Rengin Arslan – Kozlu’da patlama: Madencinin ölümü
“Taşeron firmaya göre “inşaat işçisi” sadece. Onlar kömür çıkarmıyorlar yerin altında. Sadece kömür çıkarılması için gerekli galerileri açıyorlar. O yüzden yerin 630 metre derinindeki “inşaat işçileri” onlar. Erken emeklilik şansları yok ama ölebiliyorlar, evet.”
RENGİN ARSLAN
Zonguldak’tan Türkiye’ye bir haber yayıldı dün.
Sekiz madencinin öldüğü bütün haber sitelerinde, sosyal medyada yer aldı; bir süreliğine.
Kısa zamanda ilgi azaldı. İstanbul’a kar yağıyordu. Acaba okullar tatil olacak mıydı, hangi yollar kapalı derken, sekiz madencinin ölümü bir de karın kurbanı oldu.
1992 yılında 263 madencinin; 2010 yılında 30 madencinin ölümünü kanıksamışlar için sekiz “düşük” bir rakam olabilir mi?
Televizyonda, gazetelerde babaları indikleri kuyudan çıksın diye feryat eden çocuklar vardı sanırım. Bugün Zonguldak’ta öğrendim ki, o çocuklardan birinin babası çıkmış indiği kuyudan.
Peki diğerleri?
Kozlu’dayım. Bundan 21 yıl önce 263 işçinin, 24 saat önce de 8 işçinin öldüğü yerde.
Beş işçinin cesedi dün çıkarıldı. Üçü ise hâlâ yerin altında. Üzerlerinde 1500 kilo kömür olduğu sanılıyor, patlama sonucunda.
Üstelik onlar kayıtlara göre “maden işçisi” değil.
Taşeron firmaya göre “inşaat işçisi” sadece. Onlar kömür çıkarmıyorlar yerin altında. Sadece kömür çıkarılması için gerekli galerileri açıyorlar. O yüzden yerin 630 metre derinindeki “inşaat işçileri” onlar. Erken emeklilik şansları yok ama ölebiliyorlar, evet.
“Babamın cesedi bir yıl sonra çıkarıldı”
Cesetlere ulaşmak için çalışmalar yapılıyor.
Kozlu’daki Türkiye Taş Kömürü’nde madenci olarak çalışan Ferhat Çırak, babasını 1992 yılında “o patlamada” kaybetmiş. “Babamın cesedi bir yıl sonra çıkarılabildi” diyor.
O zamanlar sekiz yaşındaymış. Kendisinin madenci oluşunu ise bir tesadüfe bağlıyor. “Arkadaşlarla başvurduk ama istemeden yaptım ben. Kurada çıktı. Devlet işi olduğu için yapmaya karar verdim” diyor. Annesinin hâlâ çok kaygılı olduğunu anlatıyor.
İşçilerden Fatih Yağlıbaş ise “Aldığımız maaşlar çok düşük ama burada erken emeklilik şansımız var. O yüzden katlanıyoruz bu işe” diyor.
Biz konuşurken yanımıza gelen, Kızılay’dan bir görevli hatırlarını soruyor işçilerin. Biri, “biz böyle travmalara alışkınız” diyor.
Konuştuğum dört işçi dün patlama olduğu sırada madendelermiş. Bir saat sonra yeryüzüne çıkabilmişler. “Dün çok bir facianın eşiğinden döndük. Bir kıvılcım olsaydı büyük bir patlama olurdu” diyorlar.
Bugün ise mesai için beklemedeler. Çağırılırlarsa kuyuya inecekler.
Her felaketten sonra yapılan açıklamalara çoktan alışmışlar. Ferhat Çırak, “Başbakan ne olursa olsun işini bırakıp gelmeliydi. İnsan canı bu bir-ikisi olmaz bunun. Sonuçta herkes ekmek davası için çalışıyor,” diyor. Başbakan’ın şu anda Afrika’da olduğunu biliyor.
“Taşeron: Kasıtlı iş cinayeti”
Bir diğeri, “Madencinin kaderi bu değil. Taşerona hayır diyorum ben. Çünkü olanların çoğu taşerondan oluyor. Karadon’da olan da taşeron firmada oldu” diyor.
2010 yılındaki grizu patlamasında 30 işçi ölmüştü Karadon’da.
Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş da işçilerle hemfikir. “Bu olay TTK’nın hazırlık işlerini yapan firmada yaşanan bir olay. Bu firmada 2010 yılında örgütlenme çalışmalarımız olmuştu. 3 yıla yakındır bu firmayla mahkemeliğiyiz. Bu firmanın gerek maaşları zamanında ödememesi gerek iş güvenliği tedbirlerini yeterince almaması nedeniyle çalışanların şikayetleri var” diye anlatıyor sesinde sakin bir öfkeyle.
2010 yılını hatırlatıyor o da: “O zaman eylem yapmış ve uyarmıştık, yeraltında taşeron firmalara yer verilmesinin literatürde benzeri görülmemiş olaylara sebep olacağını söylemiştik” diyor. Son olarak, “Bu işin kader deyip geçiştirilmesini istemiyoruz” diye ekliyor.
Karın altında kara bir ölüm
Zonguldak’taki gazetecilerle bir arabaya binip gidiyoruz. Yolumuz uzun. Patlamada hayatını kaybedenlerden Muhsin Akyüz’ün cenazesi kentin en yüksekteki köylerinden birinden kaldırılacak. Dün akşamdan beri Zonguldak’a kar yağıyor. O kadar yukarılara çıkabilecek miyiz diye endişeliyiz. Ama Enerji Bakanı Taner Yıldız köye gidiyormuş. Gazeteciler, “Yollar açıktır o zaman diyorlar” biraz acı bir tebessümle.
Zorlukla köye varıyoruz. Her yer kar. Bata çıka yürüyoruz. Köy kalabalık. Bakan’ın eşrafı, onun burada olduğunu bilip gelenler, AKP’li ve CHP’li Zonguldak milletvekilleri köyde.
1982 doğumlu Muhsin Akyüz.
Köyden herkes tanıyor onu. Yeni nişanlanmış. Bir ev yapıyor yapıyormuş kendine. O ev bitince evleneceklermiş.
Cenaze evine doğru gidiyoruz, ezan okunurken. Babası evden çıkıyor. Dışarıda bekleyen kalabalık sıraya giriyor baş sağlığı için. Zar zor ayakta duruyor.
Muhsin Akyüz’ün eniştesi de aynı taşeron firmada çalışıyormuş iki ay önceye kadar. “Malzeme eksikliğinden bir süre işe gitmemiş” Muhsin.
Bir başka köylü “Bir cumartesi, işte bir de pazartesi gitti” diyor. “Ne kadar maaş alıyordu?” diye soruyorum. Eniştesi yanıtlıyor, “800 lira.”
Biz dışarıda beklerken evden tabut çıkıyor. Üzerinde Türk bayrağı var. Erkekler saf tutuyor, kadınlar evin önüne çıkıyor. Nişanlısının seslenişi olanların ağırlığını hissettiriyor: “Muhsin üşürsün” diyor durmadan. Annesine dönüp yineliyor, “Anne Muhsin üşür orada.”
Muhsin Akyüz’ün annesinin yanında komşuları ve akrabaları var. Rengarenk baş örtülerinin altında, bembeyaz bir karın üzerinde, kapkara bir ölüme ağlıyorlar.
Cenaze namazı öncesi hoca birkaç söz söylüyor. “İsyan edecek bir şey yok, takdir-i ilahi.” İri iri, doluya benzer bir kar yağmaya başlıyor. Eler bitiştiriliyor, dua okunuyor. Sonra tabut omuzların üzerine alınıyor. Kar diniyor.
Kalabalık cemaat tabutun arka sıra küçük köy mezarlığına iniyor. Yerler kayıyor. Köyün yaşlılarından biri uyarıyor, “Topuklarınızla basarak yürüyün, arkadan gelenlere yol açın.” Deniyorum, gerçekten oluyor. Topuklarınızla yürüyünce arkadan gelenlere basacak yer hazırlamış oluyorsunuz.
Neden maden işçisi değil?
31 yaşındaki Muhsin toprağa veriliyor. O bir maden işçisi değildi. Taşeron firmaya göre sade bir “inşaat işçisi”ydi. Diğerleri gibi. Madende, kömürün çıkarılacağı galerileri açmakla sorumluydu, diğerleri gibi. Taşeron firma onu madenciden saymamıştı. Diğerleri gibi.
Gaz ölçümleri yapılmıştı. Sondaj yapılmıştı. Her şey yapılmıştı ve o öldü.
Mezarlıktan, “peki ne yapılmamıştı” diye sora sora çıkıyorum köy meydanına.
Bakan Yıldız açıklama yapacakmış TTK kuyusunun başında. Gidiyoruz. Yıldız’ın “kazasız belasız iş yaşamı temennisini “duyuyorum. “Metan gazı… Kurtarma çalışmaları. Allah beterinden korusun” diyor.
“Taşeron firmanın işçileriydiler. Firmanın tedbirsizliğiyle ilgili bir bulgu var mı?” diyor biri.
Diğeri, “14 kere yapılması gerekirken 7 kere sondaj yapılmış. Sondajların 25 metre derinliğinde yapılması gerekirken 10 metre derinliğinde yapılmış. Bununla ilgili bilginiz var mı?”
Bu sorular havada kalıyor. Bakan “spekülatif ve manipülatif” buluyor soruyu.
Aynı gün, başka köylerde, başka camilerde cenaze namazı kılınıyor.
Kimsenin bilmediği bir zamanda üç kişi için başka yerlerde cenaze namazları kılınacak ve kara elmas diyarı, Zonguldak’ın karı, onlarca ailenin bu kara gününü örtemeyecek.
Kaynak: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/01/130108_kozlu_mine_explosion.shtml
“kardeşler deseydim, kardeşlerim!/
bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan/
bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan/
bakın yaklaşıyor…”
bu ölümlerin sistemli şekilde devam ettiği ve muktedir sermaye odakları tarafından ciddiye alınmadığı hala ortada olmakla birlikte üç kuruşluk ekmek derdi için insanların üstüne karlı kara toprak serpilmeye devam ediyor. Allah sorumluların belasını versin diyorum.