların, İsrailin, Türkiye karşıtı AB yönetimlerinin, Siyonizmin teşnesi medyanın ve Suriye-İran hattının fiili ilgidi be yonlenfirilmesi unutulsmaz.
3. İlk andan itibaren hazırlıgı yapılmış bilyalı sapanlar, molotof bombaları, duvarlara yazi için hazırlanan istifa – devrim – isyan içerikli şablonlar ve DİVAN Oteli zeminine stoklanan tıbbi ameliyat malzemesi ve ilaçlar “BARIŞÇIL GÖSTERİ” hazirliklari mı idi.
4. Marksist ve anarşist örgütlerin 100’lerce sivil aracı ve mağazayı yakmalarına rağmen bu çabulculardan cadde ve meydanlarını ayrıştırmayanlar nasıla masum barışçı gösterici oluyor.
5. Yoksa bu “masum barışçıl göstericiler” 2007 darbe talepkarı Cumhuriyet Mitinglerini devamı olan artıkları ve ardılları oadınlar?
6. Artık ön yargılarınıza veya kartel medyasının yönlendirmesiyle ezberinizi tekrarlayip durmayın. Canlı yayınlardan açıkça izledik, hem de GEZİCİ kartel tv ekranlarindan. Polis kendini savunuyordu. Orantisız güç kullananlar Başbakanın bürosunu ve konutunu basmaya çalışanlardı.
7. Halk ve Ulusal tv’lerdeki isyan ve devrim cağrilari nedeniyle terörle mucadeleden yargilaması gereken suçlularin çoğunluğunu 2911’de birakan dabcilarin ne kadarı Hizmet Cematindan arastirılmalı
8. Ayrica Zaman’in Mısır muhabirinin verdiği röportajda ve To Days’Zaman köşe yazarlarının RTE’ı “diktatör”olarak sunmalarinı da ucu ABD’ye ulaşan “komplalar var mı? ” sorusunu sordurtmalı
tek tek sorularınız cevaplandırılabilir, buna lüzum görmüyorum. yiğit bulut arzu ve merak ettiğiniz cevaplara haizdir, müracaat buyurunuz. nazar-ı dikkatinizi çekmek istediğim husus şu sualdir, sormaya tenezzül buyurmadığınız “bu sokağa çıkanlar ne istiyorlar?” bu soruyu merkeze ararak arayacağımız her cevap, her tefekkür ameliyesi ve siyaset-i hal bizi adem-i merkeziyetçi bir siyasaya götürür. aksini en basitinden Kürd meselesinde 35 yılda 50 bin canımızı yitirerek tecrübe ettik. orada da şer güçler, hayın planlar, karanlık odaklar vardı. şimdi ise hükümetimiz “bebek katili” dediği adam ile oturmuş tatlı tatlı pazarlık yapıyor, MİT müsteşarı methiyeler diziyor. Gezi’de sonuçlara odaklanmak abesle iştigal olur, ancak komplo teorileriyle açıklanır. esas olan insanların, adamlerin, kulun fiiline, derdine, meselesine nazar etmektir. bize düşen budur. biz ne devletiz, ne devleti muhafazayla mükellefiz. devlet gibi düşünmeye, eylemeye, politika üretmeye kalkarsak insaniyetimizi yitiririz. en basitinden ölen insanlara hürmet etmeliyiz.
Veysel bey bu müthiş analiz yeteneğinizin üzerine gitmelisiniz. LGBT lobisinin “merkezi”liğini afişe etmeniz tek kelimeyle olağanüstü! Kimse bu korkunç gerçeği görememiş, “ibneler”in bu işteki merkeziliği muhtemelen İran-İsrail’in medyaya yönelik ortak operasyonuyla itinayla gizlenmişti.
İmlaya gerekli özeni gösterir, LGBT bombası gibi bir kaç bomba daha patlatırsanız bu iş tamamdır. Hem bizlerin zihinleri açılır hem de siz çok ekmeğini yersiniz.
Son olarak ben de naçizane bir katkıda bulunayım. Kimsenin bu korkunç duruma ses çıkarmaması beni dehşete düşüyor ve komplonun aslında tahminizden de derin olduğuna mı işaret ediyor. Resmen bu çapulcular yüzünden olağanüstü bir AVM’den olduk ve KİMSE BUNA İTİRAZ ETMİYOR, BUNA BİR SES ÇIKARMIYOR! İnanabiliyor musunuz? Üç beş çapulcu bizi kışladan ve AVM’den etti ve herkes bu rezalet karşısında sus pus. Bu fikri hemen kabullendik, adeta gizli bir el işin bu tarafını gündemden düşürdü! Bilemiyorum siz de benim düşündüğümü düşünüyor musunuz?
Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde böyle analizler ilaç gibi geliyor. Bu daha başlangıç, gerçekleri afişe etmeye devam!
illa taraf olmayacağız diye birilerinin ekmeğine yağ süremezsiniz.öyle bir çizgi çizdinizki ev sahibiyle hırsız davasına çevirdiniz.hiçbir şekilde bunu basit bir tepki olarak gösteremesssiniz.olayın zamanlamasına baktığımızdabunu net görebilirsiniz.yazıkki sizin gibi kitlelerin önünde yeraldığını zannedenlerde kitleler adına açıklama yapmıyormusunuz.demokrasi diyorsunuz hani bırakıyorlarmı demokrasiyi oturtsunlar.her seferinde köstek.sizin bir çoğunuz Allah bilir hala oy kullanmazken elştiriye gelince öndesiniz.oy kullanmazsınız ama bizim kullandığımız oyla gelen iktidarın bütün kaymağını yemeyi kimseye bırakmazsınız.böyle bir açıklama size hiç yakışmıyor.sizde hizbullah gibi taraf seçmeye gelirken yanlış yerde durmayınız.tamam iktidarın kusurları var ama hiçmi hırsızın suçu yok
YAZIKLAR OLSUN TATLI SU BALIKLARI
Adınız emek ve adalet platformu ama yaptığınız değerlendirmede bile küresel darbe teşebbüsünü görmeyip,pireyi deve yaparak bu ümmet için hayatını ortaya koyan insanları zalimlerin yanında yer alarak haddi aşan eleştirilerde bulunmak size mi kaldı? insanların ne kadar omurgalı olup olmadıkları böyle riskli zamanlarda belli olur bizde sizi bu toplum için istifade edilecek insanlar zannediyorduk meğerse sizlerde zalimlerin ateşine odun taşıyan tatlı su balıklarıymışsınız.Yaptığınız bu haksızlık üzerinde bir kez daha düşünerek halkımızdan özür dilemenizi ve Allahtan istiğfar etmenizi dilerim. Selam hidayete tabi olanın üzerine olsun.