Kadir Bal ile Evsizler Üzerine
Röportaj: GENÇ ÖNCÜLER DERGİSİ
“Sokak insanları” diyoruz, “evsizler” diyoruz ama Türkiye’de bu problemin tarihi nedir, bugün bu sorun hangi noktadadır, bu konulara dair tam da bir fikrimiz yok sanki, isterseniz buradan başlayalım?
Tarihi kayıtlara bakılırsa Osmanlı’nın son dönemlerine kadar gidebiliyoruz. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayarak Cumhuriyete geçişte ve Cumhuriyetin devam ettiği yıllarda katlanarak artmıştır. Son otuz yılda ise bu artış ciddi bir şekilde gözlenmeye başlamıştır. Fakat tarihi itibariyle fikir vermesi açısından Mevlana dönemlerinde de sokaklarda kalan insanlardan söz edildiğini görüyoruz. Evsizler gerçeği ile tarım toplumlarından ziyade sanayi toplumlarının bir sorunu olarak karşılaşmaktayız. Mesela kayıtlar karşımıza İstiklal Marşı Yazarımız Mehmet Akif Ersoy’un oğlunun bir çöplüğün kenarında soğuktan donarak öldüğünü bildiriyor.
“Bimekân”, “Evsizler”, “sokak insanları”, “köprü altı insanları” gibi tanımlarla ortaya konan bu sorun kim için sorundur? Sorunun devlet açısından, toplum açısından, birey açısından ve evsizliğe mahkûm olan insanlar açısından farklı farklı sorunsallığı ve çözüm yaklaşımları söz konusu olabiliyor. Bu biraz da sizin nereden durarak baktığınıza bağlı oluyor.
Evsizlik, Sokak İnsanları problemi Neo-Liberal Politikalar çerçevesinde devlet mekanizması ile modern ve seküler STK’lar açısından konuya yaklaşım ve başvurulan çözüm yolları açısından da farklılık taşıyabiliyor.
O yüzden “evsizler” sorununa Genç Öncüler hangi zeminden yaklaşmakta önce bunu belirlememiz lazım. Nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuz kadar o sorunun karşısında nasıl durduğumuz da önem arzetmekte. Okuyucularınıza en azından bu meseleyi okurken yaşam içinde politik, ekonomik, kültürel açıdan durdukları yerden bağımsız olarak evsizler gerçeğine yaklaşmamaları gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Malumunuz önümüz kış. Havalarda iyice soğumaya başladı. Bu zor şartlarda dışarıda yaşam mücadelesini nasıl devam ettiriyorlar?
Camilerin yatsı namazından sonra kapalı olduğu ülkemizde cami avlularında bizi “cami avlusunda yatmak yasaktır” yazan tabelalar karşılar. Bu insanlar soğukla baş edebilmek için sokulmadıkları camilerden uzaklaşarak internet cafelerde sabahlıyorlar. Sabahçı kahveleri, apartman girişleri, bankamatikler onların soğuktan korunmak için başlarını soktukları mekânlar olarak önde gelmekte…
Ama insanlar rahatsız olmasınlar diye artık bankamatiklerden de güvenlik görevlileri aracılığı ile uzak tutulan bu insanlar bulabildikleri kartonları yere sererek kuytu köşelerde sabahladıklarını, uyuduklarını görüyoruz.
Parası olmayan ve akıl sağlığı yerinde olmayan evsizler ise ne kahvehaneleri ne de internet cafeleri kullanabilmektedirler. Onların üstleri ve başları perişan olduğu için esnaf da yardım etmek istemiyor, mekânına sokmuyor.
Dondurucu kış soğuklarında ise havalar -5 dereceyi bulduğu zaman “donarak ölmesinler” deyu İstanbul belediyeleri bir telaşla görevlilerini sokağa yollayıp bu insanları kapalı spor salonlarına toplamakta. Karlar erimeden tekrar bırakılan bu insanların ise diğer şehirlerde ne yazık ki durumları içler acısı. Ankara Valiliği geçen sene otel tutarak bu sorunla yüzleşmeye çalışmışlardı. Ama sonucu ne siz sorun ne de ben söyleyeyim!
Ayrıyeten kapalı spor salonlarına akıl ve ruh sağlığı yerinde olmayan evsizlerin toplanması hususunda yetkililerin yeterli çabayı sarfetmediklerini de kendi gözlemlerimizden biliyoruz. Mesela donarak ölmemesi için kendisine gidilen bir evsiz, duruma tepki göstererek, kaldığı yerden ayrılmak istemediği zaman görevliler “yapacak bir şeyimiz yok, istemiyor” diyerek meseleden hemen uzaklaşmayı tercih ediyorlar.
Oysa akıl ve ruh sağlığı yerinde olmayan insanlardan bahsediyoruz, dikkatinizi çekerim!!!
Sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldıklarında neler yaptıkları hakkında bilginiz var mı? Sokaklar o insanlar için soğuk havalar haricinde güvenli yerler mi, başka ne tür tehlikelerle yüzleşiyorlar?
Sokakta yaşayan akıl ruh sağlığı yerinde olmayan bazı evsiz insanlarımızı ilgili ruh sağlığı hizmeti sunan hastanelere götürdüğünde de hastanedeki ilgililer doktor vb “yer yok” diyerek bu insanlarımızı geri çevirmektedir. Sokakta yaşayan evsiz insanlarımız hastanelerde yer olsa bile kimsesiz, sahipsiz, ilgileneni yok tedavi olsa bile teslim edeceğimiz aileleri yok. “Teslim edecek kimse bulamayız elimizde kalır” denerek en başta alınmıyor! Tabi bu insanlık suçunu hiçbir yetkili resmen kabul etmez! Vatandaşlar sokakta yaşayan bir evsiz insanımızla ilgili 112 ambulansı aradığı zaman da çoğu zaman ambulans ya gelmek istemiyor, ya da gelince yüzeysel bir bakıp, alıp hastaneye götürmek istemiyor. Kimsesiz diye ilgileneni yok diye bu evsizlerimizi bu kadar hasta olmalarına rağmen bile götürmek istemiyorlar. Götürmeye mecbur kaldıkları vakalar olunca da sanki iyileşmiş gibi iyileşmeden evsiz hastayı dışarı çıkartıyorlar.
Güvenli olan neresi kaldı Allah aşkına? Sokaklar güvensiz peki ama evler güvenli mi? Okullar güvenli mi? Hastaneler güvenli mi? Güveni soruyorsanız modern çağın en büyük hastalığı güvensizlik değil midir? Kariyer ve konfor dışında güvenilecek bir şey kaldı mı? İnandığımız Allah’a bile güvenmediğimiz bir çağda yaşamıyor muyuz? Allah’a inanıyoruz ama umudumuzu piyasaya bağlıyoruz. Şunu önemle belirtmek istiyorum sevgili Genç Öncüler, güvensizlik ve çağın sorunları her yeri sardığı için sokağı güvensiz, evleri ya da kurumları güvenli ilan etmenin bir anlamı yok. Her yerin kendisine göre bir sorunu var.
O yüzden sokakların da kendisine göre bir güvensizlik sorunu var. Yani her türlü saldırıya öncelikle açık hale geliyorsunuz; dışarıda. Her türlü saldırının hem nesnesi hem de öznesi olabiliyorsunuz. Evde sizi reklamlar, diziler, internet… kısacası evi rehin alan sanal dijital bir yozlaşma ele geçirirken, sokaklarda da her türlü fiziksel temas daha yakın olduğu için tüm sorunlar gelip sizi buluyor. Açlık, ucuz ve sağlıksız yemek, çöpten beslenmek, taciz-tecavüz, hastalık, donarak ölüm, akıl ve ruh sağlığının bozulması, madde bağımlılığı, asayiş adı altında polis hakareti, darp, dışlama ve yabancılaşma…
Sokakta yanlış bir algı var. Üstlerinin başlarının eski olması, toplumu onlardan uzaklaştırıyor. Kötü gözle bakılıyor. Ama bu insanlarla konuşulduğunda, yemeklerini çöpten bulduklarını, yine de hırsızlık yapmadıklarını öğreniyoruz. Toplum genel olarak “yabancı”, “pis” olarak gördüğünü “tehlikeli” olarak kodluyor, bu zihin dünyasına dair neler söylemek istersiniz, bir de olayı tersten okumak istersek durum nasıl gözüküyor, yani sokakta yaşayan insanlar, yanlarından geçip sıcak evlerine giden insanlar için ne düşünüyor? Bu bağlamda psikolojilerine dair gözlemlerinizi de aktarabilir misiniz?
Hırsızlık mı? Birilerinin 2. 3. evlerini aldığı bir toplumda, jeepler, katlar, lüks sitelerin yaygınlaştığı bir zaman da öncelikle kim hırsız bunu konuşmak lazım. Elbette evsizliğe mahkûm olan insanların çoğunluğu hırsız değildir. Hırsız olsalardı zaten sokakta olmazlardı. Onların birçoğu kendilerine yardım için teklif edilen parayı algılayamayan, dönüp yüzüne bakmayan, yardımları reddeden insanlar. Olayı tersten okutmanız çok önemli. Yani o insanların evsizliği, evleri olan insanların pencerelerini, perdelerini, sokak kapılarını onların üstüne kapatmasıyla başlayan bir gerçektir. Yani evsizlerin mağduriyeti, evlilerin satın aldığı konforla başlamaktadır. O yüzden kimin hırsız olduğuna bakmak için sokaklara değil, yükselen gökdelenlere, plazalara bakmak yeterli olacaktır.
Evsiz ve sokakta yaşayan insanların birçoğunun akıl ve ruh sağlığı yerinde olmadığı için bu durumu duygusal açıdan çok tanımlamıyorlar. Yani sokak sokaktır. Yanlarından gelip geçenler de yanlarından gelip geçenlerdir; hepsi bu! Lakin akıl ve ruh sağlığı biraz olsun yerinde olan insanların ise kalpleri şehir mezarlığı ile eş değerdir. Orada her gün öldürdükleri ve gömdükleri umutları, beklentileri, yalnızlıkları ve yüzlerine bakılmamışlığın sessizliğinde selasız cenazeleri gömülmektedir.
Devletin ve belediyelerin, sokakta yaşamak zorunda kalan insanlara yönelik nasıl bir politikaları var?
Sokakta yaşam savaşı veren özellikle 18-60 yaş arası evsiz barksız insanlarımız için Türkiye’de hiçbir çalışma yapılmıyor. Kışın donarak ölümler artınca geçici olarak bazen spor salonlarına bazen de otellere yerleştiriliyor. Daha kış bitmeden bu evsiz insanlarımız tekrar sokağa bırakılmaktadır.
1.Sokakta yaşayan evsiz insanlarımızla ilgili bazen bakanlık ve valilik düzeylerinde genelgeler çıkarılıyor ama genelgenin gereği yerine getirilmiyor! SHÇEK, Emniyet, Sağlık Birimleri umursamıyor!
2.Vatandaş 183 sosyal hizmetler hattını aradığında ilgili görevliler sorumluluğunu tam yerine getirmiyor. 183’teki görevliler ilgili yetkililerle illerdeki SHÇEK yetkilileriyle bizzat görüşüp evsiz insanlarımız için evsizin yerinde alınmasını vb sağlatmıyorlar, vatandaşın saatlerce aradığı numaralardan bir netice alınamıyor.183 ve 155 ve 112 de sorun yaşandığında 24 saat 365 gün telefonla ulaşılabilecek yetkili mercilerin numaraları adresleri belirlenmeli ve bunlar da bildirilmelidir.
3.SHÇEK görevlileri 60 yaşın üstüyse huzurevine alabiliriz ama 60 ın altındaysa alamayız deyip sokakta yaşayan 18-60 yaş arası insanımızı sokakların acımasız şartlarına terk etmektedir.
4.Sokakta yaşayan insanlarımızla ilgili 155 polis 156 jandarma da arandığı zaman “yapacağımız bir şey yok kimse kabul etmiyor” demektedirler ve o evsizi ya oracıkta bırakmakta ya da başka bir yerde sokağa terk etmektedir.
Sokakta yaşamak zorunda olan insanlar için neler yapılabilir? Bu bağlamda sizin elan içinde bulunduğunuz çalışmanın nasıl ortaya çıktığını ve çalışmaların şu an ne aşamada olduğunu aktarabilir misiniz?
Şunlar Yapılabilir:
81 ilde de sokakta yaşayan insanlarımızın acilen toplanmasını, 365 gün 24 saat hizmet verecek, kadın-erkek-aile evsizlerimiz için ayrı ayrı evsizler evleri sığınakları, gece barınakları-evsizler rehabilitasyon merkezlerinin faaliyete ivedilikle geçmesini, ilgili barınma merkezleri yapılasıya kadar, devlet kurumlarındaki boş binalar ya da özel sektördeki boş binalar kiralanarak bu barınma merkezlerinin faaliyete sokulmasını, durumun çok acil olması dolayısı ile de ilgili barınma merkezleri oluşturulasıya kadar, komple oteller ya da yerine göre otel odaları kiralanmasını, bunların giderlerinin il-ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, özel idare bütçeleri ve belediyeler tarafından karşılanmasını, akıl ruh sağlığı bozuk olan evsizlerimizin hastanelerde tedavi altına alınmasını, sonrasında uygun bakımevlerine yerleştirilmesini, evsizlerimiz için 365 gün 24 saat ulaşılabilecek şekilde telefon numaraları ve muhatap olacak kurum ve kurumlardaki görevlilerin tek tek tespit edilmesi ve bu irtibat bilgilerinin karakollara, sivil toplum kuruluşlarına, muhtarlıklara, basın kuruluşlarına bildirilmesi gerekmektedir.
Bizim Çalışmalarımız Şu Şekilde Ortaya Çıktı:
Biz kendimizi fark etmeye başladığımız andan itibaren etrafımızı sorgulayan ve çevresine kayıtsız kalmayan birkaç genç olarak önce kendi kapımızın önünden başlamak istedik. Kapımızın önü, semtimizin önüne; semtimizin önü ise yaşadığımız şehirlerin arka sokaklarına açılmaya başladı. Bireysel, bağımsız kendi çabalarımızla yüzleşmeye çalıştığımız mağduriyetler bizi bir araya getirdi ve süreç içinde Kalplere Sevinç Bırakanlar İnsiyatifi olarak sokaklarda yaşayan insanlarla beraber kendi kavgamızı vermeye başladık.
“Birimiz Üşüyorsa Hepimiz Üşürüz” etkinliklerini gerçekleştirdiğimiz Emek ve Adalet Platformu ve Özgür Açılım ile Mazlumder’in de desteklemesi ile beraber İnsiyatifimizin yolu değişik STK’lar ile çakışmaya başladı.
Çalışmalarımız şuan hem eylem düzeyinde olup hem de bürokrasiye taleplerimizi sunmak şeklinde devam ediyor. Bununla birlikte toplumsal duyarlılığı da kışkırtabilmek amacı ile eylemlerimize evsizler, sokak insanları ile ilgili bir telaşı olan herkesi davet etmeye çalışıyoruz.
Basın açıklamaları ve bildirilerimizi kamoyuna sunarak hem basının, hem ilgili kurumların hem de sivil alanın dinamiklerini harekete geçirmeye çalışıyoruz. Bu konuda 20 yıla yakın süredir çalışmalar yapan Şefkat-Der’in ise çalışmalarına ve birikimlerine kendi yağımızla katılarak bu alanda çalışan STK’lar ile beraber aynı çorbaya yüreğimizi katıyoruz.
Kaynak: Genç Öncüler dergisi, http://www.genconculer.com/kadir-bal-ile-roportaj-cn144.html