“Diriliş Pastası”
Ümit Aktaş, son günlerde Atasoy Müftüoğlu’na mesnetsiz ve düşük idrak düzeyinden neşet eden iddialarla yapılan linç üzerine bir destek yazısı yazmış.
http://www.haberdurus.com/kose-yazilari/-dirilis-pastasi-671.html
Her Allah’ın günü hükümetin reklam pastasından pay almak için devletlûlarına temenna çekmekten başka bir hünerleri olmayan bazı gazeteler var. Birisi de “diriliş postası”. Zaman zaman bir şeyler yazmak isterim, akıl almaz paradokslarına ilişkin. Ama sonra derim kendi kendime: “Ne olacak? Hangi akıl dikkate alacak söylediklerini!” Ama bu kez artık dayanılmazdı rezillik. Üstte, manşette, pastoral bir fotoğraf. Bir yanında gemilerle dolu bir liman. Öte yanında ise balonlarla dolu bir gökyüzü. Haber ise şu: İhracat ve Turizm Şahlanışı. Neymiş efendim, Türkiye´ye yılın ilk on ayında 41 milyon turist gelmişmiş. Bu da kırdığımız şu garip rekorlardan birisi olmalıydı. Tam da İspanya halkının turizmden nefret ederek sokaklara döküldüğü bir yılda, turist sayısını bir övünç olarak manşete taşıyan gazetenin fotoğrafı, doğal olarak Antalya sahilleri olmalıydı. Ama Rus kızlarının göğüsleri yerine tercih edilen, Kapadokya göğünü süsleyen balonlar olmuş. Oysa dindar (veya muhafazakâr) bir gazeteden beklenen, her yaz adeta istilaya uğrayan ve olağan hayatların çığırından çıktığı beldeleri savunmak için şu turizm saldırganlığına karşı çıkmak, en azından bundan bir eleştiri haberi çıkarmak olmamalı mıydı? Ama görülen o ki yeni muhafazakârlığın kıblesi şaşmış durumda. İspanyol halkını bile isyan ettiren şu fütursuz turist istilaları, bizim muhafazakârımız için ancak “müşteri velinimetimizdir” esnaflığı çerçevesinde anlaşılabilmekte. Temel sorunumuz artık ahlaki erozyon değil, bütçe açığının kapatılması. Hal böyle olunca muhafazakâr gazetemizin anlayış kapasitesi de ister istemez mahalle bakkalı seviyesine düşmekte.
Bu düşüşün sebebi kültürle veya zekâyla ilgili bir sorun mu acaba diyecek oluyorum ama manşet beni yalanlıyor. Çünkü mezkûr haberin hemen altında gazetemizin “feraseti”, daha doğrusu siyasal reflekslere ayarlı “ideolojik” duyarlılığı yükseliyor: “Halisdemir’e Dil Uzatan Hadsiz.” Kimmiş bu hadsiz? “İran ajanı Atasoy Müftüoğlu.” Neymiş bu “hadsizlik”: “15 Temmuz kahramanı Halisdemir’in gelecek nesillere örnek teşkil edemeyeceği.” Bu “gazeteciler” Atasoy Müftüoğlu’nun hiç kimseye boyun eğmeyeceğini ve ajanlık yapmayacağını çok iyi bilirler. Ama daha iyi bildikleri bir şey varsa, o da yalan söylemek, çamur atmak, hamasi söylemler yoluyla yapılan politik gafların, çiğnenen ilkelerin, haksızlık ve adaletsizliklerin üstünü örtmeye çalışmak. Hem de sınırsız ve sorumsuz bir biçimde. Neymiş? Müftüoğlu Fetö seviciliği yapıyormuş! Eh! Pes doğrusu. Siz Fetö sevicisi arıyorsanız, Fetö ile 15 yıl koalisyon ortaklığı yapan partnerine bakacaksınız. Yoksa gazeteciliği ekran darlığına kadar indirgemiş aklınızın radarına takılan her “öteki”ni Fetöcü diye damgalamak kolaycılığına düşme pespayeliğinden asla kurtulamazsınız. O zaman ise hayatı boyunca Fetö gibi karanlık odaklarla mücadele eden bir fikir insanına alçakça saldırmaktan başka elinizden bir şey gelmez. Ama siz de haklısınız. Kahrolsun şu tiraj ve reklam pastası.
Peki, Atasoy Müftüoğlu ne demekte: Gençliğe ideal ve ufuk olarak Ömer Halisdemir’in sunulmasını eleştirmekte. Bunu bir düşüş olarak görmekte. Bunda bir yanlışlık ya da doğrudan Halisdemir’e bir saldırı veya aşağılama var mı? O zaman işte yeniden gazetecimizin anlama kapasitesi düşüşe geçiyor. Çünkü maksat Halisdemir’i savunmak veya gençliğe verilmiş olan farklı ufuklardan ve ideallerden bahsetmek değil. Amaç bir şekilde Atasoy Müftüoğlu’na saldırmak. Dahası, “15 Temmuz mitosu”nun sarsıntıya uğramasını önlemek. Cevap olarak, “görmüyor musunuz gençliğe kazandırılan onca ufuk ve idealleri” bâbında iki satır bir şey var mı? Muhafazakârlarımızın her gün elimizden kayıp giden, üzerlerine deizm araştırmalarından başka bir şey yapılamayan gençliğe sunacakları yeni bir fikir, ideal, hayal, düşünce var mı? Onlara adaletin nasıl da savunulduğu, gelir dağılımı uçurumunun nasıl da düzeltildiği, memleketimizin küresel gücün üslerinden nasıl da temizlendiği, şehirlerimizin nasıl da insanca bir yaşama mekanına dönüştürüldüğü, israfın ve gösterişçi tüketimin en baştan başlayarak nasıl da azaltıldığı bâbında söyleyebildikleri bir şeyler var mı?..
Yazı dünyasından beklenen bunlar değil midir? Sorgulamak, eleştirmek, araştırmak, hesaplaşmak… Evet, ama bunları yaparken de İslamî hassasiyetlerden, değerlerden, insaf ve merhametten kopmamak. Gündelik siyasal çıkarlar uğruna bu değerleri heba etmemek. Oysa yapılmakta ve sürdürülmekte olan ne? Toplumsal hareketlere, muhafazakârlığa değil elbette, muhafazakârlığa angaje edilerek rayından çıkarılan İslami Harekete, İslamcılığa yatırılmış emek ve umutların siyasetin marjinal faydasıyla takas edilmesi. Başta gazeteye isim yapılan “diriliş” kavramı olmak üzere hoyratça tüketilmeyen; bu ülkede Müslümanların yıllardır özenle biriktirdiği, alın terleriyle ürettikleri değerlerden geriye ne kaldı? Belki de “hayır” diyecek gazetecimiz; “o kadar da değil elbette”. Sözgelimi “Diriliş Ertuğrul”umuz var. “Payitaht Abdülhamid”imiz var. Peki, turizmci bir başkanı olan Kültür Bakanlığımızın turist sayılarını yükseltme gayretlerinden başka ne gibi hizmetleri var? Turizm kültürümüzün yaygınlaştırılması mı? Haccın bile bir turizm faaliyetine dönüştürülmesi mi? O zaman pek muhterem gazetecimize şunu söyleyeyim: Çok şükür ki gençler sizin kadar alık ve iktidar sarhoşu değil. İnsanın ve dünyanın anlamı konusunda olsun, İslam’ın idealleri ve ufku konusunda olsun sizden daha fazla basirete ve ferasete sahipler. Bu yalan ve çarpıtmaların ise sadece ve sadece sürdürülmekte olan haksızlıkların ve adaletsizliklerin üstünün örtülmesinden başka bir amaç taşımadığının da farkındalar.
Tebrikler insanlar gerçeği görmeye başlıyor.
Nokta.