Hilal Köksal – İlim Kadınları
Neler söylenmedi ki, ideal olan kadının evde oturmasıymış, kapitalizmin sömürüsüne hayır denmeliymiş, fitneye engel olmak gerekirmiş… Bütün bu söylemler arasında çok az kimse, âlim sahabelerden bahsediyor ve kadınların İslam toplumuna bizzat katkı yaptıklarından söz ediyor… Hilal Köksal’ın yüksek lisans tezi, “Rivayetler Işığında Hz. Peygamber Döneminde Gündelik Hayat ve Kadın” başlığını taşıyor ve kadınları aşağılayan hadis rivayetlerini sahih örneklerle ters yüz ediyor. Bize de tezin küçük bir bölümünü sizlerle paylaşmak kalıyor.
HİLAL KÖKSAL
Öğrenim Durumları ve İlim Meclislerinde Kadınlar
Rivayetler incelendiğinde Hanımların, asr-ı saadette aktif bir sosyal hayata sahip olduğu anlaşılmaktadır. Müslümanların istişare meclisi vazifesini de gören mescitte, gece gündüz demeden bulunarak, olan bitenden haberdar olmaktaydılar. Bu duruma mani olan herhangi bir dini kural da yoktu.
Hamidullah, Mekke döneminde, 10 ila 20 kadar kişinin okuryazar olduğunu ifade ederken, Hz. Ömer’in yakınlarından Şifa Hatun’un, Hz. Hafsa’ya okuma yazma öğrettiğinden, büyük şaire Hansâ’dan ve mukaddes kitapları okuyabilen Varaka b. Nevfel’in kız kardeşinden bahseder. Verilen rakam dikkate alındığında, bahsi geçen hanımların özellikleri oldukça dikkat çekicidir.
Kettâni, Hansâ’nın dışında Hz. Aişe’nin de şiir konusunda maharetli olduğundan ve Ummu Hakim bt. Abdulmuttalib’in okuduğu mersiyelerden bahseder. Ümmü Seleme’nin de bir rivayete göre okuma, diğer bir rivayete göre de hem okuma hem yazma bildiği; hatta Hz. Aişe’ye Cemel vakası esnasında bir mektup yazdığı bildirilmektedir.
İlk dönemde ilim faaliyetlerinin temelini, yeni kurulan dinin gereklerini öğrenmek ve öğretmek oluşturuyordu. İlk öğretmen, Hz. Muhammed(s.a.v), ilk öğrenciler de ashab-ı kiramın yetişkinleriydi.
İslam tarihinde mescidler sadece ibadet edilen yerler değildi. Pek çok fonksiyona sahiptiler. Mescid-i Nebevi, ibadet mahalli olma dışında, istişare meclisi, mahkeme, eğitim merkezi, elçilerin ağırlandığı ve her türlü toplantının yapıldığı bir mekân olma özelliği vardı.
Bunların dışında okuma-yazma öğretilen yerlere “”küttâb” adı veriliyordu ve Peygamberimiz zamanında açılan dokuz küçük mescid, okul olarak kullanılıyordu. Mescid-i Nebevi’nin içinde bulunan Suffa ise daha yüksek eğitimin verildiği, talebelerinin sürekli Peygamberi izleme fırsatı bulduğu, yaklaşık 70-100 kişilik bir yerdi. İslam’ın en önemli âlimleri buradan çıkmıştı. Suffa’nın yetersiz kalması üzerine Medine’de bazı evler eğitime tahsis edilmişti. Bunlara da Daru’l-Kurrâ denirdi.
Mescitlerde Kur’an öğretimi başta geliyordu. Zaten Kur’an’ın okunması, öğrenilmesi ve ayetleri üzerine tefekkür, İslam’da ibadet etmişçesine sevap kazandıran bir davranış olarak görülüyordu. (…)
Hz. Peygamberin irtihalinden sonra, hanımların ilmi faaliyetleri denilince, aklımıza ilk gelen isim, Hz. Aişe olur. Genç yaştan itibaren, Peygamberimizin yanında bulunması; Resullullah’a getirilen meselelerin, cevaplarını öğrenmesine sebep olmuştur. Onun, Peygamber hanımı olarak, ilmi konulardaki aktifliği, tüm hanımlara örnek olacak niteliktedir. II. hicri asra damgasını vuran büyük alimler, Hz. Aişe’nin bayan öğrencilerinden ders almışlar, ondan hadis aktaran hanımlar, kendi devirlerinde dikkat çeken, aranan kimseler olmuşlardır. Aişe bt. Sa’d b. Ebî Vakkas’ın altı peygamber hanımına yetişip, onlardan ders aldığı ifade edilir. Amre bt. Abdurrahman, Hz. Aişe’nin ilminden faydalanmıştır.
Hz. Aişe’nin hadis ilmindeki yeri, İslam kültürünün dünya kültürlerine göğsünü gere gere takdim edeceği, yüzlerce, binlerce örnekten sadece biri, ama ilk başta gelenidir. Bir mitoloji, bir efsane değil, tarihi, gerçek bir şahsiyet olarak o, İslam kültürünün kadın telakkisini temsilde, hangi sosyo-psikolojik saiklerle ortaya çıktığı yahut ne maksatlarla söylendiği belli olmayan haber kırıntılarından çok daha değerlidir.
Hanımlarla ilgili pek çok mevzuyla yakından ilgilenen Hz. Aişe, onların ibadetle ilgili sorularını cevapladığı gibi, giyim kuşam ve estetikle ilgili akıllarına takılan meseleleri de aydınlatırdı. Mesela Ümmü Sebib el-Abderiyye, Hz. Aişe’ye saçlarını siyahlaştırmak isteklerini söyler ve bunun uygun olup olmadığını sorar. Hz. Aişe de buna olumlu cevap vererek, kendisinin de elinde böyle bir imkân olsa aynı şeyi yapmak istediğini söyler.
Hz. Aişe’nin hadis ilmindeki otoritesi herkesçe malumdur. Onun sahabenin büyüklerine yönelttiği eleştiriler, başlı başına bir araştırma konusu olmuştur. Kadınların ilmi faaliyetlerine örneklik teşkil etmesi bakımından birkaç örneği burada zikretmek istiyoruz. Namazı bozan şeyler arasında köpek, eşek ve kadın zikredilince Hz. Aişe, şöyle der: “Bizi, eşeklere ve köpeklere mi benzettiniz? Allah’a yemin ederim ki, Ben Resulullah’ın (s.a.v) önünde uzandığım halde, O namaz kılardı…”
“Uğursuzluk, kadında, evde ve attadır” rivayetinin ravisi Ebu Hureyre’nin hadisine de hadisin başını duymamış diyerek düzeltmeler getirmiştir. Çeşitli rivayetlerden sonuç olarak, Yahudilerin veya cahiliye insanlarının böyle demiş olduğu, uğursuzluk diye bir şeyin olmadığı, olsaydı bunlarda olacağı ya da bu üç şeyde uğursuzluk değil, uğur olduğu sonucu çıkmaktadır.
Ezvac-ı mutahharat dışında, pek çok hanımın ismi rivayet silsilelerinde geçmektedir. Sadece hür ve belli bir sosyal statüye sahip olanlar değil, köleler veya cariyelerden de büyük ilim adamları çıkması, İslam’ın ve mensuplarının ilme verdikleri değeri gösterir. Mesela Ümmü Seleme’nin azatlı cariyesi Hacîre, meşhur âlim Hasan el-Basrî’nin annesi olup, Ümmü Seleme’den rivayet etmesinin yanı sıra, kadınlara kıssalar da anlatırdı.
Kadınlar, sahabe neslinden itibaren, Hz. Peygamber’in hadislerinin muhafazası ve neşri hususunda, erkeklerle birlikte önemli bir rol üstlenmişlerdir. Sahabe ve tabiin nesillerinden, sayıları azımsanmayacak ölçüde kadın ravi bulunmaktadır. Üstelik bunların bir kısmı, Tefsir, Hadis ve Fıkıh gibi ilimlerde büyük âlimlerdir. Bu ilimlerle ilgili meselelerde, kendilerine müracaat edilmekte ve söyledikleri kabul edilmektedir. Hicri ilk asırda, sahabe ve tabiîn neslinden birçok hanım, hadisleri rivayet ederek, yazarak-yazdırarak, kendilerine sorulan hususlara cevap vererek, yanlış bilinen ve aktarılan hususları düzelterek, Peygamber’in (a.s.) sünnetinin sonraki nesillere intikalinde, erkeklerle birlikte üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye çalışmışlardır. Onların büyük çoğunluğu, hadis rivayetinde sika/güvenilir kişiler olarak kabul edilmektedir. Çok azı, kendilerinden sadece bir kişi rivayet ettiği için, “kim olduğu bilinmiyor” şeklinde bir tenkide maruz kalmıştır.
M. Tayyib Okiç, “İslamiyet’te Kadın Öğretimi” adlı eserinde ilim ve sanat alanında yetişen hanımların uzmanlaştığı alanları şöyle gruplar; tefsir, fıkıh, vaaz ve irşad, tasavvuf, kıraat ilmi, Hadis, Kaligrafya, mütefennineler ve mücahideler, hayırsever hanımlar. Rivayete göre hanımlar, mescide gidip gelmelerine rağmen, erkeklerin Hz. Peygamberle daha çok vakit geçirmesinden ve kendi sorularını rahatlıkla soramadıklarından şikâyetçi olurlar. “Erkekler, bize galebe geldi” diyerek kendilerine özel bir gün tahsis edilmesini isterler. Ve Resulullah, bir gününü, hanımların sorularını ve ihtiyaçlarını dinlemeye ayırır. Nitekim hanımlar, hadis rivayetinde hatırı sayılır bir rol oynamışlardır. Bünyamin Erul, İbn Hazm’dan, fetvaları çok olan sahabiler arasında Hz. Aişe, orta sayıda olanlar arasında Ümmü Seleme, az olanlar arasında Safiyye, Ümmü Habibe ve Meymûne hazretlerini nakleder. Hz. Aişe, 2210; Hz. Ümmü Seleme, 378; Hz Meymûne, 76; Hz. Hafsa ise 60 hadis rivayet etmiştir.
İlk emrini okumak üzerine kuran bir dinin mensuplarının ilme değer vermemesi mümkün değildir. Nitekim, tüm Müslümanlar temel prensipleri öğrenme konusunda gayretli olmuşlar, kendilerinden daha fazla ilim sahibi olan kimselere saygıda kusur göstermemişlerdir. İlmi faaliyetler de hiçbir zaman bir zümrenin ya da erkeklerin tekelinde olmamış; köle-hür, kadın erkek demeden hayatını ilme adayan insanlar olmuştur. (…)
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ, SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ,
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ HADİS ANABİLİM DALI Yüksek Lisans Tezi, 2010.
Öncelikle çalışma gayet kıymetli,İslamda kadın algısı üzerinde konuşmak,tartışmak,çalışmak hep erkeklere bırakılmış bir alan olmamalı.Kadının ilim almasına karşı çıkan artık kalmadı neredeyse.Mesele ilim alınan ortamın,koşulların caiz olup olmadığı bence.Hz.Aişe erkek sahabelere ders verirken,sorularını yanıtlarken kıyafeti nasıldı,ortam nasıldı mesela?Yüz yüze mi konuşmuş yoksa perde arkasından mı?Başka bir konu kadınların mescitte bulunduğu zamanlar tesettür ayeti gelmeden önce değil mi?demek istediğim bu anlatılanlar kadının evde pineklemediğini kulluk yapmaya çalıştığını gösteriyor ancak sosyal ortamlarda,karma meclislerde-tesettür ayetinden sonra-boy gösterdiği kanısına nasıl varıyorsunuz,deliliniz nedir?buna dair açıklamanız varsa istifade etmek isteriz
Yazının genelinde okuyanda şuan ki eğitim sistemini onaylayan bir izlenim bıraktırıyor.İlim nedir,ilim meclisi nasıl olmalıdır,alim kimdir meselelerine değinmeden bu konu yavan kalır.Şuan ki Tr’de en önemli üniversitelerde dahi verilenin ilim olup olmadığı tartışılır.