Sırrı Süreyya Önder – Ayıp Eden Kim?
Sırrı Süreyya solun güzel bir halini, bir güzel ihtimalini temsil edenlerden. Sanırım “sırrı”, insana hayrı ön plana alan pratikliği, katışıksız yerliliği ve yerliciliğinde gizli. Ne dese ne yazsa okuyacak, öğrenecek bir şeyler bulabiliyoruz. Allah onu “başımız”dan eksik etmesin.
Belki fazla sol içi bir tartışma gibi dursa da yine hepimizin en ortak dertlerine temas eden bir yazı döktürmüş. Bir yandan kent meselelerine değinmiş, bu işin abc’sini ortaya koymuş, diğer yandan da başımıza musallat olan “Bir Sarıgül” şakasına, o meşum “boş gösteren”e çakmış. İyi de yapmış.
http://birgun.net/haber/sirri-sureyya-onder-ayip-eden-kim-7421.html
26.11.2013
AYIP EDEN KİM?
Gürbüz Çapan’ın BirGün’de Gülşah Karadağ’la yaptığı röportajdaki yaklaşım üzerinde durmakta fayda var.
Dile getirdiği tespitler sadece kendisiyle sınırlı olsaydı işimiz kolaydı. Bir kahve içimi konuşur, dertleşirdik. Gel gelelim durum böyle değil. Çapan gibi düşünenlerin sayısı bir hayli fazla.
“Mesele bizim için solun ne kadar unsuru varsa, toparlanmasını sağlamaktır. Bunu Sarıgül’le yaparız, Kırmızıgül’le yaparız. Şu an bu toparlanmayı sağlayacak en iyi isim o görünüyor.” Bu sözler Çapan’a ait.
Arkadaş biz ne hallere düşmüşüz de haberimiz yok! Solun ne kadar unsuru varsa Sarıgül toparlayacakmış ha! İnsanın bırak dağınık kalalım diyesi geliyor.
Tuzsuz Deli Bekir diye bir bektaşi tiplemesi vardır Anadolu folklorunda. Bektaşi meşreptir. Bir gün mahallede bir cenaze olunca yıkayıp defnedecek adam bulamamışlar. Bir bakmışlar Deli Bekir şarabını açmış demlenmekte. Zor şer ölüyü yıkatmışlar. Deli Bekir mevtayı yıkadıktan sonra kulağına eğilip bir şeyler fısıldamış. Ahali meraklanıp sormuş “Rahmetlinin kulağına ne dedin?” diye.
“Sen şimdi öbür dünyaya gideceksin, sana sorarlar dünyanın ahvali nicedir diye. Sen Deli Bekir imam olmuş de onlar gerisini anlarlar” diye cevaplamış.
Bunu mesela Terzi Fikri’ye ya da onun yoldaşlarına anlatacak cesarette birisi bu “dağınık sol”da var mıdır bilmiyorum. Çapan’a da tavsiye etmem. Bize söyledi, bari onların ruhunu muazzep etmese iyi olur.
Solu toparlamak Sarıgül’ün ne kadar derdidir? Bunu hangi yöntem ya da müktesebatla yapacaktır?
Cevabı yukarıdaki fotoğrafta saklıdır.
Gülşah Karadağ benim başkan adaylığımı sorunca Çapan şöyle demiş: “Sırrı Süreyya ayıp ediyor. Biz Tayyip’ten kurtulmaya çalışıyoruz. Sarıgül konusunda, ilkesel sorun diyor. Gelsin, anlatsın, Sarıgül onun hangi ilkesine aykırı düşüyor? Kadir Topbaş hangi ilkesine doğru düşüyor? Hiçbir CHP’li, bir AKP’liden daha kötü değildir, olamaz.”
Bu ülkede, halen günde 3 liraya ısınabilen bir kent imarına imza atmış ve yapılaşma yoğunluğunda insan lehine, eko-sistem lehine bir yerde durmuş bir başkana keşke meram anlatmak zorunda kalmasaydım. İnsanın içi acıyor ama demek ki konuşmak gerekiyor, konuşalım.
Senin benim değil herkesin olacaksa iktidar…
Madem sol toparlanacak ben mani olmayayayım. Ben en iyisi buradan tüyo vereyim. Sarıgül de çıkıp sol bir yaklaşımla manifesto yapsın.
Bir eşbaşkanla iktidar yetkisini paylaşacak mı?
Üçüncü köprü inşaatını ve ormanlardaki talanı durduracak mı?
Kente karşı işlenmiş bir suç olan üçüncü havalimanı inşaatını durduracak mı?
Bu amaçla katledilmiş yüzbinlerce ağacın hesabını soracak mı?
Bir İstanbul ağaç envanteri çıkarıp bir tekini bile kesmeme sözü verecek mi?
Neredeyse yarısında bizzat imzası olan ve göğe saplanmış bir hançer gibi duran gökdelenler, her türlü “emsal” kriterlerini delerek yapıldı. Bunlardan milyonlarca dolar rant sağlandı. Bunları yıktıracak mı? Olmadı diyelim bu rantı tahsil edip kente tahsis edecek mi?
Bu hükümetin işidir demeyip, bir plaza-gökdelen vergisi getirecek mi?
İstanbul Belediyesi’nin büyük işleri ne hikmetse hep aynı müteahhitler tarafından alınmış. Bunlar için bir devri sabık yapacak mı?
Yoksa onlar Şişli Belediyesi’nden de benzer işler almışlar mı?
Boğaza kondurulan o korkunç heyula kent hukukunu katlederek yapıldı. CHP’li Beşiktaş Belediyesi de ruhsat sorununu şimşek hızıyla çözdü. Bu ruhsatı iptal ettirecek mi?
Emsal değeri, boğaz için öngörülen noktaya çekecek mi? Mesela fazlalıklarını yıktıracak mı?
Milyarlarca dolar haksız ranta kolaylık sağlayanlar için suç duyurusunda bulunacak mı?
Kentli yurttaş müşteri değildir! Su da sola bulaşmış hiç kimse için alınıp satılan bir meta olmamalıdır. Temiz suya erişim hakkı temel bir insan hakkıdır. Mesela suyu yoksullar için ücretsiz yapacak mı?
Taşeron işçilik çağın gördüğü en vahşi sömürme biçimidir. Taşeronluğu belediyeden kovacak mı?
Sendikayı destekleyecek mi? Peki Şişli Belediyesi’nde bunları yapmış mı? Efendim, duyamadım? Yapmamış mı? Peki solu ne ile toparlayacak?
Mademki ifade bu çağda elimizde bırakılan tek silah, geçelim ilkeleri ifade aşamasına. ‘Kente ve insanlığa karşı suç işlememiş’ cümlemin altı çok çiziliyor. Kent dediğimiz şey sadece betonlar, yollar, trafik işaretleri, elektrik hatları ve yine beton sosyal tesisler değildir. Kent dediğimiz şey, toplumsal bir resim yapmaktır. Bu toplumsal boyama faaliyetinde fırçayı sıradan insanların eline verdiğinizde, şehirlerin yeşerdiğini, sermayenin vatkalı ceketlerle beslediği insanlara verdiğinizdeyse şehrin anlamsız bir griye kestiğini, binalar yükselirken insanların binalar karşısında alçaldığını görürsünüz. İlkesellik diye tutturmamız bundandır. Siz unutmuş olabilirsiniz biz unutamıyoruz işte. Siz bunu ‘ayıp’ bulabilirsiniz, biz buna erdem ve haysiyet diyoruz.
Gelelim Topbaş meselesine… Böyle birisi artık yok anlamadınız mı?
Kentin kendisiyle ilgili en mühim günlerinde ortalıktan toz olan, sonra da çıkıp ağlak bir sesle, artık bir otobüs durağının yerini bile size soracağız diyen adam mülgadır. Bizim rakibimiz olamaz. Bizim için adı sadece suç duyurusu yapılacağı zaman hatırlanacaktır.
Resmiyeti bırakıp doğrudan sorayım; Gürbüz Abi, bu senin toparlamacın kendisinden üçüncü tekil olarak bahsedip, Gezi Direnişi’ni kastederek “Bir Sarıgül kendi düzenlemediği mitinge katılmaz” diyor. Adaylığını kastederek, “Bir Sarıgül, kazanmayacağı yarışa girmez” diyor. Ben bir ayıba daha imza atmadan sen bana bu zihniyetin soldaki yerini bi söyleyiversen de ben de rahat bir uyku uyusam!
Kazanmak bahsine gelince bu laf ganyancılara yakışır, solculara değil. Biz hayatımız boyunca kazanamayacağımızın çok aşikâr olduğu yarışların koşucusu olduk. Bu kadar çok öldüysek bundandır. Zindan duvarları hep solcuların kanına fon olduysa bundandır.
Mülksüz, baldırıçıplak ve ‘çapulcu’ olduysak bundandır. Bizim için ‘onur’ ve ‘erdem’in kazanmaktan daha kıymetli olmasındandır.
“Gül muştucusu” şairin dediği gibi:
“Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız.
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız”
Ayıpsa ayıp…
İki mühim not:
1- “Bölecek” duruma gelmişsek kazanacak duruma da gelmişiz demektir. İlkesiz, gönülsüz, neo liberal bir Abdurrahman Çelebi’ye ne gerek var?
2- Benden duymuş olmayın ama toparlamacı başkan Esenyurt’ta Gürbüz Çapan’ı kesinlikle istemiyor. Bizzat CHP’li yöneticilerden duydum. İster misiniz solu toparlamanın ilk firesi Çapan olsun! Toparlanamayan Çapan yeni bir “ayıp”lı röportaj versin! Gel de gülme o zaman.