Kolektif – Pazarkule/Evros’tan Notlar – İlk Dört Gün
İlk olarak İngilizce’ye de çevrilerek gocmendayanisma.com‘da yayınlanan izlenim notlarını iktibas ediyoruz. Kolektif bir emeğin ürünü olan bu notların bugün yaşanılanları göstermesi bakımından ibretlik bir vesika anlamı da taşıdığını düşünüyoruz.
KOLEKTİF
29.02.2020 – Pazarkule/Evros (Alanda 1. gün)
Sağanak bir yağmur var. Gece otoyoldan Edirne’ye sürerken yol boyunca yanımızdan 34 plakalı taksiler geçiyordu. Herhalde en az 20 taksi görmüşüzdür. Zaman zaman otoyolun kenarında sınıra doğru yürüyen insan gölgelerini zorlukla fark edebildik.
Araçla Pazarkule sınırına en yakın köy olan Karaağaç’ta trafik polisi yolu kesmişti. Taksiler ve otobüslerle gelen insanlar sayıları 5 ila 30 aralığında değişen gruplar halinde buradan sonra sınır kapısına doğru yürüyerek ilerliyorlardı. Az sayıda da olsa sınırdan geriye doğru yürüyenler kandırıldıklarını belirterek, Yunanistan polisinin gaz bombası attığını ilettiler.
Ankara plakalı bir taksici, temkinli bir şekilde, yolcularını Ankara’dan 1600 liraya getirdiğini aktardı. Sadece bu değil, su satanlardan, “yolcu varsa geçirelim” diyenlere kadar insanların ihtiyaç ve arzularının hızla çıkar ilişkilerine dönüştürülebildiğini gördük. Diğer yandan Edirne’ye tren ve otobüsle hala makul fiyatlarda seyahat etmek mümkün.
Araçları tenha bir noktaya park ederek sınır kapısına kadar olan 2,5 km yolu yürüyerek geçtik. Bu alan trafiğe kapalı. Hava sıcaklığı -1 dereceyi gösteriyordu.
Edirne merkezden sınır kapısına kadar dört noktada polis ve jandarmanın kontrol noktası mevcut. Ancak sınıra doğru yürüyerek ilerleyen insanlara kimlik kontrolü yahut herhangi bir uygulama yapıldığına tanık olmadık.
Sınır kapısına yaklaştıkça kalabalık yoğunluğu artıyordu. Pazarkapı Gümrüğü’nün yanındaki tel örgülerin kesilmiş olduğunu fark ederek sınırdan dışarıya doğru yöneldik. Kalabalık insan toplulukları öbekler halinde ateşler yakmış ve onların başında oturuyorlardı. Birbirine yakın yanan çok sayıda ateş özellikle ağaçlık alanı dumana boğarak nefes almayı zorlaştırsa da ortamın ısısını katlanabilir bir sıcaklığa yükseltmişti. İnsanlar ıslanmış, yerler yoğun çamurluydu. Gece karanlığında herkesi görmek mümkün olmasa da Türkiye ve Yunanistan sınırlarının ara bölgesindeki bu alanda sabah saat 6’da yaklaşık olarak iki bin kadar kişi olduğunu tahmin ediyoruz.
Çok sayıda genç Yunanistan kapısının önüne kurulmuş olan tel örgülü sistemin hemen önünde neşe ve kaygıyla bekliyordu. Zaman zaman sloganlar atarak sınırın açılmasını talep ediyorlardı. Bu sırada Yunanistan tarafında iki otobüs çevik kuvvet araçlarından inerek sıraya dizildiler. Bir süre sonra da ara bölgeye doğru göz yaşartıcı gaz bombaları atarak toplanan kalabalığı dağıtmaya çalışıyorlardı.
Tampon bölgede vidyo çekimi yaparken askerler tarafından durdurulduk ve kısa bir sorguya çekildik. Kimliklerimizi alan subay sınırın sadece göçmenlere açık olduğunu belirterek TC vatandaşı olmamız gerekçesiyle ara bölgede bulunmamızın çok doğru olmadığını iletti. Ancak çok da sıkı bir muamelede bulunmadılar.
Yürüyüşe katılan çok sayıda Suri olmasına rağmen konuştuğumuz insanlar arasında Afganistan, Pakistan, İran ve çeşitli Afrika ülkelerinden de birçok kişi vardı.
Bu kalabalık yığınına rağmen etrafta hiçbir altyapı yok. Tuvalet ve temel temizlik ciddi bir sorun olmuş durumda. Su ve gıda yok. Açlık ciddi bir sıkıntı olmaya başladı.
Alanın işleyişini hissettikten sonra, tespit ettiğimiz eksiklerimizi giderebilmek üzere Edirne kent merkezine gittik. Tüp, mercimek, ekmek ve diğer mutfak malzemelerimizi tamamlayarak öğlene doğru biraz dinlenmeye çekildik.
Alana tekrar döndüğümüzde araçlarımızı tarlaların içinden geçirerek mümkün olduğunca sınır noktasına yaklaştık. Bu defa polisler ve jandarma kim olduğumuz ve neden burada olduğumuza dair daha yoğun sorgulamalar yaptı. Niyetimizi açıkça aktardığımızda çok dikkat çekmememiz konusunda uyarıldık. Şimdi sınırın yaklaşık 500 metre yakınında bir alan kurabilmiş durumdayız.
Araçlarımızdan birinin arkasında yüklü bulunan ekmekler dışarıdan görününce aracın etrafını büyük bir kalabalık sardı. Çorba yapacağımızı ve ekmekleri çorbayla birlikte servis edeceğimizi anlatmaya çalıştığımızda “boş verin çorbayı, çocuklarım aç, bu ekmekleri verin ve ben gideyim” diye bir yanıt aldık.
Sınıra doğru tekrar bir yürüyüş yaptık ve insanlarla konuşup vidyo ve ses kayıtları aldık. Görüştüklerimizden iki İranlı arkadaşın birisi İstanbul’a geri dönmek için otobüs arıyordu. Birkaç ay daha çalışıp para biriktirerek yazın deniz yoluyla sınırı geçmeye karar vermişti. Diğeriyse buraya kadar gelmiş olmanın duygusuyla bir gün daha kalıp bekleyeceğini bir gelişme olmazsa ertesi gün kendisinin de İstanbul’a döneceğini aktardı.
Yolun hemen kenarında göç idaresine ait olduğunu öğrendiğimiz 5 otobüs vardı. Ancak bu otobüslerin insanları nereye götürmek için burada olduğunu öğrenemedik.
Avrupa’ya geçme hevesi yerini yavaş yavaş sefalete bırakmaya başladı. Çok sayıda kişi sınırı geçememiş olmanın hayal kırıklığı ve cılız da olsa Türkiye’de kurmuş oldukları düzenlerini bozmanın pişmanlığıyla alanı terk ediyor yahut terk etmeye hazırlanıyor.
Ancak buna rağmen gelen insan sayısı gündüz vakti çok daha arttı. Saat 17:00 itibariyle kapı önünde bekleyen insan sayısının dört ila altı bin kadar olduğunu tahmin ediyoruz. Bu görebildiğimiz insanlardan yaptığımız bir yuvarlama. Arada, belki bir o kadar nüfus da görünmez olarak sınır kapısının etrafındaki tarlalara yayılmış durumda.
Diğer yandan biraz evvel trafik polisi araçla gezerek alandaki araçların büyük kısmını dışarıya çıkarttı. Kurduğumuz alanın ne kadar burada kalabileceğine emin değiliz.
Yemek pişirmek çok büyük bir ihtiyaç olsa da ne kadar karşılayabileceğimizden emin değiliz. Bir süre daha bekleyerek akşam çorbası çıkarmanın daha işlevli olacağına karar verdik.
Mevcut belirsizlik içinde insanların ne süre daha burada olacaklarını kestirmek zor. Ancak hoş bir varlık gösteriyoruz. “Faaliyeti devam ettirmek istiyor muyuz” sorusu, yanıtını bu metni gören herkesten bekliyor. Yine de süreç sürdüğünce burada bulunmaya devam etmeyi önemsiyoruz.
Bir info masası kurmamız mümkün olur mu bilemiyoruz. Ancak faaliyetler yürüyecekse özellikle hafta içinde gözlemi ve mutfağı sürdürecek ekonomi ve insan kaynağını organize etmek, bir rotasyon sağlanması gibi bir ihtiyaç olabileceği açık. Burada her gün minimum iki ila üç kişinin bulunmasını sağlamak önemli görünüyor. Dışarıya doğru bilgi aktarabilmek için özellikle dil bilen arkadaşların burada bulunması mühim.
Ekler/Öneriler:
Buraya gelebilecek insanların yanlarında yağmurluk ve soğuğa dayanıklı kıyafetler, dışarıda uyuyabilmek için mat ve tulum, tuvalet ve hijyen malzemeleri ve kendi gıda ve sularını yanlarında getirmeleri önerilir.
Ne kadar bizim işimiz olduğuna emin olmamakla birlikte, göçmenlerin bebek bezi, ped, gıda, su vb. görünür ihtiyaçlarını karşılamak ancak insani yardım çalışan ortamları harekete geçirerek mümkün olabilir sanki.
Kent konseyi vb. yerel ilişkileri iletebilirseniz alan koordinasyonu olarak iletişime geçmek isteriz.
No border Pazarkule/Edirne
01.03.2020 Pazarkule/Evros (Alanda 2. gün)
Dün GDA/Ankara’dan bir arkadaşımızın kontrol noktasından çektiği fotoğraflara müdahale edilerek kontrol noktasından geçişine izin verilmediğini öğrenmiştik. Bizimse alana erkence gelerek araçlarımızı yolun hemen yanındaki tarlanın içine park etmek işimize yaramıştı. Dışarıdan nasıl göründüğümüzü bilememekle birlikte bize gidin diyen olmadı. Ancak müdahaleleri öğrendikten sonra biz de vidyo çalışmak konusunda temkinli davranmaya başladık. Bugün ise sınır kapısına doğru giden yollardaki bütün araçları çektirdiler. Jandarma bizim de kontrol noktasının dışına kadar çıkmamızı istedi. Şimdilik burayı boşaltmak durumundayız. Artık göçmenler ve görevliler haricinde kimsenin bölgeye girmesine izin verilmiyor.
Sınıra ilerleyen yol boşalmıştı. Sadece yürüyerek sınıra yaklaşan göçmenler ve birbiri ardına alana boş girip dolu çıkan büyük otobüsler vardı. Otobüslerin ne için olduğunu anlamak adına kalkış noktalarına gittik. Araçların yanındaki görevliler etraflarında toplanan insanlara “burada boşuna beklemeyin, devletimiz kapıları açmış olsa da Yunanistan devleti kapıları kapalı tutuyor. Bu otobüslerle sizi 20km güneye nehrin yanına ücretsiz götürüyoruz. Orada arkadaşlarımız botlarla sizi bekliyor ve 20 lira karşılığında karşıya geçiriyorlar” diyordu. Dinleyen kalabalıktan pek çoğu ikna olmuyordu. Görevli “en güvenli yolları biliyoruz, sadece 20 metre nehir var. Sonra da Yunanistan içinde ilk köye varmak için 3 km yürüyeceksiniz. Çok kolay. Hiçbir risk yok” diyerek ısrar ediyordu. İkna olanları doldurdukları otobüsler birbirleri ardına alandan ayrılıyorlardı.
Birkaç kişiyle sohbet ettikten sonra otobüsün yanından ayrıldık. Sınır kapısına karşıdan bakınca sol tarafta geniş tarlalar ve sağ taraftaysa ormanlık bir alan var. Bekleyen mülteciler daha çok bu ormanlığın içine doğru yayılmış durumdalar. İki sınırın arasında, belki yıllardır girilmemiş bu ara bölgedeki ormanlık alanda neredeyse baobablar gibi semirmiş dev ağaçların kuru dalları ısınmak için yakıt sağlıyordu. Hafif tepelik bir noktanın üstünden bakınca irili ufaklı yüzlerce ateş öbeğinin başına toplanmış insanların görüntüsü oldukça çarpıcı.
Aracımızı kenarına park ettiğimiz tarlanın sahibi yanımıza geldi. Tarlaların içinden yürüyen göçmenlerce ektiği lahana, mısır ve buğday ezildiği için tarlası neredeyse kullanılamaz duruma gelmiş. Aynı zamanda dondan etkilenmemeleri için sebzelerin üstüne kapattıkları naylon örtülerse çoktan göçmenleri rüzgardan ve yağmurdan korumak üzere ağaçlar arasına gerilerek yeni işlevlerine başlamışlardı. Çiftçinin somut maddi zararına rağmen göçmenlere anlayışla yaklaşması, lahana gibi yenilebilir durumda olan ürünlerini ve deposundaki malzemeyi insanlara açması da ayrıca dikkate değer.
Bir grup Afgan göçmenin yanına vardık. Ateşin başında sırasıyla şarkılar söyleyerek küçük bir parti başlatmışlardı. Aralarından konuştuğumuz birisi şarkı söyleyen arkadaşın Afganistan’da oldukça meşhur olduğunu belirtti. Biraz sohbet ettikten sonra yanlarından ayrılarak ormanda Eritreliler’in kurduğu başka bir parti alanına vardık. Afrika ritimleri üzerine topluca söyledikleri şarkılar tüylerimizi diken diken etti. Cumartesi gecesi bütün orman dev bir festival alanı olmuştu.
Aracımıza giderek biraz dinlendik ve daha evvel kararlaştırdığımız gibi mutfağımızı işletmek üzere malzemelerimizi temizledik ve ocağımızı kurduk. Nasıl bir tepki alacağımızı bilemediğimizden fazla dikkat çekmeden çorba yaptık. İnsan sayısı fazla ve alanda gıda olmadığı için bir izdiham yaratmak ihtimaline karşı kamp alanından uzakta bir yere servis masamızı kurarak yaklaşık 150 öğün dağıttık. Gece geç vakit soğukta kurulan sofra başında da pek çok sohbet edildi.
Sabahında çok sayıda göçmen gelişi oldu. Polis ve asker varlığı da oldukça arttı. Konuştuğumuz kişiler televizyonlarda kapıların açık olduğunu duyduktan sonra yola çıktıklarını anlatıyorlardı. Kimisi çalıştığı iş yerinden hak ettiği parasını dahi almadan, geceden ailesini toparlayarak buraya varmıştı.
Dün yazdığımız rapordan sonra ulaşabildiğimiz Edirne Kent Konseyi’nden arkadaşlarla konuşarak sözleştik. Ancak kimi gazetecilerle birlikte alana doğru gelirken kontrol noktasında durdurulmuş ve içeriye alınmamışlar. Onlar da otobüslerin insanları taşıdığı Doyuran Köyü’ne doğru geçtiler. Aktardıklarına göre gittikleri noktada yaklaşık 60 Afganistanlı göçmen nehrin kenarında öylece bekliyorlarmış. Nehri geçmek üzere herhangi bir araç mevcut değilmiş. Nehrin karşısında silahlı askerler beklemekteymiş. Dolayısıyla buradan kalkan otobüslerin işlevleri belirsizliğini korumaya devam ediyor.
Sabah İstanbul’dan gelen bir kısım arkadaşla görüştük. Kısa bilgilendirmemizin en önemli kısmı dikkatli olmak gerektiği, özellikle fotoğraf ve vidyo çalışmanın riskli olduğuydu. Sohbetten kısa süre sonra aralarından ikisinin ara bölgede röportaj yaparken gözaltına alınarak alandan çıkarıldıklarını öğrendik.
Diğer yandan İstanbul’dan gelen dört gazeteci de kontrol noktasından geçemediler. Karaağaç köyü sınırında bekliyorlar.
Hafta sonu olmasının da etkisiyle buradaki kalabalık inanılmaz artmış durumda. İnsanlar sürekli geliyor. Sınır çevresindeki göçmen sayısının 10 bine vardığını söylesek abartmış olur muyuz emin değiliz. Yüksek bir tansiyon var. Yunanistan tarafından sürekli gaz ve ses bombaları atılıyor. Silah ve çığlık sesleri neredeyse normalleşti. Sınır tarafına çok yaklaşamıyoruz. Ancak gelip geçenlerden sürekli haber alabiliyoruz.
Alanda binlerce kişi olmasına rağmen hala STK, belediye, valilik veya herhangi bir sağlık kurumunun alanda aktif olarak faaliyet gösterdiğini söylemek zor. Alanda Türk Kızılay’ına ait bir minibüs bulunuyor. Buradan dağıtılan, üzerinde UNHCR yazan gıda kutularında ise gördüğümüz su ve çikolataydı. Alanın herhangi bir yerinde sıcak yemek çıkmıyor.
Alanda suya erişim yok. İnsanların suya erişmesi içinse 2.5 km uzaklıktaki en yakın köye gitmeleri gerekiyor ki oluşturulan kontrol noktası Türkiye vatandaşlarının girişine kapalı olduğu gibi göçmenlerin çıkışına da kapalı olduğu için insanlar yoldan uzaklaşarak etraftaki tarlalardan girip çıkıyorlar. Köye ulaşmaları ise mümkün değil. Tüm alanda yalnızca bir tane tuvalet karavanı var, o da henüz bu sabah geldi.
Geceleri hava inanılmaz soğuk oluyor. Arabanın içinde uyurken bile hissedilen bu soğukta insanlar tarlalarda açık havada uyuyorlar. Üzerine serip yatabilmek için çılgıncasına naylon arıyorlar.
Kontrol noktasında doğum yapan bir kadın olduğu ve medikal destek olmadığı bilgisini duyduk.
Finansal katkı sunmak isteyen arkadaşlarımıza yerellerindeki, en yakınlarındaki sınır karşıtı ve göçmen dayanışma faaliyetlerine yönelmelerini önerebiliriz. Ayrıca, içeriye herhangi bir malzeme sokmak çok zor. Yardım etmek isteyenler, Kızılay ve AFAD gibi kurumlara yönlendiriliyor. Yine de bu eksodos daha da sürecek gibi. İhtiyaçlar somutlaştıkça güncellemeye çalışacağız.
Bir de işleri çok zorlaştıran voluntourism meselesi var. Alanda faaliyette bulunmak isteyen arkadaşların nereye geldiklerinin farkında olarak gerekli ciddiyet ve önemi göstermelerini bekliyoruz. Zira, üç gündür yürütebildiğimiz faaliyetimizi sınır bölgesinden dışarıya çıkmak zorunda kalmamıza, desteğe gelen kimi kişilerin lakaytlığının sebep olduğunu üzülerek söylemeliyiz.
Artık sınır bölgesinin içinde olmasak da, alanda, alanın etrafında bulunmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu hafta boyunca alanda sürekli 2-3 kişinin olacağı şekilde organize olabildik. Bundan sonraki günler için rotasyonda yer almak isteyen arkadaşlar bizimle iletişime geçebilir.
Dayanışmayla
No border Pazarkule/Edirne
02.03.2020 – İpsala ve Pazarkule/Evros (Alanda 2. gün)
Dün akşam saat 20:00 sularında Pazarkule’den ayrılarak, İpsala sınır kapısındaki ve sınır hattındaki durumu görmek üzere yola çıktık. Alandan ayrılırken, saatler önce nihayet kurulan gıda dağıtım noktasının önündeki kuyruğun git gide uzamış olduğunu ve son derece yavaş ilerlediğini gözlemliyor, bir süre bu kuyrukta bekleyip, beklemekten vazgeçen arkadaşlardan da dağıtılan yiyeceklerin besin değeri olmayan bisküvi vb. ürünlerden ibaret olduğunu öğreniyoruz.
Uzunköprü’den geçerken yolda kurulu polis kontrol noktasında bir grup göçmenin beklediğini ve polislerin bu grubu Meriç’e gitmekte olan sivil araçlara bindirmeye çalıştığını gördük. Kısa süre sonra, İpsala sınır kapısına yaklaşık beş kilometre mesafede araçlarımızı park ederek birkaç saat dinlenmeye karar verdik.
Sabah harekete geçerek İpsala sınır kapısına ulaştık. Yol üzerinde halen hem bu noktaya doğru yürüyen hem de bu noktadan yürüyerek dönen küçük gruplar halinde birkaç yüz kişi gördüğümüzü söyleyebiliriz. Çoğunluğu Afganistanlılar oluştursa da gruba dahil olarak sınırı geçmek isteyen TC vatandaşı iki arkadaşla dahi karşılaşıyoruz.
Pazarkule’nin aksine, burada asker bulunmuyor. Kapıyı polis ekipleri sıkı bir şekilde kontrol ediyor. Bu noktanın ticari ve turistik geçişlere açık olduğunu, gümrük faaliyetlerinin devam ettiğini, gün boyunca vali ve kaymakamın da burada bulunduğunu öğreniyoruz.
Burada göçmenlerin sınır kapısında beklemelerine kesinlikle izin verilmiyor. Polis yoğun bir baskı kurarak insanları otobüslere binmeye ikna etmeye çalışıyor. Bu otobüsler daha önce Pazarkule’de gördüklerimizle aynı şirkete ait. Göç İdaresi ile birlikte çalıştıklarını hem şoförlerin hem de polisin ağzından teyit ettiğimiz bu beyaz otobüslerde her grupla birlikte en az bir polis memuru bulunuyor. Yolcular sınır bölgesi boyunca tarlalara ve askeri alanlara ücretsiz transfer edilerek çeşitli geçiş noktalarında bırakılıyor.
Bu arada, dün sınır köylerindeki geçiş girişimlerine tanık olan arkadaşlarımızın aktarımlarından edindiğimiz bilgilere dayanarak, bu noktadan sonra askeri alanların içerisinde istihbarat, jandarma ve polis eşliğinde benzer baskıların uygulandığını; göçmenlerin yoğun çabalarla ikna edilmeye uğraşılarak karşıdaki Yunanistan askerlerinin arasına gönderilmeye çalışıldığını biliyoruz. Ayrıca, bazı göçmenlere kiralanan botların ise belli bir süre sonra farklı askerlerce gasp edildiğini öğreniyoruz.
İpsala sınır kapısında otobüslere binmek istemeyenler, kendi başlarının çaresine bakmak istedikleri için azarlanıyor ve alandan derhal uzaklaştırılıyor. Bir polis memurunun, otobüse binmek istemeyen ve geri yürüyen iki kişiye bağırdığını, “sabahtan beri bağırıyoruz, bedava götüreceğiz diyoruz, kendiniz geçerseniz sizi dövüp paranızı ve telefonlarını alıp geri gönderecekler” dediğini duyuyoruz. Bununla birlikte isteyenler orada bulunan sivil araçlarla pazarlık ederek ücret karşılığı istedikleri yerlere ulaşım sağlayabiliyorlar.
Grupların transfer edildiği noktalardan biri de Karpuzlu köyündeki bir düğün salonu. Burası köy içerisinde yer alan küçük bir bina; hemen önünde ise kontrolü sağlayan Jandarma birimleri, ambulanslar ve Kızılay ekipleri konuşlanmış durumda.
Karpuzlu- Enez yolundan devam ederek tüm sınır hattını görmeye çalıştık. Bu yol boyunca uzanan pirinç tarlalarının ardında, sınırın sıfır noktasından dönen boş beyaz otobüsleri gördük. Belirlenen geçiş noktalarına yolcuları bırakıp geri döndüklerini tahmin ediyoruz.
Enez kasabasına vardığımızda herhangi bir kontrol noktasıyla karşılaşmadık. Kasabada göçmen varlığından söz etmek zor; hayat olağan akışında devam ediyor.
Burada gözlemlerimizi yazıya dökmek için verdiğimiz molanın ardından yeniden Pazarkule sınır kapısına gitmeye karar veriyoruz. Daha önce bulunduğumuz noktaya giriş yapamayacağımızdan emin olduğumuz için, kontrol noktasına olabildiğince yakın mesafede bir bilgilendirme masası kurmak, gece alana ulaşanlar için çorba pişirmeye devam etmek istiyoruz. Oradaki güncel durumu gözlemledikten sonra bu işleyişin sürmesi için rotasyona ihtiyacımız olacağını önemle hatırlatıyoruz.
Dayanışmayla.
No border Pazarkule/Edirne
Kaynak: http://gocmendayanisma.com/2020/03/02/pazarkule-evrostan-notlar-ucuncu-gun
03.03.2020 – Pazarkule/Evros (Alanda 4. gün)
4. Gün Raporu’na başlarken, faaliyetlerin sürdürülebilmesi için rotasyonun sürmesinin önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz. Bölgeye gelip koordinasyonda görev almak isteyen arkadaşların, tek bir iletişim adresine yönlendirilmesinin daha kolaylaştırıcı olacağını görüyor ve öneriyoruz.
4. gün rotasyon ekibi olarak İstanbul’dan gece yarısı yola çıktık, Edirne’ye 28 km kala 03:20 ve 03:50’de Meriç köprüsünde polis kontrolünden geçtik. İlk çevirmede araçta göçmen olup olmadığı soruldu. 2. çevirmede aynı soru bu sefer isimlerimiz ve nereye gittiğimizle beraber soruldu. Karaağaç’a gittiğimizi söyledik ve yolumuza devam edip bizleri bekleyen mevcut saha ekibiyle buluştuk.
Sabah uyandığımızda, Karaağaç köyünün toprak yolunu kullanarak Pazarkule 1. kontrol noktasını gözlemlemek için alana yürüdük. Önceki günlerden farklı olarak alanın etrafı polis bariyerleri ile tamamen çevrilmişti. Sınır kapısı ve tampon bölgeye giriş ve çıkışlar tek noktadan kontrol altına alınmıştı, alana etraftaki tarlalık alanlardan giriş ve çıkış yapmak artık mümkün görünmüyordu. 2. gün girebildiğimiz tampon bölge ve sıfır noktasına artık giriş yapamıyoruz. Bu yeni düzenlemelerin alanı kontrol altına almanın yanı sıra bugün sınır kapısına yapılan resmi ziyaretlerden kaynaklandığını düşünüyoruz.
Alana yürürken Edirne Belediye Başkan Yardımcısı ve Kent Konseyi Başkanı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu ile telefonda görüştük. Kendisine bölgeye girip çorba dağıtmak istediğimizi aktardık. Bize bireysel yardımların bölgeye girişinin Valilik tarafından yasaklandığını, kontrol noktasının ilerisinde yardımların sadece AFAD ve Göç İdaresi tarafından dağıtıldığını anlattı. Ülkenin farklı bölgelerinden gönderilen bireysel veya kurumsal yardımların Kent Konseyi koordinasyonunda Edirne Tabip Odasında toplandığını ve bunların düzenli bir şekilde alanda dağıtılmak üzere AFAD ve Göç İdaresi’ne sevk edildiğini söyledi. Yardımların yerine ulaşması için edirnetabipodasi.org sitesindeki iletişim bilgileri kullanılabilir.
Bu şartlarda çorba dağıtımı için Pazarkule mevkiinde en makul yerin, kontrol noktasının hemen önündeki Karaağaç köyü kavşağında alana giriş ve çıkış yapan göçmenlerin sirkülasyonun yoğun olduğu bölge olduğunu düşündük. Kontrol noktası yakınında karşılaştığımız Kadın Savunma Ağı’ndan arkadaşlarımız bize Edirne’nin 25 km güneyinde Meriç nehri kıyısında bulunan Doyran köyünde bir grup göçmen olduğunu, köy muhtarının yardımları bizzat dağıttığını, kendilerinin oraya gideceklerini aktardı. Biz de çorba dağıtımı için bulunduğumuz noktaya alternatif olabileceğini düşünerek onlarla birlikte bu köye gidip bakmaya karar verdik.
Doyran’a vardığımızda, Meriç nehri kıyısındaki kavak ağaçlarıyla çevrili yaklaşık 5 dönümlük arazide bazıları çadırlı olmak üzere küçük gruplar halinde alana yayılmış 150-200 kadar göçmen ve alanda çekim yapan çok sayıda gazeteci ile karşılaştık. İki adet İHA canlı yayın aracı özellikle araziye girerken dikkat çekiyordu. Birkaç araçtan kıyafet dağıtımı yapılıyordu. Bagajından çocuklara tişört dağıtımı yapılan bir pick-up aracın yanına gidip kim olduklarını sorduğumuzda, Gazi mahallesinden bireysel olarak geldiklerini söylediler. Alanda bu tür malzeme ve gıda dağıtan başka araçlar da vardı. Aynı noktada daha bir gün önce 9 gazetecinin gözaltına alındığı bilgisiyle tamamen zıt bir ortam mevcuttu. Bu da bize burada planlı bir mizansen ortaya konulduğu izlenimi verdi. Çorba dağıtım noktası olarak buranın uygun olmadığına karar verdik.
Doyran’da konuştuğumuz göçmenlerin söylediklerini özetleyecek olursak birçoğu bu noktadan geçemeyeceklerinin farkındalar, buna rağmen geldikleri yerdeki düzenlerini bozdukları ve tekrar kuramayacakları için geri dönmek konusunda da karamsarlar. Geçişten sonraki tehlikeleri bildiğini söyleyen sohbet ettiğimiz bir kişi ise ayrılırken “yarın deneyeceğim, olmazsa geri döneceğim” diyerek bizi uğurladı.
Doyran’dan Karaağaç’a dönerken yolda konuştuğumuz başka bir arkadaşımız Edirne Otogarı’nda da kalabalık bir göçmen grubunun olduğu duyumu aldıklarını söyleyince oraya da bakmaya karar verdik. Garın etrafına yine küçük gruplar halinde dağılmış toplamda yaklaşık 200 göçmen vardı. Doyran’ın aksine burada hiç gazeteci görmedik. Etrafta polis veya jandarma varlığı da yoktu. İletişimde olduğumuz arkadaşlarımız bize kendilerinin orada çorba ve yemek dağıtacaklarını söylediler. Bunun oradaki toplam için yeterli olacağını düşündük ve ilk karar verdiğimiz gibi Pazarkule kontrol noktası önündeki kavşakta çorba dağıtımına başlamak üzere Karaağaç’taki karavanımıza döndük.
Saat 20:00’de kontrol noktasına vardığımızda kavşağa varan toprak yol üzerinde değerinden çok yüksek fiyata battaniye ve branda satışı yapılan arabalarla karşılaştık. Kavşağa varan diğer yolda ticari otobüsler birbiri ardına göçmenleri alana getiriyorlardı. Kontrol noktasının önünde canlı yayın araçları vardı. Bölge içinde yaklaşık 12000 göçmen zor koşullarda beklemekteyken, kontrol noktasından sadece yeni gelen göçmenler içeri giriyordu. Doyran köyünde karşılaştığımız durumun mizanseninin sağlamasını yapar şekilde gazeteciler Pazarkule’deki göçmenlerden kilometrelerce uzakta tutulmakta ve kontrol noktasından geçişlerine izin verilmemekteydi. Aldığımız duyumlara göre, göçmenlerin arasına kimliğini gizleyerek giren gazeteciler dahi fark edildiklerinde gözaltına alınıyorlar.
Kontrol noktasındaki jandarmayı bilgilendirerek kavşağın en hareketli yerinde, yolun biraz içerisine karavanı sabitleyip mutfağımızı hazırlamaya başladık. O esnada tanıştığımız ve hızlıca kaynaştığımız iki İranlı göçmen A. ve R. ile beraber çorbanın hazırlıklarına başladık. A.’nın bir dünya mutfağı şefi olması nedeniyle tam kıvamında bir Mercimek Çorbası pişirdik ve dağıtıma başladık. Çorba dağıtımı yaptığımız masa kısa sürede içinde küçük bir forum yerine dönüştü.
No Border Pazarkule/Edirne