Sömürü ve Tahakkümün Tecrübesi
Alpkan Birelma ile yaptığımız “Sınıf Meselesi Neden, Ne İçin, Ne Kadar Önemli” başlıklı atölyemizin 3. haftasında izlencede belirtilen okumalar doğrultusunda 4 ayrı metin işlendi. Bu oturum herkesin ortak katılımıyla halka yapılarak gerçekleştirildi.
Bu hafta gündelik hayat üzerine, işçilerin doğrudan tecrübelerinin kendi dillerinden anlatıldığı metinler incelendi. İlk derste konuşulan E. P. Thompson’un perspektifiyle meseleye baktığımız bir hafta oldu. İşçi sınıfının maruz kaldığı gündelik tahakküm ve sömürü tecrübelerini konuştuk. Daha spesifik olarak işçi sınıfı içindeki kol emekçilerine eğildik. Yani E. O. Wright’ın kalifikasyon kriterini düşünecek olursak görece daha az kalifikasyona sahip, el emeği ile geçinen toplumun geniş kesimlere odaklandık. Boratav’ın kavramlarıyla düşünecek olunursa: Sanayi işçileri ve niteliksiz hizmet işçileri. Yine iki yazarın çalışmalarından biliyoruz ki işçi sınıfının ve dolayısıyla toplumun çok büyük bölümünü bu grup oluşturuyor.
Buna ilaveten bu geniş grup (kol emekçileri) içindeki farklı parçaların (kadınlar-erkekler, Türkler-Kürtler gibi…) tecrübelerindeki farklılaşmaları irdeledik.
Evvela Theo Nichols ve Nadir Suğur’un ortak çalışması olan Global İşletme, Yerel Emek kitabı irdelendi. Kitapta işçilerle birebir mülakatların yanı sıra anketlere dayalı sayısal verilerin de kullanılması dikkat çekti. Kitabın incelediği spesifik grup büyük fabrikalarda çalışan üretim işçileriydi. Eserin “Toplumsal Cinsiyet ve Etnisite” başlığı altında Fatma ve Mustafa isimli iki işçinin hikayeleri tartışıldı. Buradan katılımcıların da katkılarıyla, post-fordizm ve Toplam Kalite Yöntemleri üzerine hikayeler ve tecrübeler paylaşıldı ve bu yöntemlerin işçileri nasıl nesneleştirdiği konuşuldu. Fatma’nın hikayesi özelinde, bekar bir annenin her daim baskı altında ezilen olma hissi gündeme getirildi. Daha sonra sosyalist Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalıp iki ülkedeki fabrika işçiliğini mukayese eden Mustafa’nın ilginç hikayesi konuşuldu. Yazarların bu görece iyi fabrikalarda kendisine Kürt diyen hiçbir işçinin bulunmayışını Kürtlere olan ayrımcılığın bir emaresi olarak yorumladığı belirtildi. Kitabın, genç işçilerin daha bilinçli olduklarına dair bir bulguyla bittiği aktarıldı.
Haftanın bir sonraki metni “Kayıp İşçi Kadınlar”dan Belkıs Kümbetoğlu ve arkadaşlarının çalışması idi. Marmara bölgesinde, 213 sigortasız kadın işçiyle derinlemesine mülakatlara dayanan bu çalışmanın, işçilerden alıntılar anlamında çok zengin olduğu dile getirildi. Bu çalışmada incelenen grubun sigortasız durumundan ötürü bir önceki metinde incelenen büyük fabrikalarda çalışan işçilerin dahi altında olan bir katman olduğu belirtildi. Bir katılımcı, çaresizliği ve güvencesizliği açısından bu katmanı Suriyeli göçmen kadın işçilerle ilişkilendirdi. Ardından bir başka katılımcı, metindeki işçi katmanını evde bakım işçiliği yapan yabancı bakıcılarla bağdaştırdı.
Bir diğer metin Aksu Bora’nın Kadınların Sınıfı kitabının “Para Kazanmak: Ataerkil Pazarlık Değişiyor mu?” başlıklı bölümü idi. Ev işlerinde çalışan kadınların kendi öznelliklerini “ekonomik özgürleşme”den ziyade “yuvayı yapan dişi kuş” söylemi üzerinden kurmaları üzerinde duruldu. Ev hizmetlisi kadınların kendi haneleri içerisinde eşleri ile ilişki biçimleri ve çoğunun evi geçindiren kişi konumunda olmaları üzerine konuşuldu. Buna rağmen geleneksel ataerkil aile yapısına meydan okumamalarının anlamı üzerine tartışıldı. Bu çalışmanın bir diğer açıdan mikro işletmelerdeki patron-işçi ilişkilerinin bir cüzü olarak değerlendirilebileceği belirtildi. Böyle küçük işyerlerinde işçilerin işveren karşısında sınıf bilinci kazanmalarının ve mücadele verebilmelerinin zaten çok zor olduğu hatırlatıldı.
Haftanın son metni Polat Alpman’ın Esmer Yakalılar isimli çalışmasından “Enformel Kimlik: Bir Ekmek Masalı” başlıklı bölüm idi. Bu bölümde Kürt işçilerin maruz kaldıkları ayrımcılığı ve ırkçılığı konuştuk. Kitaptaki sarsıcı anlatılardan hareketle bu açıdan durumun çoğumuzun tahmininden çok daha ürkütücü boyutlarda olduğunu idrak ettik. Kürtlerin ya hizmet sektörünün görünmeyen ve ikinci sınıf işçileri konumuna ya da çalışma koşullarının en kötü olduğu küçük imalathanelere sıkıştırılmış olduğunu gördük. Pek çok Kürt işçinin işverenleri tarafından nasıl gündelik bir ırkçılığa maruz kaldığını, buna dair anlatıları, tecrübeleri ve duyguları konuştuk. Bazı Kürtlerin bu tecrübelerden hareketle spesifik bir sınıf bilincine ulaşmış olduklarını gösteren anlatılar üzerinde durduk. Ardından zaten her sınıf bilincinin kişinin içinde bulunduğu diğer ilişki ağlarından etkilendiğini konuştuk.
Dersin sonunda Alpkan hoca kısaca da olsa teorik bir çerçeve üzerinde durdu. Sınıf meselesinin şüphesiz çok önemli olduğunu ancak en azından cinsiyet, etnisite ve millet meselelerinin de en az sınıf meselesi kadar önemli olduğunu ve bu dört ana sistemin iç içe geçip birbirlerini etkileyip biçimlendirdiğini iddia etti.