İş Cinayetleri Üzerine Söylem Analizi
2008 yılında Davutpaşa’da maytap atölyesindeki patlama sonucu 21 kişi hayatını kaybetmişti. Bu olayın ardında iş cinayetinde hayatını kaybedenlerin aileleri “adalet arayan aileler” olarak diğer iş cinayetlerinde hayatlarını kaybedenlerin aileleri ile ortak bir mücadele geliştirdiler. İş cinayetlerini unutma sitesi üzerinden de yapıp edilenleri duyurmaya çalışıyorlar. Ayrıca her ayın ilk pazarı Galatasaray Lisesi önünde Vicdan ve Adalet Nöbeti tutuyorlar. Ailelerin ortak sözü, “Aramıza yeni bir aile katılmasın diye mücadele ediyoruz…”
iscinayetleriniunutma.org sitesinde Davutpaşa, Kozlu, Esenyurt gibi pek çok iş cinayeti davasını takip edebilirsiniz. Bu sitede 2013 yılında yayınlanan aşağıdaki yazı bu gün Soma katliamı üzerinden devlet erkanının yapageldiği algı manüpilasyonlarına yönelik tecrübenin konuştuğu çok bilgilendirici bir yazı.
Takip ve ilginize…
http://iscinayetleriniunutma.org/?p=239
İş Cinayetleri Üzerine Söylem Analizi
08 Mart 2013
Takip edilen iş cinayetleri davalarında, konuyla ilgili haberlerde dava bilgisinin ve gerçekte yaşananların kamuoyuna yeterince yansıtılmadığı görülmektedir. Yasal mevzuat hükümleri açık ve ortadayken, önlenebilir bir olay karşısında yetkililer kendilerini sorumlu hissetmemekte; görevlerini yerine getirmemektedir. İnsan hayatı, sağlığı, güvenliği, kâr hırsı sebebiyle hiçe sayılmaktadır. Yetkililer ve işverenlerin pervasız söylemleri ve muğlâk tutumları; medyanın, siyasi ve mesleki örgütlerin, akademi ve üniversitelerin, STK’lar ve nihayetinde bizlerin ise kendimizi ne kadar sorumlu hissedip hissetmediği, nasıl tavır alınması gerektiği tartışılırken, her gün 5 ila 8 işçi hayatını kaybediyor, ölümlerinden bile kendileri sorumlu tutulabiliyor.
İş cinayetlerinde yaşananları, farklı kesimlerin söylem ve tutumları üzerinden analiz etmek isteyişimiz bu sebepten ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda, 2008 yılında Davutpaşa’da maytap atölyesinde meydana gelen patlamada hayatını kaybeden işçilerin yakınlarının kamuoyunda “Davutpaşalı Aileler” olarak bilinen mücadelesiyle başlayan, iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerin “birlikte adalet arayışını” başlangıç noktası alarak aldık.
Bu çalışmada hükümet temsilcileri, diğer yetkili kamu kurumları, işveren, işveren örgütleri ve medya tarafından üretilen söylemler ile iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin yakınlarının söylem ve tutumları dikkate alınmıştır.
1. HÜKÜMET VE DİĞER YETKİLİ KAMU KURUMLARI
Çalışma kapsamında incelediğimiz 2008’den günümüze kadarki dönem içinde takip ettiğimiz davalarda açıkça görülüyor ki hükümet ve diğer yetkili kamu kurumları, iş cinayetlerinin neden kaynaklandığını arayan, önlemeye çalışan, adaletin yerini bulması için gayret ve çaba gösteren bir tutum içinde değiller. Sorumluluğu belediye bakanlığın, bakanlık valiliğin üzerine atabiliyor. Olmadı sorumluluk hayatını kaybeden işçiye dahi yüklenerek, mevcut yapıyı sürdürmeye devam ediyorlar. Örneğin Ramazan bayramının ikinci günü elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden BEDAŞ işçisi Erkan Keleş Davası’nda hazırlanan SGK Raporunda “Vasıfsız işçi olmasına rağmen orta gerilim hattına müdahale etmeye çalıştığından şahsi can emniyetini tehlikeye atacak şekilde davranışta bulunmuş olup, kusurlu bulunmuştur” şeklinde ifadelere rastlanabiliyor.[1] Kamuyu gözetmesi gereken hükümet ve yetkili kurumlar ürettikleri söylemlerle terazinin bir kefesine insan hayatını, diğer kefesine ise mevzu bahis dahi edilmemesi gereken ‘kredi’ gibi afakî, hayali bir kavram haline gelen kâr-zarar hesabını koyan bir tablo çiziyorlar. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Tuzla Tersanelerindeki iş cinayeti üzerine “Provokasyon yapmayın, sektörü öldürmeyin”[2] diyebiliyor.
Kaybedilen hayatların unutulup gitmesini dileyen, ölümleri kader, Allah ile kul arasında, doğal felaket, vb durumlar ilan eden söylemleri, etkili önlemler almaktan çok, temennide bulundukları izlenimi veriyor:
“Son cenaze de çıktı artık. Şu andan sonra olay hafiflesin diyoruz. Gündeme getirmeyelim” (Maden faciasında Zonguldak Valisi Erol Ayyıldız, 12 Ocak 2013).[3]
“Madencinin kaderi bu” (17 Mayıs 2010’da Zonguldak’ta yaşanan ve 30 madencinin hayatına mal olan iş cinayetinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan).[4]
“Derelerin intikamı” (Belediye başkanı olduğu dönemde ıslah edilen Ayamama Deresinin taşmasıyla 6 kadın tekstil işçisi hayatını kaybetmesi üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan).[5]
Bu çalışma akut diyebileceğimiz, iş cinayetleri olmakla birlikte, işçilerin yine sağlıkları ve hayatlarını kaybetmelerine yol açan “zamana yayılmış cinayetler” de diyebileceğimiz, “meslek hastalıkları” karşısında yetkililerin sergiledikleri tavırlar benzerlik göstermektedir. Her iki durumda da “işçi sağlığı ve iş güvenliği” konusunda yapılan yasal düzenlemeler sorumluğu taşeronlara, hatta işçinin kendisine yüklemektedir.[6] Bu yasal çerçeveyi basına yansıyan söylemleriyle desteklemekte ve meşrulaştırmaktadırlar. Ostim’de meydana gelen ve 20 işçinin hayatını kaybettiği, 52 işçinin yaralandığı patlamaların ardından Devlet Bakanı Faruk Çelik “İşçiler şikâyet etmedi”; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer ise “Biz yapısal ve teknolojik tedbirleri alsak bile eğer insanlar kendi hayatlarını önemsemiyorlarsa bu çok büyük bir zafiyettir”[7] demektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği, yetkililer tarafından özel sektörün gelişimi ve kalkınmanın önündeki engellerden biri olarak sınıflandırılmakta ve sektörün bu engellere takılmadan gelişimini sürdürmesi için yasal bir zırh hazırlanmaktadır: “Özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı çözeriz.” (müteahhitlik firmaları için düzenlenen ödül töreninde konuşan Recep Tayyip Erdoğan.)[8] Bu tutumlarının sonucu oluşan olumsuz tabloyu ise Allah’a havale eden söylemlerine karşı duran, aksini iddia edenlerse başlarını ağrıtmakta, canlarını sıkmaktadır: “İş kazaları ve meslek hastalıkları maalesef başımızı çok ağrıtıyor” (İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer).[9] İçlerinin acıdığını, derinden etkilendiklerini söylemelerine rağmen yargıdan kaçtıklarını medyadan öğreniyoruz: “Ülkemizde yaşananlar beni derinden etkiliyor” (Mazeret bildirerek duruşmalara gelmeyen ve aynı gün sosyal medyada gezi ve yemek fotoğrafları çıkan Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın’ın 13. duruşmadaki sözleri).[10]
2. İŞVEREN VE İŞVEREN ÖRGÜTLERİ
İş cinayetleri sonrasında işveren oldukça olağan bir şekilde kendisinin bile ödemediği tazminatlarla her denetimden alnının akıyla çıkıyor. İstanbul Esenyurt’ta Marmara Park AVM inşaatı sırasında işçilerin yatakhane olarak kullandıkları çadırda çıkan yangında 11 işçi hayatını kaybetmişti. İnşaatı yapan firmalarsa kabarık sicillerine rağmen ödüllere layık görüldü. Recep Tayyip Erdoğan tarafından Kayı İnşaat’a “başarılı müteahhit”, ECE Türkiye’nin Genel Müdürüne ise “Yılın Yabancı Yatırımcısı” ödülleri verildi.[11] Kayı İnşaat firmasının avukatı duruşmada “Biz iki yüz milyar tazminatı verdik, her türlü mağduriyeti karşıladık. Daha da şikâyetçi olmazsınız artık” dedi. Oysa bahsettiği tazminat sigorta şirketince ödenmişti.
İşverenler “işçi sağlığı ve iş güvenliğini” gereksiz bir nakit ve vakit kaybı olarak görüyor, insanların hayatlarını kaybetmesindeki sorumluluklarını kabullenmemekte direniyor. İş cinayetlerini ya işçinin eğitimsizliğine bağlıyor, ya da işçiyi tek inisiyatif sahibi olarak tanımlıyor:
“Trafik kazalarında azalma olursa tersane ölümlerinde de azalma olur. Ölümcül kazalara işçilerin ‘eğitimsizliği’ neden oluyor. Örneğin işçi yemek molasında yemeğine koşarak gidiyor. Bu ancak eğitimle çözülebilir” (Türk Loydu Başkanı Yücel Odabaşı).[12]
“İşine gelen çalışır, işine gelmeyen çalışmaz.” (1 Mayıs’ta “Arka Sıradakiler” dizi setinde çalışırken hayatını kaybeden Selin Erdem’in işvereni Hamdi Alkan).[13]
Nasıl ki hükümet ve yetkili kamu kurumları, iş cinayetleri karşısında sorumluluğu birbirlerinin üzerine atıyorlarsa, işveren ve işveren örgütleri de ilk fırsatta öteki taşeron firmaları hedef göstermekten kaçınmıyor. Dolayısıyla kendilerini adalet arayışının muhatabı olarak görmediklerinden, iş cinayetlerini önlemeye dönük bir tutum sergileme ihtiyacı da duymuyorlar. Sermaye sahiplerine göre zaten durum abartıldığı kadar kötü değil, işçiler çok iyi durumda ve iş cinayetleri de oldukça sıradan:
“Sektörden 100 bin kişi geçimini sağlıyor. Tersanede 30-60 TL yevmiye ile çalışan işçiler, asgari ücrete göre çok iyi durumda. Bunun neresi kötü?” (Sedef Tersanesi sahibi Murat Kalkavan).[14]
3. MEDYA
Yine takip edilen davalarda görüyoruz ve yaşıyoruz: Her hafta düzenli olarak kendilerine ulaştığını bildiğimiz basın açıklamaları, bülten ve davetlere rağmen medya, işveren ve hükümet yanlısı söylem ve tutumlarını gizleme gereği dahi duymuyor. Haber yaptığındaysa yetkili ve sorumlular lehine bilgi saklamaya, en yaygın şekliyle firma isimlerini belirtmemeye özen gösteriyor. Her 3 iş cinayetinden 1’i inşaat sektöründe yaşanmasına karşın medya tarafından iş cinayetleri olağanlaştırılıyor:
“Mesela TOKİ’nin alt katlarını sular bastı, olur. Ama giderilmesi için de adımlar atıldı bu olanlara müsamaha ve hoşgörüyle bakılmalı.” (TOKİ konutlarında 9 insanın can verdiği Samsun’daki sel felaketi üzerine Bloomberg HT Yayın Koordinatörü Ali Çağatay).[15]
Ölümler belli rakamlar üzerine çıkmadıkça ya da yürütülen adalet arayışı mücadeleleri ve sosyal medya gibi alternatif iletişim alanlarında bir kamuoyu tepkisi oluşmadıkça haber değeri görmüyor. Mesleklerinin gereği olan araştırmacı ve soruşturmacı muhabirlik faaliyetlerini bu alanda sergilememeleri, adliye muhabirliği düzeyinde kalan tutumları sebebiyle söylem ve kamuoyu yaratmakta yetersiz ve işlevsiz kalıyorlar. Olağan görme ve medya araçlarının sahibinin çıkarlarına göre haber yapma, iş cinayetlerinin geniş kitlelere duyurulması önündeki en büyük engeli teşkil ediyor. Afşin’de “Dünya Madenciler Gününde” göçük altında kalan ve 2 yıldır hala cesedi çıkarılamayan işçilere ait haberi yayınlayan HaberTürk de, kömür sahasını işleten Park Teknik A.Ş. de Ciner Grubu’na ait şirketler.[16] İş cinayetlerinin medya yoluyla kamuoyuna duyurulmasının engellenmesine bir başka örneği, 4 Aralık 2012 tarihinde Şile Limanı’nda meydana gelen ve 4 kişinin hayatını kaybettiği deniz kazasıyla ilgili yayın yasağı getirilmesi oluşturuyor.[17]
4. İŞ CİNAYETLERİNDE HAYATINI KAYBEDENLERİN “BİRLİKTE ADALET ARAYAN” YAKINLARI
İş Cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin “birlikte adalet arayan” yakınları ile dayanışma içinde olduğumuz sürece ve bu çalışma sayesinde gördük ki gerçekte; sorumluların tespit edildiği halde yargılanmadığı, güvenli çalışma koşullarının değil sektörün çıkarlarının öne alındığı ve adaletin kamu için işlemediği bir tablo var ortada. İş cinayetlerindeki mevcut durum ısrarcı bir karşı duruş olmadıkça artarak devam edecek. Ve yine süreçte görüyoruz ki bu karşı duruş ancak bu acıyı yaşayanlar üzerinden gelişebilir:
“Savcı nasıl böyle yapabiliyor? Valinin ve bakanın yargılanmamasını nasıl hazmedebiliyor? Biz bunu anlayamıyoruz. Savcı neden bu kişileri şüpheli sıfatıyla yargılamaya dahil etmiyor?” (Van Bayram Otel’de hayatını kaybeden DHA muhabiri Cem Emir’in kardeşi Sinem Emir).
“Adaleti saraylara koydular. Ben yetkililere sesleniyorum; adaleti halka getirsinler. Adaleti saraylardan çıkarsınlar.” (1 Mayıs’ta “Arka Sıradakiler” dizi setinde hayatını kaybeden Selin Erdem’in annesi Hacer Erdem).
“Bizler 5 yıl boyunca sadece kendi davamızın değil, denetimsizlik ve ihmal nedeniyle hayatlarını kaybeden bütün işçi kardeşlerimizin acısını kalbimizde hissettik” (Davutpaşa’daki maytap atölyesindeki patlamanın etkisiyle yan binada çalışan eşini kaybeden İdris Çabuk).[18]
Davutpaşalı ailelerin hukuk mücadelesiyle başlayan birlikte adalet arayışı, bu ailelerin ve gönüllü hukukçuların Bursa Kemalpaşa, Ankara Ostim-İvedik, Van Bayram Otel, İstanbul Esenyurt ve Zonguldak Kozlu’ya yaptıkları ziyaretlerle genişledi. “Birlikte adalet arayışında” Davutpaşalı Ailelerin açtığı yoldan bu birliktelik, aralarındaki tüm siyasal, sosyal ve kültürel farklılıklara rağmen genişleyerek ve güçlenerek devam etti. Çünkü iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerin yakınlarının bu adalet arayışı açık, basit ve insanidir:
“Yasanın ismi bile bize samimi gelmiyor. Çünkü olması gereken iş sağlığı değil, işçi sağlığıdır. Çünkü insanlar sağlıklı oldukları zaman çalışırlar” (Selin Erdem’in annesi Hacer Erdem).
“Taşeron olarak çalışan kardeşim 2 yıl önce öldüğünde 20 günlük bebeği vardı. Sorumlular cezalandırılsın istiyoruz. Bizim acımız dinmiyor” (BEDAŞ işçisi Erkan Keleş’in eniştesi Temel Şen).
“Siz, çizginin bu tarafına geçmeyin diyedir mücadelemiz.”
Bu süreçte elde edilen kazanımlar, birlikte adalet arayışı sürecine duyulan umutları güçlendirmektedir. Kararlılıkla sürdürülen hak arayışları, yavaş ilerleyen yargı mekanizmasına rağmen olumlu sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır. Örneğin IMECE Kadın Sendikası’ndan Serpil Kemalbay: “Türkiye’de yaklaşık 800 bin ev işçisi var; iş yasası kapsamına alınmayan ev işçisi kadınlar uzun mücadeleler sonucu camdan düşerek yaşamını yitiren Fatima Abdal’ın ölümünü mahkemede ‘iş kazası’ olarak kabul ettirdik” demektedir.[19] İş cinayetlerinde yakınlarını kaybedenlerin, Mayıs 2012’de İstanbul Galatasaray Meydanında başlattığı “Vicdan ve Adalet” nöbetleriyle, iş cinayetleri kamuoyunda görünür kılınmaya çalışılmaktadır. İş cinayetlerine dikkat çekmek için, 28 Nisan, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi “İş Cinayetlerini Anma ve Yas Günü” olarak ilan edilmesi yönünde bir çalışma da başlatılmıştır.
5. SONUÇ
Bu süreçte birlikte güçlenen aileler suskunlaşmış vicdanları harekete geçirmeye çalışmaktadır. Acılarının ortaklığıyla birbirlerine destek olmakta, bu acıların tekrarlanmamasını ve adaletin yerini bulmasını talep etmektedirler. Bu vahşeti değiştirmek ancak bir arada kalabilmeyi başarabildiğimiz, “Hayatlarımızı kıymetsiz kılmaktan vazgeçin” diyebildiğimiz oranda mümkün olacaktır.
Çalışmanın, “İş cinayet”lerinde yaşanan acıların “birlikte adalet arayışına” dönüşme sürecinde; sendikacısından akademisyenine, müdüründen çaycısına, hiyerarşi ve aidiyetlerden soyutlanmış, beyaz ya da mavi yakalılar diye ayrıştırılmamış “emeğiyle yaşayan insan” temel paydasının hatırlanmasına ve daha kapsamlı bir örgütlenmeye katkı sağlaması umulmaktadır. Her geçen gün adaletin nasıl, nereden, kimler tarafından aranabileceği sorularına yeni cevap yolları açılmaktadır.
İş Cinayetinde Yakınlarını Kaybedenlerin Adalet Arayan Yakınlarıyla Dayanışma Grubu
[1] Erkan Keleş Davası SGK Raporu. Oysa bayram tatili nedeniyle izinli olan personel yerine, donanımsız ve hiçbir önlem alınmadan “ağır tehlikeli” işlerden sayılan elektrik direği arızasını tamire gönderilen Erkan Keleş, arızaya bakkaldan aldığı plastik eldivenlerle müdahale etmeye çalışıyor. Müdahalesi sırasında kendisinden habersizce direğe akım verilmesi sonucu elektrik akımına kapılan Keleş, 45 dakika boyunca can çekişerek hayatını kaybediyor.
[2] http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=34062
[3] http://haber.sol.org.tr/sonuncu-kavga/zonguldak-valisi-son-madencinin-cesedini-de-cikardik-artik-gundeme-getirmeyelim-haberi
[4] http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=30886
[5] http://www.sendika.org/2010/03/2009da-yasanan-is-kazalari/
[6] 20 Haziran 2012 tarihli, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu.
[7] http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=36151
[8] http://www.evrensel.net/news.php?id=24866
[9] http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=4709:19-aralik-2012&catid=142:yangin-kulesi&Itemid=229
[10] http://davutpasayiunutma.org/icerik.php?hid=164
[11] http://www.evrensel.net/news.php?id=24866
[12] http://www.radikal.com.tr/ekonomi/iscilerin_guvenliginden_bu_sahis_sorumlu-876665
[13] http://uidder.org/selin_erdem_in_annesi_adalet_saraya_girmis _halk_ona_ulasamiyor.htm
[14] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=876665&CategoryID=80
[15] http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/gazeteciler- bayraktarla-kafa-kafaya-verdi-kentsel-donusume-ikna-edecekler-haberi
[16] http://www.evrensel.net/news.php?id=42694
[17] http://www.denizhaber.com.tr/serbest-kursu/47215/kegm-7-deniz-kazasina-yayin-yasagi-geldi-recep-canpolat-denizhaber.html.
[18] http://uidder.org/soylesiler
[19] http://www.bianet.org/kadin/toplumsal-cinsiyet/144436-calisma-kosullarini-bir-de-kadinlardan-dinleyin