Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’dan Suriyeli sığınmacılar için acil eylem planı talebi
Emani A. ülkesinde yıllardır kesintisiz devam eden savaş yüzünden evini ve ülkesini terk edip Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan binlerce sığınmacıdan biriydi sadece. Hem iktidar, hem muhalefetteki birçok siyasi tarafından varlıkları tehdit unsuru olarak anılan ve öne sürülen sığınmacılar uzun zamandır farklı şekillerde taciz ve şiddete maruz kalıyorlar. Sığınmacı kadınlar ise ülkelerindeki savaştan kaçmaya başladıklarından beri ikinci eş ve ucuz iş gücü olarak sömürülmeye devam ediyor. Suriyelilere yönelik son zamanlarda yükselen ırkçılığın ve erkek şiddetinin kurbanı Sakarya’da çocuğu ile birlikte vahşice öldürülen Suriyeli Sığınmacı Emani oldu.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu tarafından belirlenen aşağıdaki eylem planını destekliyor ve bu çağrıyı ilginize sunuyoruz:
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’dan Suriyeli sığınmacılar için acil eylem planı talebi
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak, siyasi iktidara mülteciliğin temel bir insan hakkı olduğunu hatırlatıyor, Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekinceyi bir an önce kaldırmaya ve Türkiye’ye sığınmış Suriyelilere mülteci statüsü vermeye davet ediyoruz.
Başta kadınlar olmak üzere toplumun duyarlı tüm kesimlerini de Suriyeli sığınmacılarla dayanışmaya, sığınmacılara karşı başlatılan ırkçı kampanyaya karşı omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.
Emani, Türkiye’ye sığınmıs Suriyeli mülteci bir kadındı. Sorumlusu olmadıkları bir savaşın bedelini ödemek zorunda bırakılan üç milyon Suriyeli mülteciden sadece biriydi. Doğduğu büyüdüğü toprakları kendi iradesi dışında terketmiş, diline, kültürüne yabancı olduğu bir ülkede yaşama savaşı veriyordu. Ve biz büyük bir utançla, Emani’nin vahşice öldürülmesine tanık olmak zorunda bırakıldık.
Sosyal medyada hashtagler ile başlayan göçmen karşıtı ırkçılık, Türkiye’ye sığınmış Suriyelilere yönelik nefret söyleminin sokağa taşmasına ve hukuk tanımaksızlığın tırmanmasına, linç girişimlerinin sıradan hale gelmesine, fiziksel saldırıların her geçen gün şiddetlenmesine yol açtı.
Mültecilik statüsü yerine, “geçici koruma” adıyla genel geçer bir statü verilen Suriyeli sığınmacıların, bir çeşit rehine gibi iç ve dış politikaya alet edilerek sürekli pazarlık malzemesi haline getirilmesi göçmen karşıtı ırkçılığı ateşledi, ateşlemeye devam ediyor.
Kadına ve çocuğa karşı şiddetin neredeyse ödüllendirildiği bir ülke haline gelen Türkiye’de Suriyeli sığınmacıların ezici çoğunluğunu da kadın ve çocuklar oluşturuyor.
Van’da kundaktaki bebeğin istismarı, Ankara’da otobüste kadına tecavüz ya da Adıyaman’da yurtlardaki çocuk istismarlarının sıradan- gündelik-alışılagelmiş haberler olduğu ülkemizde Emani de cezasızlık ortamının, hem de yükselen ırkçılığın son kurbanı oldu.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, olarak hatırlatmak ve uyarmak istiyoruz ki, ülkelerini terketmek zorunda kalmış sığınmacıların evrensel insan haklarından yaralanabilmesi, iltica hakkının kabulüne bağlıdır. Sığınmacı kadınlara, kız çocuklarına ve LGBT’lilere yönelik baskı ve şiddet ortamının önlenmesi için sürdürülebilir politikalar oluşturmak için geç kalınmıştır ve hemen harekete geçmezsek kuşaklar boyu sürecek bir zulüm ve utancın esiri olacağımız açıktır. Bu insanlık dışı olaylar toplumumuzu zehirlemekte ve tamiri çok güç yaralar açmaktadır.
TKDF olarak bu coğrafyanın kadınlarını Suriyeli sığınmacılarla dayanışmaya, sığınmacılara karşı başlatılan ırkçı kampanyaya karşı omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz. Yetkilileri acilen aşağıda yer alan acil eylem planını hayata geçirmeye davet ediyoruz:
1) Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu coğrafi çekinceyi bir an önce kaldırmalı ve Türkiye’ye sığınmış Suriyelilere mülteci statüsü vermelidir. Bir kez daha tekrar etmek gerekirse, mültecilik temel bir insan hakkıdır.
2) Kadına yönelik ve aile içi şiddetin önlenmesi ve mücadele edilmesini öngören İstanbul Sözleşmesi, sığınmacı kadınları, kız çocuklarını ve LGBTIleri kapsayacak şekilde etkin olarak uygulanalıdır.
3) Devletin sığınmacılarla ilgili, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzak politikaları, sığınmacılarla ilgili hiçbir bilgi, veri ve belgenin devlet kurumlarınca paylaşılmıyor olması, konunun bilimsel olarak ele alınmasının önündeki en büyük engellerden biridir.
4) AFAD tarafından yönetilmekte olan kamuoyunda mülteci kampları olarak bilinen Barınma Merkezleri’nin, bir an evvel sivil toplum kuruluşlarının izlemesine (monitoring) açılmalıdır.
5) Bu kamplardakadınlara, kız çocuklarına ve LGBTIlere yönelik taciz ve tecavüzlerin gerçekleştiği, kız çocuklarının erken yaşta evlenmeye zorlandığına ilişkin iddialar kamuoyuna yansımaktadır. AFAD ivedilikle söz konusu iddialara ilişkin açıklama yapmalı, hak ihlallerine karşı ne tür önlemler aldığını ve mevcut uygulamaları kamuoyu ile paylaşmalıdır.
6) Suriyeli sığınmacıların sağlık, eğitim, istihdam, sosyal koruma gibi insani her türlü sosyal hakka sahip olmalarının önündeki engelleri aşacak bütünlüklü politikalar bir an önce oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir. İktidarın tek taraflı ve günlük siyasi çıkarla oluşturduğu politikalar yerine toplumsal mutabakatla ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla soruna çözüm aranmalıdır.
7) Mültecilik hakkına erişen Suriyelilerin vatandaşlık elde etme koşulları muğlaklıktan arındırılmış, mevcut yasal çerçeveye uygun ve kamuoyunun bilgisi dahilinde belirlenmelidir. Vatandaşlık verilmesi planlanan Suriyelileri kalite testinden geçirilecek metalarmış gibi konumlandıran, sadece ekonomiye yapacakları olası katkı temelinde değerlendiren ve “niteliklerine” göre sınıflandıran göçmen karşıtı dil bir an evvel terk edilmelidir.
Canan Güllü
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı