Kadir Purde – Kardeşlik İftarları
Güzel bir kardeşimiz iftarlar hakkında kendi blog sayfasında bir değerlendirme yazısı kaleme almış. Yazıda iki hususa dikkat çekiliyor: 1. Namaz, hac, oruç… bütün ibadetler cemaatle daha makbul ve güzel olur. 2. “Kardeşlik İftarları” camilerin duvarlarına, seccadenin üzerine, namaz vakitlerine hapsettiğimiz ve “tapınak dini” değil “hayat dini” olan İslam’ı her gün yaşadığımız hayata, topluma ve sokağa nasıl yaklaştırabileceğimize dair güzel bir adımdı. Yazıyı ilginize sunuyoruz.
KADİR PÜRDE
Emek ve Adalet Platformu, Ramazan ayında dört defa “Kardeşlik İftarları” düzenledi. İftarlar hakkında birkaç kelam yazmazdan önce, bu güzel eyleme “kardeşlik” ismini yakıştıran kişinin irfanına teşekkür etmek istiyorum.
Benzer iddialar ile başka iftarlar da yapıldı, o iftarlarda kullanılan “Açlık günleri, İsyan Orucu” gibi manasız, itici ve soğuk tabirler kullanmadılar. Türkçe’de ibadetleri ifade etmek için kullanılacak kelimeler bunlar değil, dilimizin değer yargılarına aykırıdır; ama iftarın hemen önüne kardeşlik kelimesini koymak çok büyük bir inceliktir, hatta kardeş olmaya davettir.
Bilindiği üzere ilk kez geçen sene lüks otellerde yapılan yüzlerce liralık iftarımsıları protesto etmek için otel önlerinde sofralar kuruldu. Lüks otellerdeki kibirli, şatafatlı ve müsrif sofralara oturan veya oturmaya yeltenen mü’minlere, diğer mü’min kardeşlerinden çok ciddi bir uyarıydı geçen sene yapılan iftarlar. Bu hâliyle dahi benim çok kıymetli ve önemlidir, yankı bulması gereken yerlerde yankılandığına inanmaktayım.
Ama benim için Kardeşlik İftarlarını önemli ve kıymetli kılan iki tane daha başlık var.
Bunlardan birincisi; gerçekten de kardeşlik vurgusu. Bizim dinimizin ibadetlerinde, tabiî ki benim anladığım kadarıyla, şöyle bir ortak nokta var. Biz ibadetlerimizi tek başımıza edâ etmeyiz, hep beraber edâ ederiz. Bir başımıza, yalnız ibadet etmektense; birlikte, cemaat hâlinde ibadet ederiz.
Meselâ; namaz! Müslüman namazı tek başına kılmaz, namazı diğer Müslümanlarla beraber kılar. Evet; tek başına namaz kılmanın izni vardır, buna ruhsat verilmiştir ama namaz tek başına kılınmaz, namaz cemaatle beraber eda edilir, Allah Muhammedîleri bir arada görmek istediğinden böyle olması emir buyrulmuştur.
Sonra bir başka ibadetimiz hacc! Bir mü’min tek başına veya birkaç arkadaş grubuyla haccetmez, bu zorlu ve muhtemelen çok lezzetli olan ibadeti, bütün İslâm coğrafyasından gelen kardeşleri ile beraber edâ eder.
Zekattan örnek verirsek, durum yine değişmez. Zekât başlı başına toplumun yaralarını sarmaya, sosyal adaletsizliği gidermeye yönelik bir eylemdir, tamamiyle topluma doğru bir ibadettir.
Oruç da böyle olmalı, hep beraber yaşanmalı. Lâkin bugünlerde genelde yalnız başımıza iftar ve sahur eder olduk, en fazla çekirdek aile kadar. Emek ve Adalet Platformunun kurduğu gibi kardeşlik ve yer yüzü sofralarının kurulmasına çok daha az tanık olur olduk. O sofralar için; ciddi bir emek harcanıyor, öncesinde sonrasında, kurulurken kaldırılırken hep emek veriliyor ve bu emek o sofranın bir ucundan tutan herkesin arasındaki kardeşlik bağlarını geliştiriyor. Masaya oturduğumuzda da dizlerimiz dizlerimize, omuzlarımız omuzlarımıza değiyor, bakışlarımız bakışlarımızı sözlerimiz sözlerimizi buluyor ve bu hukuk daha da gelişiyor.
Sofrayı kuranlar kadar sofraya davet olunanlar da önemli. Bütün kesimlerden gelen insanlara; kardeşlik teklif ediliyor, sofraya oturarak bizden biri olması isteniyor ; o kadar sıcak ve samimî bir ortam oluşuyor ki; insanlar bu davetten hoşnut oluyorlar, kalplerini ısınıyor ve dediğim gibi bir çok gönülde yankı buluyor.
Kardeşlik, boş bir lâf değildir, süslü cümleler kurarken araya serpiştirilmiş cezp edici, dikkat çekici bir lâf değildir, heva veya heves hiç değildir. Cenab-ı Hakk, Kuran-ı Kerim’inde “innemel müminune ihvetün” diye buyurur. Müminler ancak kardeştirler. Bu buyruğa istinaden, kardeş olmak, kardeşlik hukuku kurmak her mü’min ve Muhammedî’nin üzerine farzdır. Müslüman diğer bütün Müslümanlar ile kardeş olmakla mükelleftir. Eğer bir Müslüman kardeşlik davası gütmüyorsa, kardeşlik hukukunu geliştirmek için mesai harcamıyorsa, kafa patlatmıyorsa dininin emirlerinden bir tanesine muhalefet ediyor demektir.
Benim için Emek ve Adaletin iftarlarını anlamlı ve kıymetli kılan birinci başlık bu idi.
İkincisi ise; ibadeti ve dinin bir emrini/gereğini hayata, sokağa indiriyor olmasıdır. Ehlince malumdur ki bizim dinimiz yaşam dinidir, dipdiri hayat dinidir ve tek dindir, Allah katında tek din İslâm’dır, Allah’ın razı olduğu ve olacağı tek inanç sistemidir. Ama biz bu tek hakikati, Allah’ın biricik dinini camilerin duvarlarına hapsettik, seccadenin üzerine, namaz vakitlerine hapsettik. Kandil gecelerine, bayram sabahlarına indirgedik. Hâlbuki İslâm salt bir dua dini, ibadet dini, tapınak dini değildir, din adamları zümresinin dini değildir, dipdiri ve capcanlı bir hayat dinidir. Velhasıl bizim dinimiz; hayatın tadındadır, tuzundadır, rengindedir. Kurulan iftar sofralarının sevincinde, hüznündedir.
Bir Müslüman için namaz kadar, oruç kadar, hac kadar önemli olan ibadetlerden biri de sosyal sorumluluklar almaktadır. Emek ve Adalet Platformunun yapmaya çalıştığı tam olarak da bu idi, sorumluluk aldılar, ellerini taşın altına koydular ve İslâm dininin bu güzel ibadetini, orucu, yüzlerce mü’min ile beraber yaşadılar. O sofralarda konuştular, düşündüler, tartıştılar, yanlışları oldu, yanlışlarını düzeltmeye koyuldular ve yine tekrar etmek istiyorum ki gönüllere hitap ettiler, taş duvarlara değil.
İnşallah Allah dualarımızı, emeklerimizi, oruçlarımızı kabul etmiştir ve inşallah her şeyden çok sevdiğimiz Kutlu Resul, Efendimiz (s.a.v.) Zehra’lardan Betül’lerden razı olmuştur.
Kaynak: http://kadirpurde.blogspot.com/2012/08/kardeslik-iftarlar_12.html