“Birimiz Üşürse Hepimiz Üşür” etkinliğine dair; Ümit Aktaş, Cahit Koytak ve Cihan Aktaş
Bayram arefesindeki evsizlerimiz için sabahlama etkinliğimizle ilgili Ümit Aktaş’ın Milat gazetesinde çıkan yazısını, Cahit Koytak’ın etkinliğimiz ertesinde Taraf gazetesinde yazdığı şiirini ve Cihan Aktaş’ın Taraf gazetesindeki köşe yazısını sizlerle paylaşıyoruz:
Kurban ve Evsizler
Ümit Aktaş
umitaktas24@gmail.com
Bir kurban bayramını daha idrak etmekteyiz. Yenilenmiş bir dünyada ve yeni bir bilinçle. Tüm insanlığa hayırlar getirmesi dileğiyle; sevinçle ve hüzünle.
Sevinmekteyiz, çünkü bu bayram yeryüzündeki zalimler biraz daha azaldı. Artık Kaddafi’siz, Mübarek’siz, bin Ali’siz bir dünyada yaşamaktayız.
Üzülmekteyiz çünkü dünyamızda akılsızlıkların eseri olan zulümler süregitmekte: Kürt sorunu, Suriye’deki zulüm, Afganistan’daki emperyalist işgal ve daha da kötüsü kapitalizmin küresel egemenleşme çabası…
Müslümanlar böylesi bir dünyanın sorumluluğunu ne kadar hissetmekteler ve hatta ne kadar farkındalar böylesi bir dünyanın?
İçtikleri her paket sigaranın, kullandıkları parfümlerin bedelinin dünya egemenlerinin kasalarına, aslında hak edilmemiş kazançlar olarak aktığının farkındalar mı?
Ana diliyle konuşma ve eğitim görme hakkından mahrum bırakılmış insanların o ezikliğini kendi yüreklerinde duyabilmekteler mi?
Depremde yıkılmış olan evlerinin önünde titreşen o yetim kalmış çocukların mahzunluğunu, sanki kendi çocuklarıymış gibi hissedebilmekteler mi?
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki…!” hitabındaki öfkenin muhatabının kendileri olmadığından eminler mi?
Kapitalizmin, her gün biraz daha evlerimizin içerisine giren ve sofralarımızdaki ekmeğimizi çalan egemenliğinin ve giderek onun işbirlikçisi haline gelişimizin bilincindeler mi? Ve ona karşı en azından Wall Street’i işgal edenler kadar kaygı, tepki ve öfke duymaktalar mı?
O kapitalizm ki, varoluşu sürekli bir büyüme ve sömürme temeline dayalıdır; tıpkı kanserli bir hücre gibi sürekli doğal olan hayatları istismar ederek ve onların aleyhine büyüyerek var olur. Yaşamak için öldürür, yayılmak için işgal eder, kazanmak için savaşır, tüketerek ve israf ederek ayakta durur.
Oysa olağan hayat adalet ve dayanışma temeline dayanır. Fazla olanı dağıtır ve bölüşür. Çünkü o fazla olan biriktikçe zehir saçar çevresine, kanserleşir.
Bize bir şey olmaz demenin olanca umursuzluğuna karşı, sadece kapitalist dünyanın bir hoyratlığı ve kurbanı olarak düşündüğümüz bir yığın evsiz barksız insan yaşamakta bizim şehirlerimizde de. (Yaklaşık yetmiş bin kişi.) Bunları sokağa düşüren şartlar üzerinde düşünülmekte ve bu şartlara karşı bir mücadele verilmekte mi?
Gösterişli camilerimizin kira gelirleri nerelere sarf edilmekte merak etmekteyim. Neden yanı başlarında küçük de olsa bir barınma evi ya da aşevi bulunmaz, neden onlar da tüm mütekebbir yapılar gibi kapatır kapılarını evsizlerin üzerine?
Bırakınız evsizlerle duygudaş olmayı, giderek sitelerin ve rezidansların erişilmezliğine çekilen o müsrif hayatların hiç payı yok mu evsizleştirilerek sokaklara itilen bu insanların trajedilerinde.
Sokaklarda açlıktan ve soğuktan titreyen bu insanlar kimin kardeşleri? Bizler de bunları kapitalist ülkeler gibi modernleşmenin ve kalkınmanın bir yan ürünü olarak görmezlikten mi geleceğiz?
Hani sorumluluk duygumuz? Nerede kaldı Müslüman olmanın farklılığı? Belediyelerimiz neden onlar için barınaklar düşünmez? Toplumun kenara ittiği bu insanların sorumlulukları kimlere ait? Elbette hepimiz sorumluyuz; ama hepimiz adına bu sorumluluğun gereğini ifa edecek olan da öncelikle belediyelerimiz ve kamu kuruluşları değil mi?
Hamdolsun ki yine de bir grup İslami duyarlılığı olan vakıf ve dernek bu sorunu gündemimize taşıdı, hiç değilse bir bilinç oluşturmak için: Emek ve Adalet Platformu, İHH , Kalplere Sevinç Bırakanlar İnisiyatifi, Mavera Gençlik Hareketi, MAZLUMDER, Özgür Açılım Platformu, Şefkat-Der.
Evet! Zulüm kadar iyilik de yeryüzünün her yerinde. Allah’ın vechi mazlumların yüzünde ışımakta. Onu görmek için illa da Kâbe’ye kadar gitmeye gerek yok, kestiğimiz kurbanların etine ve kanına ihtiyacı olan da Allah değil. İhtiyaç sahipleri işte burada, bir el uzatılmalık mesafede. Kalplerimizdeki duyarlılık kadar, yüzlerimizin de kendilerine dönmesini beklemekteler.
Daha güzel bir dünya kadar daha güzel bayramlar da, her şeyden önce mahrumların yüzlerinin gülmesiyle mümkün; böylesi bir dünya dileğiyle, hayırlı bayramlar…!
(Biz şehirlileri, yalnızca depremzedeler
için değil, fakat, dünyanın bütün şehirlerinde
sokakta yaşayan ve geceleri başlarını
evlerimizin ve yüreklerimizin eşiğine
koyarak sabahlayan yüz binlerce, belki
milyonlarca ‘Evsiz’ kardeşimiz için de
dünyayı ‘bayram yeri’ne çevirmeye çağıran
ve bu yıl Bayram’ı, onlar gibi, geceyi
sokakta geçirerek karşılayan AKDER, EMEK
VE ADALET PLATFORMU, KALPLERE SEVİNÇ
BIRAKANLAR İNİSİYATİFİ, ÖZGÜR AÇILIM
PLATFORMU, MAVERA GENÇLİK HAREKETİ
ve MAZLUMDER gönüllüleri için…)
Kaderinin çullarına sarınmışsın;
Gare de Nice’de, kaldırımda
Yan gelmiş yatıyorsun:
Dünya senin evin,
Şehir senin çıkınından saçılmış.
Dünyanın her yerinde
Evsizlerle şairlerin
Aynı budaklı ağaçtan yontulduğunu
Söylüyor gözlerin;
Aynı huysuz rüzgârların dolaştığını
Mağaralarımızda.
Ve dünyanın her yerinde,
Tanrılar geçerken kırk atlı arabalarla
Arasından budala ölümlülerin,
Şan olsun diye atıldığımızı
Altına, toynakların ve tekerlerin..
Dükkânını, tezgâhını dağıtmış,
Kaderinin çullarına sarınmışsın.
Dünya senin evin
Ve çıkınındaki hiçbir şey
Satılık değil;
Ne çarmıhta duruşun,
Düğüm düğüm bakışın oyunlarımıza:
Aldıklarımıza, sattıklarımıza;
Ne anlaşılmaz sözlerin,
Sevişmelerin didişmelerin
Alınıp satılmayan bir Tanrıyla ..
Bak, şairler beygirlerini çatlaşmış,
Ciğerlerini paralamışlar
Panayıra yetişmek için.
Ve hurçlarından saçılan her şey senin:
Gecenin sırları, sabahın süsleri,
Zekânın harikaları, sanatın hârikaları…
Göğün bohçasına sığmayan
Rüzgârlar, yağmurlar, taunlar;
Ve Tanrının rüzgârlara söylettikleri,
Yağmurlara söylettikleri;
Sahipsiz köpeklere, serserilere;
Tütünle ve kahırla
Harlanmış sesleriyle genizden
Söylettikleri sarhoş fahişelere;
Şiirin bohçasına sığmayan
Onca çığlık ve sitem:
Ruhun kırpıntıları…
Hepsi senin çullarına yamanmış;
Sen sürgün, sen evsiz, sen Sezar,
Roma’yı kaybetmişsin, ama
Bak işte dünyayı kazanmışsın oyunda:
Ne top ne tüfek, ne asker;
Yalnızca sessiz mi sessiz
Bir evet
Ve koçbaşı gibi gümbürdeyen
Katıksız bir hayır’la!
Yoksulların ve Şairlerin Kitabı
1. Kitap / ‘Homeless’