Çatı Manzarası: Güney Asya’da Mekân ve Siyaset
Geçtiğimiz aylarda yapılan ”Küresel Güney’de İslami Sosyalizm” konferansının organizatörlerinden Layli Uddin, Güney Asya’daki mekan ve siyaset ilişkisine dair ”çatılar” üzerinde durduğu bu yazısını arkadaşımız Ammar Kılıç sitemiz için çevirdi.
Çeviren: Ammar Kılıç
Bu makale, siyasetin maddiliğini keşfetmek üzere Güney Asya’daki çatılara odaklanıyor. Çatılar, sıradan ve gündelik alan kullanımından, insanlar ve devlet arasındaki olağanüstü siyasi karşılaşmalara kadar çok sayıda olasılık içerir. Gerekli bir yapısal özellik anlamında tüm binaların çatıları vardır, ancak çatılar, siyaset ve mekân çalışmalarında akademik dikkatten kaçan bir alan. Tasarım ve inşaat süreçlerinde de çatılar sıklıkla göz ardı edilmektedir. Kent mimarları ve planlamacıları, çatıya büyük ölçüde, planlarda ve modellerde boş alanlar olarak görünen “artık” veya “israf edilmiş mekân” olarak muamele ettiler (Dibazar 2015). Süper zenginler için dikilen devasa gökdelenler ve diğer herkes için inşa edilen düşük maliyetli yüksek kuleler çağında, çatılar sermayenin aşması gereken bir sınır sinyali veriyor. New York ve Dubai’deki seçkin ve son derece mütenalaştırılmış mekânlar artık çatı katı eğlencesi ve tüketimi için özenli tasarımlar içeriyor –restoranlar, barlar, sonsuzluk havuzları ve bahçeler. Bununla birlikte, çatılar, tarihsel olarak, alanın her bir santiminden para kazanmak isteyen inşaatçılar, yatırımcılar ve mal sahipleri için çok az ekonomik değer sunmaktaydı. Bu boşa harcanan alan, bina sakinleri tarafından sosyal, ekonomik ve hatta politik bir değer kaynağına dönüştürülmektedir. Kahire’den Rio de Janeiro’ya, evlerin, apartmanların ve ofislerin çatıları, hiçbir zaman kendileri için tasarlanmamış ve birden çok işlevi yerine getiren anlamlarla süslenmiştir (Fikry 2020; Roggema 2017).
Güney Asya’da, çatılar geleneksel olarak geçmiş dönemlerin imgelerini, romantizm ve aşk duygularını ve eğlence ve iş anılarını çağrıştırır. En ikonik Bollywood şarkılarından bazılarında çatılar ön plandadır. Çatılar Güney Asya’nın köy ve şehirlerindeki günlük yaşamın ve faaliyetlerin ayrılmaz bir parçası olarak birçok etkinlikle ilgilidir: hamak üstünde geçirilen tembel yaz ikindileri ve geceleri / gizli aşklar / yüksek sesli kahkahalar, aile, arkadaşlar ve komşularla yapılan dedikodular ve şakalaşmalar kavgalar ve sessiz tartışmalar / sigara molaları / saç kurutma / eşyalar arasında koşma, kovalamaca ve tırmanma / mesajların ve atıştırmalıkların paylaşılması / kakofoniden kaçma / çamaşır yıkama / tahılların, bitkilerin ve meyvelerin kurutulması / keçileri bağlama ve tavukları alıkoyma/ kuş gözlemciliği / uçurtma uçurma / maymunlar / mehndis [düğün merasimleri] / amatör spor salonu / radyo dinleme / elektrik kesintisi sırasında toplaşma / daha iyi cep telefonu sinyal alma vs.
Çatılar, tüm renkleri ve gölgeleriyle yaşam ve ölüm hikâyelerini kapsayan, “insanlık sahnesinin gerçekleştiği” mahallerdir (Hillenbrand 2020). Her sosyal mekânda olduğu gibi, insanların eylemleri bu yerlerle de çekişmeye girer, müzakere eder ve onları üretir. Çatı katı, her kullanıldığında yeniden tasarlanır ve bulunduğu yere (ofis veya ev, kırsal veya kentsel), ne zaman kullanıldığına (sabah, öğleden sonra, gece) ve kimin kullandığına bağlı olarak farklı anlamlar kazanır. Ruth Vanita, geç 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl Kuzey Hindistan şehirlerinde toplumsal cinsiyeti incelediği çalışmasında, çatıları “kadınsı coğrafyanın” bir parçası olarak tanımlar. Burada kadınlar, ataerkil cinsiyet normlarına daha az riskle meydan okuyabiliyorlardı. Çatılar ev içinin boğuculuğundan kaçış, erkekleri izleme, purdah (tecrit [kadının perdelenmesi, kamusal alandan el çektirilmesi anlamındaki bir Hint geleneği –ç.n.]) kurallarını arsızca hiçe sayma ve kuir ilişkiler ve aşklarla iştigal etme fırsatı sunuyordu (Vanita 2012; Lal 2013). Daha az olmakla birlikte yine bir dereceye kadar, çatılarda oynanan bazı yasak arkadaşlıklar ve aşklar, toplumsal veya kasta ilişkin ihlalleri de içerebiliyordu. Çatı manzarası, siyasetin ara alanıdır; kişisel olanın hayatın yarı-kamusal alanlarına döküldüğü ve insanların çatıları normatif fikirleri, uygulamaları ve iktidar ilişkilerini ihlal etmek ve bozmak için kullandığı bir yer olmuştur.
Güney Asya çatılarının daha bariz bir politik karaktere büründüğü de vakidir. Pakistan’da, 60’ların sonları ve 70’lerin başlarında otoriter rejimlere, savaşa ve kapitalizme karşı küresel ayaklanma sırasında çatılar, Mevlana Başani’nin devrimci İslami Sosyalizm siyaseti için kullanıldı. “Güney Asya’nın Kızıl Mevlana’sı” olarak da bilinen Başani (1886-1976), meslek ve siyaset yaşamına Britanya Hindistan’ındaki sömürge dönemi Assam’ında başlayan, 1947’deki bölünme ve 1971’de Bangladeş’in Pakistan’ın Doğu kanadından ayrılarak kurulması sırasında devam eden bir köylü ve işçi lideri, siyasetçi ve Sufi pîriydi. Başani, 1957 yılında, gazileri ve sömürgecilik karşıtı hareketlerin liderlerini, yasaklı Komünist Partili işçileri ve Pakistan’ın tüm eyaletlerinden kendi müritlerini anti-emperyalizm, anti-kapitalizm ve sosyal adalet zemininde bir araya getirerek Milli Avami Partisi’ni kurmuştu. 1960’larda, Başani’nin Çin ve Küba’ya yaptığı seyahatler ve dünyanın her yerinden sosyalistlerle karşılaşmaları, İslam’ı ve Marksizmi yeni, ilginç yollarla terkip etmesine, İslami Sosyalizm siyaseti etrafında ilerici tahayyüller ve ittifaklar yaratmasına yardımcı oldu (Uddin 2016). Farklı ve alışılmadık alanlarda siyaset yapmaya alışkın olan ve siyasetin resmî alanlarının dışında kalan seçmenleri nehir teknelerinde, köy festivallerinde, camilerde ve türbelerde mobilize eden Başani, 1970 yılında siyasetini çatılara taşıdı.
Başani ve Milli Avami Partisi, Pakistan’ın Batı kanadına yaptığı gezi boyunca Pencap’ın çatılarını sahiplendi. Çatılarda toplanan insanlarla anti-emperyalizm, Afro-Asyalı köylü ve işçi mücadeleleri ve İslami Sosyalist gelecekler hakkında konuştular. Pencapça ve Urduca pankartlar asıldı ve sloganlar atıldı:
Socialism Avay Avay
(Sosyalizm gelecek!)
Chin Lo Jagiren – Jagiren Chin Lo
(Toprakları ele geçir!)
Wadheron ko luteron ko mardo
(Ev sahiplerine ve yağmacılara ölüm!)
Humara Nara Inqilab
(Sloganımız devrimdir!)
Jera Wahway O Hi Kahvay
(Kim ektiyse o yer!)
Kisaan Raj Avay Hi Avay
(Köylü krallığı gelecek!)
Yeh Azaadi Jhooti Hai Laakhon Aadmi Bhooke Hain
(Bu özgürlük bir yalan, yüzbinler aç!)
Rishwat Khori Band Karo Ya Hukoomat Chor Do
(Ya rüşveti durdurun ya yönetimden çekilin!)
Sarmayadari, Jagirdari, Naukarshahi Murdabad
(Kapitalizme, toprak ağasına ve bürokrasiye ölüm!)
Kaynak: Polis İstihbarat Özeti, Batı Pakistan, 1970.
Çatı siyasetinin Harlem’den Tahran ve Çin’e kadar daha geniş bir küresel hikâyesi vardır, insanlar bu alanları örgütlenmek, harekete geçmek ve toplumsal iktidarın, devletin ve sermayenin şiddetine ve talanlarına direnmek için kullandılar. 1964’te, 15 yaşındaki Afro-Amerikalı bir genç olan James Powell’ın izinli bir polis memuru tarafından öldürülmesi, siyah sakinlerin, topluluklarında silahlı polis gücünün artan tırmanışına karşı kendilerini savunmak için çatıları kullandığı ‘Harlem İsyanları’na yol açtı. Ayaklanmalarla ilgili rapor veren Fred Shapiro ve James Sullivan, “Harlem’in çatısı polisin düşmanıdır” diyorlardı (Shapiro & Sullivan 1964). 2009 yılında, tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimlerini protesto eden Tahran sakinleri, gecenin örtüsünden istifade ederek çatılara çıkıp “Allah-u Ekber!” ve “Diktatöre Ölüm!” diye bağırdılar (Dibazar 2015). Çin’de, güvencesiz inşaat işçileri, ödenmemiş ücretleri güvence altına almak için, çalıştıkları inşaatların çatılarının pervazlarına asılırlar (Hillenbrand 2020). Çatılar, şişe, taş ve tükürük yağdırmak, slogan atmak, ve pankart ve bayrak sarkıtmak için en uygun alanlardır. Protestocular ise en mülksüzleştirilmiş gruplardan gelmektedir: mülteciler, mahkûmlar, yerli halklar, azınlık grupları, işçi sınıfı ve yoksullar.
Çatılar neden bu denli yüklü siyasi yerlerdir peki? Yukarıdan yapılan gösteriler protestocuların hem güvencesizliğini hem de gücünü temsil eder. Çatının benzersiz mekânsallığı, protestocuların, mülksüzler ile seçkinler arasındaki mantığı ve iktidar ilişkisini tersine çevirmesine izin verir. Kendilerine hep “yukarıdan bakılmış” veya “alt basamakları” tutmuş olanlar, çatıya çıkmakla, iktidar konumundan ve iktidarı temsilen aşağı bakar hale gelirler. Devletin şiddet tekeli, özellikle de ölüm, yaşamla ölüm arasında salınmayı seçenler için artık aynı güce sahip olmaz. Çatılar ayrıca mücadelelerde ihtiyaç duyulan görünürlük ve görünmezliği sunar, protestocular geniş kamusal alanlardan, sokakların darlığından ve polis gözetimi ve gaddarlığından böylece kaçınabilirler. Bununla birlikte, çatılar bir yandan protestocuları gizlerken bir yandan da yeni siyaset alanları açar. Siyaset, mahallelere ve daha kişisel alanlara girmek suretiyle, artık erkeklerin koruma sahası olmaktan çıkarak, ev içi alanlarda yaşayanlara –kadınlar, yaşlılar ve gençler– ait olur. Çatı siyaseti, siyaset alanını genişleterek yeni siyasi iddialar, dayanışmalar ve tasavvurlar sunar. Dahası, çatılar, protestoların binalar ve mahalleler arasında yayılmasıyla, daha önce hiç erişilmemiş boyutta siyasi alan işgal ederek, siyasetin zamansal, mekânsal ve işitsel yelpazesini de genişletir. Son olarak, polis ve devlet, özel alanın bir parçası olduğundan, sokakları kontrol ettikleri tarzda çatılara nüfuz edemezler.
Ne var ki, devletler de, protestoları bastırmak için, genellikle de orantısız güç göstermek suretiyle, çatıları kullanmışlardır. Keskin nişancılar ve polisler, protestocuları gözetlemek ve vurmak üzere çatılara yerleştirilmişlerdir. Weizman, İsrail’in işgal mimarisi üzerine yaptığı çalışmasında, askerler için yerleşimcilerin “kırmızı eğimli çatılarının” onları Filistinlilerin çatılarından ayırt etmenin bir yolu haline geldiğini ve böylelikle bu evlerin devlet şiddetinden uzak tutulabildiğini göstermektedir (Weizman 2012). İnsansız hava araçları, uydu ve helikopterler kullanılarak yapılan havadan gözetim, çatıların protestoculara sunduğu korumayı daha bir sınırlamaktadır. Üstelik yüksek kuleler daha da uzadıkça ve yoksullar ve mülksüzler koğuşkentlere [insanların, günlük gereksinimlerini karşılayacak kadar kazanmak üzere, çalışmak için bir başka yerleşim yerine gidip gelmek zorunda bulundukları, sadece oturma işleviyle karakterize olan uydukentler, banliyöler, kenar mahalleler –ç.n.] daha fazla taşındıkça, çatı protestolarının kapsamı ve etkinliği de daralmaktadır.
Sokaklar devletin göstericileri göz yaşartıcı gazlarla kör ettiği, sopalarla ve coplarla öldüresiye tartakladığı ve araçlarla biçtiği bir şiddet sahnesi haline geldikçe, arta kalan alanların –çatılar, koridorlar ve balkonlar– siyasi olasılıklarının keşfedilmesi gerekiyor. Güney Asya’da ve ötesinde yükselen otoriterlik, toplumsal şiddet ve azınlık karşıtı siyaset, bu zorluklar karşısında ilerici siyasetin nasıl dayanabileceği ve gelişebileceği konusunda yeni tartışmalar yapmayı elzem hale getiriyor. Güney Asya’nın çatıları devrimin sesleriyle bir kez daha canlanabilir mi?
Referanslar
Fikry, Noha. 2020. ‘Rooftop “Recipes” for Relating: A Commentary on Recipes, Ethnography, and Theory’. Member Voices, Fieldsights. Society for Cultural Anthropology. Erişim 20 October 2020. https://culanth.org/fieldsights/rooftop-recipes-for-relating-a-commentary-on-recipesethnography-and-theory.
Hillenbrand, Margaret. 2020. ‘The Cliffhangers: Suicide Shows and the Aesthetics of Protest in China’. Cultural Politics 16 (2).
Lal, Ruby. 2013. Coming of Age in Nineteenth-Century India: The Girl-Child and the Art of Playfulness. Cambridge, [England]; New York: Cambridge University Press.
Pedram Dibazar. 2015. ‘Leftover Space, Invisibility, and Everyday Life: Rooftops in Iran’. Global Garbage: Urban Imaginaries of Waste, Excess and Abandonment içinde, ed. Christoph Lindner ve Miriam Meissner, 101–16. Routledge Research in Sustainable Urbanism. London: Routledge.
Roggema, Rob. ed. 2017. Food Roofs of Rio de Janeiro: The Pavao-Pavaozinho and Cantagalo Case Study. Cham, Switzerland: Springer.
Shapiro, Fred C., ve James W. Sullivan. 1964. Race Riots: New York, 1964. New York: Crowell.
Uddin, Layli. 2016. ‘In The Land of Eternal Eid: Maulana Bhashani and the Political Mobilisation of Peasants and Lower-Class Urban Workers in East Pakistan, c. 1930s-1971.’ England: Royal Holloway, University of London.
Vanita, Ruth. 2012. Gender, Sex, and the City: Urdu Rekhtī Poetry in India, 1780-1870. Literatures and Cultures of the Islamic World. New York: Palgrave Macmillan.
Weizman, Eyal. 2007. Hollow Land: Israel’s Architecture of Occupation. London: Verso.
Layli Uddin Londra King’s College’da Leverhulme Erken Kariyer Bursiyeridir.